Ceza muhakemesinin temel amacı, şekli gerçekle yetinmeyip "maddi gerçeğe" (maddi hakikate) ulaşmaktır[1]. Özellikle uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti (TCK m. 188) gibi gizliliğin ön planda olduğu ve delillendirmenin zorlaştığı suç tiplerinde, soruşturma makamlarının en sık başvurduğu koruma tedbirlerinden biri, şüphesiz ki CMK 135. maddesi uyarınca iletişimin denetlenmesidir[2]. Bununla birlikte, bir sanığın telefonda "malı getirdim", "emanet hazır" gibi beyanlarda bulunması veya bu minvalde mesajlaşmalarının bulunması fiziki veya teknik takip gibi yan delillerle desteklenmeden mahkûmiyet için yeterli kabul edilmemektedir. İletişim denetleme ve tespit tutanakları, tek başına suçun sübutu için yeterli bir delil değil, ancak yan delillerle desteklendiğinde hükme esas alınabilecek birer delil niteliğindedir. Zira bir telefon görüşmesinde suç işlediğini beyan eden (veya beyan ettiği varsayılan) kişinin, o konuşmayı yaparkenki saiki, övünme, yalan söyleme, ticari itibar kazanma veya karşı tarafı oyalama olabilir. Somut bir "suç eşyası" (corpus delicti), alıcı beyanı veya fiziki takip gibi yan delil elde edilmedikçe, sanığın soyut beyanları, hukuki güvenlik ilkesi gereği mahkumiyete esas alınamaz.
Nitekim müstakar Yargıtay içtihatları da bu yöndedir;
“Kendilerinde uyuşturucu madde ele geçmeyen sanıkların, diğer sanıklarda yakalanan uyuşturucu maddeler ile ilgilerinin saptanamadığı, telefon konuşmalarında geçen ve ticaretini yaptıkları ileri sürülen maddelerin bulunmaması nedeniyle uyuşturucu veya uyarıcı nitelikte olup olmadığının teknik yöntemlerle belirlenemediği, böylece sanıkların üzerlerine atılı suçu işlediklerine ilişkin yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, beraatleri yerine hükümlülüklerine karar verilmesi”[3].
Bu meyanda, somut olayın gelişimi ile örtüşen ve yan delillerle de desteklenen iletişim kayıtlarının mahkumiyete esas alınabileceği kabul edilmektedir.
“Somut olay ve olgularla örüşen telefon konuşmalarına, diğer sanıklardan A.'nin ifadelerine, kendisinin dolaylı ikrarına, dosyadaki diğer belge ve bilgilere göre; hakkındaki mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeyen A.'nin isteği üzerine, kendisine ait PTT ve banka hesaplarının kullanılmasına rıza gösterip, suç konusu kokainin satın alınması için diğer sanıklar O. ve M. tarafından gönderilen paraları çekerek A.'ye vermek suretiyle, sanığın TCK'nın 39. maddesi anlamında suçun işlenmesine yardım ettiğinin sabit olduğu, paraların kokain alımında kullanılacağını bilmediğine ilişkin savunmasının kabul edilebilir bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında mahkûmiyet yerine beraat hükmü kurulması”[4].
Whatsapp, Telegram gibi mesajlaşma kayıtları için de aynı esaslar geçerlidir. Bununla birlikte, anılan mesaj kayıtlarının doğruluğunun tespit edilebilmesi son derece önem arz etmektedir. Bu nedenle, dijital verilerin manipülasyona açık doğası gereği, soruşturma makamlarına sunulan ekran görüntüsü veya fiziki çıktıların tek başına hükme esas alınması risklidir. Kanaatimizce, bu verilerin hukuki delil niteliği kazanabilmesi için, verinin kaynağı olan telefon cihazı üzerinde, uzman bilirkişi marifetiyle teknik inceleme yapılması ve verinin bütünlüğü ile orijinalliğinin bilimsel yöntemlerle (CMK 134 kapsamında) teyit edilmesi zorunludur[5].
SONUÇ
Uyuşturucu ticareti gibi katalog suçlarda, maddi gerçeğe ulaşmak adına iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurulması hukuken mümkün ve çoğu zaman gereklidir. Ancak ceza muhakemesinde vicdani kanaatin, 'her türlü şüpheden uzak ve kesin deliller' ışığında oluşması esastır. Bu bağlamda Yargıtay’ın, tek başına telefon dinlemeleri veya mesaj kayıtları ile mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı yönündeki yaklaşımı son derece isabetlidir. Söz konusu kayıtlar, ancak olay örgüsüyle birebir örtüşen ve maddi yan delillerle desteklenen bir bütünün parçası olduğu takdirde mahkumiyete esas alınabilir.
---------
[1] Bahri Öztürk ve Diğerleri, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 15.Baskı, Seçkin Yayınevi,
Ankara 2021, s.544.
[2] Feridun Yenisey ve Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku,12.Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2024, s.308.
[3] Yargıtay 10.CD, E.2009/5405, K.2010/710 ve T.21.01.2010
[4] Yargıtay 10.CD, E.2012/8410, K.2012/18470 ve T.13.12.2012
[5] Doğan Gedik, “Bilişim Suçlarında Ip Tespiti ile Ekran Görüntüleri Çıktılarının İspat Değeri”, Bilişim Hukuku Dergis,i 1, Sy. 1, 2019, s.51-84.