Giriş :
Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesi ile düzenlenen, eski adı “kara para aklama suçu” olan suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçuna ilişkin nazari ve tatbiki bilgiler ele alınacaktır.
Mevzuat:
Türk Ceza Kanunu
Madde 282-
(1) (Değişik: 26/6/2009 – 5918/5 md.) Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tâbi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek: 26/6/2009 – 5918/5 md.) Birinci fıkradaki suçun işlenmesine iştirak etmeksizin, bu suçun konusunu oluşturan malvarlığı değerini, bu özelliğini bilerek satın alan, kabul eden, bulunduran veya kullanan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bu suçun, kamu görevlisi tarafından veya belli bir meslek sahibi kişi tarafından bu mesleğin icrası sırasında işlenmesi halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır.
(4) Bu suçun, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(6) Bu suç nedeniyle kovuşturma başlamadan önce suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle cezaya hükmolunmaz.
Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması suçu Türk Ceza Kanununun 2 nci Kitap 4 üncü Kısım 2 nci Bölüm 282 nci maddesinde düzenlenmiştir. Kanunvazı tarafından maddenin ihdas ediliş gerekçesi "Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerine meşruiyet görüntüsü verilerek ekonomik sisteme sokulması, suç işlemenin kazanç elde etme açısından cazip bir yol olarak görülmesine neden olmaktadır. Suç işlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olan ekonomik değerlerin meşruiyet görüntüsü kazandırılarak ekonomik sisteme sokulması, aynı zamanda suç delillerinin değiştirilmesi, gizlenmesi ve dolayısıyla, suçlunun kayrılması sonucunu doğurmaktadır. Bu düşüncelerle, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin, yurt dışına transfer edilmesi veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun konusunu suçtan kaynaklanan malvarlığı değerleri oluşturmaktadır. Bu malvarlığı değerlerinin elde edildiği suçun türü veya mahiyeti önemli değildir. Önemli olan, bu suçun konusunu oluşturan ekonomik değerlerin, başka bir suçun işlenmesi suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olmasıdır. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin yurt dışına transfer edilmesidir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilişi sırasında, yurt dışına transfer edilen malvarlığı değerlerinin suçtan elde edilmiş olduğunun bilinmesi gerekir. Başka bir deyişle, bu seçimlik hareket açısından kastın varlığı yeterlidir. İkinci seçimlik hareket ise, serbest hareket olarak belirlenmiştir. Bu hareketler açısından önemli olan, bunların gerçekleştirilişi sırasında güdülen amaçtır. Başka bir deyişle, suçtan elde edilen malvarlığı değerlerinin, gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması gerekir. Bu işlemler, değişik şekillerde gerçekleşebilir. Örneğin, yurt dışında işlenmiş olan bir suçtan kaynaklanan gelirin, meşru yolla elde edilmiş bir para görüntüsüyle yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı çerçevesinde ülkeye sokulması hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli düzenlenmiştir. Buna göre, söz konusu suçun kamu görevlisi tarafından görevini yaparken ve görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanarak ya da belli bir meslek sahibi kişi tarafından mesleğinin icrası sırasında ve sağladığı kolaylıktan yararlanarak işlenmesi hâlinde, ceza artırılacaktır. Üçüncü fıkrada, bu suçun, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması öngörülmüştür. Ancak, belirtilmelidir ki, bu suçtan dolayı verilecek artırılmış ceza, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı ayrıca cezalandırılmaya engel teşkil etmemektedir. Dördüncü fıkraya göre, bu suçun işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır. Maddenin beşinci fıkrasında bu suçla ilgili etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini gizleme nedeniyle kovuşturma başlamadan önce, bu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi hakkında bu suç nedeniyle cezaya hükmolunmayacaktır" şeklinde lafzedilmiştir.
Anatomik olarak aklama olgusu, yerleştirme, ayrıştırma ve bütünleştirme olmak üzere 3 aşamadan tecelli eder. Yerleştirme aşaması suç gelirlerinin yasal ekonomik sisteme sokulmasını; ayrıştırma aşaması suç gelirleri ile öncül suç arasındaki rabıtanın suç gelirine yasal görünüm kazandırmak amacıyla gizlenmesini ve bütünleştirme aşaması ise bu suret ile aklanan suç gelirlerinin yasal ekonomik sistem ile bütünleştirilmesini ifade eder.
Yurt dışına çıkarma, taşınır veya taşınmaz mal alma, tüzel kişilerin araç olarak kullanılması, sahte fatura tanzimi, bankacılık hareketlerine tabi tutma, şirinler yöntemi, vergi cennetleri, kıyı bankacılığı, döviz alım satımı, şans oyunları, paravan şirketler, borsa, sigorta şirketleri, hawala yöntemi, kripto para alma failler tarafından en çok kullanılan aklama yöntemleridir. Mamafih Türk Ceza Kanununun 282 nci maddesi lafzından da anlaşıldığı üzere Kanunvazı tarafından aklama yöntemlerinin lafzedilmesi noktasında sınırla sayıda belirtme yöntemi değil örnekleme yöntemi benimsendiği için tipikliğe uyan herhangi bir aklama amacına matuf hareket ile de bu suçun işlenmesi mümkündür.
Türk Ceza Kanununun 282 inci maddesi lafzından da anlaşılacağı üzere aklama suçunun vücut bulabilmesi için şu koşulların aynı anda gerçekleşmesi gerekmektedir:
(a)Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren öncül bir suçun işlenmesi;
(b)Öncül suçun işlenmesi suretiyle veya işlenmesi dolayısıyla suç gelirinin elde edilmesi;
(c)Suç gelirinin yurt dışına çıkartılması veya gayrimeşru kaynağının gizlenmesi ya da meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması.
Görüldüğü üzere, TCK m.282’de yer alan aklama suçunun mevcudiyeti için; ön şart olarak alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir öncül suçun işlenmesi, ayrıca bu öncül suçtan kaynaklanan bir malvarlığı değerinin de yine somut olayda var olması, son olarak öncül suçtan kaynaklanan bu malvarlığı değerlerinin suçun maddi unsurunu oluşturan aklama fiillerine tabi tutulması, malvarlığı değerleri ile öncül suçlar arasında illiyet bağı kurulması gerekmektedir. Aklama suçunun maddi unsurunu; suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini yurt dışına çıkarmak veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutulması şeklindeki iki seçimlik serbest hareket oluşturmaktadır.
Devletin adli çıkarlarına karşı işlenen bir suç olma özelliği gösteren bu suçun hukuki konusunu “adil/dürüst yargılanma hakkı” oluşturmakta; zira bu suçu oluşturan fiiller soruşturma ve kovuşturma makamlarının öncül suçlardan elde edilen malvarlığı değerlerine ulaşmasını ve etkin biçimde soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemekte, böylece bu suçla gizlenen öncül suçların ve faillerinin ortaya çıkarılmasını güçleştirmektedir. Kanun koyucu bu suçu hukuki konusu itibariyle “Adliyeye karşı suçlar” arasında düzenleyerek suçla mücadeleye ilişkin toplumsal yararın adli yararlarla temsil edildiği düşüncesini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan anılan suç, “adil/dürüst yargılanma hakkının” yanı sıra adliyeye ilişkin yararları da korumakta ve aslında suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır.
TCK m.282’nin gerekçesinde; “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerine meşruiyet görüntüsü verilerek iktisadi sisteme sokulmasının, bu yolla suç işlemenin menfaat elde etme açısından cazip bir yol olarak görülmesinin önüne geçilmesi amaçlanarak, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin yurtdışına çıkarılması veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru yolla elde edildiği hususunda kanaat oluşturmak amacıyla işlemlere tabi tutulması” suç sayılmıştır. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun oluştuğundan bahsedebilmek için “öncül suç” gerekmekle birlikte, ilgili suç kendisine kaynaklık eden öncül suçtan bağımsız ve ayrı bir suçtur.
Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu, öncül suçtan elde edilen malvarlığı değerlerini konu aldığı ve aklama fiillerinin de bu değerler üzerinden gerçekleştirilmesi gerektiği için, öncül suçun tüm unsurları ile oluşup oluşmadığı önem taşımaktadır. TCK m.282, altı ay veya daha uzun süreli hapis cezasını gerektiren bir öncül suçun varlığını aradığından; suçun tüm unsurlarının meydana gelmesi gerekmektedir, aksi halde suçun oluşumu etkilenecek ve elde edilen gelirlerin suçtan kaynaklandığından bahsedilemeyecektir.
Türk Ceza Kanununun m.282 hükmü ile ihdas edilen suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması suçunun kanuni unsurlarının oluşabilmesi için, öncül suçun işlenmesi suretiyle elde edilen suç gelirlerinin madde metninde seçimlik hareket olarak belirtilen hareketlerden en az birinin icrası suretiyle aklama olgusuna konu edilmesi gerekmektedir.
Yargıtay içtihadına göre; suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun oluşması için bir öncül suçun varlığı gerektiğinden, malvarlığı değerlerini aklama suçundan mahkumiyet kararı verildiğinde, suçun konusunu oluşturan iktisadi değerlerin hangi öncül suçların işlenmesi suretiyle veya hangi öncül suçlar dolayısıyla elde edildiğine dair iddiaların, mutlaka açık ve ayrı ayrı tartışılıp karşılanması gerekmektedir. Kara para aklama suçunda bir ön şart niteliği taşıyan öncül suça ilişkin mahkemelerin nisbi muhakeme yoluyla karar vermesi nedeniyle verilen karar ile öncül suça ilişkin esas yargılamayı yapan veya yapacak mahkemenin farklı kararlar vermesi durumunda, hukuka ve hakkaniyete aykırı bir durumun ortaya çıkacağı tartışmasızdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin, 29.12.2010 tarihli, 2009/15629 E., 2010/17189 K. sayılı kararında; öncül suçla ilgili davanın kara para aklama suçunu etkileyeceğini ve nisbi muhakemenin, öncül suç hakkında düşme kararı verilme gibi sınırlı hallerde uygulanabileceğini ifade etmiş; güncel bir kararda ise;
"Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunda korunan hukuki yarar, soruşturma ve kovuşturma makamlarınca öncül suçlardan elde edilen malvarlığı değerlerine ulaşılarak bu suçun ve faillerinin ortaya çıkarılmasıyla adliyeye ilişkin yarar olup suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Öncül suç ile tamamen ayrı hukuki yararları koruduğu nazara alındığında; karapara aklama suçunun kendisine kaynaklık eden öncül suçtan bağımsız nitelikte olduğu söylenebilecektir. Bu niteliği itibariyle gerek suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçundan gerekse öncül suçtan yasal gerekliliklere uygun olarak açılan davaların kovuşturmalarının ayrı sürdürülmesinde usul hukuku açısından bir engel bulunmamakla birlikte; suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçundan açılan kamu davasında, unsur olan öncül suçun işlenip işlenmediğinin bu suç yönünden yargılama faaliyetinde bulunmayan hakim tarafından çözümü, yani nisbi muhakeme ancak öncül suçun yargılama yapılarak kanıtlanmasına olanak bulunmayan zamanaşımı, kamu davasının açılmaması ve benzeri hallerle sınırlı olduğu belirtilmelidir. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 04.11.2019 tarih, 2019/4923 Esas, 2019/10213 sayılı Kararı ile zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilen öncül suç niteliğindeki tefecilik suçu yönünden kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmaması dolayısıyla suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçuna vücut vermeyeceği yönündeki temyiz itirazları isabetli bulunmamıştır." (3.CD 2022/23586 E., 2023/3464 K., 25.05.2023 T.) ile her ne kadar suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun vücut bulabilmesi için öncül suçun işlenmesi gerekli ise de suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu öncül suçtan bağımsız olarak varlığını koruyan soyut bir tehlike suçu olduğundan öncül suç ile tamamen ayrı hukuki yararları koruduğu nazara alındığında kara para aklama suçunun kendisine kaynaklık eden öncül suçtan bağımsız nitelikte olduğu görüşü benimsenmiştir.
Bu kabulün hukuken ve mantıken zorunlu bir sonucu olarak suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklamak suçundan soruşturma veya kovuşturma açılabilmesi için öncül suç ile ilgili soruşturmaya başlanılması gerekmediği gibi evleviyet ile de öncül suç ile ilgili kamu davasının görülmesi ve öncül suçun işlendiğine dair yargılama makamı tarafından kesin hükmün verilmesi gerekmemektedir. Buna karşılık öncül suçun işlenmediğinin kesinleşmiş bir hükümle ispatı halinde, suç için aranan öncül suç şartı gerçekleşmediğinden, buna bağlı olarak kara para aklama suçu da oluşmayacaktır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 31.05.2017 tarihli, 2017/1360 E., 2017/4303 K. sayılı kararına göre; “Suç tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'nın 282/1. maddesine göre, atılı suçun oluşabilmesi için ‘alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin, yurt dışına çıkarılması veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutulmasının ve aklamaya konu değerlerin ‘öncül suç’ olarak adlandırılan bir suçtan elde edilmiş olması gerektiği’ gözetilerek, Adli Sicil kayıtlarına göre, sanıklar ... ve ...’nun suç tarihlerini kapsar şekilde sigara kaçaklığı suçundan mahkumiyetlerinin bulunmadığı, sanık ...’in mahkumiyetine konu ilamların ise 4926 sayılı Kanunun 4/a-2. maddesi uyarınca adli para cezası gerektiren suçlara ilişkin olduğunun anlaşılması karşısında, aklamaya konu malvarlığı değerlerinin ‘hangi öncül suçtan’ elde edildiğinin ve sanıkların bu öncül suçtan bir mahkumiyetinin bulunup bulunmadığı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilip öncül suçun TCK'nın 282/1. maddesindeki unsurları taşıyıp taşımadığı da karar yerinde tartışılmaksızın yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir."
Netice itibariyle, kara para suçunun oluşabilmesi için öncül suçun ne olduğu, bu suç ve bu suçlar ile TCK m.282’de düzenlenen suç arasında gerekli illiyet bağının kurulması gerektiği, her ne kadar suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun vücut bulabilmesi için öncül suçun işlenmesi gerekli ise de suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu öncül suçtan bağımsız olarak varlığını koruyan soyut bir tehlike suçu olduğundan öncül suç ile tamamen ayrı hukuki yararları koruduğu nazara alındığında kara para aklama suçunun kendisine kaynaklık eden öncül suçtan bağımsız nitelikte olduğu, buna karşılık mali analiz ve aklama raporları adı ile uzmanlarca düzenlenen raporların eksik, yetersiz ve gerekli illiyet bağının kurulmasından uzak kalabildiği, hatta öncül sayılan suç ile kara para aklama suçunun aynı yargılama kapsamında değerlendirildiği, kişilerin yargılama süresinde mülkiyet ve zilyetlik hakları bakımından mağdur edilebildiği, kişi hak ve hürriyetleri kısıtlayan bazı tedbirlere tabi tutulabildiği, tüm bunları “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşmayıp, mülkiyet ve zilyetlik haklarını zedeleyebildiği, bu sebeplerle öncül suçun tespiti ve bu suç ile kara para aklama suçu arasında bağlantının araştırılıp yeterli somut delilin ortaya koyularak, suçsuzluk/masumiyet karinesi ve mülkiyet hakkı korunarak hareket edilmesi gerektiği, aksi halde ilgisiz elkoyma yasağı ile genel müsadere yasağının ihlale uğrayacağı, “kanunilik” ilkesinin özüne müdahale edilebileceği, zayıf ve yetersiz gerekçeli kararlarla kişinin malvarlığına yönelik kısıtlamalar yoluyla da can ve mal güvenliğinin temelini oluşturan hukuk güvenliği hakkının sarsılacağı tartışmasızdır.
Öncül suçun akıbeti önemli olduğundan, kara para aklama suçu ile ilgili yürütülen yargılamada tutuklama, adli kontrol, arama ve elkoyma tedbirleri ile makul sürede yargılanma hakkı ve öncül suç süreci halledilemediğinden dava zamanaşımı gibi sorunların ortaya çıktığı görünmektedir. Kara para aklama suçu olarak bilinen suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunda; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının yanında mülkiyet ve zilyetlik hakları da olumsuz etkilenebildiklerinden, bunun yanında kara parayı aklayanların nitelikli olmayan ve hazırlık, takip, raporlamadan dolayı suça konu faaliyetleri itibariyle karanlıkta kaldıkları görüldüğünden, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun bilhassa soruşturma aşaması ile ilgili çözümü uzmanlığı ve teknik bilgiyi gerektiren özenli ve nitelikli çalışmaların yapılması gereği bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanununun m.282 hükmü metninde seçimlik hareketler, yurt dışına çıkarmak, gayrimeşru kaynağı gizlemek ve suç gelirinin meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tâbi tutmak olarak lafzedilmiştir. Kanunvazı tarafından çeşitli işlemler lafzının benimsenmesi sebebi ile seçimlik hareketlerde numerus clausus sistemi değil örneklendirme sistemi tercih edilmiştir. Fonların fiziken ülke dışına çıkartılması, smurfing yöntemi, parçalama yöntemi, vergi cennetlerinde aklama, tüzel kişilerin araç olarak kullanılması, döviz alım satımı, taşınır ve taşınmaz alım satımı, sahte fatura düzenleme, alternatif havale sistemleri, kripto paraya çevirme, bankacılık işlemlerine tabi tutma, krimonolojik olarak en çok tercih edilen aklama yöntemleridir.