YCGK’nın Gemide Yakalanan Yasak Madde ile İlgili “Şüpheden Sanık Yararlanır” Kararı

Abone Ol

Bu yazımızda; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanıklar hakkında esastan bozma kararı verdiği 15.01.2025 tarihli, 2022/10-349 E., 2025/19 K. sayılı ilamı hakkında değerlendirme yapacağız.

Genel Kurul kararına konu somut olayda; Kolombiya’dan hareket edip Zonguldak Limanına gelen kargo gemisinden tekne ya da başkaca yöntemler kullanılmak suretiyle uyuşturucu madde aktarılacağına dair bilgi elde edildiğinin belirtildiği, bunun üzerine Çorlu İlçe Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlar Grup Amirliği görevlilerince konu hakkında yapılan araştırmalar neticesinde, geminin Panama bandıralı ve kömür yüklü olduğunun, Kolombiya’dan gelen geminin liman açıklarında beklemekte olduğunun tespit edildiği, edinilen bilgi ve yapılan çalışmalar hakkında bilgilendirilen Cumhuriyet Savcısının geminin takip edilmesi ve limana demir atması halinde bilgi verilmesi yönündeki talimatı üzerine, görevlilerce limanda tertibat alındığı, geminin limana yaklaştığının, rıhtıma demir attığının, ardından gemi ve liman personeli tarafından yasal yükün boşaltması için gerekli işlemlere başlandığının görülmesi üzerine Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği, Cumhuriyet savcısının talimatına ve yazılı arama emrine istinaden görevlilerce, refakate alınan İngilizce bilen liman personeli ile birlikte gemiye çıkılıp, toplam 20 (yirmi) kişiden oluşan Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşı mürettebat ile geminin tüm giriş ve çıkışlarının kontrol altına alındığı, yapılan kimlik kontrolleri sonucunda; gemi kaptanı ile ikinci kaptanın sanık olduğunun, gemi baş mühendisinin ise inceleme dışı sanık olduğunun tespit edildiği, sonra narkotik arama köpeği eşliğinde arama işlemine başlandığı, bu kapsamda geminin güvertesinde, seyir ve kaptan köşkünde, personel kamaralarında, depolarda, mutfaklarda, koridorlarda, teknik odalarda, makine dairelerinde ve diğer tüm ortak kullanım alanlarında yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı, gemideki kömürün boşaltımının devam ettiği sırada, geminin su altında kalan kısımlarının kontrol edilebilmesi amacıyla görevli dalgıçların limana intikalinin sağlandığı, adı geçenlerce geminin karina olarak adlandırılan su altında kalan kısımlarında yapılan inceleme neticesinde; geminin iskele (sol) tarafının, pupa olarak adlandırılan kıç kısmına yakın bir yerine, 16-15 metre draft işaretlerinin hemen yanına, mıknatıs kullanılmak suretiyle bir metal kutunun yerleştirildiğinin tespit edildiği, yük boşaltımının devam ettiği sırada, geminin su altındaki kısmının belli bir seviyeye yükselmesi üzerine bir sanık ve liman personeli refakatinde küçük bir tekneden sarkıtılan halatın, geminin iskele tarafına mıknatıs ile monte edilmiş metal kutuya bağlandığı, tekne ile çekilerek geminin gövdesinden ayrılan kutunun dalgıçlarca karaya çıkarıldığı, görevlilerce yapılan incelemede; metal kutunun üzerinde 14 (on dört) adet mıknatıs bulunduğunun, kutunun boyutlarının 83x53x16 cm olduğunun, kutunun dış kısmında tutma, çekme, askı ya da montaj amacıyla kullanıldığı değerlendirilen çıkıntıların ve bir ucu sözkonusu çıkıntılara bağlı, diğer ucu ise kesilmiş olan kalın iplerin yer aldığının, kutunun içine su girmemesi amacıyla kapak kısmının plastik conta ve vidalarla kapatıldığının, kutunun uç kısmının, su direncinin kırılması maksadıyla geminin gidiş istikameti yönünde ve eğimli şekilde dizayn edildiğinin tespit edildiği, görevlilerce vidaları sökülüp kapağı açılan kutunun içinde, her biri plastik poşetlere sarılmış olan ve toplam daralı ağırlığı 31.279 gram gelen, 28 (yirmi sekiz) paket kokain ele geçirildiği, suça konu maddeler muhafaza altına alındıktan sonra yapılan işlemler hakkında bilgilendirilen Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine sanıklar ve inceleme dışı sanık hakkında uyuşturucu madde ithal etme suçundan işlem yapıldığı, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı raporuna göre, ele geçirilen beyaz renkli katı maddenin net 27.890 gram kokain içerdiği, suç konusu uyuşturucu maddelerin içinde bulunduğu şeffaf poşetler ile lateks naylonlar üzerinde yapılan incelemede, toplam 287 adet parmak izinin tespit edildiğinin, bu izlerden 226 adedinin tasnif ve teşhis bakımından yeterli karakteristik özelliğe sahip bulunmadığının, tasnife elverişli 61 adedinin Otomatik Parmak ve Avuç İzi Teşhis Sistemi üzerinde yapılan sorgulamasında ise herhangi bir karşılığına rastlanmadığının belirtildiği anlaşılmakla,

Yapılan yargılamada; Zonguldak 3. Ağır Ceza Mahkemesi sanıkların uyuşturucu veya uyarıcı madde ithali suçundan TCK m.188/1,4-a, m.62 uyarınca 30 yıl hapis ve 200.000,00-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi istinaf başvurularını esastan reddetmiş, sanıklar müdafiinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi de temyiz isteminin reddi ile mahkumiyet hükümlerini onamıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ise; bekçisiz fener gemileri ve küçük balıkçı teknelerinden yararlanmak suretiyle gemiye uyuşturucu yerleştirmek şeklindeki yöntemin, özellikle Kolombiya ülkesinde geminin kontrolünden sonra, ancak geminin limandan ayrılışı veya hemen ayrılış sonrası rota üzerinde ya da seyir halinde sanıkların bilgisi dışında geminin ölçüleri ve yapısı da nazara alınarak, geminin gövdesine yerleştirilmesinde kullanılabilir bir yöntem olup olamayacağı hususunun konusunda uzman kişilerin görüşlerine başvurularak araştırılması,

HTS kaydına göre, olay tarihinde ve öncesinde görüşme yaptığı tespit edilen kişilerin araştırılması, cep telefonları üzerinde yapılan inceleme sonucu denizcilik şirketine kayıtlı telefon hatları ile ilgili olarak, şirket ile yetkilileri hakkında araştırma yapılarak, ithalat dışı görüşme yapılıp yapılmadığının belirlenmesi,

Suça konu maddeleri teslim alacak kişiler hakkında herhangi bir istihbari bilgi veya araştırmanın, sanıklar hakkında daha önce uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretine ilişkin uluslararası kayıtlarının olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre her bir sanığın olaydaki konumu karar yerinde tartışılıp tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulmasının hukuka aykırılık oluşturduğu görüşüyle CMK m.308 uyarınca itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının CMK m.308 uyarınca sanık lehine yaptığı itirazını değişik gerekçe ile kabul etmiş; İlk Derece Mahkemesinin, geminin açık denizde durması sonrası metal kutunun sabitlendiği kabulünün dosyadaki bilgi ve belgeler ile örtüşmediğinin anlaşılması, sanıklar tarafından suç konusu uyuşturucu maddelerin içinde bulunduğu metal kutunun, geminin limana yanaşmasından önce durduğu sırada Türkiye’de irtibatlı olunan kişilere teslim edilmesi mümkün iken, bunun yapılmayıp bir gece boyunca liman açıklarında demirlemiş şekilde beklendikten sonra, metal kutunun sabitlendiği yönden limana yanaşılarak, uyuşturucu maddelerin yerleştirildiği düzeneğin görünür hale gelmesine imkan verecek şekilde gemideki yükün boşaltılmaya başlanmasının, sanıkların suç konusu uyuşturucu maddelerle ilgi ve irtibatlarının bulunmadığına ilişkin savunmalarını doğrulaması, isnat edilen suçun, sanıklar dışında gemide bulunan diğer bir ya da birkaç personel tarafından da üçüncü kişilerle birlikte iştirak halinde işlenebilmesinin hukuken mümkün olduğu ve gemide toplam 20 (yirmi) kişinin bulunduğu düşünüldüğünde, sırf görev tanımlarından hareketle sanıkların ceza sorumluluklarına gidilmesinin, Ceza Hukuku ve Ceza Muhakemesi Hukuku prensipleri ile bağdaşmayan varsayıma dayalı bir kabul olması, sanıkların tüm aşamalarda isnat edilen suçlamayı kabul etmemeleri hususunu sanıklar lehine değerlendirmiş,

Bununla birlikte; yasak maddenin nakli için özel olarak hazırlanmış bir düzeneğin, seyir halindeki bir geminin gövdesine yerleştirilmesinin mümkün olup olmadığına ilişkin ve yine yapılan inceleme neticesinde isnat edilen suçla ilgili olarak herhangi şüpheli bir durumun belirlenemediği sanıkların kullandığı telefonlara ilişkin HTS kayıtlarında, içeriği tespit edilemeyen görüşmelerden yola çıkılarak yapılacak bir araştırmanın sonuca etkili olmayacağı ve toplanıp tartışılan delillerin maddi gerçeğe ulaşılması açısından yeterli olduğu anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının eksik araştırma ile hüküm kurulduğuna dair itirazının yerinde olmadığına kanaat getirmiş,

Netice itibariyle; sanıklar hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı, mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanıkların müsnet uyuşturucu madde ithal etme suçunu işledikleri yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı düşüncesiyle, in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraatlarına karar verilmesi gerektiğini kabul ederek, mahkumiyet kararını itirazdan farklı gerekçeyle oy çokluğu ile bozmuştur.

Karara karşı üç YCGK üyesi, sanıklar hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulduğu görüşüyle ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazına uygun olarak; bir YCGK üyesi ise sanıklara isnat edilen uyuşturucu veya uyarıcı madde ithal etme suçunun sabit olduğu düşüncesi ile karşı oy kullanmışlardır.

Kararın önemi; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, gemide yakalanan suça konu kokain maddesinden doğrudan doğruya kaptanları, mürettebatı ve baş mühendisi sorumlu tutmayıp, maddenin koyulduğu yeri ve koyulma şeklini değerlendirerek kanaate varması, bu kanaate varırken de İlk Derece Mahkemesi aşamasında dosyaya gelen bilirkişi raporlarından hareket etmesidir.

Çünkü İlk Derece Mahkemesince gemi inşaat ve makine mühendisi, uzak yol kaptanı ve uzman dalgıçtan oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti raporunda özetle; metal kutunun yeri dikkate alındığında, dalış yapılmadan bu noktaya yerleştirilmesinin ya da gemi güvertesinden bakıldığında görülmesinin mümkün olmadığı, gemide bulunan personelin kimseye görünmeden yüksek bir mesafeden kutu ile suya inip su altında montajlama yapmasının imkansıza yakın bir durum olduğunun ifade edildiği,

Yine sanık müdafilerinin talebi ile hazırlanan bilimsel mütalaada özetle; gemi personelince ancak gemiden bir çarmıh sarkıtılarak denize inilip kutunun sabitlenmesi gerektiğinin, çarmıhtan bu ağırlıktaki bir kutunun dalgıç kıyafetleriyle indirilmesinin mümkün olmadığının, kaptanın, ikinci kaptanın ve baş mühendisin, gemide güvenlik görevlisi varken, gemide ve liman sahasında kameralarla kayıt yapılırken metal kutuyu sabitlemelerinin makul görünmediğinin, su altında 17,5 metre derinliğin, 45 metre genişliğin ve 23.600 metrekareden fazla alanın dalgıç ile geceleyin ve yeterli aydınlatma olmadan bir saatten az bir sürede yapılmasının mümkün olmadığının, gemi bordasında (yan tarafında) tespit edilen metal kutunun, dışarıdan profesyonel dalgıçlar vasıtasıyla gemiye monte edilmesinin çok daha akla yatkın olduğunun belirtildiği,

Anlaşılmakla, bu görüşleri de dikkate alan Genel Kurulun; dosyada yasak maddeyi sanıklarla irtibatlandıran parmak izi, HTS kaydı vs. delil de bulunmadığından, sanıkların atılı suçu işledikleri yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli delil olmadığını değerlendirerek, in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraatlarına karar verilmesi gerekirken mahkumiyetlerine karar verilmesini bozma nedeni yaptığı ve sanıkların tahliyesine karar verdiği görülmektedir.

Şüphesiz bu karar; geminin kaptanları ve mürettebatının yanında, görünürde taşınan malların gerçek alıcısı olan şirket yöneticilerinin de doğrudan ceza sorumluluğuna gidilemeyeceğini, bu konuda suçun sübutunu mümkün kılan somut delillere ihtiyaç duyulduğunu da göstermektedir.

Ayrıca kararda; Yargıtay’ın inceleme yetkisine yönelik açıklamaların da önemli olduğunu, Genel Kurulun “Kural olarak delillerle doğrudan temas kurmayan ve öğrenme yargılaması yapamayan Yargıtayın, hukuka uygun olarak elde edilen delilleri takdir etme ve bu suretle ilk derece mahkemelerinin vicdani kanaatini denetleme, aslında olayın nasıl cereyan ettiğini ortaya koyma imkanı bulunmamaktadır. Ancak hükmün gerekçesini esas alarak, bu delillerle varılan sonucun/kabul edilen maddi vakıanın, akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olup olmadığını denetleyebileceğinde de kuşku yoktur.” ifadesini kullanarak, Yargıtay’ın vicdani kanaati denetleme imkanı olmamakla birlikte, delillerle varılan sonucun da İspat Hukukuna uygun olup olmadığını tartışmaya açabileceğini kabul ettiğini, yazımıza konu kararda da, elde edilen deliller ve bilirkişi raporları ile varılan sonucun da akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olmadığının da Genel Kurulca ifade edildiğini, gerek bu yönü ile gerekse Yargıtay’ın inceleme yetkisi açısından karara katıldığımızı ifade etmek isteriz.

Kararla ilgili son değerlendirmemiz;

Kararda; sanık kaptanın ve ikinci kaptanın sevk ve idaresinde Zonguldak limanına gelen kargo gemisinin su altında kalan kısmında gemiye 14 adet mıknatısla yapıştırılmış şekilde 28 paket ve toplam net ağırlığı 27 kilo 890 gram olan kokain maddesi ele geçirildiği, suç konusu uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin içinde bulunduğu materyal üzerinde tespit edilen tasnife elverişli izlerin sanıkların parmak izleri ile eşleşmediği, dosyadaki bilgi ve belgelere göre de gemide güvenliğin bulunduğu, yükleme alanının rıhtımda bulunan kameralarla izlendiği, gemilere girişlerde kimlik kontrolünün yapıldığı, narkotik arama köpeği eşliğinde kontrol usulünün uygulandığı, buna göre Kolombiya’da bir limanda kömür yüklenen gemide gerekli kontrollerin yapıldığı, o sırada herhangi bir uyuşturucu ve uyarıcı maddeye rastlanmadığı, gemi kaptanının ve ikinci kaptanın gemi altında kalan uyuşturucu ve uyarıcı maddenin bulunduğu bu kısımla ilgili yeterli kontrol ve denetim imkanının bulunmadığı, gemi görevlilerinin haberi olmadığında geminin su altında kalan kısmına mıknatısla yasak maddelerin koyulabileceği, başka gemilerde de bu tür uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin koyulup saklandığı, tüm bu nedenlerle sanıkların uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti veya ithali suçunu işlediğinin kabul edilemeyeceği, bu konuda şüphenin yüzde yüz sanıklar aleyhine yenilemediği, sanıkların savunmalarında da iddiaya konu suçu kabul etmedikleri, Ceza Hukuku ve Ceza Muhakemesi Hukuku ilke ve esaslarıyla bağdaşmayacak şekilde varsayıma dayalı mahkumiyet kararı verilemeyeceği, dolayısıyla yapılan tüm incelemeler dikkate alındığında sübjektif zan ve tahmin ile varsayımdan öteye gitmeyen ve yenilmemiş şüpheye dayalı iddia ve delillerle sanıklar aleyhine maddi hakikate ulaşıldığından bahsedilemeyeceği, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının eksik inceleme yapıldığından bahisle yaptığı itirazın yerinde olmadığı anlaşılmakla;

“Sanıklar hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı, mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanıkların müsnet uyuşturucu madde ithal etme suçunu işledikleri yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraatlerine kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.” ifadesine yer verildiği görülmektedir.

Sayın Genel Kurul; Sayın Başsavcının mahkumiyet yönünde verilen kararların eksik inceleme ve araştırmadan dolayı bozulması talebinin ötesine geçmiş ve değişik gerekçeyle sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Ertekin Aksüt

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)