KARARLAR

AYM'nin 2022/34953 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 14/10/2025 tarihli ve 2022/34953 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

E.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/34953)

Karar Tarihi: 14/10/2025

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

RESEN GİZLİLİK KARARI VERİLDİ

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

İrfan FİDAN

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ayça GANİDAĞLI DEMİRCİ

Başvurucu

:

E. K.

Vekili

:

Av. Hüseyin KARAKULAK

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hukuka aykırı delillerin kullanılamayacağına yönelik ve kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olan itirazlara ayrı ve açık yanıt verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/3/2022 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Bireysel başvuruya konu olayların gerçekleştiği tarihte başvurucu, Konya İl Emniyet Müdürlüğü bünyesinde polis memuru olarak görev yapmaktadır.

7. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca tefecilik, yağma, ateşli silahlar ve bıçaklar ile diğer aletler hakkındaki kanuna muhalefet suçları yönünden A.Y.nin iletişiminin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına ilişkin talepte bulunmuştur. Konya 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2020/4358 D. İş sayılı ve 18/12/2020 tarihli kararı ile iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi çalışmaları sırasında şüpheli A.Y. ile başvurucu arasındaki telefon görüşmelerinin tespiti yapılmıştır. İletişimin Tespiti Tutanaklarında başvurucunun Emniyet Müdürlüğüne ait sistem üzerinden M.E.nin vatandaş bilgilerini sorgulayarak hakkında soruşturma yürütülen şüpheli A.Y.ye verdiğinin tespit edilmesi üzerine Başsavcılık tarafından A.Y. ve başvurucu hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan soruşturma başlatılmıştır.

8. Soruşturma sonucunda Başsavcılık, iletişimin dinlenilmesi sonucu elde edilen delillere dayanarak diğer şüpheli A.Y. ve başvurucunun kişisel verilerini hukuka aykırı olarak ele geçirme veya yayma suçundan cezalandırılması talebiyle 16/6/2021 tarihinde iddianame düzenlemiştir.

9. Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianameyi kabul ederek yargılamaya başlamıştır. Yargılama sonucunda Mahkeme, diğer sanık ile başvurucu arasında iletişimin dinlenilmesi sonucu elde edilen görüşme kayıtlarına dayanarak başvurucu ve A.Y.nin -mağdura yönelik olarak- kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkûmiyetine hükmetmiştir.

10. Başvurucu; diğer nedenlerle birlikte başka bir soruşturmada elde edilen iletişim kayıtlarının katalog suç kategorisinde bulunmayan kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yönünden kullanılamayacağını, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen iletişim kayıtlarının hükme esas alınamayacağını belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi (Daire) 17/2/2022 tarihinde hükmün düzeltilmesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. İstinaf kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, yerinde görülmeyen diğer istinaf itirazlarının reddine,

,...

[karar verildi.]"

11. Başvurucu, nihai kararı 28/2/2022 tarihinde öğrenmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

12. 5271 sayılı Kanun’un "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" başlıklı 135. maddesinin (1), (4), (5), (6) ve (8) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

"(1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.36 (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)

...

(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.

(5) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir.

(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.

...

(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:,

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

6. (Ek: 21/2/2014 – 6526/12 md.) Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149) ile nitelikli dolandırıcılık (madde 158),

...

12. (Ek: 24/11/2016-6763/26 md.) Tefecilik (madde 241)

...

17. ...

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları."

13. 5271 sayılı Kanun'un "Tesadüfen elde edilen deliller" başlıklı 138. maddesi şöyledir:

"(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.

(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir."

14. 5271 sayılı Kanun'un "Delillerin ortaya konulması ve reddi" başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:

a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.

…"

15. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri takdir yetkisi" başlıklı 217. maddesi şöyledir:

"(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."

2. Yargıtay Kararları

16. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9/7/2020 tarihli ve E.2016/1-487, K.2020/353 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İfade alma ve sorgunun yasak usullerle gerçekleştirilmesi, tanıklıktan çekinme hakkı olanlara bu hakkın hatırlatılmaması, aramanın herhangi bir karara dayanmadan yapılması, ses veya görüntülerin montajlanması delil elde etme yasağına; tanıklıktan çekinen şahidin önceki ifadelerinin okunamaması, iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin CMK'nın 135/6. maddesinde sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir.

Kanuna aykırılıktan daha geniş bir içeriğe sahip olan hukuka aykırılık kavramının kapsam ve çerçevesi belirlenirken, gerek pozitif hukuk metinlerine, gerekse kişilerin temel hak ve hürriyetlerine ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı durumunda, 'hukuka aykırılığın mevcudiyeti' kabul edilmelidir.

Bu bilgiler ışığında ikinci ön sorun değerlendirildiğinde;

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/40540 sayılı soruşturması kapsamında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan inceleme dışı sanıklar [İ.A.] ve [A.K.] hakkında Sulh Ceza Mahkemesince verilen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararları doğrultusunda yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, hakkında iletişimin tespitine yönelik karar bulunmayan sanık [N.] ile inceleme dışı sanıklar arasında yapılan görüşmelerin 504, 507, 603 ve 605 numaralı iletişim tespit tutanaklarıyla kayıt altına alınarak bu iletişim tespit tutanaklarının sanık [N.] hakkında teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan yapılan yargılama sırasında delil olarak kullanıldığı olayda;

Hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı bulunmayan sanık [N.] için elde edilen bu delillerin tesadüfi delil niteliğinde olduğu, iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kaydedilmesi tedbirine başvurulduğu 2005 ve 2006 yılları itibarıyla nitelikli yağma suçunun CMK'nın 135. maddenin altıncı fıkrasının (a) bendinde düzenlenen katalog suçlar arasında yer almadığı, unsurları ve yapıları bakımından ayrı suçlar olan nitelikli yağma suçu ile suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun birbirlerine dönüşmelerinin de söz konusu olmadığı, her iki suçun birlikte işlenmesi hâlinde faile ayrı ayrı ceza verilecek olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, suç tarihi itibarıyla iletişimin tespiti ile elde edilen görüşme dokümanlarının hükme esas alınamayacağı kabul edilmelidir."

17. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/7/2024 tarihli ve E.2023/195, K.2024/3835 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... CMK'nın 138/2. maddesinde telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen tesadüfi delillerin katalog suçlardan birine ait olması öngörüldüğü gibi, tesadüfen elde edilen delilin derhal cumhuriyet savcılığına bildirilmesi de gereklidir. Yine CMK'nın 217/2. maddesine göre 'Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir'. CMK'nın 135. maddesinde sayılan başka bir suç nedeniyle iletişiminin tespit edilmesi sırasında, katolog suçlardan olmayan ve bu nedenle tesadüfi delil kapsamında değerlendirilemeyen 'Ticareti yasak olan kültür ve tabiat varlıklarının ticareti' suçuna dair iletişimin tespit tutanaklarına istinaden alınan ikrar ve sair delillerkanunda gösterilen (hukuka uygun yöntemlerle) tespit edilmediğinden suçun sübutunda delil olarak kullanılamayacağı kabul edilmelidir..."

18. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 30/6/2022 tarihli ve E.2021/14905, K.2022/10442 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre; başka bir suçtan alınan dinleme kaydı üzerine oluşan tapelere ilişkin olarak iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararının verildiği tarihte nitelikli hırsızlık suçunun CMK'nın 135 ve 140. maddelerinde sayılan katalog suçlardan olmadığı, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Yasanın 12 ve 14. maddeleriyle yapılan eklemeler neticesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararı verilebilecek suçlar kapsamına alındığı bu sebeple sanıklar hakkındaki iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararları sonucu elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağı..."

19. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 9/11/2017 tarihli ve E.2017/8107, K.2017/12585 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Yukarıda yazılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında; CMK'nın 135. maddesinde sayılan başka bir suç nedeniyle iletişiminin tespit edilmesi sırasında, katolog suçlardan olmayan ve bu nedenle tesadüf delil kapsamında değerlendirilemeyen suç üstlenme suçuna dair iletişimin tespit tutanaklarına istinaden alınan ikrar ve sair deliller kanunda gösterilen (hukuka uygun yöntemlerle) tespit edilmediğinden suçun sübutunda delil olarak kullanılamayacağı gözetilerek sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,..."

20. (Kapatılan) Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 16/7/2018 tarihli ve E.2016/5434, K.2018/10198 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Ceza Genel Kurulu'nun 03.07.2007 tarih ve 2007/167, 22.01.2008 tarih ve 2008/3 karar sayılı kararlarında da, hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulunan iletişim tespit tutanaklarının hükme esas alınamayacağını belirtmek suretiyle iletişimin dinlenilmesi hususunda önemsiz/şekli hukuka aykırılık anlayışının geçerli bulunmadığı kabul edilmiştir. Gerçekten de haberleşme hürriyeti anayasal bir haktır ve ihlali önemsiz kabul edilemez. CMK'nın 135. maddesinde iletişimin dinlenilmesinin katalog suçlar için mümkün kılınması, katalog harici suçlar için tespit edilmiş delilleri CMK'nın 138. maddesinin dahi dışında tutması hukuka aykırı bir kararla elde edilmiş iletişim tespit tutanaklarının hükme esas alınmayacağının kanun tarafından da açıkça öngörüldüğünü göstermektedir. Buna göre yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmış sayılması dahi hukuka aykırı dinleme tutanaklarının delil olarak kullanılabileceği anlamına gelemez.

...

Yukarıda yazılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında; CMK'nın 135. maddesinde sayılan başka bir suç nedeniyle iletişiminin tespit edilmesi sırasında, suç tarihi itibarıyla, katalog suçlardan olmayan ve bu nedenle tesadüfi delil kapsamında değerlendirilemeyen nitelikli hırsızlık suçlarına dair, iletişimin tespit tutanaklarına istinaden alınan ikrar ve sair deliller kanunda gösterilen (Hukuka uygun yöntemlerle) tespit edilmediğinden suçun sübutunda delil olarak kullanılamayacağı ayrıca suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma suçundan da sanıklar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği gözetilerek sanıkların atılı suçlardan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi... [bozmayı gerektirmiştir.]"

21. (Kapatılan) Yargıtay 22. Ceza Dairesinin 11/11/2015 tarihli ve E.2015/8335, K.2015/6985 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... 5271 sayılı CMK'nın 138/2. maddesi uyarınca, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan katolog suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delilin muhafaza altına alınacağı ve durumun Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirileceğinin düzenlendiği, ancak sanıklar hakkında iletişimin tespiti ve dinleme kararı alınan suçu işlemek amacıyla örgüt kurmak ve bu örgüte üye olmak suçu, suç ve iletişimin dinlenmesi kararının alındığı tarihte yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK'nın 135. maddesi kapsamında sayılan katolog suçlar kapsamında yer almakta ise de; bu suç nedeniyle alınan karar doğrultusunda yapılan dinleme sırasında bu dosyanın konusunu oluşturan hırsızlık suçu ile ilgili dinleme sonucu elde edilen (tesadüfii delil) dinleme kayıtlarını hırsızlık suçunun anılan maddedeki katolog suçlar içinde sayılmaması nedeniyle hukuka uygun olarak elde edilmiş kanıt olarak kabul edilemeyeceğinden dosya arasına alınan sanıkların birbirleri ile görüşmelerini içerir telefon görüşmeleri içeriklerinin delil olarak değerlendirilemeyeceği..."

22. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 13/11/2019 tarihli ve E.2019/6177, K.2019/10643 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Sanıklar hakkında alınan iletişimin denetlenmesi kararının CMK'nın 135/8. madde ve fıkrasındaki katalog suçlardan olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin, iddianameye konu edilen telefon görüşmelerinin ise tesadüfen elde edilen delil niteliğinde olduğu, Ceza Genel Kurulunun 03/07/2018 tarihli ve 2015/1-396 Esas, 2018/323 sayılı Kararında da belirtildiği üzere, telefon dinlemesi sırasında tesadüfen elde edilen kanıtların dikkate alınabilmesi için, söz konusu suçun da 135. maddede sayılan katalog suçlardan birisine uygun olmasının gerektiği, sanıklara isnat edilen edimin ifasına fesat karıştırma suçu, olay tarihi itibarıyla CMK'nın 135/8. madde ve fıkrasında belirtilen katalog suçlardan olmadığından aynı Kanunun 138/2. madde ve fıkrası gereğince iletişimin tespiti tutanaklarının bu suçun delili olarak kullanılamayacağı, elde edildikleri tarihte yürürlükte bulunan kanunlara uygun olarak tespit edilmeyen kanıtların hukuka uygun delil olduklarından söz edilemeyeceği nazara alınmadan, yazılı şekilde sanıklar hakkındaki iletişimin tespiti tutanaklarının hükme esas alınması..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hükmü

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme tarafından davasının … hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir…"

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6. maddesi hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasını güvence altına almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin herhangi bir kural koymayıp bu husus ulusal kanun koyucuların takdirindedir (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/7/2006, § 94).

25. AİHM; bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili şekilde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM, mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).

26. AİHM, bariz şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün -iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil olmak üzere- kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade etmiştir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme'deki bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya, § 95; Ramanauskas/Litvanya [BD], B. No: 74420/01, 5/2/2008, § 52; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699). AİHM, ulusal mahkemelerin delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu birçok kararında belirtmiştir (Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68; Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50). Bu bağlamda AİHM, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına ve değerlendirme şekline karar vermenin ulusal mahkemelerin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).

27. Öte yandan AİHM; hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesinin kişilerin mahkemelere güvenine katkıda bulunmakla ilgili yargılamalarda belirli bir istikrarı temin etmeyi gerektirdiğini, birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesinin yargı sistemine güveni azaltarak yargısal bir belirsizliğe yol açabileceğini ifade etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57). Yargı mercilerinin yorumlarında dinamik ve evrilen bir yaklaşım sürdürülmediği takdirde hukuki gelişimin engelleneceğine dikkat çeken AİHM, hukuki güvenlik ilkesinin içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmediğini vurgulamaktadır (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, § 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58; Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). Bununla birlikte AİHM, aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49). Ayrıca AİHM, derece mahkemelerinin ileri sürülen tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmadıklarını belirterek somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunu açık ya da zımni olarak anlaşılabilir şekilde gerekçeli kararında göstermesine önem vermektedir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27; Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Anayasa Mahkemesinin 14/10/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; başka bir soruşturma kapsamında alınan mahkeme kararı uyarınca tesadüfen elde edilen delilin tek olarak ve katalog suçlardan olmayan bir suça ilişkin yargılamaya konu edildiğini, böylelikle hukuka aykırı şekilde elde edilen iletişim kayıtlarına dayanılarak mahkûmiyetine karar verildiğini belirtmek suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

30. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu bağlamda başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

33. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının, davanın temel maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

34. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Yavuz [1. B.], B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51).

35. Bir kanun hükmüne ilişkin içtihadın henüz yerleşik hâle gelmediği bir aşamada o hükmün yargı organlarınca farklı biçimlerde yorumlanabilmesi normal karşılanabilir. Bununla birlikte derece mahkemeleri ve Yargıtayın aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı kişiler hakkında açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşması hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşebilir. Yargı mercilerinin anılan ilkelerin bir sonucu olarak kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni muhafaza etme bakımından kararlarında belli bir istikrar sağlaması beklenir. Bu nedenle aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemeler, bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirmelidir. Yargı merciinin bu gibi durumlarda gerekçe gösterme yükümlülüğü, kişilerin hukuka olan güvenlerinin sarsılmaması için hayati öneme sahiptir. Derece mahkemeleri ve Yargıtayın istikrarlı biçimde benimsediği yaklaşımın gerekçesini açıklamadan aksine karar vermesi adil yargılama hakkını zedeleyebilir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ziya Metehan Arısoy [2. B.], B. No: 2019/22055, 15/11/2023, §§ 28-30; Adem Bektaş [1. B.], B. No: 2018/35591, 21/9/2023, §§ 24, 25; Mehmet Okyar [2. B.], B. No: 2017/38342, 13/2/2020, § 29; Hakan Altıncan [GK], B. No: 2016/13021, 17/5/2018, § 48; Engin Selek [2. B.], B. No: 2015/19816, 8/11/2017, § 59; Ford Motor Company [2. B.], B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 59; Mehmet Arif Madenci [2. B.], B. No: 2014/13916, 12/1/2017, §§ 83,84; Mehmet Çelik (2) [2. B.], B. No: 2015/889, 17/11/2016, § 62; Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 55).

36. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi, uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin derece mahkemelerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin gerekçelerinin hukuka uygun olup olmadığını denetleme görevi olmadığı gibi derece mahkemesi kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ [1. B.], B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Somut olayda yağma, tefecilik ve ateşli silahlar ve bıçaklar ile diğer aletler hakkındaki kanuna muhalefet suçlarına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında A.Y.nin telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verilmiştir. Dinleme sırasında elde edilen delillere göre -hakkında bu yönde bir tedbir kararı bulunmayan- başvurucu hakkında, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak suçundan iddianame düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 138. maddesinin (2) numaralı fıkrasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında ancak aynı Kanun'un 135. maddesinin (8) numaralı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse bu delilin muhafaza altına alınacağı ve durumun Cumhuriyet savcılığına bildirileceği düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun'un yürürlükte olan 135. maddesinin (8) numaralı fıkrasında sayılan katalog suçlar arasında kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yer almamaktadır (bkz. § 12). Buna rağmen Mahkeme, iletişimin denetlenmesi ile elde edilen delilleri dikkate alarak başvurucunun kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir. Böylece iletişimin denetlenmesi yoluyla tespit edilen görüşmelerin bir kısmı kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun sübutunda delil olarak kullanılmıştır (bkz. § 9).

38. Yargıtay, kararlarında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında katalog suçlar arasında yer almayan bir suça ilişkin olarak tesadüfen elde edilen kayıtların delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığını belirtmiş; bu delillerin hukuka aykırı delil niteliği taşıdığını ve hükme esas alınamayacağını açıkça ifade etmiştir. Yargıtay, iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin katalog suçlar arasında sayılmayan bir suçun soruşturma ve kovuşturmasında kullanılmasının delil değerlendirme yasaklarından biri olduğunu istikrarlı şekilde vurgulamıştır (bkz. §§ 16-22). Bununla birlikte somut olayda iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilen deliller,5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinde sayılmayan suç yönünden mahkûmiyete esas alınmıştır.

39. Somut olayda başvurucu, kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun katalog suçlar arasında yer almadığını, iletişimin denetlenmesi yoluyla elde edilen delillerin hukuka aykırı delil mahiyetinde olduğunu, bu delillerin hükme esas alınamayacağını belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuş; istinaf dilekçesinde konuya ilişkin örnek Yargıtay kararlarına yer vermiştir. Daire, başvurucunun hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğü delillerin ne suretle hükme esas alınabileceğine ilişkin bir gerekçe göstermeksizin usul ve kanuna uygun bulduğu mahkûmiyet kararını onamıştır (bkz. § 10).

40. İletişimin denetlenmesi sırasında katalog suçlar arasında yer almayan suçlara ilişkin olarak tesadüfen elde edilen delillerin delil değerlendirme yasaklarından biri olduğuna ve bu suretle elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağına yönelik istikrarlı içtihada rağmen Daire, başvurucunun bu konudaki itirazlarını cevaplandırmadan hükmün düzeltilmesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Kaldı ki Daire, önceki Yargıtay içtihadından farklı karar verirken neden bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Başvurucunun katalog olmayan suçlara ilişkin tesadüfen elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğuna ve hükme esas alınamayacağına yönelik iddialarının davanın sonucuna etkili olabilecek esaslı iddia ve itirazlar olduğu açıktır. Buna rağmen istinaf kararında davanın sonucunu etkileyebilecek bu iddia ve itirazlara yönelik ayrı ve açık bir cevap verilmemiş, önceki içtihatta ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca hangi nedenle ulaşıldığına ilişkin bir açıklamada da bulunulmamıştır. Bu nedenle Dairece karar sonucunu etkileyen iddia veya itirazların incelenip açıklığa kavuşturularak durumun gerekçeye yansıtılması yükümlülüğü yerine getirilmemiştir.

41. Nitekim Anayasa Mahkemesi, benzer bir başvuruyu incelediği Sani Bayar ([GK], B. No: 2021/26642, 21/11/2024) kararında iletişimin denetlenmesi sırasında katalog suçlar arasında yer almayan suçlara ilişkin tesadüfen elde edilen delillerin delil değerlendirme yasaklarından biri olduğuna ve bu suretle elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağına yönelik istikrarlı içtihada rağmen Dairenin başvurucunun bu konudaki itirazlarını cevaplandırmadan mahkûmiyet kararını onadığı tespitlerini yapmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun katalog olmayan suçlara ilişkin tesadüfen elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğuna ve hükme esas alınamayacağına yönelik iddialarının davanın sonucuna etkili olabilecek esaslı iddia ve itirazlar olduğunun açık olduğunu, buna rağmen temyiz kararında davanın sonucunu etkileyebilecek bu iddia ve itirazlara yönelik ayrı ve açık cevap verilmediğini, önceki içtihatta ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca hangi nedenle ulaşıldığına ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, böylelikle mahkemece karar sonucunu etkileyen iddia veya itirazların incelenip açıklığa kavuşturularak durumun gerekçeye yansıtılması yükümlülüğünün yerine getirilmediği ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (anılan kararda bkz. §§ 50, 54).

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

43. Başvuruda gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden kararda varılan sonuç ve uygun görülen giderime göre adil yargılanma hakkının diğer güvencelerine ilişkin şikâyetler ve diğer hak ihlalleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir incelenme yapılmasına gerek olmadığına karar vermek gerekir.

VI. GİDERİM

44. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile birlikte manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

45. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

46. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın neticesiyle ilgili bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

47. Eldeki başvuruda ihlalin sonuçlarının giderilmesi bakımından yeniden yargılama yapılması yeterli olduğundan başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin resen GİZLİ TUTULMASINA,

B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucunun diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

E. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2021/474, K.2021/1022) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

G. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 14/10/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.