(Uzun süren bir telefon görüşmesinin ardından)
- Ozan, öyle yarım saattir fısır fısır kiminle konuşuyordun?
+ Bir müvekkille, aşkım. Dosyası hakkında merak ettiği birkaç şey varmış da.
- Akşam akşam kimmiş o müvekkil?
+ Yakın akraba sayılır bizim.
- Kimmiş o?!
+ İzmir’deki büyük teyzemin kızı var ya hani.
- Kazulet Hayriye?
+ Hah. Onun amcasının oğlu vardı bir de.
- Ay, sidikli Ferman mı?
+ Yok yok. Onun küçük kardeşi Burhan. Hani bizim nikâha da gelen.
- Hani şu anası-danasıyla on kişi gelip bir çeyrek altın takan, sonra da akşam yemekleri hapur hupur götürenler.
+ Evet evet. İşte o Burhan’ın baldızı çıt kırıldım Ferhunde’ydi beni arayan.
- Hakikaten epey yakın bir akrabaymış!

(Eşim Ayşegül’ün telefonda konuştuklarına kulak misafiri olarak)
- Yarın yanına geliyorum öyleyse.
...
- Yok, yok. Donunu çıkarıp alacağım, ofisimin başköşesine asacağım.
+ Ayşegüüüül, kiminle konuşuyorsun sen öyle! Kimin donu o?!
- (Telefonu kapatıp) Bizim borçlu yaa bu. Ödemiyor borcunu. Bir de üstüne, “Canımı mı alacaksın” deyince, ben de öyle şey ettim.
+ Bir de elalemin borçlu, çulsuz adamıyla ha!
(Sonrası: Ben seni ellerin olsun diye mi sevdim, 35’lik rakı, peynir, kavun)

(Gece saat ikide yaptığım telefon görüşmesinin ardından yataktan kalkarken)
+ Ayşegül, benim çıkmam gerekiyor.
- (Uyku sersemliğiyle) Ne oldu ki?
+ Benim müvekkil Belgin Hanım alkollü araba kullanırken çevirmeye yakalanmış. Ardından alkol kontrolü yapmak isteyen polislere küfretmiş. Nezarethanedeymiş şimdi. Benden yardım etmemi rica etti.
- Başka?
+ Şimdilik o kadar.
- (Tamamen ayılarak ve yüksek perdeden) Gecenin bir vakti elin sarhoş karısına göndereceğim seni haa? Yat uyu!
+ Herkesin hayatına kimse karışamaz.
- (Kelimeler arasında iki saniye kadar es verip, üzerlerine basarak) Yat uyu!
+ (Tekrar yatağa girerken) Sabah erken kalkıp dinç kafayla o zaman...

(Sakin geçen bir günün akşamı)
- Ozan, ben Kenan Bey’in Karpuzkaldıran’daki gayrimenkulüyle ilgili açacağımız dava için pazartesi Antalya’ya gideceğim. Tapu araştırmaları, emlakçı görüşmeleri, dilekçe hazırlama falan, çarşambaya kadar orada kalacağım.
+ Tabii tabii. Gidin de Kenan İmirzalıoğlu Bey’le Karpuzkaldıran’da karpuzları kaldırın!
- Ne diyorsun ya?
+ Ne araştıracaksan İstanbul’dan araştır diyorum. Ne o öyle Antalya’da kalmalar falan.
(Sonrası: Neden saçların beyazlamış arkadaş, 35’lik rakı, peynir, kavun)

(Beylikdüzü’nde balık yerken)
+ Bu levrek de güzel ama Şile’de yediğimiz daha iyiydi, değil mi Ayşegül?
- Hangi yediğimiz?
+ Hani duruşmaya gitmiştik ya beraber.
- Ben hiç Şile’de duruşmaya gitmedim. Sen kimlerle gittiysen artık!
+ Haa, şimdi hatırladım aşkım. Ablamla gitmiştim ben oraya, ablamla.
- Hangi ablayla gittiysen!
+ Sen saçını mı kestirdin?
- Ozaaaan!

(Gelen bilmem kaçıncı mesaj sesinin ardından)
+ Ayşegül, yeter ya. Gece gece kaçıncı mesaj bu!
- İstanbul Barosu gönderiyor.
+ Arkadaş, öyleyse bana niye gelmiyor bu mesajlar. Ben de bu baronun üyesi değil miyim yahu!
- A Rh (+) kan aranıyormuş. Ticaret hukuku semineri varmış. Bir de bir avukatın cenazesi...
+ Kan veren çıkmadıysa demek ki, değil mi!
(Sonrası: Kaderimin oyunu, -rakı kalmamış ya!-, Batsın bu dünya)

(Telefon çalar çalmaz diğer odadan bağırarak)
- Ozan, kim o arayan bu saatte?
+ Kim kim?
- Arayan kim?
+ Hangi arayan?
- Çıt kırıldım Ferhunde mi yine?
+ Ne alakası var yaa tontişim.
...
+ (Fısıltı halinde) Ferhunde Hanım, şimdi kapatmam gerekiyor. Ben sizi sonra arayacağım.


Av. Ozan Gülhan, Hukukta Sol Tavır Derneği kurucu YK üyesi


Kaynak: http://haber.sol.org.tr/blog/diren-terazi/av-ozan-gulhan/kiskanc-avukatlar-124325