T.C.
Yargıtay
6. Ceza Dairesi
2022/12326 E., 2025/2729 K.
"İçtihat Metni"
B O Z M A Ü Z E R İ N E
MAHKEMESİ: Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2021/356 E., 2022/167 K.
SUÇ : Nitelikli yağma
HÜKÜMLER: Mahkûmiyet
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ: Onama
Sanıklar hakkında bozma üzerine kurulan hükümlerin; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir oldukları, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükümleri temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 7035 sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 21 inci maddesi uyarınca temyiz isteklerinin süresinde olduğu, 1412 sayılı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteklerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü:
Diğer temyiz istekleri yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Yağma suçunu düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) madde 148 - “(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının .... tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi,...cezalandırılır...” şeklindedir. Madde gerekçesinde de “...Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir...” şeklinde dahada açıklık getirmiştir. Malı almak için cebir veya tehdit kullanılmalı ve bunun etkisiyle mağdurun malı vermesi gerekir. Bunun doğal sonucu olarak mağdurun malın alındığını görmesi veya en azından sanığın mallarını almak istediğini anlaması veya bilmesi gerekir.
Yağmada amaç malın alınmasıdır. Bu amaca ulaşmak için araç hareketler ise cebir veya tehdit uygulanmasıdır. Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Aralarında amaçsal ilişki vardır. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. (Benzer görüşler için bkz. Gökçen ... vd mal varlığına karşı suçlar Adalet Ankara 2018 age s. 74, Özgenç İzzet türk Ceza Hukuku Genel Hükümler 17. baskı Seçkin Ankara 2021 ağe. s 168 vd, Tezcan/Erdem/Önok age s. 704, Koca/Üzülmez TCK Genel Hükümler seçkin 9. Baskı age s. 583)
Cebir veya tehdit kullanılması malın alınmasında araç olarak kullanılması yağma suçunun ayırıcı unsurudur. Dolayısıyla iki hareket arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yani malın alınması kullanılan cebir veya tehdidin sonucu olmalıdır. kullanılan cebir veya tehdit mağduru malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılacak düzeyde olmalıdır. Teslim mecburiyeti yaratmayan cebir veya tehdit suçun oluşumu bakımından yeterli değildir. Kullanılan zor ile malın alınması arasında nedensellik ilişkisi yoksa (sebep-sonuç) fail yağma suçundan cezalandırılmaz. (benzer görüşler için bkz. Özbek, /Doğan/Bacaksız/Tepe, Türk Ceza Hukuku özel hükümler 13. bası Ankara age 657, Gökçek vd age s.88)
Yağmanın iki seçimlik hareketinden birisi olan cebir malın alınmasına yönelik olarak yapılması gerekir. Diğer suçlardan ayıran özelliklerinden birisi de budur. Cebir malı almaya yönelik değil de başka bir amaçla yapılıyorsa eylem yağma suçunu oluşturmaz. Mesela konut veya işyerine girmek isteyen birine karşı konulması halinde mağdura yönelen cebir eylemi yağmaya dönüştürmez. Nitelikli konut dokunulmazlığını ihlal suçu oluşur. Bunun gibi bir mal almaya yönelik olmayan cebir eylemi yağmaya dönüştürmeyecektir. Mesela cinsel istismara karşı koyan mağdura uygulanan cebir de olduğu gibi. Bu gibi durumlarda yağma değil cebren cinsel saldırı suçları oluşacaktır. (Benzer görüşler için bkz. Artuç mal varlığına karşı suçlar adalet 2011 age s.231,Gökcan/Artuç age s.5348)
Doğrudan malı almaya yönelik olmayan zor eylemi yağmaya dönüştürmez. Mesela başka nedenle kavga ettikten sonra giderken mağdurun mallarının alınması halinde yağma değil gerçek içtima kuralları uygulanmalıdır. Cebir veya tehdidin cezasına ilave olarak hırsızlıktan ceza verilmelidir. Ancak bura da dikkat edilmesi gereken husus mağdurun malın alındığını görmemesi gerekir. Eğer mağdur malın alındığını gördü ama az önce uğradığı saldırının etkisi ve korkusu ile kendisini savunamayacak durumda, direnci kırılmış olduğu için müdahale edemeyecek durumda ise artık yağma oluşacaktır.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır ve bu cebrin mal alma tamamlanmadan önce yapılması, malın bu cebir veya tehdidin etkisiyle alınmış olmasıdır.
Kişinin kastı iç dünyasında meydana geldiğinden niyet okuyuculuk yapılamayacağından kastını tespit için dış dünyaya yansıyan, olay öncesi olay sırasında ve olay sonrasında gerçekleşen söz, davranış ve hareketlerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Tüm hususlar birlikte değerlendirilerek eylemin başlangıçtan itibaren malı almak amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılıyorsa mağdurun malın alındığını görmesine bile gerek olmadan eylemi yağma olarak kabul etmek gerekir. Ancak eylem başlangıçta malı almak için değilde başka bir nedenle başlamış ve mağdur cebir veya tehdide maruz kalmış direnci kırılmış ise bu takdirde malın alındığını görmesi en azından malın alınacağını bilmesi gerekir ki az önce uğradığı cebir veya tehdidin etkisiyle karşı koyamamış olsun ve yağma suçu yasal unsurları itibariyle oluşsun. Aksi takdirde cebir veya tehdidin etkisiyle malın tesliminden bahsedilemeyecektir.
Yağma suçunda cebir veya tehdidin malı almaya yönelik olması, malın bu cebit ve tehdit etkisiyle verilmesi gerekir. Malın götürülmesine yönelik olmayan cebir veya tehdidin yağma suçunu oluşturmayacağı anlaşılmakla;
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mağdur ...’in, arkadaşı... ... için...ilçesinde oto kiraladıkları ve...’nın aracı alarak gittiği, kendisinin de bir iki gün sonra...ya gittiği, bir hafta on gün kadar sonra döndüğünde araç kiralamayla ilgili 3-5 kişinin gelerek kendisini sorduğunu söyledikleri, babasıyla da bu şahısların görüşüp tehditvari konuşmuş oldukları, aynı gün sanıklardan ...’ın kendisini telefon ile arayıp kiraladıkları aracın Kütahya’da kaza yaptığı ve 1.250,00 TL masrafının olduğunu ve arsada olduklarını söylemeleri üzerine ...'na gittiği, kısa bir süre sonra sanıklar ..., ... ......’ın geldikleri, sanıkların mağdurun koluna girerek ‘‘arabaya gel’’ dedikleri kendisinin de ‘‘kolunu çek araca binerim’’ diyerek aracın arka kısmına bindiği, ... çıkışına gittikleri, sanıkların mağdurdan zararın karşılanmasını istedikleri, mağdurun da gerek kendisinin gerekse de arkadaşı...’nın başının ağrımaması için zararı ödemeyi kabul ettiği, bu şahıslarla uğraşmamak için bir yağ dükkanında babasına ait kredi kartından toplam 700,00 TL parayı kaza yapan aracın kaza bedeli olarak ödediği olayda;
Mağdur ...'in hazırlıktaki ifadesinde, sanık ...'un kendisini telefonla arayıp, aracın kazaya karıştığını ve 1.250,00 TL masrafı olduğunu söyleyerek kendisini ...'na çağırdıklarını, sanıkların yanına gittiğinde koluna girip arabaya bindirdiklerini, sanık ...'un aracın zararından dolayı kendisini savcılığa şikayet edeceklerini söylediğini, hatta yumruk atmaya çalıştığını, kendisinin de karşılık verdiğini, darp edilmediğini ancak kendisi ve arkadaşının başlarının ağrıyacağı korkusuyla zararı ödemeyi kabul ettiğini ve 700,00 TL ödeme yaptığını beyan etmesine karşı Mahkemede "...'nda şoförler lokalinde otururken tesadüfen sanık ...'u yanında diğer sanıklar...ve ... ile birlikte gördüğünü, sanık ...'un araçtan inerek "söz verdin, niye borcunu ödemiyorsun?" dediğini, kendisinin de burada tartışmaya gerek olmadığını, araçta konuşabileceklerini söyleyerek araca bindiğini, aracın içerisinde tartıştıklarını, sanığa "istersen vur benim param yok, yarın getireceğim" dediğini, sanığın kendisine vurmaya çalışmadığını, aralarında sadece elektriklenme olduğunu, ertesi gün de parayı verdiğini beyan ederek tehditle para isteme olayını doğrulamadığı, sadece sanığın konuşurken sesini yükselttiğini beyan ettiği, tanık ... ...'in de mahkemedeki beyanında tehdit olayını doğrulamadığı ve dosyada bulunan telefon tape kayıtlarına ilişkin iletişimin dinlenmesi ve tespitine ilişkin maddeye yağma suçunun 2014 yılından sonra eklendiği, suç tarihi itibariyle yağma suçunun katalog suçlardan olmadığı, 2014 yılından önceki eylemlerde suç işlemek amacıyla kurulan örgüt kurma kapsamında alınmış dinleme kararıyla dosyadaki tape kayıtlarının yağma suçunda mahkûmiyete esas alınamayacağı anlaşılmakla, söz konusu olayda, tehdit ve cebir unsurunun nasıl gerçekleştiğinin ayrıntılı olarak kararda tartışılmadığı, sanıkların sayısal çoğunluğunun ve tahsilat yönündeki ısralarının tek başına yağma suçunda aranan nitelikteki ciddi, korkutucu seviyede cebir/tehdit unsurunu içermediği anlaşılmakla, tape kayıtları yok kabul edilerek yağma suçundaki tehdit ve cebir unsurunun araştırılarak, kanıtlar bir bütün halinde değerlendirilip sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdiri gerekirken, eksik ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,
2-Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında istikrarla vurgulandığı üzere; "Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir." Ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak şekilde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 38/4. maddesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 6/2. maddesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 11. maddesi) anlaşılmıştır.
Yine suç örgütü nedeniyle sorumluluğu düzenleyen 5237 sayılı Kanun'un 220/5. fıkrası; "Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır." hükmünü içermektedir. Madde gerekçesi ise; "Maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar..." şeklindedir.
5237 sayılı Kanun’un 220/5. maddesinin gerekçesi bu sorumluluğu açıklamaktadır. Elbette bu durumda örgüt yöneticisinin somut olayda örgüt üyesi ve işlenecek amaç suç üzerinde hakimiyet, kontrol, bilgi ve yönlendirme güç ve yetkisinin olması halinde uygulama alanı bulacaktır. Bu alanı daraltma değildir. En azından müdahale edip suçun işlenmesinin önüne geçebilecek bilgi ve etkisinin olmasının veya yönlendirebilme konusuna yeterli hakimiyeti bulunması ya da örgütün üzerinde genel bir etki gücünün ya da bölgesel de olsa (onay makamı) konumunun olması aranmalıdır. Bu da kanunun gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır. (Suç örgütü) hiyerarşisi, devamlılığı, disiplini olan ve devlet içinde devlet olmayı hedefleyen toplumu etkileyen düzeni geniş çapta bozan suç işleyen kendine göre kurumsallaşmış karmaşık bir yapılanma ağını kapsar.
Suç işlemek için örgüt kurmada bir veya birkaç suç işlendikten sonra daha programlanmış suçları işlemek için örgüt devam eder. Örgüte iştirak eden failler işlenen suçtan dolayı iştirak gereği cezalandırılır, yani katkıda bulunana uygulanır. Örgüt kurucuları kendi başlarına veya başkaları ile anlaşma yapılmasını başlatandır. Faaliyeti ile örgütün doğmasına sebebiyet vermektedir. Örgüt yönetenler ise üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyen, koordine edenlerdir. Bazen bir suç örgüt yöneticisi bizzat veya başka örgüt ile müşterek fail olarak suç işlediğinde 5237 sayılı Kanun’un 37. maddesi, azmettirmesinde ise 5237 sayılı Kanun’un 38. maddesinin tatbiki düşünülür. Örgüt yöneticisi katılmayıp, örgüt mensuplarının örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlarında ise 5237 sayılı Kanun’un 220/5. maddesine göre sorumludur.
Suç örgütü mensubunun ceza sorumluğunun belirlenmesinde elbette 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinde gösterilen sınırlar ve unsurlar üzerinden hareket edilmelidir ama suçlar bakımından anılan yasanın 37 ile 41. maddelerinde kurduğu sistemi tabiki gündeme gelecektir. Suç örgütü yöneticisi bizzat veya bir başka örgüt mensubu ile müşterek fail olarak suç işlediğinde ya da bir örgüt mensubuna talimat vererek suç işlemeye azmettirerek örgüt yönetici olmanın sağladığı üstünlük nedeniyle azmettirici olmakla birlikte (fail) sayılıp cezalandırılması gerektiğinde örgüt yöneticisi 5237 sayılı Kanun’un 37 ve belki de azmettirici 5237 sayılı Kanun’un 38. maddesine göre ceza alacaktır. Bu durumda 5237 sayılı Kanun’un 220/5. maddesinin uygulama alanı bulunmayacaktır. Çünkü bir suçtan iki defa ceza verilmesi mümkün değildir.
Örgüt yöneticisi bizzat, azmettiren olarak katılmadığında örgüt mensuplarının örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlardan örgüt yönetici örgüt ve örgüt mensupları üzerinde kurduğu hakimiyet, kontrol, talimat, hiyerarşi ve emir-komutanın bir sonucu olarak uygulanır. Bu hükümle farazi bir azmettirme düşünülmüştür. 5237 sayılı Kanun’un 220/5. maddesinin gerekçesi bu sorumluluğu açıklamaktadır. Elbette bu durumda örgüt yöneticisinin somut olayda örgüt üyesi ve işlenecek amaç suç üzerinde hakimiyet, kontrol, bilgi ve yönlendirme güç ve yetkisinin olması hâlinde uygulama alanı bulacaktır. Bu alanı daraltma değildir. En azından müdahale edip suçun işlenmesinin önüne geçebilecek bilgi ve etkisinin olmasının veya yönlendirebilme konusuna yeterli hakimiyeti bulunması ya da örgütün üzerinde genel bir etki gücünün ya da bölgesel de olsa (onay makamı) konumunun olması aranmalıdır. Bu da kanunun gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır. (Suç örgütü) hiyerarşisi, devamlılığı, disiplini olan ve devlet içinde devlet olmayı hedefleyen toplumu etkileyen düzeni geniş çapta bozan suç işleyen kendine göre kurumsallaşmış karmaşık bir yapılanma ağını kapsar. Örgüt suçlarında bir unsur fikir alış verişinde bulunup paylaştıkları, plan ve program yapıp eylem hazırlığı yaptıkları zeminin de bu özelliği ile yerleri olmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 3.4.2007 günlü, ve 2006/253 Esas, 2007/80 sayılı Kararında bu husus vurgulanmaktadır.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 14.03.2018 günlü ve 2015/1931 Esas, 2018/2093 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere; "Suç örgütü kavramı, suç örgütüne üyelik, iştirak ve suç örgütüne yardım etme kavramlarına yönelik bilgiler ışığında; suç işlemek amacıyla örgüt kuran ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olan sanıkların, devamlılık içeren kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacı ile bir araya gelip aralarında sıkı veya gevşek hiyerarşik bir bağın bulunduğuna, hiyerarşik yapılanmayı gösteren emir komuta zinciri ile altlık üstlük ilişkisinin varlığına ve adı geçen sanıkların faaliyetleri ile örgütün doğmasına veya üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyip koordine ederek örgütüne yarar sağlama maksadıyla eylemlerini gerçekleştirdiklerine ilişkin kesin, inandırıcı kanıtların karar yerinde açıklanıp tartışılması gerekir. (Örn: Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 23.12.2015 gün, 2014/4531, Esas, 2015/46343 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 27.10.2016 gün, 2013/16528, Esas, 2016/6448 Karar sayılı ilamı)
Dairemizin yerleşik uygulamalarında da dikkat çekildiği üzere ilgili madde ve gerekçesi nedeniyle adeta kusursuz sorumluluk gibi sadece örgüt yöneticisi olması mahkumiyet için yeterli kabul edilmez. Örgüt üyesi olduğu iddia ve kabul edilen kişilerin yöneticinin izni dahilinde en azından bilgisi dahilinde örgüt adına ve örgüte yarar sağlamak amacıyla örgüt faliyeti kapsamında işledikleri suçlardan sorumluluk kabul edilmekte ve 5237 sayılı Kanun’un 220/5. maddesi uyarınca cezalandırma yoluna gidilmektedir.
Tüm bu bilgiler ışığında yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamına göre; hakkında örgüt yöneticiliği suçundan mahkûmiyet kararı verilen sanık ...'un örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlarda 5237 sayılı Kanun'un 21. maddesi gereğince sorumlu tutulabilmesi bakımından en azından asgari düzeyde eylemden bilgisinin olması gerekmekle, söz konusu eylemden haberdar olmaması halinde sırf örgüt yöneticisi olması sebebiyle kendisine kusursuz sorumluluk yüklenemeyeceği, sanığın hiyerarşik yapılanma dahilinde emir komuta zinciri ve altlık üstlük ilişkisi içerisinde eyleme katıldığına dair somut delillerin nelerden ibaret olduğunun karar yerinde tartışılmaması, hukuka aykırı bulunmuştur.
Açıklanan nedenlerle Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 09.06.2022 tarihli ve 2021/356 Esas, 2022/167 Karar sayılı kararına yönelik sanıklar müdafilerinin temyiz istekleri yerinde görüldüğünden hükümlerin, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, bozmanın hakkında aynı suçtan mahkumiyet hükmü kurulan ve temyiz istemi süre yönünden reddedilen sanık ... Güner'e sirayetine,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
27.02.2025 tarihinde karar verildi.