Devletini uğrunda canını feda edecek kadar seven Türk halkının en başta yargı olmak üzere devlet görevlilerine karşı bir o kadar önyargılı ve güvensiz olmasının en önemli nedeni kamu görevlilerinin hesap verirliğinin aksaması veya hiç olmamasıdır.

Hakim ve savcılarımız adalet hizmeti vermek için canla başla ve özveri ile çabalarken kendilerine toplumun güvensizlik göstermesinden incinmekte; haklı - haksız, yerli - yersiz eleştirilerden alınmakta; adaletsizliğin sorumlusu olarak görülmesi yargı ile toplumu giderek kutuplaştırmaktadır. Bu gidişi durdurmak için atılabilecek en önemli adım yargıda hesap verirliği geliştirmek ve işler hale getirmek suretiyle hakim ve savcılar hakkındaki önyargıların kaynağını kurutmaktır.

Bunun için de en önce yüksek yargı'dan işe başlamak, haklarındaki önyargıları yok ederek kariyerlerinin zirvesine ulaşan temyiz mahkemesi hakimlerimizin hakettikleri derecede saygıyı görmelerini ve en üst düzeyde itimat edilmelerini sağlamak gerekmektedir.

Şahsi suçlarının soruşturma ve kovuşturmasının dahi kendi kurumlarının takdirine bırakılmış, işletilmesinin de ağır şartlara ve sıkı süreçlere tabi tutulmuş buna karşın tüm yasal başvuru yollarının kapatılmış olması ve bu zor sürecin nadiren işletilmiş olması gerçeği temyiz mahkemeleri üyelerini- vatandaşın gözünde - hayat boyu sorumluluktan bağışık olan - Anayasaya aykırı olarak - imtiyazlar verilmiş bir zümre gibi göstermektedir. Detaylarını merak edenler Yargıtay Kanunu m. 46, Danıştay Kanunu m. 76 ve m. 82, Sayıştay Kanunu m. 66 ve ilgili hükümleri inceleyebilirler.

Gerçekten de kanunun suç saydığı herhangi bir fiili işleyen veya ihmali gösteren kimselerin yasal olarak soruşturulamaz ve kovuşturulamaz olması Anayasa m. 10'daki kanun önünde eşitlik ilkesine ve imtiyaz tanıma yasağına aykırılık teşkil eder.

Temyiz mahkemeleri hakkında kararlarında "gerekçe gösterilmediği", "kanun hükümlerinin uygulanmadığı" hususlarında yoğunlaşan görevi ihlal veya ihmal şikayetlerinin varlığı ve haklılığı en üst seviyelerde sebebi olarak "iş yükü" "kaynak yetersizliği" gibi gerekçeler gösterilerek - bir nevi - ikrar edilmektedir.

TCK m.257(1)'e göre "görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan"; 257(2)'e göre "görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine neden olan" kamu görevlisi cezalandırılacaktır.

Benim adalet inancıma ve Anayasa'nın Kanun Önünde Eşitlik ilkesine göre bu fiilleri işlemişlerse - herkes gibi - hakim ve savcıların da soruşturulması ve kovuşturulması; böylelikle şikayetlerin haklı olup olmadığının, haklı ise sebeplerinin neler olduğunun - yani gerçek durumun ortaya çıkarılması ve kanunun öngördüğü sonucun sağlanması gerekir.

Anayasa m. 128(1) ve (2)'deki "hakimlerin bağımsızlığı"; m. 139'daki "hakimlik teminatı" temyiz mahkemesi üyelerini hukuken veya fiilen sorumluluktan bağışık tutan düzenlemeleri haklı göstermiyor. Her suç, suçu kimin işlediğine ancak böyle mümkün olabilir.

Takibatın hakimlerin bağımsızlığını ve hakimlik teminatını ihlal etmeyecek şekilde bir mercide ve hassasiyetle yapılması elbette mümkündür.

Sağlayacağı fayda ve ilerlemeyi hayal edebiliyor musunuz?


"Yazarın izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."