Sıcak bir yaz günü, hafta sonu, günlerden Cuma mesai bitti. Eşim ve çocuklar Denizli’de, bende hafta sonu tatilinde onların yanına gideceğim. Kayınpederim bana Aydın’ın zeytinyağı iyi olur gelir giderken bana bir teneke yağ getir demişti. Bende daha önce tedarik ettiğim bir teneke zeytinyağını alıp evden çıktım. Tren istasyonuna doğru yola koyuldum. Ev ile istasyon arası pek uzak değildi ama ona rağmen beni epey yordu. Atmış lira verip Aydın’dan Denizli’ye bir sivil bileti aldım. Beklemeye başladım.

Akşam saat altı treni çok kalabalık olur. Ve beklerken trende geldi perona yanaştı.  Bütün yolcular hemen kapılara üşüştü. Bende kapıya doğru yöneldim. Ama binmek ne mümkün hemen geriye çekildim. Şöyle bir göz gezdirdim, tren görevlilerine ait olan vagonun kapısı açık bende hemen oraya yöneldim. Hemen yağ tenekesini vagona koydum. Yolcu kapılarından birinden son anda binebildim. Ve hemen tren hareket etti.

Ben trene binebilmenin rahatlığı içinde zeytinyağı tenekesini unuttum. Tren Denizliye doğru gidiyor, durduğu küçük istasyonlarda yolcularını indirdikçe koltuklar birer ikişer boşalıyordu. Bende boşalan kompartımandan birine yerleştim.

Nazilliyi henüz geçmiştik ki tren görevlisi yani biletçi vagonlarda bağırarak dolaşıyordu.

— Bizim vagondaki yağ tenekesi kimin
Biraz daha yaklaştı. Yine bağırarak.
— Bizim vagondaki yağ tenekesi kimin.
Tam benim kompartımanda yine bağırdı. Ben hemen ayağa kalktım. Kapıya yanaştım
— Benim, ne vardı hayrola.
Dedim. İçeri girdiler.
— 175 lira vereceksin.
— Neden?
— Bir teneke yağ için.
— Bir teneke yağ için 175 lira verilir mi? Hem benim 30 kilo yük taşıma hakkım yok mu?
— O kişisel eşya değil ticari mal.
— İyi de ben koltukta oturarak gidiyorum, 60 lira ödüyorum, ayakaltında dolaşan bir teneke yağ için 175 lira ödeyemem.
— Mevzuat böyle ödeyeceksin.
— Ödeyemem kusura bakma, ne gerekiyorsa yap.
Döndü gitti bende biraz rahatladım. Bu iş halloldu sandım. Meğer öyle değilmiş. Bir müddet sonra iki görevli birden geldi. Karşıma dikildiler.
Sonra gelen görevli gürledi.
— Yükünün bedelini ödemiyormuşsun.
— Ödemiyorum. Çünkü benim bavulum yok, valizim yok. Bir teneke yağa da bu parayı ödeyemem. Hem benim yağ tenekesi 18 kilo limiti de aşmıyor.
Dönüp gittiler. Ama ben bu sefer işi savuşturduğuma pek emin değildim.
Bu arada tren Denizliye doğru hızla ilerliyor, bende endişe ile işin nasıl neticeleneceğini merakla bekliyordum. Bu arada kompartımanda kimse olmadığından kendime destek olacak kimse çıkmıyordu.
Çok geçmeden daha önce gelen iki görevli ile beraber üçüncü görevli de geldi. Karşıma dikildiler. Üçüncü görevli bana öfkeyle sordu.
— Yükünün parasını ödemiyormuşsun.
— Mantıklı bir sebep gösterin ödeyeyim.
— Mantıklı sebep mevzuat, mevzuat böyle diyor.
— Sizin mevzuatın muhakeme denen şeyden haberi yok galiba. Kendi kendine sor bakalım senin aklın yatıyor mu bu işe. Ödemiyorum, ne gerekiyorsa yapın.

Ve üçü birden gittiler. Ben şaşkınlık içinde durum muhakemesi yapa, yapa Denizli garına geldik. Benden önce zeytinyağı tenekesini istasyon şefinin odasına götürdüler. Şefi sivil giyimli genç biriydi. Ben bu işin burada çözüleceğini ümit ediyordum. Şefin odasında mahkeme kuruldu. Herkes durumunu anlattı ama şefin son sözü işi noktaladı.

— Mevzuat böyle beyefendi, elimden bir şey gelmez. Size bir iyilik yapabiliriz, en yakın istasyondan en yakın istasyona makbuz keseriz. O da 175 lira ediyor. Arkadaşlar doğru hesaplamışlar. Dilediğiniz yere başvurabilirsiniz.

Benim yapabileceğim bir şey kalmadı. Parayı ödemesem, şikâyetimi sürdürsem hafta sonu cuma akşamı pazartesiye kadar yapılabilecek bir şey yok. Pazartesi de Aydın’da mesaide olmam gerekiyor. Parayı ödemekten başka yol yok. Parayı ödeyip zeytinyağı tenekesini kurtarıp evin yolunu tuttum.

Aydına döndüğümde tren garına gidip yetkili bütün şef, amir ve müdürlerle konuyu etraflıca konuşarak durumu anlattım. Aldığım tek cevap (Mevzuat böyle) oldu. Böylece mevzuata yenilmemizin resmi cevabını almış olduk. Tam bilet alınca 60 lira öderken oracıkta ayakaltında taşınan bir teneke tam 18 kilo yağ için 175 lira verilmesi -hem de bana acıyıp en yakın mesafe bileti kesmelerine rağmen- gerektiğini acı bir tecrübeyle öğrenmiş olduk. Uzun lafın kısası mevzuata yenildik. (hukukihaber.net)

Arslan Kurt'un 'Bir Arpa Boyu' adlı kitabından alınmıştır.