Ankara şu sıralar seçimler dolayısıyla oldukça hareketli. Esasen bu tip süreçlerde yoğunluk adayların tespiti aşamasında meydana gelir. Her neyse ki yerel seçimler için aday tespit aşamasındaki yoğunluğu atlattık ancak birde Yargıtay’da devam eden bir seçim süreci mevcut.

12 senedir Ankara’da ikamet eden biri olarak diyebilirim ki her şeyin her zaman bir mizahi yönü vardır. Bir Ceza Genel Kurulu kararı okurken aklıma Cartel isimli grubun hayranlarının iyi bildiği, kendi isimlerini taşıyan “Cartel - Bir Numara En Büyük”, efsane şarkılarının sözlerine kaydı zihnim. Manidar oldu gerçekten. Şarkının sözlerini bu girizgahla okuyanlar da eminim manidar bulacaktır.

Şarkının sözleri bu girizgaha mizahi ve anlamlı  bir hava katsa da okumuş olduğum Ceza Genel Kurulu kararı ile alakalı olan kısmı –diğer alakaları  okuyucunun zihnine havale ediyorum- “kan kardeşler hiçbir zaman ayrılmaz” kısmıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2005/9-213 K. 2005/3 T. 01.02.2005  tarihli kararında şöyle yazıyor:

"...Olay gecesi sanık ile mağdurun yanlarında arkadaşları tanık O. da olduğu hal- de evde sohbet edip içki içtikten sonra kan kardeş olmaya karar verdikleri, önce tanık O'nun ardından da sanık Ö'nün bıçakla bileklerini kestikleri, kendi bileğini kesemeyen mağdur M'nin bıçağı verip sanıktan bileğini kesmesini istediği, alkollü olması nedeniyle kendi bileğini de derin biçimde kesmiş bulunan sanığın yanlışlıkla mağdurun bileğini de fazlaca kesmesi ve kanı durduramamaları üzerine birlikte hastaneye gidip tedavi olduk- ları, aldırılan doktor raporuna göre mağdurun sağ ön kol bilek üst kısmında cilt ve cilt altını ilgilendiren 4 cm. uzunluğundaki enine kesi nedeniyle dikiş atıldığı, mevcut yara- lanmanın (5) gün iş ve gücüne engel oluşturduğu anlaşılmaktadır...

Bu açıklamalar ışığında somut olayı değerlendirdiğimizde;

Kan kardeş olmak amacıyla, mağdurun isteği üzerine bıçakla kan çıkacak kadar çizik atmak isterken aldığı alkolün doğurduğu kontrolsüzlükle bileğini biraz derinden kesip (5) gün iş ve gücüne engel biçimde yaralanmasına neden olan sanığın etkili eyleme ilişkin sorumluluğu özensiz davranış biçiminde beliren taksire dayalıdır.

Bu itibarla, yaralamanın kasten gerçekleştirildiğine ilişkin Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir."

Olayımız tamamen gerçek ve özetle şöyle: Kan kardeş olmaya karar veren kişilerden biri diğerinin bileğini keserken yanlışlıkla olması gerekenden daha derin kesiyor. Bu durum bir yaralanmaya sebebiyet veriyor haliyle. Burada sorulması gereken soru failin yaralama fiili kasten mi yoksa taksirle mi işlendi sorusudur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu taksirle işlendiğine hükmediyor.

Burada kararı incelerken Türk Ceza Kanunu’nun 21, 22, 86 ve 89. Maddelerini şöyle bir önümüze açmamız gerekir.

Kasten yaralama suçu 86-88. Maddelerde düzenlenmektedir. Suçun taksirli hali ise 89.maddede kendine yer bulmaktadır.

Olayımızda “fail hangi amaçla hareket ederse etsin yaralama kastıyla harekete başlamıştır” der isek suçun temel vasfı bakımından kastı kabul etmiş oluruz ve hükmü 86. Maddeye göre inşa etmemiz gerekir. Bu halde ancak daha sonra ortaya çıkabilecek herhangi ağır bir netice bakımından taksiri değerlendirmeye tabi tutmamız gerekir.

Ancak Ceza Genel Kurulu burada failin sorumluluğunu “özensiz davranış biçiminde beliren taksir” olarak nitelemiştir. Bunu neye dayanarak yapmıştır ? “Kan kardeş olmak amacıyla, mağdurun isteği üzerine bıçakla kan çıkacak kadar çizik atmak isterken” şeklinde bir gerekçelendirme ile yapmıştır. Bunun üstüne alkolün doğurduğu kontrolsüzlüğü de ilave ederek sanki bu alkollülük halinin taksire dayanak teşkil edebileceği kanaatine varmış yahut başka bir ifadeyle somut olayda mevcut alkollülük halini kastın mevcudiyetini ortadan kaldırdığını  dolaylı olarak ifade etmiştir. Zira bilinçli bir şekilde alınan alkolün kast yahut taksir ikileminde kalınan bir somut olayda hesaba katılması hiçbir suretle kabul edilemez zira bu şekilde bilinçli alınan alkol etkisi altında gerçekleştirilen davranışlarda failin cezai sorumluluğu tam olarak devam etmektedir.

Açıkça ifade etmek gerekirse Ceza Genel Kurulu bu kararında bir saik irdelemesi yapmıştır. Saik kısaca suçun işlenme sebebidir denebilir. Örneğin hırsızlık suçunda “faydalanmak amacı” aranır ve bu amaçla işlenmesi gerekmektedir ki tipiklik vuku bulsun ki buna da tipikliğin sübjektif unsuru denilir.

Fakat somut olaya konu yaralama suçunda kişinin saiki bir önem taşımakta mıdır? Kast kısaca failin söz konusu suça kanunun atfettiği tipikliğin objektif unsurlarını bilerek ve isteyerek hareket etmesidir. Burada arkadaşının bileğini kesen failin,  amacından bağımsız olarak, yaralama neticesini bildiği ve bunu da istediği açıktır. Ceza Genel Kurulu’nun “Kan kardeş olmak amacıyla, mağdurun isteği üzerine bıçakla kan çıkacak kadar çizik atmak isterken” şeklindeki gerekçelendirmesi bir miktar havada kalmakta değil midir?

Ceza hukuku ile ilgili yazılarıma devam edeceğim. Bir şarkı, bir seçim ve bir karar ile harmanladığım bu yazımı sabırla okuduğunuz için teşekkürlerimi sunuyor hemen şuraya şarkının linkini bırakıyorum :

https://www.youtube.com/watch?v=ax5gFMegtUA