Sorunlarımızı çözemiyoruz.
Sistemli bir analiz yapmak ve sorunun nereden kaynaklandığını tespit etmek gibi bir geleneğimiz yok.
Oysaki yasamada, yürütmede, yargıda yaşanan sorunların çözülmesi için çok kapsamlı araştırmalara ve analizlere ihtiyacımız var.

Misal olarak, yargı mensuplarının “vicdani kararı” kendi şahsi görüşü gibi algılamaları, keyfi davranmaları, kendi benliğinden ve egosundan sıyrılamamaları, Yüksek Yargı’dan yerel mahkemelere kadar tepeden tırnağa, kararlarda ve iddianamelerde gerekçe yazmayı angarya gibi görmeleri, “bu kanun bizim içtihatlarımıza aykırı” diye düşünmeleri ve kanuna rağmen, “uygulama bu yönde” gibi bir “garabet” oluşturmaları, en azından bir “uçak kazası raporu” kadar olsun araştırmayı hak etmiyor mu?

Bir bekçinin bile “otoriteyi burada ben temsil ediyorum” zihniyetinin, “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” hastalığının, kültürel kodlarına varıncaya değin araştırılması ve bu araştırmanın sonuçlarına göre bir sistem, bir çözüm bulunması gerekmiyor mu?
 
Diyorlar ki “siz ne öneriyorsunuz?”, “hep şikâyet ediyorsunuz da sizin çözümünüz nedir”.
İyi de çözüm için kapsamlı bir analiz var mı?
“Ben olsam şöyle yaparım, ben olsam bu sorunları şöyle çözerim demek” çok kolay.
Neye göre çözersiniz? Hangi verilere göre?
Hastalığın, arızanın, sebeplerini tespit etmeden “ben yaparım” demek, koca bir yalandan ibarettir.

Ülkeyi yönetenlerin de, yönetmeye talip olanların da içinde olduğu bir hastalık bu.
Bir trafik kazasında bile yaptığımız araştırma sadece kusurlu olanı bulmaktan ibaret.

Bakınız, geçmişte Kore yolcu ve kargo uçaklarının çeşitli nedenlerden dolayı sık sık düşmesi üzerine birçok ülke Kore ile yapılan anlaşmaları feshetmiş ve uçaklarını tercih etmez olmuşlardı. 1997 de yaşanan son kazadan sonra Kore, artık bu kazaları ulusal bir sorun olarak ele almıştır.

Dışarıdan da alınan danışmanlık sayesinde son kazanın sebepleri, Kore’nin kültürel özelliklerine varıncaya değin kapsamlı bir rapor haline getirilmiştir.

Kazanın teknik nedeni basit bir gösterge hatasıdır ama asıl nedenin bu olmadığını raporun sonuna doğru geldiğinizde anlıyorsunuz.

Evet, arızalı göstergeyi gerektiği gibi onarmayan veya onardığını zanneden teknisyen hatalıdır ama bakın daha derinliklerde neler var..!

Birincisi, uçağın her bölgesinin bir haritası olmasına rağmen, teknisyenlerin ve şirketlerin, “uygulamada” bu haritayı kullanmayıp arıza tamiratı sırasında gösterge panelindeki ikaz lambası ile yetinmeleri gerçeğidir..!

Raporda buna dikkat çekilerek, eğer diyor, “teknisyen uçağı ne kadar iyi bilirse bilsin, uçağın ilgili bölgesinin haritasına baksaydı, göstergedeki hatanın nedenini doğru tespit edecek ve uçak düşmeyecekti.”
İkinci olarak, her zaman olduğu gibi, uçağın “kara kutusu” nun çözümü yapılmış ve pilot-yardımcı pilot konuşmaları dinlenmiştir. Herşey normal gibi görünmesine rağmen bir de Kore’li pisikologlardan yardım alınarak konuşmalar tekrar dinlenmiştir.

Uçaktaki konuşmaları psikologlara analiz ettiren heyet, uçuş esnasında, kaptan pilot ve yardımcı pilotların nasıl bir iletişime sahip  oldukları, aralarında bir sorun görünüp görünmediği konularında bilgilendirilmiştir.

Analiz sonunda kaptan pilotun ses tonunun emredici bir tonda olduğu, hatta biraz sert vurgulu olduğu, canının biraz sıkkın olduğu, yardımcı pilotun sesinin ise pasif ve izafi olarak ürkek bir tonda olduğu tespit edilmiştir.

Uçağı düşerken gören görgü tanıkları uçağın neredeyse doksan derece yan yatmış bir pozisyonda yere çakıldığını söylemektedirlerdir.

Ancak merak edilen şey şudur, yardımcı pilot, uçağın doksan derece yan yatması karşısında neden hiçbir tepki vermemiş, kaptan pilotu uyarmamış, düşmekte olan uçağın kontrolünü “kontrol bende” deyip devralmamıştır?

Zira yapılan incelemede yardımcı pilotun göstergesinin doğru çalışmakta olduğu ve her hangi bir arızasının olmadığı görülmüştür.

Uçağın düştüğü anlar teknik similasyon ile canlandırılmış ve anormalliğin farkında olan yardımcı pilotun, kaptan pilotu uyarması ve kontrolü devralması halinde, uçağı düşmekten kurtarabileceği tespit edilmiştir.

Bu duruma göre yardımcı pilotun, neden hiç sesini çıkarmadığı araştırma heyeti için önemli ve cevaplanması gereken bir sorudur..!

Yardımcı pilotun konuşmalardaki çekingen ses tonundan, uçağın düşüşünü seyretmesinden ve kaptan pilotu uyarmamasından yola çıkan ekip, Kore’in kültürel altyapısını incelemeye karar vermiş ve netice olarak uçağın düşmesinin altında yatan en önemli sebebin “iletişimsizlik” olduğu sonucuna ulaşmıştır.
 
Kore kültürüne hakim olan mutlak itaat anlayışı, “mutlaka bir bildiği vardır” düşüncesi, itiraz etmenin ve karşı çıkmanın büyük bir saygısızlık olarak görülmesi, böyle bir iletişimsizliğe sebebiyet vermiştir. Yardımcı pilot, kaptan pilotu uyarmaya bu yüzden çekinmiş ve sesini çıkaramamıştır.

Rapora göre, eğer kaptan pilot ile yardımcı pilot arasında hiyerarşik olmayan, samimi bir ilişki söz konusu olsaydı, çekingen davranışlar söz konusu olmayacak ve yardımcı pilot, söz konusu kaza vuku bulmadan, rahatlıkla devreye girecek ve uçağı düşmekten kurtarabilecektir.
 
Bir uçak kazasından yola çıkan heyet, Kore’nin kültürel kodlarına ulaşmış, sorunu ve çözümü oradan işaret etmiştir.

Bu rapordan sonra Kore, kokpitteki iletişim dilini bile değiştirmiş, Kore dili ile konuşmayı yasaklamış ve İngilizce konuşmayı mecburi hale getirmiştir.

Zira raporda Kore lisanının soğuk ve mesafeli bir dil olduğu belirtilmiş, böyle bir lisanın ise özgür ve sıcak bir iletişimin önünde engel olduğu öngörülmüştür.

Kore Havayolları, bu kapsamlı analizler ve bu analizlerin rehberliğinde oluşturulan çözümler sayesinde, 1997’den beri kaza yapmadığı gibi, 2006’da uluslarası Phoenix ödülünü kazanmış ve her yıl farklı kategorilerde Asya’nın ve dünyanın en iyisi seçilmeyi başarabilmiştir.

Bizde kim ihtimal verir bir uçağın düşmesinin kültürel mirasla ilgili olduğuna,   kim cesaret edebilir hürmetkarlığın fazlasının zarar olduğunu söylemeye..!

Neuzibillâh, vatan haini ilan ederler adamı …
Bir de “üniforma etkisi”nden bahsedecektim ama fazla uzun sürecek, haftaya devam edelim.


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)