CEZA MUHAKEMESİNDE HUKUKA AYKIRI DELİLLERİN DOSYADAN ÇIKARILIP ÇIKARILAMAYACAĞI SORUNU

ÖZ

Ceza muhakemesinin asıl amacı, maddi hakikatin ortaya çıkarılmasıdır. Maddi hakikate ancak deliller vasıtası ile ulaşmak mümkündür. Delil, ceza muhakemesi anlamında maddi hakikatin ortaya çıkmasına ve suçun ispatına yarayan araçlardır. Ceza muhakemesinde her şey delil olabilir ve deliller hakim tarafından serbestçe değerlendirilebilir. Bu delil sistemine, Türk Ceza Yargılama Hukukunda vicdani delil sistemi denilmektedir. Yani, cezai nitelikteki uyuşmazlığın ispatında kural olarak her şey delil olur ve hakim bu delilleri serbestçe vicdani kanaatine uygun şekilde değerlendirebilir. Vicdani delil sistemine göre, her şeyin delil olarak kabul edilmesinin ön şartı veya daha doğru bir ifade ile ana şartı söz konusu delilin “hukuka uygun şekilde” elde edilmesi gerekmektedir. Eğer bir delil hukuka aykırı şekil ve yollardan elde edilmiş ise o durumda bu delil mahkemece hükme esas alınamayacaktır. Ancak, ceza yargılamasında deliller her zaman çeşitli birtakım sebeplerden dolayı hukuka uygun şekilde edilmeyebilir. Böyle bir durumda hukuka aykırı olarak elde edilen delil dosya içerisine girmekte ve mahkemeyi olumsuz yönde etkileme durumu ortaya çıkmaktadır. Öğretide bu durum, haklı olarak eleştirilmekte ve endişe duyulmaktadır. Zira, hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan delil dosya içerisine girmekle kalmamakta aynı zamanda mahkemeyi dolasıyla hakimi olumsuz surette etkileme ihtimali bulunmaktadır. Ancak, durum böyle iken hukuka aykırı olarak elde edilen deliller dosyadan çıkarılıp çıkarılmayacağı hususu öğretide tartışmalıdır. Bu yüzden, çalışmamızda, ceza muhakemesinin amacı, hukuka aykırı delil ve hukuka aykırı delilin dosyadan çıkarılıp çıkarılamayacağı hususu üzerinde durmuş bulunmaktayız.

I. GİRİŞ:

Suç, en genel ifade ile tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu bir insan davranışıdır. Kişinin suç işlemesi halinde ceza yargılaması başlamaktadır. Ceza yargılamasında en temel amaç, adli yolla maddi hakikatin ortaya çıkarılmasıdır. Bu manada, failin suçu işleyip işlemediği, işlemiş ise nasıl işlemiş olduğu, işlenen fiilin bir hukuka aykırılık teşkil edip etmediği, kusurunun bulunup bulunmadığı gibi hususlar ceza yargılamasının amacını oluşturmaktadır.

Maddi hakikatin ortaya çıkarılmasında delillerin önemi büyüktür. Delil, cezai nitelikteki uyuşmazlığın ispatına yarayan araçlardır. Ceza Muhakemesinde yasal, yargısal ve doktriner anlamda kabul gören “vicdani delil sistemi“ uyarınca her şey delil olabilir. Fakat her şeyin delil olması meselesinin yegane ön şartı söz konusu delilin hukuka uygun şekilde elde edilmesidir.

Uygulama da her zaman deliller hukuka uygun şekilde elde edilemez. Çeşitli sebeplerden dolayı, elde edilen delil hukuka aykırı olabilir. Böyle bir durumda, hukuka aykırı delilin dosyadan çıkarılıp çıkarılamayacağı sorunu karşı karşıya kalınmaktadır. İşte bu sebeple, bizler çalışmamızda bu konuyu irdeleyip; öğretide ileri sürülen görüşlere ve akabinde kendi görüşlerimize yer vereceğiz.

II. CEZA MUHAKEMESİNİN AMACI:      

En yalın ifadesi ile ceza muhakemesinin amacı, adil yargılanma ilkesine sadık kalarak maddi hakikatin ortaya çıkarılması ve cezai nitelikteki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıdır[1]. Başka bir ifade tarzı ile ceza muhakemesi sürecine katılan süjelerin veya bireylerin temel hak ve hürriyetlerine zarar vermeksizin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve cezai nitelikteki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması, dolasıyla kamu düzenini sağlamak, hukuki barışı tesis etmek ceza muhakemesinin en temel amacıdır[2].

Nitekim, Ceza Muhakemesinin amacı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 160. Maddesinde: “… maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi…” şeklinde dolaylı olarak ifade edilmiştir[3].

“İstikrar kazanmış yargıtay kararlarında da ceza yargılamasının amacı, maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının yanında suçu işlediği sabit olan failin cezalandırılması, bozulan kamu düzeni ve kamu barışının sağlanması da ceza muhakemesinin amaçları içerisinde yer almaktadır. Ceza Muhakemesinin amacı usul ve kuralların ön gördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Ceza Muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır.”[4]

Görüldüğü üzere, yukarıda yer verilen yüksek mahkeme kararları ile öğretideki yazarların tanımlamalarından ve açıklamalarından yola çıkarak ceza muhakemesinin en temel amacı, adli yolla hukuki sorunun ve maddi sorunun çözülmesidir. Diğer bir ifade ile muhakeme sürecine katılan kişilerin (süjelerin) temel haklarını ihlal etmemek kaydı ile maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, kamu düzeni ve kamu barışının yeniden tesisi ceza muhakemesinin amaçlarındandır.

III. DELİL, VİCDANİ DELİL VE HUKUKA AYKIRI DELİL:

Delil kelimesi, Arapça kökenli olup; sözlük anlamı itibarıyla “insanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare” olarak tanımlanmaktadır[5]. Ceza hukuku anlamında delil ise, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve cezai nitelikteki uyuşmazlığın ispatına yarayan araçlar olarak adlandırılmaktadır[6].

Türk Ceza Muhakemesi hukuku “serbest ve vicdani delil sistemini benimsemiştir. Anayasamızın 138. Maddesinin, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler”, şeklindeki 1. Fıkrası ve CMK’nın 217. Maddesinin “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.” şeklindeki 1. Fıkrası ve aynı maddenin “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki 2. Fıkraları ceza muhakemesinde serbest delil ve vicdani delil sistemini benimsemiş olduğunu göstermektedir.

Sanığın üzerine atılı suç bakımından her şeyin delil olabileceği ve hakimin söz konusu delillerin serbestçe değerlendirilip; takdir edip hükme esas alabileceği veya alamayacağını sisteme, serbest ve vicdani delil sistemi olarak ifade edilmektedir[7].

Serbest ve vicdani delil sisteminin iki yönü bulunmaktadır. Bu delil sisteminin bir yönü: “her şeyin delil olabileceği”; diğer yönü ise: “hakimin delilleri serbest bir şekilde değerlendirip, takdir etmesine” ilişkindir.

Buna göre, vicdani delil sisteminin bir yönüne (her şeyin delil olabileceğine) göre, bazı istisnai haller dışında ceza muhakemesinde sanığa/şüpheliye yüklenen suç her şey ile ispatlanabilir. Ve fakat bu konuda bir konuya temas etmek gerekir ki, oda şudur: Her ne kadar her şey ceza muhakemesinde delil olarak değerlendirilse de söz konusu delil veya deliller, başta hukuka uygun surette elde edilmiş olması gerekmekle birlikte, akılcı, gerçekçi, olayı temsil eden vs. nitelikte olması gerekmektedir[8].

Bununla birlikte, kanunda açık bir hüküm olmamasına karşın bazı cezai nitelikteki uyuşmazlıklar her türlü deliller ispat edilemez[9]. Bu anlamda, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 24/03/1989 tarih ve 1/2 sayılı kararına göre, “bedelsiz senedi kullanma” ve “açığa atılan imzanın kötüye kullanılması” suçları  (765 sayılı TCK m.509; 5237 sayılı TCK m.156, 209) HMK’nın izin verdiği istisnalar hariç, tanıkla ispat edilemez[10]. Nitekim yüksek mahkeme kararları da[11] bu yöndedir: “Sanığın, katılan tarafından açığa imzalanarak kendisine teminat olarak verilen boş senedi aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak 3.750 TL bedelle doldurup kullandığının iddia olunması ve sanığın savunmasında atılı suçu kabul etmemesi karşısında; 26.04.2013 tarihli araç kira sözleşmesi ile suça konu bono arasında irtibat bulunmadığı, gerek TCK’nın 209. maddesindeki açığa imzanın kötüye kullanılması, gerekse aynı Kanunun 156. maddesinde düzenlenen bedelsiz senedin kullanılması suçunun oluşması için Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24/03/1989 gün ve 1988/1-1989/2 sayılı ilamında açıklandığı üzere; senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunun veya bedelsiz kaldığının yazılı delille ispatı zorunlu olup, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun cevaz verdiği haller dışında iddianın yazılı delille ispatı gerekeceği; katılanın soyut iddiası dışında, suç konusu bononun aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğuna veya bedelsiz kaldığına dair yazılı delil bulunmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması,”( Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2018/85 E.  ,2018/1396 K., https://karararama.yargitay.gov.tr/, Erişim Tarihi:20.05.2023);

Adı geçen delil sisteminin diğer yönüne (hakimin delilleri serbest bir şekilde değerlendirip, takdir etmesine) göre ise, hakim delilleri kendisinin serbestçe değerlendirip hükme esas alabilecek veya alamayacağını ifade etmektedir[12]. Eş söyleyişle, hakim delilleri herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın serbestçe değerlendirebilecektir. Ancak bu durum, hakimin delilleri keyfi şekilde değerlendirmesi anlamına gelemeyecektir[13]. Hakim ancak, hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delilleri, akla, mantığa ve hukukun evrensel kurallarına uygun değerlendirip sonuca göre karar verecektir. Nitekim yargıtay bir kararında durumu benzer şekilde içtihat altına almıştır: “Ceza muhakemesi hukuku açısından serbest delil ve vicdani ispat sistemi geçerlidir. Genel bir ifadeyle delillerin elde edilmesi ve değerlendirilmesi serbestliğini ifade eden bu sistem, eylemi yargılayan hakimlerin hukuka uygun şekilde elde edilen her türlü delili kullanarak ispata ulaşmasını, sanığın aleyhine olduğu gibi lehe delilleri de araştırıp değerlendirerek, kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşması gerekir. Delil takdirindeki serbesti, keyfilik olarak algılanmamalı, akla, mantığa ve bilimsel kurallara aykırı olarak değerlendirilmemelidir.”(Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/3417 E.  ,2018/3578 K., https://karararama.yargitay.gov.tr/, Erişim Tarihi: 20.05.2023.)

Çalışmamızın ilgili yerlerinde de izah ettiğimiz üzere, her ne kadar ceza muhakemesi hukukunda vicdani delil sistemi uyarınca her şey delil olabilir ve bu delillerin hakim tarafından serbestçe değerlendirilebilecek ise de söz konusu bu delillerin hukuka uygun olması ön şarttır[14]. Bu anlamda, cezai nitelikteki uyuşmazlık ancak hukuka uygun yollardan veya yöntemlerden elde edilmiş deliller ispat edilebilir. Zira, bu durum CMK’nın 217 f.2 maddesinde“ Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklinde izah edilmiştir.

Eğer bir delil “hukuka aykırı” olarak elde edilmiş ise o durumda söz konusu delil hükme esas alınamaz(Anayasa m.38/6,  CMK m.206/2-a, m.217/2, m.230/1-b ve 289/1-i). Burada ki hukuka aykırılıktan kasıt, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması olarak anlaşılması gerektiği, ve kapsamına ülkemizde geçerli olan anayasal ve yasal mevzuat ile evrensel hukuk genel ilkelerinin girmiş olduğu hususu öğretide hakimdir[15].

Her ne kadar bazı mevzuatımızın ilgili maddelerinde (AY m.38/6, CMK m.206/2-a vs.) delil değerlendirme yasağı ile ilgili olarak “kanuna aykırılık “ tabiri kullanılmış ise de az öncede belirtmiş olduğumuz gibi hukuka aykırılık tabiri kanuna aykırılıktan daha geniş ve kapsamlı olduğu için söz konusu kanuna aykırılık teriminden hukuka aykırılık anlaşılması gerekmektedir. Zira, bu durum temel hak ve hürriyetler bakımından, şüpheli veya sanığın haklarının korunması bakımından, adil yargılanma, savunma hakkı, hukuk devleti ilkeleri bakımından daha uygun düşmektedir.

Anayasa mahkemesi,  siyasi parti kapatma davasına ilişkin olarak 22.06.2001 tarihinde vermiş olduğu bir kararda[16] hukuka aykırılık kavramının gerek uygulanmasında gerekse doktrinde tartışmalı bir konu olduğunu, ancak Türk hukukunda hukuka aykırılıktan kasıt, yazılı pozitif hukuk kurallarına ve evrensel hukuk kuralarına aykırı hareket olarak ifade edildiğini, pozitif hukuk kurallarının içeriğine Anayasa, kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, içtihadı birleştirme kararı ve teamül hukukunun girmiş olduğunu, bunun yanında uygar dünyanın tüm medeni ülkelerinde uygulanan evrensel nitelikteki hukuk kurallarına veya ilkelerin hukuka aykırılığın kapsamına girmiş olduğunu, hatta Anayasa Mahkemesi bazı kararlarında(E. 1985/31. K. 1986/1, KT. 17.3.1986, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, S. 22. s. 115) hukukun genel nitelikteki ilkelerini anayasa ve yasalardan daha üstün tutmuş olduğunu belirtmiştir.

Hukuka aykırı yol veya yöntemlerden elde edilen delilin hükme esas teşkil edip etmeyeceği hususu öğretide tartışmalı olup; bu konuda çeşitli görüşler( mutlak değerlendirme yasağı, nispi değerlendirme yasağı vs.) ileri sürülmektedir. Ancak, bizler çalışma konumuzu doğrudan ilgilendirmediği için ve de bu husus ayrı bir çalışmanın konusunu oluşturabilecek nitelikte olduğu için açıklama ve değerlendirme yapmaktan kaçınmaktayız.

Yukarıda yer vermiş olduğumuz, yasal, anayasal metinler, yüksek mahkeme kararları ve doktrindeki görüşler ışığında genel bir değerlendirme sonucunda ulaşılacak sonuç şudur: Ceza muhakemesinde her şey her şey ile ispatlanabilir ve hakim delillerin değerlendirilmesinden serbesttir. Bu durumun ön şartı, elde edilen veya muhakemede kullanılacak olan delillerin hukuka uygun yollardan elde edilmesi gerekmektedir. Eğer, delil, hukuka aykırı yol ve yöntemler ile elde edilmiş ise hükme esas alınamaz. Hukuka aykırılıktan kasıt, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması olarak ifade edilmekte olup; kapsamına ülkemiz pozitif hukuk düzenlemeleri(Anayasa, Yasa, Yasa Gücünde kararname, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Tüzük, Yönetmelik, vs.) ile evrensel hukuk genel ilkeleri girmektedir.

IV. HUKUK AYKIRI DELİLİN DOSYADAN ÇIKARILIP ÇIKARILAMAYACAĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ:

Hukuka aykırı yol ve yöntemlerden elde edilen deliller hükme esas alınmaması hususu Türk Ceza Muhakemesi hukuku öğretisinde genel kabul gören bir görüş olmasına rağmen, söz konusu bu nitelikteki delilin dosya içeriğine girmiş olması halinde hukuka aykırı delilin dosyadan çıkarılıp çıkarılmayacağı hususu tartışmalıdır[17].

Öğretideki bir görüşe göre, hukuka aykırı yollardan ve/veya yöntemlerden elde edilen delillerin hukuka aykırılığının tespiti yeterli olmayıp ayrıca muhakeme sürecine katılan süjeleri etkilememesi anlamında hukuka aykırı olarak tespit edilen ve bu şekilde nitelendirilen delillerin dosyadan çıkarılması gerektiği savunulmaktadır[18].

Baksın olan diğer bir görüşe göre de, CMK bu konu hakkında açık bir hüküm yer almadığından dolayı hukuka aykırı yol ve/veya yöntemlerden elde edilen delillerin dosyadan çıkarılmaması gerektiği savunulmaktadır[19]. Ancak, doğrudan bu konu ile ilgili bir düzenleme yer alamasa da dolaylı şekilde iki düzenlemenin yer aldığı belirtilmektedir[20]. Bu anlamda, CMK 206 f.2-a maddesine göre “delil hukuka aykırı olarak elde edilmişse” reddedilecektir. Ve yine, Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar başlığını taşıyan CMK m.230 f. 1-b maddesine göre… “dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça” gösterilmesi gerekmektedir. Bu görüşü savunan yazarlara göre, CMK m. 206 uyarınca bir delil hukuka aykırı olarak elde edilmiş ise o durumda delil mahkemece reddedilecek olması sebebiyle dosyaya girmeyecek olduğunu ifade edilmektedir. Ancak, dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı olan delilin ise CMK m.230 uyarınca mahkeme tarafından hukuka aykırı olduğunun tespiti ile yetinecek olup; ayrıca delil dosyadan çıkarılmayacak olduğunu belirtmektedir. Ancak, hemen yeri gelmiş iken ifade etmek gerekir ki, her ne kadar hukuka aykırı delillin dosyadan çıkarılmayacaksa da   söz konusu bu delillerin dosyada ayrı bir bölümünde saklanması gerektiği öğretide savunanlarda bulunmaktadır[21].

Kanaatimizce, hukuka aykırı yol ve /veya yöntemlerden elde edilen delillerin dosyadan çıkarılmaması gerekmektedir. Zira, hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılmasına dair Ceza Muhakemesi Kanununda açık bir hüküm yer almamasının yanında, bahsi geçen ve hukuka aykırı olduğu iddia edilen delillerin gerçekten hukuka aykırı olup olmadığı diğer makam veya ceza muhakemesi süjeleri tarafından değerlendirilmesi veyahut denetlenmesi( özellikle kanun yolu denetimi ) açısından önem arz etmektedir. Aksine durumda, yani hukuka aykırı olduğu delillerin dosyadan çıkarılması kanun yolu denetiminin sağlıklı ve adil yapılmasına engel teşkil edeceği gibi, delillerin kaybedilmesi, yok edilmesi, saklanması gibi kötü niyetli bir takım olumsuz sonuçları da beraberinde getirebilecektir. Kaldı ki, CMK’nın ilgili maddelerinde hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılması durumuna alternatif ve tam anlamıyla adil bir denge oluşturabilecek nitelikte olmasa da bazı hükümler yer almaktadır. Hukuka aykırı delillerin dosyandan çıkartılmaması durumu taraf menfaatlerine, ceza muhakemesinin adilliğine, silahların eşitliği ilkesine, maddi hakikate, muhakeme hukukuna vs. uygun düşmektedir.

Son olarak ifade etmek gerekir ki, hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılması gerektiği savunan yazarlar hakimin hukuka aykırı delillerinden etkilenmemesi gerekçesine dayanmaktadır. Evet, bu durum haklı bir gerekçe olmakla birlikte, çözüm yöntemi salt hukuka aykırı delil veya delillerin dosyadan çıkarılması ya da bu konuda bir düzenlemenin yapılması değildir. Hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılıp çıkarılmayacağının gerekliliği hususu biraz daha, hakimin tarafsızlığı ve bağımsızlığı, mesleki bilgi ve tecrübesi, delillerin değerlendirilmesi,  vicdani delil sisteminin tam anlamıyla kavranamamış olması gibi konularla da ilgilidir.

V. SONUÇ:

Ceza muhakemesinin nihai amacı, maddi hakikatin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Maddi hakikatin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli unsur delil veya delillerdir. Tabi ki, her türlü delil muhakemenin amacına ulaşmasında yegane araç değildir. Bu anlamda, muhakemenin amacına hizmet edecek olan delil veya deliller hukuka uygun yol ve/veya yöntemler ile elde edilmesi bir ön şarttır.

Eğer bir delil hukuka aykırı olarak elde edilmişse o durumda bu delil hükme esas alınamaz. Ancak, bu nitelikteki delil her ne kadar hükme esas teşkil etmese de dosyaya öyle veya böyle bir şekilde girmektedir. Dosyada yer alan hukuka aykırı delil, mahkemeyi olumsuz yönde etkileyebilir. Bu durum için yani dosyaya giren hukuka aykırı delilinin dosyadan çıkarılıp çıkarılmayacağı hususu öğretide tartışmalı olmakla birlikte çeşitli birtakım görüşler ileri sürülmektedir. Ancak, bizler yukarıda yer vermiş olduğumuz sebep ve gerekçeler ışığında hukuka aykırı yol veya yöntemler ile elde edilen delil ya da delillerin dosyadan çıkarılamayacağı görüşünü benimsemekteyiz.

Av. Yunus ÇAK
 

------------------

[1]Gedik, D:(2019)“Ceza Muhakemesinde Hâkimin Delilleri Değerlendirme Serbestliği (CMK m. 217)." Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 21, s. 917.

[2] Karakehya, H:(2007) "Ceza Muhakemesinin Amacı." Journal of Istanbul University Law Faculty”  65.2, s. 125.

[3] Canpolat, C:(2020). "Ceza Muhakemesi Hukukunun Amacı." Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 15.2, s.458.

[4] Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/16275 E.  ,2022/2048 K.( https://karararama.yargitay.gov.tr/) Erişim Tarihi: 20.05.2023 Benzer kararlar için bkz: Yargıtay 6. Ceza Dairesi   2014/5588 E.  ,2016/5278 K.; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/03/2015 tarih, 2014/10-613 Esas ve 2015/35 Karar sayılı kararında:  "Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin…” Yargıtay 2. Ceza Dairesi         2021/9131 E. ,  2022/1686 K.; (https://karararama.yargitay.gov.tr/) Erişim Tarihi: 20.05.2023.

[5] Türk Dil Kurumu Sözlükleri, (https://sozluk.gov.tr/), Erişim Tarihi: 21.05.2023.

[6] Benzer tanımlama ve açıklamalar için bkz: Gedik, s.922.

[7] Gedik, s.915-916.

[8] Gedik, s.923.

[9] Gedik, s. 919.

[10] Gedik, s.919.

[11] Benzer kararlar için bkz: Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2014/23957 E. , 2017/9747 K.; Yargıtay 23. Ceza Dairesi         2015/4544 E. ,2015/8262 K; Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2013/30729 E.,2016/6523 K(https://karararama.yargitay.gov.tr/) Erişim Tarihi: 20.05.2023.

[12] Gedik, s.918.

[13] Gedik, s. 918.

[14] Gedik, s. 922.

[15] Gedik, s. 930-933.

[16](AYM, E.1999/2, (Siyasi Parti Kapatma) K.2001/2, 22/06/2001, § …) (https://siyasipartikararlar.anayasa.gov.tr/SP/2001/2/1) Erişim Tarihi: 20.05.2023.

[17] Tartışmalar hakkında bilgi ve değerlendirme için bkz: Gödekli, M:(2016) "Türk Ceza Muhakemesinde maddi gerçeğe ulaşmanın ön koşulu olarak hukuka aykırı delillerin değerlendirilmesi yasağı." Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 65.4, s.1908-1911.

[18] Kunter, N; Yenisey, F; Nuhoğlu, A: (2006), Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 14.Baskı İstanbul, s. 1101( Gedik, s. 933’den naklen)

[19] Gedik, s. 934.

[20] Gedik, s. 934.

[21] Akyürek, G:(2012),  "Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi Sorunu." Türkiye Barolar Birliği Dergisi 101, s.79.

Anahtar Kelimeler: Ceza Muhakemesinin Amacı, Hukuka Aykırı Delil, Hukuka Aykırı Delilin Dosyadan Çıkarılıp Çıkarılmayacağı, Vicdani Delil.