Döviz kurlarının ve enflasyonun ani yükselişi, borç ilişkilerinde alacaklı konumundaki gerçek ve tüzel kişileri de endişeye sürüklemiştir. Açılmış, derdest veya sonuçlanmış davalarında vatandaşlar, kazandıkları ya da kazanmaları muhtemel görünen davaları için günümüz ekonomik şartları nedeniyle endişe duymaktadırlar. Çünkü maalesef Türk lirasının dava açtıkları ve dava sonuçlandığı tarihteki değeri arasında ciddi fark olabilmekte, alacaklı konumundaki davacı için ise dava sonucu alacağı değer enflasyon karşısında deyim yerindeyse erimektedir.

Bu durumda alacaklı ne yapabilir? İşte burada karşımıza TBK m. 122’deki munzam(aşkın) zarar kavramı çıkmaktadır.

‘’Aşkın zarar MADDE 122- Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.’’

Karşılıklı iki tarafa borç yükleyen bir borç ilişkisinde, borçlu borcunu zamanında ifa etmezse alacaklının yapacağı ihtaratla temerrüde düşer. Bu ihtara rağmen borcunu ifa etmeyen borçlu alacağa ek olarak temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür. Ancak bazı durumlar vardır ki; alacaklının uğramış olduğu zarar, temerrüt faizi ile birlikte ödenecek miktarı dahi aşmaktadır. İşte bu durumda karşımıza çıkan kavram munzam zarar kavramıdır. Örneğin; 1000 TL tutarında bir para borcu alacağınız var. Bu borcun vadesinin 2018 yılında dolduğunu varsayalım. Borçlu hala borcunu ödemedi. Siz de alacaklı olarak dava açmak istiyorsunuz. Ancak borcun faiziyle birlikte dahi sizin zararınızı karşılamayacağını düşünüyorsunuz. Gerek dava açılırken dava dilekçesi ile birlikte gerek dava sonuçlandıktan sonra bu aşkın zararınızı ek bir dava ile talep edebilirsiniz.

Yargıtay’ın ilgili daireleri uzun yıllar, munzam zarar için ispat şartı arıyordu. Mahkemesi’nin 2014/2267 başvuru no’lu 21.12.2017 tarihli kararı sonrası Yargıtay daireleri de bu kararlarından dönmeye başladılar.

Yargıtay 15. H.D’nin 2017/2736 E. 2018/1742 K. sayılı 25.04.2018 tarihli kararında belirtilen bazı kritik cümleler şöyledir;

‘’…ülkemizde yaşanan ve herkesçe bilinen enflasyon olgusu nedeniyle alacaklıların zararının temerrüt faiziyle karşılanabilmesi Anayasa Mahkemesi'nin son ihlal kararına göre mümkün olamayacağı ve bu karinenin aksi borçlu tarafça ispatlanamadığından, her yıl gerçekleşen enflasyon oranı, mevduat ve devlet tahvillerine uygulanan faiz oranları, döviz kurları ve diğer yatırım araçları ile ilgili belgeler resmi kurumlardan getirtilerek, uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle, gerçek zararın belirlenmesi gerekmektedir.Bu nedenlerle, bölge adliye mahkemesince yapılacak iş; HMK'nın 266 ve 267. maddeleri uyarınca, konusunda uzman mali müşavirin de bulunduğu bilirkişi heyeti oluşturularak ilgili resmi kuruluşlardan tahsil tarihi ile dava tarihi arasındaki enflasyon verilerini gösteren TEFE-TÜFE-ÜFE oranları, bankalardan faiz oranları ve diğer yatırım araçlarındaki hareketlere ilişkin dökümanlar getirtilerek bilirkişi raporu alınmalı ve davacının zararı olup olmadığı belirlenmeli ve taleple bağlı kalınarak hüküm altına alınmalıdır. Bu hususlar gözetilmeden, hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.’’

Munzam zarara ilişkin Yargıtay’ın alacaklı lehine verdiği kararlar da gösteriyor ki, enflasyon karşısında alacaklının alacak hakkı hukuken korunmaya çalışılmıştır.

Av. Deryanur GENÇ