Küçükken köyden gurbete değilde üniversiteye okumaya giden Asım abinin peşinden ayrılmazdım. Yayladaki evleri 20 metre ötemizdeydi. Sazını mikrofonla radyoya bağlar; bozulduğunda en küçük parçasına kadar söker; yerinden kayan küçük bakır teli dikkatle eski yerine oturturken bana nasıl çalıştığını anlatırdı. Merak ve hayranlıkla izler, benim de tamir etmeme izin vermesini beklerdim.

Üniversiteyi “Evrenkent”; Evrenkent’i de “evren” ve “kent” kelimelerine bölerek her ikisinin de anlamı üzerinden tanımlardı. “Evren”i; “tüm Dünya’yı, Ay’ı ve yıldızları da içeren yer” olarak “Evrenkent”i de evren’in tek bir kent olduğu bir yer olarak tanımlardı. Evren kadar büyük bir kentti, üstelik hiç de sınırı yoktu. Orada herkes fikrini serbestçe söyleyebilir ve tartışabilirdi. Fikirlerin çatışmasını, tartışılmasını ve faydalı sonuçlarını anlatırdı.

Asım abinin Evrenkent’ini okuduğum masal kitaplarının birinde anlatılan “gökyüzünde, sınırları olmayan, hayal gibi bir kent” olarak canlandırır, büyülenirdim. Masalda, kazara toprağa düşürdüğü tılsımlı tohumdan biten büyük bir ağaç, göklere kadar uzuyor; merakla yukarı tırmanan çocuk yukarıda bambaşka ve çok güzel bir dünyaya varıyordu. Evrenkent de öyle hayal gibi bir yer olmalıydı.

Bir kaç aylığına diye vedalaşarak gittiği Ankara'dan birkaç gün sonra geri döner, “Öğrenciler yine kavga etti, okul tatil edildi” derdi.

Öğrenci kavgalarını evrenkent hayalime uyduramazdım. Fikirlerini tartışanların neden kavga ettiklerini bir türlü anlayamazdım. Üniversite fikirlerin serbestçe tartışıldığı bir dünya ise öğrenciler neden kavga ediyordu?
Kendim üniversiteye 1980 öncesinde, anarşi ve terörün kol gezdiği, sınıflarda polis veya jandarma olmazsa derslerin yapılamadığı, herkesin bir birini vurduğu, dövdüğü, öldürdüğü, bazı yerlerde iç savaşın yaşandığı, toplumun, memurların kamplaştığı, başkentte bile kurtarılmış bölgelerin oluştuğu, milletçe delirme zamanlarımızda gittim. Okuldaki en büyük başarım postu deldirmeden mezun olabilmekti. Yine de kavga ve dövüşün anlaşılabilir bir sebebini bulamadım. Aynı hedefe farklı yollardan gitmeyi düşünenlerin neden çatıştığını anlayamadım.

Türkiye anarşi ve terörden çok çekti. Binlerce can yok yerine öldü, bir oğlunu mezara bir oğlunu hapise gönderen ana babalar oldu. Ülkemiz iflas etti, Özal türlü cambazlıkla çarkı çevirebildi.

Bir kaç seneden beri üniversitelerde karşıt görüşlülerin kavga etmeye başladığı, öğrencilerin polislerle çatıştığı haberleri geliyordu; bu günlerde gencecik canların katli haberleri geliyor. Daha geçen gün gencecik bir can daha heder oldu. Bunlar hiç iyiye işaret değil!

Arkadaşlarım, kardeşlerim, ne olur dövüşmeyelim, birbirimizi sevmesek de varlığımıza saygı duyalım.

"Yazarın izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."