|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
|
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
U. B. BAŞVURUSU |
|
(Başvuru Numarası: 2021/13315) |
|
Karar Tarihi: 24/6/2025 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
|
Selahaddin MENTEŞ |
||
|
İrfan FİDAN |
||
|
Yılmaz AKÇİL |
||
|
Raportör |
: |
Hikmet Murat AKKAYA |
|
Başvurucu |
: |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sanık tarafından sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı olarak astsubay rütbesi ile çalışmış ve daha sonra 14/7/2017 tarihli ve 30124 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanan 692 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesine göre kamu görevinden çıkarılmıştır.
3. Ankara'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görevde bulunan subaylardan bir kısmı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığına, bir kısmı da Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğüne gelerek etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini belirtmişler, bu kapsamda alınan ifadelerde “mahrem abi” tabir edilen kişilerin, kendilerine ait cep telefonlarını sabit hatlardan arayarak iletişim kurduklarını beyan etmişlerdir. Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık), Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline yönelik mahrem yapılanması hakkında yürütülen soruşturmada, örgütün sivil mahrem abilerinin Ankara'da bulunan ankesörlü-ücretli vb. telefonlarla 2010-2018 yılları arasında irtibat kurduğu değerlendirilen asker şahıslar yönünden de soruşturma başlatılmıştır.
4. Bu sırada Yalova Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturmada başvurucu hakkında beyanda bulunan ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyen B.Ç.nin ifadeleri Ankara'da yürütülen soruşturma dosyasına gönderilmiştir. Fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis eden B.Ç.nin müdafii eşliğinde verdiği 15/3/2018 tarihli ifadesinin bir kısmı şu şekildedir:
“… Burak isimli şahısla görüşmemizden yaklaşık 15 gün kadar sonra DAMYO’da [Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulu] görevliyken FETÖ/PDY Terör Örgütü soruşturmaları kapsamında görevden uzaklaştırılan Eln. Astsubay Kıdemli Baş Çavuş U.B. evime geldi bana bu örgüt ile irtibatlı olduğumu yeni öğrendiğini, kendisinden daha eski örgüt ile irtibatlı Asker kişi olmadığını en kıdemli kendisinin olduğunu söyledi, Burak abi ile görüşmüyormuşsun sana bir adres vereceğim oraya git orada sana eşkalini vereceğim şahısla görüş dedi ben darbeden önce bu yapı ile irtibatımı kestiğimi kesinlikle bir daha bu şahıslarla görüşmeyeceğimi hele hele Gebze gibi bir yerde bulunan bir alışveriş merkezinde görüşürsem başıma iş alacağımı söyleyerek şahsı yanımdan uzaklaştırdım, hatta bu görüşmede Burak isimli şahsın tutuklandığını da U. B’den öğrendim. O tarihten sonra bu yapıdan hiç kimse ile hiçbir şekilde görüşmedim...
…
U.B., DAMYO’da beraber çalıştığımız Astsubay 15 Temmuz 2016 Darbe girişiminden sonra Ağustos veya Eylül ayı içerisinde bana abilerine sohbete niye gitmiyorsun diye soran kişidir…”
5. Yine Yalova Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen başka bir soruşturmada etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyen ve başvurucu hakkında beyanda bulunan A.K.nın Cumhuriyet savcısı nezdinde verdiği bir ifade bulunmaktadır. Şüpheli ifadesinde diğer hususların yanı sıra, Yalova'daki bir evde yapılan toplantılara başvurucunun da 2014 yılının başlarında dâhil edildiğini, burada kendisiyle ilgilenen ve öğretmen olduğunu tahmin ettiği şahsın öncelikle birlikteki görevlilerle ilgili soru sorduğunu dile getirmiştir. Bu kişinin zaman zaman F.G.nin kitaplarından bölüm okuduğunu, vaaz CD'lerini izlettiği, maaşının bir bölümünü himmet olarak bu şahsa elden verdiklerini de belirtmiştir. A.K. ifadesinin devamında ilgilenen kişinin kendisini başka bir şahsa devrettiğini, burada başvurucu ve A.S. ile Çiftlikköy'deki bir eve gittiklerini, burada da benzer faaliyette bulunduğunu, ara sıra tek başına da gittiğini beyan etmiştir. Şüpheli A.K., 2015 yılının Şubat ayında yapılanmadan ayrıldığını ileri sürmüştür. Bu ifadenin Ankara'daki soruşturma dosyasına gönderilip gönderilmediği tespit edilememiştir.
6. Diğer taraftan yapılan incelemelerde başvurucunun abonesi olduğu/kullandığı bildirilen iki GSM numarası ile HTS listesi alınan Ankara'daki bir ankesör/ücretli sabit telefon ile 38 kez irtibatı olduğu, ayrıca HTS listeleri alınan ankesör/sabit ücretli numara ile irtibat kurduğu zaman dilimi alınarak bu saatten 10 dakika öncesi/sonrası toplam 13 askerî personel ile ardışık aramasının olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında Kocaeli'ndeki sabit hatlardan 2012 ve 2013 yıllarında adına kayıtlı bir GSM numarası ile toplam iki kez arama kaydının olduğu da tespit edilmiştir. Bu sabit hatlarla ilgili olarak ardışık aranmaya ise rastlanmamıştır.
7. Bunun üzerine FETÖ/PDY üyesi olduğu şüphesiyle başvurucu hakkında İstanbul Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının yetki çevresinde bulunan başvurucunun gözaltına alınması talimatı verilmiştir. Başvurucu 4/1/2019 tarihinde İstanbul'da gözaltına alınmış ve Ankara'ya götürülmüştür. İkinci kez dört gün süreyle gözaltı süresinin uzatılmasına karar verildikten sonra Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/1/2019 tarihli kararıyla tutuklanmıştır. Başvurucu, hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutulmuştur.
8. Başvurucu, soruşturma aşamasında suçlamaları reddetmiş; 13 askerî personel arasında sadece bir kişiyi tanıdığını, Ankara'da hiç görev yapmadığını belirtmiş ve B.Ç.nin kendisine yönelik husumeti nedeniyle ifade verdiğini ileri sürmüştür. Daha sonra usul ekonomisi, abonesi olduğu/kullandığı bildirilen iki cep telefonu hattının ardışık aranma durumu, etkin pişmanlık beyanları ve geçmiş görev durumu nazara alınarak soruşturma evrakının başvurucu yönünden tefrikine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/1/2019 tarihinde karar verilmiştir.
9. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla 17/1/2019 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verilmiştir. Bununla birlikte tensip zaptıyla birlikte 30/1/2019 tarihinde yetkisizlik kararı verilmiştir. Yetkisizlik kararına itiraz edilmemesi üzerine dosyanın İstanbul Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği anlaşılmıştır.
10. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) tanık beyanları ve ankesörlü telefonlardan arandığı iddiası nedeniyle tensip zaptıyla birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına, başvurucu hakkında beyanda bulunduğu tespit edilen tanıklar B.Ç. ile A.K.nın dinlenilmesi için gerekli usul işlemlerinin yapılmasına karar vermiştir. Bu kapsamda tanıkların istinabe yoluyla dinlenilmesi için gerekli yazışmaların yapıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca hem sabit hem de şüpheli numara olarak gösterilen hatlarla ilgili olarak iddiaya konu HTS kayıtları ile sınırlı olmak üzere arayan-aranan, baz istasyonu, arama tarihi vb. detayları gösterir şekilde bilgilerin gönderilmesi için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna (BTK) yazı yazılmasına, duruşmanın 22/3/2019 tarihine bırakılmasına karar verilmiştir.
11. Tensip zaptı 26/2/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, savunmasını müdafii eşliğinde yapacağını belirtmekle yetinmiştir. Aynı gün dosyaya başvurucu adına bir avukat tarafından vekâletname sunulmuştur. BTK'dan gelen cevabi yazı içerisindeki bilgiler de başvurucuya 11/3/2019 tarihinde CD ortamında tebliğ edilmiştir.
12. Tanıklardan A.K.nın ifadesi istinabe yoluyla 13/3/2019 tarihinde alınmıştır. İfadesi şu şekildedir:
"Benim sanık U. B. hakkında daha önce vermiş olduğum ifadeler doğrudur, aynen tekrar ederim. Ben astsubay olarak Yalova'da görev yapıyordum. Sanık da Yalova'da astsubay olarak görev yapmaktaydı. Bu nedenle kendisini tanırım. 2014-2015 yılları arasında cemaat evlerindeki sohbetlere gittiğimde sanık da oradaydı. Kendisiyle bu şekilde tanıştık. 2015 şubat ayından sonra ben cemaatten uzaklaştığım için kendisinin daha sonradan ne yaptığını bilmiyorum. 2015 yılı Haziran ayında da Ankara'ya tayinim çıktı. Biz bu sohbetlerde kitap ve Kur'an okur, dini sohbetlerde bulunurduk. Okuduğumuz kitaplar arasında Fethullah Gülen'e ait kitaplar da vardı. Ben sanığın himmet verip vermediğini de bilmiyorum. Sanık ve ben de Yalova'da kiralık bir eve gidiyorduk. Ben, sanık ve [A.S.] bu eve giderdik. Bizim dışımızda kimse olmazdı. Ben bu anlattıklarım dışında sanığın fetö ile bağlantılı olduğuna dair herhangi bir şey bilmiyorum, ..."
13. Diğer tanık B.Ç.nin ifadesi de istinabe yoluyla 15/3/2019 tarihinde alınmıştır. İfadesi şu şekildedir:
" Darbeden önce sanık Ufuk ile birlikte DAMYO'da birlikte çalışıyorduk. Darbe öncesi Ufuk'un bu yapıyla ilgisi olduğunu bilmiyordum. Darbeden sonra Ağustos ya da Eylül aylarında Ufuk evime gelerek kendisinin bu yapıyla ilgisi olduğunu ve Burak adlı kişiyi tanıdığını söyledi. Burak benim eskiden tanıdığım, mahrem imam olarak adlandırılan kişiydi. Ufuk neden Burak ile ilişkimi kestiğimi ve neden görüşmediğimi sordu. Ben de Mayıs ayından itibaren bu kişiyle ilişkimi kestiğimi ve bir daha da görüşmediğimi söyledim. Akabinde Gebze ilçesinde bulunan, şu a[n]da ismini hatırlayamadığım bir alışveriş merkezinde bir kişiyle görüşmemi istedi. Kabul etmedim. Bir daha da kendisini görmedim. ..."
14. Birinci celsede başvurucunun savunması müdafi eşliğinde alınmıştır. Bu kapsamda tanık beyanlarına ilişkin olarak savunma yapmış ve açıklamalarda bulunmuştur. Özetle; tanıklardan B.Ç. ile iş konusunda anlaşamadıklarını, tartışma yaşadıklarını, anlattıklarının iftira olduğunu ileri sürerek beyanlarını kabul etmemiştir. Diğer tanığın ifadesine ilişkin ise kendisinin Kocaeli'de ikamet etmesine rağmen Yalova'ya gitmesinin mantığa uygun düşmediğini, tanıkların kendilerini kurtarmak için beyanlarda bulunduğunu iddia etmiştir. Ayrıca HTS kayıtlarıyla ilgili olarak da açıklamalarda bulunmuş; daha önce Ankara'da görev yapmadığını ve ikamet etmediğini, HTS kayıtlarında çelişki olduğunu dile getirmiştir. Kocaeli'de ise ardışık olarak aranmadığını belirtmiştir. Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına ilişkin olarak süre istenmesi üzerine duruşma ertelenmiştir.
15. Celse arasında başvurucu esas hakkındaki mütalaaya ilişkin savunmasını sunmuştur. Bunun yanında Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Başkanlığının raporu başvurucunun yargılandığı dosyaya sunulmuştur. İkinci celsede başvurucu müdafiine, MASAK raporuna karşı ve esas hakkında beyanda bulunması için süre verilerek duruşma ertelenmiştir.
16. Üçüncü celsede başvurucuya tanık A.K.nın ifadesinde ismi geçen A.S. isimli kişi hakkında sorular sorulmuştur. Celse sonunda A.S.nin tanık olarak bizzat beyanının alınabilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasına karar verilmiştir. Ayrıca İstanbul Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğünden başvurucu hakkında Türkiye çapında oluşturulan ankesör/ardışık aramalara ilişkin bir tespit olup olmadığı hususunun sorularak varsa ilgili evrakın gönderilmesi istenilmiştir. Diğer taraftan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından da ankesör/ardışık arama soruşturmalarında tespit edilen telefon hatlarının olup olmadığı hususunun sorularak varsa Mahkemeye bildirilmesi istenilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 6/8/2019 tarihli yazısında özetle, soruşturma makamlarının uygulama farklılıkları nedeniyle kovuşturmaya konu sanığın irtibatı tespit edilen sabit hattın niteliği, yeri ve kullanım şekli, hangi gerekçelerle işlem yapıldığı hususunun ilgili yerel kolluk birimi veya Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasının maddi gerçekliğin ortaya çıkarılması açısından isabetli olacağı ifade edilmiştir. Diğer taraftan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün 6/8/2019 tarihli inceleme raporunda, daha önce Ankara'da gerçekleştirildiği belirtilen aramalar yer almamaktadır. Kocaeli'nde 2012 ve 2013 yıllarında gerçekleşen birer arama yanında İstanbul'da 4/1/2013 tarihinde bir ardışık arama yapıldığı tespiti bulunmaktadır.
18. Son celsede tanık A.K.nın beyanında ismi geçen A.S., aynı anda Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla dinlenilmiştir. Tanık A.S. ifadesinde tanık A.K.nın beyanlarının doğru olmadığını, sanığın örgütsel manada herhangi bir eylemine tanık olmadığını, kendisi hakkında silahlı terör örgütü üyeliğinden verilen 6 yıl 3 ay hapis cezasının temyiz aşamasında olduğunu belirtmiştir. İddia makamının esas hakkındaki mütalaasına karşı savunma yapan başvurucu savunmalarını yinelemiş, iddianamede kendisini arayan numaraların Ankara'da olduğu belirtildiği hâlde istenilen yazıda sabit hat olarak İstanbul ilindeki bir adres geldiğini, ayrıca arandığı iddia edilen yıllarda Kocaeli'de olduğunu, bu hususların büyük bir çelişki oluşturduğunu da ifade etmiştir. Celse sonunda başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği nedeniyle 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verilmiştir. Mahkûmiyette aleyhe tanık beyanları yanında ardışık olduğu iddia edilen aramaların da gözönünde tutulduğu anlaşılmaktadır. 6/9/2019 tarihli kararda gerekçenin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Mevcut tanık beyanına göre sanık örgüt ile askeri hizmeti süresi boyunca irtibatlı olmuştur. Bu kapsamda örgütün asker kişiler için gizliliği sağladığı örgütsel toplantılara katılmıştır. Sanık 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra da bu örgütle bağını koparmamış ve tanık [B.nin] beyanına yansıdığı üzere onun tekrar örgüt mahrem imamı ile irtibat kurmasını sağlamaya çalışmıştır. Bu tespitlere ilaveten sanık örgütün DKK bünyesinde bulunan üyeleri irtibat sağladığı ankesörlü hatlardan kullanmış olduğu iki hattan da olacak şekilde yine asker kişilerle ardışık olacak şekilde aranmıştır.
Savunma sırasında aleyhteki tanık beyanları ve ankesörlü hatlardan aramaların gerçeği yansıtmadığını ve hukuka aykırı olduğunu savunarak inkar kapsamında savunma yapmış ise de; ardışık aramaların DKK sınıfından askerler ile olması, HTS kayıtlarının BTK kayıtları ile örtüşmesi ve tanıkların sanık hakkındaki anlatımının zaman ve mekan ile müşahhas hale getirilerek verilmiş olması, sanığa suç atmak için bir nedenlerinin bulunmaması, etkin pişmanlıktan faydalanma taleplerinin yalnız başına suç atmak için neden olamayacağı ve ayrıca tanıkların beyanın HTS kayıtları ve sanık hakkındaki diğer tespitler ile örtüşüyor olması nedeniyle itibar edilmemiş ve deliller hükme esas alınmıştır.
...
Sanığın Askerlik görevinin icrası sırasında bu örgütün sohbet toplantılarına katılmış olması, 15 Temmuz'dan sonra dahi irtibatını koparmaması dikkate alındığında sanığın örgüt üyesi olduğu kanaati mahkememizde hasıl oluşmuştur. "
19. Başvurucu, istinaf ve gerekçeli temyiz dilekçelerinde -diğerlerinin yanı sıra-tanık beyanları arasında çelişki olduğunu, tanıkların Mahkeme huzurunda dinlenmediğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek 2/11/2020 tarihinde kesinleşmiştir.
20. Başvurucu, Yargıtayın nihai kararını 2/2/2021 tarihinde öğrendiğini belirterek 2/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Komisyon; tanık sorgulama hakkı, gerekçeli karar hakkı, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan haklara ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
22. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ardışık olarak ankesörlü telefonlardan arandığına ilişkin kabulde dayanılan raporun ne olduğu konusunda yerel mahkemeden 29/5/2024 tarihinde bilgi istemiş, bu kapsamda Yargıtay kararlarında bahsedilen ayrıntılı analiz raporunun alınıp alınmadığının Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden anlaşılamadığını da belirtmiştir. 13/8/2024 tarihli cevabi yazının ekinde, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Organize Şube Müdürlüğünün 7/8/2019 tarihli raporu ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün 13/9/2019 tarihli raporunun ekleriyle birlikte gönderildiği anlaşılmıştır.
II. DEĞERLENDİRME
23. Başvurucu; iki tanık beyanı ve sabit hattan iletişim sağlandığı gerekçesiyle mahkûm edildiğini, tanıkların mahkeme huzurunda dinlenilmediğini, aleyhine ifade veren tanıklara soru sorma hakkının tanınmadığını, tanıklarla yüzleştirilmediğini ifade ederek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı (Bakanlık); başvurunun bu kısmına ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede öncelikle, başvurucunun ilk derece ve kanun yolu aşamalarında tanıklara soru sorma gibi bir talebine rastlanılmadığını ileri sürmüştür. Esasa ilişkin olarak ise talimatla alınan ifadelerin başvurucuya okunduğu ve bu beyanlara karşı Mahkeme tarafından itiraz ve savunmalarını başvurucudan istediği belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu tanık beyanları dışında gerekçeli kararda yer verilen diğer delil ve değerlendirmelerle başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu ifade edilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında benzer iddialarını dile getirmiştir. Ayrıca istinaf başvurusunda ve temyiz dilekçesinde gerekli itirazlarını dilekçe sayfa numaraları ile belirterek başvuru yollarını usulüne uygun bir şekilde tükettiğini ifade etmiştir.
26. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmiştir.
27. Başvuruya konu olayda başvurucu, istinabe yoluyla alınan tanık beyanlarını hiçbir şekilde kabul etmemiştir. Başvurucu müdafii, gerekçeli istinaf başvuru dilekçesinde tanıkların hangi beyanlarına üstünlük tanınacağının tartışılacağı durumda yüzleştirmenin yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. Müdafiinden farklı olarak başvurucunun kendi yazdığı temyiz dilekçesinde ise tanık sorgulama hakkına ilişkin açıkça şikâyette bulunduğu başvuru formunun ekindeki belgelerden görülmüştür. Bu durum karşısında başvuru yollarının usulüne uygun bir şekilde tüketildiği kabul edilmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
28. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı [2. B.], B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir [2. B.], B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M. [2. B.], B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ [2. B.], B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz [1. B.], B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ.M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -tek veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya kovuşturma evresinde sorgulama ya da sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).
29. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu olumsuzluğun telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur [2. B.], B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay [1. B.], B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim [2. B.], B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanığın beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkların -sanığın da onlara soru sormasına imkân sağlayacak ve sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edecek şekilde- SEGBİS gibi vasıtalarla dinlenmesi telafi edici bir güvence olabilir (bazı değişikliklerle birlikte Uğur Özcan [1. B.], B. No: 2021/12137, 26/7/2022, § 40). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence ise sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).
30. Tanık sorgulama hakkına ilişkin testin birinci aşaması kapsamında tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığının ortaya konulması gerekliliği esasen -anayasal düzeyde bir ilke olan- hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık ilkesinin bir sonucudur. Bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olan doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Bu bağlamda ceza yargılamasında kural olarak özellikle tanık beyanlarının esas hakkında kararı verecek hâkim/mahkeme tarafından alınması, tanık beyanlarının bu hâkim/mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekir (Erdal Sonduk [GK], B. No: 2020/23093, 15/2/2024, § 43-46).
31. Sanığın aleyhinde beyanda bulunan tanıklarla esas hakkında kararı verecek hâkimin huzurunda yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde etmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sanığın suçluluğu konusunda karar verecek hâkim, sağlıklı gözlem yapabilmek ve sadece iddia makamının yorum şekliyle değil savunma makamının iddia ve itirazlarını da değerlendirerek doğru bir vicdani kanaate ulaşabilmek için anlatımlarıyla sanığın hukuki durumunu önemli ölçüde etkileyecek tanıkları huzurda dinlemelidir. Dolayısıyla tanıkların duruşma öncesinde veya haricindeki dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş tutanakların veya yazılı açıklamaların duruşmada okunması huzurda dinlemenin eş değeri olarak değerlendirilemez (bazı farklılıklar ve eklemelerle birlikte bkz. Erdal Sonduk, § 45).
32. Nitekim 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanığın duruşmada mutlaka dinleneceğini öngörmektedir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Anılan hükmün gerekçesinde de "Delillerin hükmü verecek mahkeme huzurunda ortaya konulması, tartışılması ve irdelenmesi adil yargılama ilkesinin temel gereklerindendir. Bu itibarla, duruşmada sanık ve tanığın ifadesine ait tutanakların okunması ile yetinilmesi, ancak zorunlu hâllerde kabul olunabilir." denilerek bu husus vurgulanmıştır (Erdal Sonduk, § 53). Kaldı ki Yargıtayın da bazı kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, olayın delilinin tanık açıklamalarından ibaret olduğu durumlar hakkında genişletici bir yaklaşım benimsediği ve tanık ya da tanıkların beyanının tek değil belirleyici delil olduğu durumları da anılan hükmün kapsamında gördüğü anlaşılmaktadır (birçok karar arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/3/2021 tarihli ve E.2019/37533, K.2021/118; (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 15/2/2021 tarihli ve E.2020/220, K.2021/1681; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11/12/2024 tarihli ve E.2023/1657, K.2024/17714 sayılı kararları).
33. Somut olayda Mahkemece; tanıkların beyanlarını başvurucu ve müdafiine okumuş ancak tanıkların duruşmada dinlenilmesine ilişkin herhangi bir çaba gösterilmemiştir. İlgili duruşma tutanağı ve gerekçeli kararda da tanıkların Mahkemede hazır edilememesinin hangi geçerli nedene dayandığına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak buna ilişkin geçerli bir nedenin ortaya konulmaması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak hükmün tek başına veya belirleyici ölçüde başvurucunun sorgulama veya sorgulatma imkânına sahip olmadığı bir tanık/tanıklar tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.
34. Testin ikinci aşaması uygulanırken delilin tekliğinden o delilin sanık aleyhine yegâne delil olması, delilin belirleyiciliğinden ise davanın sonucunu ağırlıklı olarak etkileme eğilimi olan delil anlaşılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Baran Karadağ, § 65). Belirtilmelidir ki bir delilin belirleyici olup olmadığı sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati [2. B.], B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Aksi hâlde suçun sübutu tespit edilerek mahkûmiyete karar verilmesi dışındaki sonuçlar yönünden adil yargılanma güvenceleri anlamsızlaşır. Bu bakımdan mahkûmiyet hükmünün yalnızca sorgulanmamış tanığın ifadesine dayandığı veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sadece sorgulanmamış tanığın ifadesine dayanıldığı bir durumda delilin tek olduğu söylenebilir. Buna karşılık mahkûmiyet hükmü kurulurken veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sorgulanmamış tanığın ifadesinin yanında başka delilin/delillerin de bulunduğu ancak bu delilin/delillerin ağırlığının sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha az olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğu ifade edilebilir. Diğer delillerin ispat gücünün sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha yüksek olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğunun kabulü mümkün olmayacaktır.
35. Duruşmada sorgulanmayan tanığın ifadesinin tek veya belirleyici delil olup olmadığı hususu öncelikle mahkûmiyet gerekçesine bakılarak tespit edilir. Bu açıdan mahkemenin sorgulanmamış tanığın ifadesinin ağırlık derecesini gerekçeli kararda tartışmış olması beklenir. Ancak gerekçeli kararında bu tartışmanın yapılmadığı veya mahkemenin yaptığı değerlendirmenin bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içerdiği hâllerde Anayasa Mahkemesinin kendisi bu değerlendirmeyi yapacaktır. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde duruşmada dinlenmeyen tanıkların başvurucu aleyhine verdikleri beyanların ve diğer delillerin ağırlığı hususunda da Mahkemece herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.
36. Yargıtay kişilerin sabit veya ankesörlü hatlarla örgütsel iletişim kurma yöntemi uyarınca FETÖ/PDY'nin mahrem yapılanmasına dâhil olup olmadıklarının hukuki bir kesinlik içinde ortaya konulabilmesi için -somut olayın özelliğine göre- yapılması gerekli görülen araştırma işlemlerini içtihatlarında açıkça belirlemiştir (bkz. Murat Albayrak [GK], B. No: 2020/16168, 8/3/2023, §§ 127-132. Ayrıca bkz. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 20/11/2024 tarihli ve E.2024/705, K.2024/15150 sayılı; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19/11/2024 tarihli ve E.2022/6992, K.2024/14586 sayılı; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 21/10/2024 tarihli ve E.2022/3927, K.2024/11894 sayılı).
37. Bu çerçevede Yargıtayın anılan kararlarında; sanıkla birlikte ardışık arandığı tespit edilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığının araştırılması, ardışık aranan diğer şahıslar hakkında soruşturma bulunması hâlinde bu kişilerin tüm aşama ifadelerinin getirtilerek gerekirse tanık olarak dinlenmesinin sağlanması, sanığın kullandığını bildirdiği GSM hattı dışında operasyonel ve/veya patates hat kullanıp kullanmadığına yönelik yetkili kurumlar nezdinde araştırma yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, sanıkların bütün görev yerlerini kapsayan HTS kayıtları getirtilerek üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda “gerçekleştirilen arama sayısı, aramaların ardışık ya da periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği saatler, konuşma süreleri, farklı ankesörlü telefonlardan aranıp aranmadıkları, ardışık aramaya dâhil olan şahısların aynı kuvvete mensup ve aynı rütbede olup olmadıkları, aramaları gizlemek için herhangi bir şifreleme yönteminin kullanılıp kullanılmadığı” hususlarını gösterir analiz inceleme ve tespit raporunun düzenlettirilmesi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminde (UYAP) araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir ifade yahut beyan bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa onaylı örneklerinin getirilerek duruşmada 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunması, anılan Kanun'un 210. maddesi kapsamında tek veya belirleyici ifade yahut beyan sahiplerinin duruşmada tanık sıfatı ile dinlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği de ifade edilmiştir (bkz. R.T. [GK], B. No: 2021/47924, 29/5/2025).
38. Mahkeme, mahkûmiyet kararında başvurucunun Deniz Kuvvetleri Komutanlığı mensubu birçok şahıs ile sabit hatlardan ardışık olarak arandığını gösteren HTS kayıtlarına ilişkin tespite ve tanıklar B.Ç. ile A.K.nın beyanlarına dayanmıştır.
39. Dolayısıyla muhakeme sürecinde elde edilen deliller ve Mahkemenin gerekçesi dikkate alındığında, kişilerin sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden örgütün hücre tipi yapılanmasına ait haberleşme ağına dâhil olup olmadıklarının belirlenmesi açısından ilkesel olarak ortaya konulan ve adli makamlarca yapılması gerekli görülen araştırmaların somut olayda yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim temin edilen HTS analiz raporunun, örgütün iletişim yöntemine dair uyguladığı tedbir kuralları dikkate alınarak kolluk makamlarınca düzenlenmesi gerektiği Yargıtay içtihatlarında belirtilen kişiselleştirilmiş ayrıntılı analiz raporuna karşılık gelip gelmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Mahkeme başvurucunun bu yöndeki itiraz ve savunmasını karşılamak üzere HTS verilerinin bilirkişi marifetiyle incelenmesi ve buna göre teknik bir rapor hazırlanması yönünde de araştırma yapmamıştır.
40. Mahkûmiyete esas alınan başvurucuya ait ankesörlü aramalar -yukarıda yer verilen değerlendirmelere göre- Yargıtay kararları çerçevesinde nazara alındığında, Mahkemenin istinabe yoluyla alınan tanık beyanlarına dayanarak başvurucunun atılı suçu işlediği sonucuna ulaştığı anlaşılmaktadır. Mahkeme gerekçesinde de başvurucunun çeşitli tarihlerde askerî mahrem yapıya özgü şekilde sabit hattan arandığının ve mahrem örgüt sorumlusu ile görüştüğü hususunu tanıkların başvurucu hakkındaki anlatımı ile vurgulamıştır. Diğer taraftan tanık B.Ç.nin ifadelerinden yola çıkılarak başvurucunun darbe girişiminden sonra dahi irtibatını koparmadığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 18).
41. Gerekçeli karar içeriği ve hükme esas alınan delillere ilişkin Yargıtay uygulaması gözönüne alındığında duruşmada dinlenmeyen tanıkların beyanlarının başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olduğu yönündeki kanaatin oluşmasında önemli ağırlıkta dikkate alındığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Diğer bir ifadeyle sorgulama imkânı tanınmayan tanıkların anlatımlarının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
42. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Ancak Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkların başvurucunun da onlara soru sormasına imkân sağlayacak şekilde SEGBİS gibi vasıtalarla neden dinlemediğine ilişkin bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Tanıkların yazılı beyanları duruşmada okunmuş ise de başvurucu, tanıkların beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses ve görüntü nakli yoluyla da olsa onları sorgulayamamış; sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanıkların gösterdiği tepkiler konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiş, tanığın beyanlarının güvenilirliği test edilememiştir. Mahkeme de tanık beyanda bulunurken gösterdiği tepkilerle ilgili olarak izlenim edinememiştir. Öte yandan, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanları dışında başka delillere de dayanılmış olmasının beyanları belirleyici ölçüde mahkûmiyete temel alınan tanıkları sorgulama imkânı tanınmaması nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı sınırlamayı telafi ettiğini söylemek de mümkün gözükmemektedir. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınmış olduğu hâlde savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin sağlanmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tanıkların duruşmada veya SEGBİS yoluyla dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu; karar duruşması öncesi İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünden gelen inceleme tutanağının lehine olduğunu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 6/8/2019 tarihli yazı içeriğine rağmen gerekli araştırmanın yapılmadığını, hakkında bu şekilde mahkûmiyet kararı verildiğini, yargılama sırasında Mahkeme Başkanının değiştiğini, istinaf ve temyiz aşamasında da taleplerine açık bir şekilde yanıt verilmediğini, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği şikâyeti yönünden ulaşılan sonuç ve hükmedilen giderim gözetildiğinde gerekçeli karar hakkı ile hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair diğer şikâyetler hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
III. GİDERİM
46. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılmasını istemektedir. Ayrıca maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
47. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
48. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
49. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmayıp başvurucu da yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddiaları yönünden İNCELEME YAPILMASINA GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/58, K. 2019/252) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 664,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.