TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİMET TANRIKULU CAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/21898)

 

Karar Tarihi: 8/2/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Melek ŞAHAN

Başvurucu

:

Nimet TANRIKULU CAN

Vekili

:

Av. Nermin KAPLAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; yapılmak istenen bir etkinliğin yasaklanmasına karar verilmesi ve bu karara dayanılarak etkinliğe müdahale edilmesi nedenleriyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin güç kullanması nedeniyle de kötü muamele yasağını ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Kamuoyunda cumartesi anneleri olarak adlandırılan ve yakınlarının zorla kaybedildiğini iddia eden kişilerden oluşan grup, cumartesi günleri saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi ve basın açıklaması yapmaktadır. Yakınları kaybolmasa da insan hakları savunucusu olduğunu ileri süren bazı kişiler de gruba destek vermektedir.

3. Başvurucu; İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinin (Dernek) üyesi, üst kurul delegesi ve aktivist olduğunu ifade etmiştir. 22/9/2018 tarihinde anılan etkinliğin 704. haftası gerçekleştirilecektir.

4. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünün talebi üzerine Beyoğlu Kaymakamlığı 21/9/2018 tarihinde, 22/9/2018 tarihinde Galatasaray Meydanı’nda yapılacak oturma eylemi ile basın açıklamasına katılım için bazı derneklerin, siyasi partilerin ve aykırı (marjinal) grupların terör örgütlerine müzahir sosyal medya hesapları üzerinden yoğun şekilde çağrılar yaptığı, İstanbul Valiliğince belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü alanları arasında Beyoğlu ilçesinde bulunan bir yer olmadığı, konuyla ilgili olarak Beyoğlu Kaymakamlığına herhangi bildirim yapılmadığı gerekçesiyle 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. ve 17. maddeleri ile 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına istinaden 22/9/2018 Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda, Çukurlu Çeşme Sokak’ta, İstiklal Caddesi’nde, Büyük Parmakkapı Sokak’ta ve ilçe genelinde izinsiz oturma eylemi, basın açıklaması ve benzeri etkinlikler yapılmasına izin verilmemesine karar vermiştir. Karara göre sözü edilen yasak ile millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır.

5. Gerçekleştirilen eyleme polis müdahale etmiştir. Polis tarafından düzenlenen 22/9/2018 tarihli tutanağa göre aynı gün saat 10.20 sıralarında yedi kişi Çukurlu Çeşme Sokak üzerinde bulunan Dernek önünde beklemeye başlamıştır. Zaman ilerledikçe Derneğin önünde bekleyen kişilerin sayısı artmıştır. Yolu trafiğe kapatan ve aralarında bazı milletvekillerinin de olduğu altmış kişilik grup saat 11.30’da basın açıklaması yapmak istemiştir. Polis, Beyoğlu Kaymakamlığının yasaklama kararından bahsederek yürüyüşe ve basın açıklamasına izin verilmeyeceğini gruba söylemiş, grubun toplanıp basın açıklaması yapma hususundaki ısrarı üzerine ses yükseltici cihazlarla grubu ikaz etmiştir. Israrcı olmaları üzerine grup saat 11.35 itibarıyla süpürülerek Dernek içine yönlendirilmiştir. Grup Dernek önünde bir süre beklemiştir. Saat 12.00 sıralarında aralarında milletvekillerinin de olduğu bir grup karanfil bırakmak istemiş, izin verilmemiş, saat 12.25 itibarıyla Dernek önündeki grup Çevik Kuvvet marifetiyle içeri süpürülmüş ve saat 12.40 itibarıyla sokak araç ve yaya trafiğine açılmıştır. Müdahale edilen grubun içinde başvurucu da bulunmaktadır.

6. Başvurucu, toplantının dağıtılması ile güç kullanımı sırasında şiddete uğradığı iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) 26/9/2018 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Aynı tarihte başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesi alınmıştır. İfadenin ilgili kısmı şöyledir:

"... Polis tarafından burada çembere alındık. Ondan sonra bahsettiğim iki sivil polis müdahale edin talimatı verdiler. Polisler etrafımızı çevirmişti. Kalkanlar ile darp edilerek sıkıştırıldık. Kayıp yakınları ... ve ben polisler tarafından kalkan ile diğer insanlardan ayrılmak suretiyle Fransız Lisesinin duvarına sıkıştırıldık. Orada da kalkanlar ile darp edildik. Ayrıca, iki sivil kıyafetli polis beni kasten birbirlerine sert bir şekilde ittirmek suretiyle de zor duruma düşürdüler. Sıkışıklık olması nedeniyle aramızda mesafe bile yoktu. ... Ben darbeler sonucunda yaralandım. Göğsümün sağ tarafından tutulduğum için oradan yaralandım. Sol omzumdan da darbe aldım. Bir de nefes darlığı yaşadım, sesim kısıldı. Ben olay akabinde rapora hiç gitmedim.

Bize dağılın diye anons yapılıyordu; ama fotoğrafta ve videolarda görüleceği üzere dağılacak alan yoktu. Etrafımız sarılmıştı.

Polislerden bir kaçı, ayrıca tehdit ve hakarette bulundular. Hangileri olduğunu göremedim. Sizi ezeceğiz, geberteceğiz, leşinizi sereriz gibi tehdit sözleri duydum. Ahlaksızlar ve o...lar gibi hakaret sözleri duydum. Bunu oradaki, bizim gibi bulunan kişilere genel olarak söylediler..."

7. Başvurucu 26/9/2018 tarihinde muayene edilmek üzere ifadesiyle birlikte İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir. Adli tıp uzmanı aynı tarihli raporunda başvurucuya ait tıbbi belge bulunmadığını, başvurucunun 22/9/2018 tarihinde darbedildiğini iddia ettiği olay sonrası herhangi bir sağlık kuruluşuna müracaat etmediğini, vücudunda bir travma izi bulunmadığını, muayenesinde başvurucunun sol omuz hareketlerinin kısıtlı ve ağrılı olduğunu, ayrıca sağ göğsünde ağrı tarif ettiğini ancak kişide haricî travmatik lezyon tespit edilmediğini, yakınmanın iddia edilen olaya bağlı olduğunun kabulü hâlinde arızasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığını, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunu belirtmiştir.

8. Başsavcılık, tespit edilecek kamu görevlileri hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında soruşturma izni verilmesini İstanbul Valiliğinden talep etmiştir. İstanbul Valiliği, her cumartesi gerçekleştirilen oturma eyleminin açık ve net bir biçimde sonlandırılması gerektiği kamuyla paylaşılmasına ve muhataplarına bildirilmesine rağmen dağılmamakta ısrar eden ve direniş gösteren gruba kolluk görevlilerinin Kanun'un 16. maddesinden kaynaklanan yetki çerçevesinde, mukavemete göre artan nispette, orantılı olarak, bedenî kuvvetle zor kullanarak müdahale ettiği, müdahale ile ilgili iddiaların sübuta ermediği, bu nedenle polis memurlarının kusur ve kabahati olmadığı gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine, disiplin soruşturması açılmasına gerek olmadığına, dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz, soruşturma izni verilmeyen ilgililer hakkında hazırlık soruşturması yapılmasına yeterli bilgi ve belgenin mevcut olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

9. Şikâyete konu olaya ilişkin kamera görüntüleri incelenmesi için bilirkişiye verilmiştir. Bilirkişi raporunda, emniyet görevlilerinin gösterici grubu bulundukları alanı yaya ve araç trafiğine uygun hâle getirmeleri yönünde altı yedi kez uyardığı, grubun dağılmamakta ısrar ettiği, emniyet görevlilerinin dağılmamakta ısrar eden şahısları uzaklaştırmak amacıyla ittiği, bu esnada kalabalık ile emniyet görevlileri arasında itişmeler yaşandığı, başvurucunun sık sık kamera açısına girdiği hatta polis memurlarının başvurucunun yol kenarına çıkmasını sağladıkları ancak başvurucunun darbedildiğine ilişkin görüntülere rastlanmadığı belirtilmiştir.

10. Başsavcılık 16/5/2019 tarihinde ilgili kolluk görevlileri hakkında İstanbul Valiliğinin soruşturma izni vermediği, bu karara yapılan itirazın reddedildiği gerekçesiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına itiraz yolu kapalı olmak üzere karar vermiştir.

11. Başvurucu kararı 20/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 19/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucu; gözaltında kaybedilenlerin aileleriyle birlikte kayıpların akıbeti hakkında kamuoyu oluşturmak amacıyla uzun süredir oturma eylemi yapıldığını, aynı nedenlerle toplanan kişilerle 704. hafta basın bildirisini okumak için Derneğin bulunduğu sokağa çıkar çıkmaz yüzlerce polis tarafından çembere alındıklarını, şiddetsiz toplantı ve gösteri hakkının hukuka aykırı yasaklama kararı gerekçe gösterilerek ve kolluk kuvvetlerinin aşırı güç kullanımı ile engellendiğini, topluluğun zor kullanmak suretiyle dağıtıldığını, Taksim/Galatasaray veya başka bir yerde basın açıklaması yapılmasının engellenmemesi gerektiğini belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde başvurucunun da içinde bulunduğu grubun araç trafiğini engelleyip kolluk ekiplerine fiziksel ve sözlü olarak direndiği, olay mahallindeki vatandaşların seyahat haklarına hukuka aykırı müdahalede bulunduğu, böylece kamu düzenini bozduğu ve kamu düzeninin bozulmasını engellemeye yönelik kolluk müdahalesinin orantısız ve keyfî olduğundan bahsedilemeyeceği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca gruba sınırlı süre ve minimum ağırlıkta müdahalede bulunulduğu, kolluk kuvvetlerinin kanundan kaynaklanan müdahale yetkisini istismar ederek keyfî davranışları olduğunu gösteren bir saptamanın bulunmadığı açıklanmıştır. Bakanlık görüşüne göre toplantının barışçıl niteliği bozularak bu toplantıda kolluk kuvvetlerine karşı fiziki müdahalede bulunulması, eylem yapılan yerin çok yakınında bulunan kamuya ve özel sektöre ait hastanelere ulaşımda sorunlar yaşanması, yolların taşıt ve yaya trafiğine engel olacak şekilde eylemciler tarafından kapatılması ve uzun yıllardır bu eylemler sebebiyle esnafın ticari hayatının büyük oranda etkilenmesi bir bütün olarak düşünüldüğünde kolluğun söz konusu olaylara müdahalesinin acil bir sosyal ihtiyaca karşılık gelmektedir. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu, polis toplantıya müdahale edene kadar bir karmaşa yaşanmadığını, müdahaleye gerekçe gösterilen hususların polisin müdahalesinden sonra ortaya çıktığını beyan etmiştir.

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. 2911 sayılı Kanun'un 17., 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu, meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden bir inceleme yapılacaktır (bu konuda genel ilkeler için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, §§ 37-46).

17. Kaymakamlık, kanunen yapılması gereken bildirimin yapılmaması nedeniyle başvuruya konu etkinliği yasaklamış; kolluk görevlileri de bu karara dayanarak toplantıya müdahale etmiştir. Yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ve orantılı olduğunun ispatı kural olarak müdahale eden idare ve müdahaleyi denetleyen yargı merciine düşmektedir. Bu doğrultuda idarenin bildirim yükümlülüğüne uyulmaması nedeniyle verilen yasaklama kararı ile bu karara dayanılarak toplantıya yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekliliği hususunda değerlendirmede bulunulmalıdır (bildirim usulü ve uygulanmasının amacı ile sınırlamanın niteliği ve bu yükümlülüğe aykırılık hâlinde sorumluluğa yönelik ilkeler için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 52; Dilan Ögüz Canan, § 39; Selma Elma, B. No: 2017/24902, 4/7/2019, §§ 41-47; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 57, 58; bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin tek başına toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahaleyi haklı kılmadığına ilişkin kararlar için bkz. Selma Elma § 47/i; Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018, § 60; kanunda öngörülen koşullar tümüyle karşılanmadan yapılan toplantının tek başına toplantının barışçıllığını ortadan kaldırmadığına ve müdahale için yeterli olmadığına ilişkin kararlar için bkz. Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 57; barışçıl toplantıya devletin sabır ve hoşgörü göstermesine yönelik kararlar için bkz. Osman Erbil, § 54; Dilan Ögüz Canan, § 38; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017 § 81; Sevinç Hocaoğulları, § 43). Ayrıca başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu düzeni arasında adil bir denge kurulmalı, buna ilişkin hususlar ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 45).

18. Anayasa Mahkemesi Ali Ocak ve Saime Sebla Arcan Tatlav (B. No: 2019/18583, 19/10/2022) kararında başvurucuların "Cumartesi Anneleri" 704. haftasında Derneğin önünde basın açıklaması yapmalarının yasaklanması ve barışçıl şekilde basın açıklaması yapmalarının kolluk müdahalesi ile engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiaları incelenmiştir. Bu kararda toplantı ve gösteri yürüyüşünün ihlal edildiğine ilişkin husus başvuru formunda da dile getirildiği şekilde basın açıklamasının yasaklanması ve basın açıklaması yapılmasına kolluk görevlilerince müdahale edilmesi iddiası çerçevesinde incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu yasaklama kararına ve müdahaleye rağmen olay tarihinde basın açıklamasının yapıldığını ve başvurucu Ali Ocak'ın da Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bu hususu açıkça belirttiğini tespit etmiştir (bkz. §§ 19/iii, 22, 25, 86, 87).

19. Anayasa Mahkemesi başvuruya konu toplantıya ve gösteri yürüyüşüne idarenin gerçekleştirdiği müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını Maside Ocak Kışlakçı (B. No: 2019/21721, 16/11/2022) kararında değerlendirmiştir. Anılan kararda, polisin gerekli olmadığı hâlde toplantıya müdahale etmesi sonrası kimi katılımcılar tarafından kolluk görevlilerine bazı cisimlerin atıldığı gözetilerek toplantıya müdahale edilmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, idarenin etkinliği yasaklama kararı için dayanak gerekçelerin haklı ve ikna edici nitelikte olmadığını belirtmiş; etkinliğe müdahale edilmesini gerektirecek makul hiçbir sebep ortaya konulmadan ve hakkın kullanılabilmesine yönelik bir tolerans gösterilmeden etkinliğe müdahale edildiği sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi başvuruya konu müdahalenin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaştığı kararda (aynı kararda bkz. §§ 24-26):

-İdarenin müdahaleye dayanak olan yasaklama kararında toplantı için bildirim yapılmamasının kamu düzenini ne şekilde bozacağına veya başkalarının hak ve özgürlüklerini nasıl zedeleyeceğine dair hiçbir açıklamada bulunmadığını belirtmiş, idarece bu kanaate nasıl ulaşıldığının anlaşılamadığını vurgulamıştır.

-Somut olayda, gerçekleştirilmek istenen etkinliğin yaklaşık yirmi dört yıldır belirli zamanda ve yerde yapılması nedeniyle idarenin bu etkinlik hakkında önceden bilgisi olduğunu, buna rağmen etkinliği otomatik yasaklama yoluna gittiğini tespit etmiştir. Buna göre somut olayda bildirimin amacının anılan hakkın etkin şekilde kullanılması için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânının sağlanması olduğunun idarece gözetilmediğini değerlendirmiştir. Ayrıca yasaklama kararında kamu düzeninin bozulması, bozulma tehlikesi bulunması ya da başkalarının haklarının korunması gerekliliği gibi zorlayıcı şartların ortaya konulamadığı sonucuna varmıştır.

- Kaybolan kişilerin bulunması ve kamuda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklamasının yapılmak istenmesinin demokratik bir toplumda saygı ile karşılanması gerektiğine dikkat çekmiştir. Toplantıya müdahale esnasında bazı katılımcıların gerçekleştirdiği hukuka aykırı eylemlere yönelik yaptırımlar uygulanabilir ise de bu durumun toplantıya yapılan hukuka aykırı müdahaleyi hukuka uygun hâle getirmeyeceğini vurgulamıştır.

20. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği kararla Cumartesi Annelerinin 704. haftasında basın açıklamasının yapıldığını tespit etmiştir (bkz. yukarıda § 18). Ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı basın açıklamasından ibaret değildir. Başka bir ifadeyle basın açıklamasının yapılmış olması başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullandığı anlamına gelmesi için yeterli değildir. Nitekim toplantının yerine, nasıl yapılacağına, ne kadar süreceğine karar verme yetkisi toplantıyı düzenleyenlere aittir. Somut olayda yapılmak istenen etkinliğin barışçıl olmaktan çıktığı değerlendirilmediği gibi başvurucunun müdahale öncesi veya sonrasında herhangi bir şiddet hareketi sergilediğine ilişkin bir tespit ve değerlendirme de mevcut değildir. Başvurucu hakkında herhangi bir adli işlem de yapılmamıştır. Bu durumda şiddete başvurulmamış, kamu düzenini bozmamış grubun istedikleri yerde bulunamadıkları ve dağıtıldıkları görülmüştür. Dolayısıyla somut olayda, Maside Ocak Kışlakçı (aynı kararda bkz. § 22) kararındaki değerlendirme ve kabulden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Gülseren Yoleri, B. No: 2020/7092, 29/3/2023, § 20).

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, kolluk görevlilerinin gösteriye müdahalesi sırasında fiziksel şiddete uğradığını, kalkanlı polislerin etrafını sardığını, nefes alamayacak kadar sıkıştığını, kendisinin de aralarında olduğu altı kişinin gruptan ayrılarak Fransız Lisesinin duvarına sıkıştırılarak kalkanlarla darbedildiğini, sağ göğsü sıkılmak suretiyle taciz edildiğini, iki kolunun büküldüğünü, tehdite ve hakarete maruz kaldığını, tartaklanma ve şiddet eylemlerinin uzun süre devam ettiğini, müdahalenin keyfî ve orantısız olduğunu, soruşturma izni verilmemesinin işkence suçunun faillerinin bulunmasını engellediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, yargılama sürecine ilişkin bilgi verilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında polis müdahalesi sonucu yaralandığını ancak soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini belirtmiştir.

23. Başvuruya konu olayda başvurucunun içinde yer aldığı gruba karşı gerçekleştirilen polis müdahalesinin kamera ile kayıt altına alınıp bu görüntülerin soruşturma dosyasına getirildiği anlaşılmıştır. Soruşturmada görüntü kayıtlarının tamamının bilirkişi tarafından incelendiği görülmüştür. İncelenen görüntülere göre hazırlanan bilirkişi raporunda, başvurucuya yönelen herhangi bir fiziksel müdahale tespit edilmemiştir.

24. Başvurucu; polis müdahalesi sırasında duvara sıkıştırılarak kalkanlarla darbedildiğini, iki kolunun büküldüğünü, taciz edildiğini, tartaklandığını, hakarete ve tehdide maruz kaldığını ileri sürmüştür. Başvurucu hakkında olay günü bir adli işlem yapılmamış olduğundan adli muayene raporu bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun ileri sürdüğü fiziksel müdahaleyi ortaya çıkaracak bir sağlık raporu almasının önünde engel bulunmadığı halde hiçbir aşamada sağlık raporu almadığı görülmüştür. Savcılık başvurucuyu suç duyurusunda bulunduğu gün muayene edilmek üzere yazılı ifadesiyle birlikte İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğüne göndermiştir. Adli tıp raporunda haricî travmatik lezyon tespit edilmediği, sol omuz hareketlerinde kısıtlılığın ve göğüs bölgesindeki ağrı yakınmasının iddia edilen olaya bağlı olduğunun kabulü hâlinde şikâyetinin başvurucunun yaşamını tehlikeye sokan bir duruma yol açmadığı, başvurucu üzerindeki etkinin basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu belirtilmiştir. Eylem anına ve kalabalık içerisinde meydana gelen kargaşaya dair kamera kayıtlarını deşifre eden bilirkişi raporu ve adli tıp raporu dikkate alındığında başvurucunun kalkanlarla sıkıştırılarak darbe aldığı, kollarından büküldüğü, tacize uğradığı yönündeki iddialarını destekler nitelikte bir delil bulunmadığı, bu nedenle iddialarının savunulabilir olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

27. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bununla birlikte kararın bir örneğinin ilgisi nedeniyle Beyoğlu Kaymakamlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

28. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Öte yandan başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararla ilgili bilgi ve belge sunmaması nedeniyle maddi tazminat talebi reddedilmiştir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Beyoğlu Kaymakamlığı ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, yapılmak istenen bir etkinliğin yasaklanması ve yasaklama kararına istinaden etkinliğe müdahale edilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin güç kullanması nedeniyle de kötü muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz oybirliğiyle, yasaklama kararının 2911 sayılı Kanun’un 17., 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin kamu düzenin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte Mahkememiz çoğunluğu, yasaklama kararının ve toplantıya müdahalenin demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum

2. Kamuoyunda “cumartesi anneleri” olarak bilinen grubun haftalık 704. toplantısını gerçekleştireceğine dair birçok sivil toplum kuruluşu ile sol, sosyalist ve marjinal grupların sosyal medyadan çağrılarda bulunan, ancak söz konusu etkinlikle ilgili herhangi bir bildirimde bulunulmaması nedeniyle Beyoğlu Kaymakamlığı, 21/9/2018 tarihinde İstanbul Valiliğince belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü alanları arasında Beyoğlu ilçesinde bulunan bir yer olmadığı, konuyla ilgili olarak Beyoğlu Kaymakamlığına herhangi bir bildirimde bulunulmadığı 22/9/2018 Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda, Çukurlu Çeşme Sokak’ta, İstiklal Caddesi’nde, Büyük Parmakkapı Sokak’ta ve ilçe genelinde izinsiz oturma eylemi, basın açıklaması ve benzeri etkinlikler yapılmasına izin verilmediğini belirtmiş; kararında, 2911 sayılı Kanunu’nun 10. ve 17. maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına dayanmıştır.

3. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğini daha önceki kararlarında belirtmiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplantı hakkının etkin şekilde kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122). Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabilirler. Bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de ceza verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017, § 81).

4. Somut olayda başvurucunun da içinde olduğu bir grup, bildirim yükümlülüğüne aykırı olarak 22/9/2018 tarihinde Çukurlu Çeşme Sokakta toplanma eylemi gerçekleştirmeye çalışmış, yolu trafiğe kapatmış ve basın açıklaması yapmıştır. Kolluk görevlileri, eylemin kanunsuz olduğunu bildirerek gruba dağılmaları yönünde sözlü bildirimde bulunmuşlar, fakat gösteriye katılanların dağılmamaları üzerine gösteri, kamu düzenini bozan bir evreye dönüşmüş, barışçıl olmaktan çıkmıştır. Başvurucu da kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen dağılmayan grubun içinde yer almaktadır. Toplantıya katılanların dağılmamaları üzerine gerçekleştirilen müdahale ile sokak, araç ve yaya trafiğine tekrar açılmıştır. Böylelikle müdahalenin bozulan kamu düzeninin tekrar teminini sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Kolluk görevlileri, kanunun verdiği yetki çerçevesinde görev ve yetki kullanımında bulunmuşlardır.

5. Başvurucu tarafından toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında güç kullanımı nedeniyle şiddete uğradığı iddiasıyla kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş; Başsavcılık, başvurucunun şikayetini almış ve muayenesinin yapılması amacıyla da Adli Tıp Kurumu’na sevkini sağlamıştır. Ayrıca şikâyete konu olaya ilişkin tüm kamere kayıtları incelenmiştir. Başsavcılık, İstanbul Valiliğinden soruşturma izni talep etmiş, Valilik, kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde güç kullanarak toplantıyı dağıttıklarını, ayrıca kolluk görevlilerinin yaralama ve hakaret suçunu işlediklerine yönelik soyut beyan dışında herhangi bir delil elde edilemediği gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir. Bu karara yapılan itirazın reddi nedeniyle de Başsavcılık dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Mahkememiz de oybirliğiyle, başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin olarak savunulabilir bir iddianın olmadığı sonucuna ulaşarak açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle anılan şikâyet yönünden kabul edilemezlik kararı vermiştir (bkz.§§ 22-25). Dolayısıyla, toplantıyı dağıtmaya ve sonlandırmaya yönelik yapılan müdahalenin ölçülü ve orantılı olduğu görülmektedir.

6. Öte yandan kolluk görevlileri tarafından yapılan tüm ikazlara rağmen eylemlerine devam eden grup, yolu araç ve yaya trafiğine kapatmıştır. Toplantının barışçıl olmaktan çıkmış olduğu da dikkate alındığında yapılan müdahale, demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygundur.

7. Sonuç olarak, Anayasa’nın 34.maddesinde korunan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE