Demokratik sistemlerin vazgeçilmezi olan hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak devletin en temel vazifelerinden birisi, vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerine saygı göstermek ve onları güvence altına almaktır.
Anayasa md.2 de belirtildiği üzere Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı bir hukuk devletidir.
Buna karşın ülkemizde son yıllarda yaşanan hadiseler, yargı sistemine de sirayet etmiş ve maalesef vatandaşların adalet sistemine olan güveni oldukça zedelenmiştir.
Bunun son örneği geçen günlerde Anayasa Mahkemesinin gazeteciler Şahin ALPAY ve Mehmet Hasan ALTAN hakkında vermiş olduğu Hak İhlali Kararı sonrası İstanbul 13.ve 26.Ağır Ceza Mahkemelerinin bu kararı yok hükmünde sayması ile kendini göstermiştir.
Olay
FETÖ/PYD örgütü üyeliği suçlaması sebebiyle haklarında soruşturma başlatılan sanıkların çalıştıkları gazetelerde ve medyada, terör örgütünün amacına hizmet ettiği iddia olunan söz, yazı ve davranışları sebebiyle tutuklama kararı verilmiş olup yargılamaları sürmektedir.
Tutuklama kararına yapılan itirazlar reddedilmiş ve sanık vekilleri hak ihlali yapıldığı iddiası ile Bireysel Başvuru yolunu kullanarak Anayasa Mahkemesine başvurmuşlardır.
Anayasa Mahkemesi sanıkların başvurularına ilişkin 2016/16092-23672 Bşv. 11.01.2018 Tar. Sayılı Şahin ALPAY-Mehmet Hasan ALTAN kararlarında özetle, suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olmadığından bahisle Anayasa md.19/3 de belirtilen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği kanaatine varmıştır.
Kararlar gereğinin ifası için yerel mahkemeler olan İstanbul 13.-26.Ağır Ceza Mahkemelerine gönderilmiş, ancak yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesinin görev alanını aşarak yerindelik denetimi yaptığından bahisle tutukluluk hallerinin devamına karar vermişlerdir.
Özetle Yerel Mahkemeler, Anayasa Mahkemesinin sanıklar hakkında vermiş olduğu kararı uygulamamışlardır.
Anayasa Mahkemesi Kararının Niteliği
Anayasa Mahkemesinin yapısı, işleyişi ve görevleri, Anayasanın md.146 vd. maddeleri ile 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda düzenlenmiştir.
Her şeyden önce belirtmek gerekir ki 6216 S.K.md.66 a göre “Mahkeme kararları kesindir. Mahkeme kararları Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
Bu sebeple kanaatimizce ilgili hüküm karşısında her ne şekilde ve ne sebeple olursa olsun, Anayasa Mahkemesinin önüne bir şekilde gelmiş ve karara bağlanmış bir hususta artık başka bir yargılama makamının denetleme-karar verme yetkisi bulunmamaktadır.
Diğer taraftan yine 6216 S.K.md.50 ye göre “Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez. (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
Benzer şekilde aynı kanun md.49(6) da “Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin başvurularda bir yerindelik denetimi yapamaz, yalnızca ihlalin ortadan kaldırılması amacıyla yol göstericidir. Ancak amir hüküm gereği de en üst mahkemedir ve kararları tüm kurum ve kişileri bağlar.
Yerel Mahkeme Kararlarının Niteliği
Sanıklar hakkında yargılamaların devam ettiği İstanbul 13. Ve 26.Ağır Ceza Mahkemeleri özetle, Anayasa Mahkemesinin sanıkların tutukluluk durumlarında hak ihlali yapıldığına ilişkin kararın yerindelik denetimi anlamına geleceğinden bahisle bu kararları uygulamamış, daha doğrusu dikkate almamışlardır.
Yerindelik denetimi, elde edilen delillerin somut olay açısından değerlendirilmesi sırasında hangi hukuk kuralının tatbik edilmesi gerektiğinin bir üst yargılama organı tarafından denetlenmesidir.
Buna karşın hukukilik denetiminde, olayı inceleyen mahkemenin kabulleri ile bağlı bir inceleme söz konusu olup yalnızca hukuk kurallarının doğru tatbik edilip edilmediğine ilişkin şekli bir inceleme söz konusudur.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda ve yine Yüksek Mahkemenin içtihadi kararlarında da vurgulandığı üzere Anayasa Mahkemesi önüne gelen bireysel başvurularla ilgili yapmış olduğu incelemelerde yerindelik denetimi yapamaz, yerel mahkemenin kabul ettiği olgulara bağlı bir inceleme yapar.
Örnek vermek gerekirse bir olayda Yerel Mahkeme sanığın kaçma şüphesinin var olduğu gerekçesi ile tutuklama kararı vermiş ise Anayasa Mahkemesinin bu olguya dair inceleme yapma yani yerindeliği denetleme yetkisi yoktur. Sanığın kaçma şüphesini değerlendirmek yerel mahkemenin takdirinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin buradaki görevi görevi kaçma şüphesi ile tutuklanmış sanığın Anayasal bir hak ihlaline uğradığı iddiası var ise bunu değerlendirmektir.
Diğer yandan tutuklama tedbirine karşı hangi usulle ve ne şekilde itiraz edileceği de 5271 Sayılı CMK da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir(md.104/2, 268/3-c). Bu hükümler ile 6216 S.K.md.49/6 birlikte değerlendirildiğinde tutuklama konusunda kanuni denetim(itiraz) yasa yolu ile incelenmesi mümkün hususların Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesine olanak yoktur. Yani özetle Anayasa Mahkemesi bir üst temyiz organı değildir.
Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi, Yerel Mahkemelerin kararlarında belirtildiği üzere gerçekten görev alanının dışına çıkarak bir hüküm tesis etmiştir.
ANCAK buna karşı yukarıda belirttiğimiz üzere 6216 S.K.md.66 gereği yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararını yok saymak gibi bir keyfiyeti de kesinlikle bulunmamaktadır.
SONUÇ
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere;
1- Anayasa Mahkemesi görev alanı dışına çıkarak hüküm tesis etmiştir,
2- Buna karşın Yerel Mahkemelerin hem yargı birliği hem de mevzuat açısından Anayasa Mahkemesinin kararını hiçe sayma keyfiyeti yoktur.
Yerel Mahkemeler 6216 S.K.md.50 de belirtildiği üzere “...Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.” hükmü uyarınca, Anayasa Mahkemesinin gerekçelerini gözeterek tahliye kararı vermeli, eğer gerekli ise ciddi ve somut delillerle gerekçelendirerek yeni bir tutuklama kararı vermelidir.
Anayasa Mahkemesinin kararı dikkatli değerlendirilmeli, davayı çözüme bağlayan nihai karar olmadığı da gözden kaçırılmamalıdır.
Yine sosyal medya da bu konuda bilinçlendirilmeli ve vatandaşların adalete olan güvenini daha fazla zedelememek adına bir an evvel yargıdaki bu çekişmelere son verilmelidir.
Unutulmamalıdır ki Adalet Mülkün Temelidir!
Adaletli günler dileğiyle...
Av.Uğur ŞİMŞEK