Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin tartışmalar devam ediyor. 5 idi, 7 idi nerdeyse kura çekilecek durum geldik ve hukukçular arsında da bir bütünlük yok maalesef ve de konu siyasilerin oyuncağı edilecek gibi gözüküyor. Böyle bir tablonun çıkması da gayet normal. Zira daha kısa bir süre önce referanduma götürülen anaysa değişikliğinin de ne kadar acemice ve de eksik hazırlandığı, üstelik kasten böyle bir açıklık bırakıldığı, duruma göre tavır takınılma amaçlı böyle bir düzenleme yapıldığı düz mantıkla bakıldığında dahi görülüyor. Tartışmalar genelde kazanılmış hak çerçevesinde cereyan etse de şuan yürürlükte bulunan anayasanın cumhurbaşkanı için öngördüğü sürenin 5 yıllık olması ve kamu hukukunda kazanılmış hakkın istisnalar dışında uygulama alanının bulunmaması nazara alındığında ve de mevcut Sayın Cumhurbaşkanının da seçimlere girebilecek olması neticesinde herhangi bir hak kaybı olmayacağı dikkate alınarak cumhurbaşkanın görev süresi ve seçilmesinin mevcut yürürlükteki anayasa hükümlerine göre olması gerektiği kanaatindeyim. Bu bağlamda cingöz Recailik yapıp, Cumhurbaşkanlığı gibi bir kurum ve makamı süre yönünden lüzumsuz tartışmaların içerisine çekerek ucuz hesapların kurbanı edilmemesi gerekir.
Anayasanın cumhurbaşkanlığı seçim ve görev sürelerine ilişkin düzenlemesinde yapılan acemilik ve ucuz hesabın bir örneğini de Fransa’da görmekteyiz. Dünya genelinde bir salgın mı var bilinmez ama yakın zamandaki seçimler ve daha başka bir takım kuyruk acısına bağlı ucuz hesaplar neticesinde alakaya maydanoz türünden, düşünce ve fikir hürriyetine aykırı olarak, acemice ve komik bir şekilde çıkarılan kanunla Fransa’nın tarihi bir konuda Türk milletini karşısına alması anlamsız, mantıksız ve çok ucuz bir hesabın neticesidir. Çok kısa bir süre öncesinde de peçe ve burka giyenlerin cezalandırılmasına yönelik orta çağ dönemi yasanında yürürlülük yeri olan Fransa, mevcut akla ziyan abes yasa ile de adeta Avrupa Birliği üyesi orta çağ ülkesi görünümü arz etmektedir. Bizim için çok da sorun değil bu konuda alnımız ak ve tarih, tarafsız bir akılla incelendiğinde haklılığımızı da ortaya koymaktadır. Söz konusu yasanın Fransız meclisinden geçmesi ile yüksek perdeden devlet erkânının uygulanabilirliği çok az yaptırım kararları tamamen içe dönük bir ucuz siyaset malzemesi olarak görmekteyim. Göreceksiniz kısa bir süre sonra aynen diğer ülkelerde yapılıp elçi çekip, tıpış tıpış geri gönderdiğimiz gibi bu mevzuda kapanıp gidecektir. Bir yönü hariç elbette. Devlet erkanı Sarkozy’i ve devlet adamlığından uzak tavırlarını kolay kolay unutmaz ve zamanı gelince de aynen hak ettiği cevabı bulur. Tabii Sarkozy, siyaset sahnesinden silinmezse. Özellikle Fransa’da yaşayan 550 bin Türk’ü de düşünerek ona göre konup, akılcı, mantıklı ve tutarlı dış politika izlemek gerek. Tabii kaygı şov yapmak değilse… Bu bağlamda yeri gelmişken iyice elimize yüzümüze bulaştırmaya başladığımız dış politikamızda acil bir revizyon şart gibi gözükmektedir. Dünyada yeteri kadar istemeyenimiz varken bir de dibimizdeki komşularla papaz olmanın bir mantığı yok.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Yusuf DALMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)