Zaman zaman basında, hastaların tedavi amacıyla bulundukları sağlık kuruluşlarında intihar ettikleri haberlerine rastlamaktayız. Bu durumda aklımıza, bu tür olaylar nedeniyle sağlık kuruluşunun sorumlu olup olmadığı sorusu gelmektedir.

İşte bu yazımızda, sağlık kuruluşlarında tedavi amacıyla yatan hastanın intihar etmesinin sağlık kuruluşu açısından ne gibi hukuki sonuçlara neden olacağı tartışma konusu yapılacaktır.

Hastanın, hastanede intihar etmesi olayı, öncelikle hasta hakları ile ilgili bir konudur. Bu bağlamda, sağlık kurum ve kuruluşlarında “Güvenliğin Sağlanması” kavramı çerçevesinde değerlendirme konusu yapılmalıdır.

Sağlık kurum ve kuruluşlarında “Güvenliğin Sağlanması” ile ilgili ilkeler Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 37. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeye göre, herkesin, sağlık kurum ve kuruluşlarında güvenlik içinde olmayı bekleme ve bunu istemek hakları bulunmaktadır. (HHY m. 37/1)

Güvenlik için önlem alma yükümlülüğü: Bütün sağlık kurum ve kuruluşları, hastaların ve ziyaretçi ve refakatçi gibi yakınlarının can ve mal güvenliklerinin korunması ve sağlanması için gerekli önlemleri almak zorundadırlar (HHY m. 37/2).[1]

Sağlık kuruluşlarında, hastaların ve yakınlarının güvenliğinin sağlanması, sağlık kuruluşunun yönetiminin sorumluluğu altındadır. Sağlık hizmetleri, kaliteli bir şekilde sunulmalı ve bu hizmetin gereği olarak da ilgili öznelerin güvenliği sağlanmalıdır. Örneğin. yakın gözlem altında bulundurulması gereken hastanın, intiharının engellemesi için sürekli bir şekilde hastaya refakat edecek bir uzman hastane personelinin görevlendirilmediği bir olayda, Yargıtay hastane yönetimini meydana gelen olayda hastane yönetimini sorumlu tutmuştur.[2]

Yargıtay, hastanın intihar etmesi olaylarını, sağlık kuruluşlarının bakım hizmeti kapsamında değerlendirmekte, sağlık hizmeti veren kuruluşu “organizasyon kusuru” çerçevesinde sorumlu tutmaktadır.

Yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.10.1987 tarih ve 1986/13-640 E. -1987/701 K. sayılı ilamında; davalı hastanenin, akıl hastası ve intihara meyilli bulunan hastaya bu konuda yetişmiş hemşire görevlendirilmeyerek hasta yakınının refakatçi olarak seçilmesini ve hastanın, hastanede intiharına engel olamayan davalı hastanenin tazminatla sorumlu tutulması gerektiğine karar verilmiştir.[3]

Danıştay bir başka kararında yine, şizofren hastalığı tanısıyla hastanede tedavi gören hastanın, odada kimsenin olmadığı bir zamanda, pencerenin havalandırma amaçlı kullanılan kısmından dışarı çıkarak, 7 nci kattan atlamak suretiyle öldüğü olayda hastane yönetiminin sorumluluğu olduğuna işaret etmiştir.[4]

Hasta, sağlık kuruluşuna kabul edilmekle hastane yetkililerinin himayesine girmiş olur ve o haklı olarak kendisine mümkün olan en iyi tedavi ve bakım hizmetinin verilmesini ister. Sağlık kuruluşu yönetiminin, “organizasyon yükümlülüğü” aslında onun hastanın şahsına göstermekle yükümlü olduğu özen borcunun bir görünüm tarzından ibarettir.[5] Hastaya verilen sağlık hizmetleri açısından sağlık kuruluşu işletmesinin sorumluğu bulunmaktadır.[6]

Tutuklu ve hükümlü hastalar ile ilgili mevzuat: Tutuklu ve hükümlerin sağlık kurum ve kuruluşlarında muhafazaları ile ilgili özel mevzuat hükümleri saklıdır (HHY m. 37/3). Tutuklu ve hükümlü hastaların, sağlık kuruluşlarında alacağı sağlık hizmetleri sürecinde güvenlikleri sağlanmalı ve bu konudaki mevzuatın amir hükümleri yerine getirilmelidir.[7]

1.8.2008 tarih ve 23420 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliğinin 37 nci maddesi gereğince hastaların can ve mal güvenliklerinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınmasının zorunlu olduğu; yönetmelikle öngörülen güvenlik önlemlerinin alınmaması nedeniyle ölüm olayının meydana gelmesi halinin yöneticilerin sorumluluğunu gerektirdiği söylenebilir.[8]

Yargıtay’ın hastanede hastanın intihar etmesi vakalarını özen yükümlülüğü kapsamında da değerlendirmektedir. Örneğin, hastanenin akıl hastası ve intihara meyilli bulunan hastaya hemşire görevlendirmeyerek hasta yakınının refakatçi olarak seçmesi, hastanın hastanede intiharına engel olunamadığı olayda sağlık kuruluşunun ve hekimin özen yükümlülüğüne uymadığı söylenebilecektir.[9]

Hastanın güvenliğinin sağlanması zorunluluğu: Tıbbi uygulama sürecinde, hastanın güvenliğinin sağlanması için gerekli bütün önlemlerin alınması gerekir.

Hasta güvenliği konusu özellikle intihara meyilli hastalarda gündeme gelen bir konudur. Hastanın ruh sağlığının iyi olmadığı, intihara eğilim göstermesi halinde özenle hareket edip, olası intihar hareketlerine karşı gerekli önlemlerin alınması ve bu konuda gerekli denetim ve kontrol işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir. Bu konudaki ihmali davranışlar sorumluluk doğuracaktır.[10]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

Kaynakça

Arslan, E. (2010) Türkiye’de Hasta Hakları, Beykent Üniversitesi (BeyÜ), SBE, YYLT, İstanbul.

Akkanat, Halil: Hastaneye Kabul Sözleşmesinin Görünüm Tarzları ve Sorumluluk Düzeni, Prof. Dr. Özer Seliçi'ye Armağan, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006.

Çimen Mecit, S. Müşteri Memnuniyetinde Hasta Haklarının Yeri ve Önemi Üzerine Bir Araştırma, MaÜ, SBE, İstanbul.

------------------------------------

[1] Arslan, E. (2010) Türkiye’de Hasta Hakları, Beykent Üniversitesi (BeyÜ), SBE, YYLT, İstanbul. s. 84

[2] YHGK, E: 2009/13-393, K: 2009/452, KT: 21.10.2009: “…kendisine zarar verecek hastanın, durumuna uygun odalar tahsis edilmekle birlikte, odaların hastanın zarar görmesini engelleyecek nitelikte olması da şart koşulmuştur. Bu bağlamda, odalarda özellikle elektrik anahtarı ve prizinin bulunması da yasaklanmıştır. Davalı hastane işleteni, olay yerinde bulundurmaması gereken televizyon anten kablosunun hasta tarafından ele geçirilmesine engel olmayarak, kendisini bağlayan emredici hukuk kurallarına da aykırı davranmıştır. Ayrıca Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 37. maddesinde öngörülen hastanın can güvenliğini sağlama görevini de bu konuda gerekli tedbirleri almayarak yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Böylece, hastanın intiharını engelleyecek yeterlikte ve nitelikte tedbirleri almayarak davacıların murisinin intiharını gerçekleştirmesine engel olamadığı gibi, bu konudaki emredici hukuk kurallarına da aykırı davranan davalı hastane işleteninin, davacılara karşı tazminatla sorumlu olduğu her türlü duraksamadan uzaktır…”

[3] Yargıtay bir kararında, hastanenin, akıl hastası ve intihara meyilli bulunan hastaya bu konuda yetişmiş hemşire görevlendirilmeyerek hasta yakınının refakatçi olarak seçilmesini ve hastanın, hastanede intiharına engel olamayan davalı hastanenin tazminatla sorumlu tutulması gerektiğine karar vermiştir. Bkz.; YHGK, 07.10.1987 tarih ve 1986/13-640 E. -1987/701 K. sayılı ilamı. Yargıtay başka bir kararında ise, hastanın kendisine zarar vermeyecek şekilde güvenliğinin sağlanması için bir refakatçinin de görevlendirilmemesi nedeniyle daha ağır bir ihmal ve kusurun varlığının tartışmasız olduğunu ifade etmiştir. YHGK, E: 2009/13-393, K: 2009/452, KT: 21.10.2009.

[4] Dan. 1.D.; E: 2010 / 818, K: 2010 / 900, KT: 02.06.2010.: “….Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanlığınca, değişik zamanlarda hasta odalarının tadilatının yapılması için Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğüne müracaat edilmiş, en son 29.1.2007 tarihli talep yazısı ile pencerelerin dış yüzeylerinin insan çıkışlarını engelleyecek şekilde demir çubuklarla kaynatılması istenmiştir. Ancak 2007 yılından sonra geçen uzun süre içinde hem başhekimlik tarafından bu eksiklikler giderilmemiş hem de psikiyatri kliniği sorumlusu ...'ün bu tehlikeli durumu bilmesine rağmen etkin bir önlem alınmasına yönelik yeni bir talepte bulunmadığı anlaşılmıştır.Bu durumda 1.8.2008 tarih ve 23420 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliğinin 37 nci maddesi gereğince hastaların can ve mal güvenliklerinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması zorunlu olduğu; yönetmelikle öngörülen güvenlik önlemlerinin alınmaması nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği, mevcut delillerin, şüpheliler ... ve ...'in atılı suçu işledikleri ve haklarında kamu davası açılması gerektiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu anlaşıldığından, Uludağ Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulun 12.4.2010 tarihli men-i muhakeme kararının bozulmasına, adı geçenlerin lüzum-u muhakemelerine ve eylemlerine uyan Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesi gereğince yargılanmalarına…”

[5] Akkanat, Halil: Hastaneye Kabul Sözleşmesinin Görünüm Tarzları ve Sorumluluk Düzeni, Prof. Dr. Özer Seliçi'ye Armağan, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006, s. 32).

[6] Akkanat, Halil: Hastaneye Kabul Sözleşmesinin Görünüm Tarzları ve Sorumluluk Düzeni, Prof. Dr. Özer Seliçi'ye Armağan, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006, s. 32).

[7] Çimen Mecit, S. Müşteri Memnuniyetinde Hasta Haklarının Yeri ve Önemi Üzerine Bir Araştırma, MaÜ, SBE, İstanbul, 2009. , s. 45

[8] Dan. 1.D.; E: 2010 / 818, K: 2010 / 900, KT: 02.06.2010. Yüksek mahkemenin karar gerekçesinde şu hususlar ifade edilmiştir. “Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanlığınca, değişik zamanlarda hasta odalarının tadilatının yapılması için Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğüne müracaat edilmiş, en son 29.1.2007 tarihli talep yazısı ile pencerelerin dış yüzeylerinin insan çıkışlarını engelleyecek şekilde demir çubuklarla kaynatılması istenmiştir. Ancak 2007 yılından sonra geçen uzun süre içinde hem başhekimlik tarafından bu eksiklikler giderilmemiş hem de psikiyatri kliniği sorumlusu ...'ün bu tehlikeli durumu bilmesine rağmen etkin bir önlem alınmasına yönelik yeni bir talepte bulunmadığı anlaşılmıştır.Bu durumda 1.8.2008 tarih ve 23420 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliğinin 37 nci maddesi gereğince hastaların can ve mal güvenliklerinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması zorunlu olduğu; yönetmelikle öngörülen güvenlik önlemlerinin alınmaması nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği, mevcut delillerin, şüpheliler ... ve ...'in atılı suçu işledikleri ve haklarında kamu davası açılması gerektiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu anlaşıldığından, Uludağ Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulun 12.4.2010 tarihli men-i muhakeme kararının bozulmasına, adı geçenlerin lüzum-u muhakemelerine ve eylemlerine uyan TCK’nun 257 nci maddesi gereğince yargılanmalarına; yargılamanın Bursa AsCM’inde yapılmasına, dosyanın Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına, kararın bir örneğinin Uludağ Üniversitesi Rektörlüğüne gönderilmesine 02.06.2010 tarihinde gerekçede oyçokluğu, esasta oybirliği ile karar verildi.”

[9] YHGK, E. 2009/13-393, K. 2009/452, T. 21.10.2009.

[10] Y.12. C.D. bir kararında “ ... intihar öyküsü ve manik depresif psikoz bozukluğu bulunan, dosyadaki evraklara göre daha öncede bu rahatsızlığı nedeni ile başka hastanelerde de tedavi gördüğü anlaşılan, kendisine zarar verme tehlikesi bulunan M.S.Ş'nin intihar olayında hastane mesul müdürü ve başhekimi olarak görev yapan sanığın, hastanın gözetimsiz bırakılması ve hasta odasının ilgili mevzuat hükümlerine aykırı düzenlenmiş olması nedeniyle kusurlu olduğu gözetilmeksizin sanık hakkında yazılı şekilde beraat kararı verilmesi..” belirtmek suretiyle hastanın güvenliğinde ihmal davranan sorumluların kusurlu olduğu belirtilmiştir.