Almanya’da Federal Adalet Bakanı, basın özgürlüğünü korumak adına ve belki de bu gerekçeyi bahane olarak sahip olduğu yetki ile yargı mensubu olan Federal Başsavcıyı erken emekli etti. Bu yolla Bakan, basın özgürlüğünün özünü zedelediğini düşündüğü bir soruşturma sürecinin kapatılmasının yolunu açtı. Bakanın, Federal Başsavcıyı görevden alma veya erken emekli etme yetkisi olsa da, elbette bu yetkinin gerekçeli kullanılması gerekmektedir. Bakan, kendisine bağlı Federal Başsavcı ile birlikte çalışma ortamını kaybetmesini ve kalıcı güven zedelenmesini erken emekliliğe sevkin gerekçesi olarak gösterdi.

- Almanya’da iç istihbarat Anayasayı Koruma Kurumu’na, dış istihbarat ise Alman Haber Alma Servisi’ne bağlıdır.

- Federal Başsavcıyı Federal Adalet Bakanı atamaktadır. Bu bir anlamda, bizde Cumhurbaşkanın Yargıtay Başsavcısını atamasına benzese de, gerek aday belirleme ve gerekse görevden alma veya emekliliğe sevk etme konusunda Cumhurbaşkanının yetkisinin olmadığını ifade etmek isteriz.

- Almanya’da bulunan 16 eyaletin başsavcısını ise, eyaletlerin adalet bakanları atamaktadır.

- Adalet Bakanı; Başsavcıya emir verebilir, Başsavcıyı görevden alabilir veya erken emekliliğe sevk edebilir. Başsavcı buna karşı idari kanun yoluna gidebilir. Türk Hukuku’ndan farklı olarak, Almanya’da savcılık makamları Adalet Bakanlığı’na bağlıdır. Bizde ise, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun savcılar üzerinde yetkili olduğu görülmektedir.

- Olay, iki hafta önce Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Federal Başsavcı ile arasına mesafe koyup, Başsavcıyı desteklemediğini açıklaması ile başladı. Esasında Angela Merkel, olaylar karşısında kesin kanaat belirtmez, ibre hangi yöne dönüyorsa oraya gider ve çok soğukkanlı hareket eder. Görevden alınma, yani Başsavcının erken emekliliği sevki konusunda da Merkel’in muhtemel stratejisi bu olacaktır.

- Başsavcı 03.08.2015 tarihinde, Almanya’da görülmemiş bir şekilde Adalet Bakanını hedef alarak ve Adalet Bakanlığı’na haber vermeksizin düzenlediği basın toplantısında, “yargı dokunulmazlığı ve tarafsızlığına tahammül edilemez nitelikte müdahale edildi” dedi. Bu andan itibaren, gücünü test ettiği Adalet Bakanına başka bir hamle yapma imkanı bırakmadığından, sosyal demokrat ve özgürlükçü Adalet Bakanı, artık birlikte çalışamayacağını söylediği Başsavcıyı erken emekliye sevk etti.

- Erken emeklilik 04.08.2015 tarihinde gerçekleşti. Hemen bir gün sonra veda toplantısı yapan Başsavcıyı daha konuşmasına başlamadan toplantıya katılan tüm savcılar ayakta alkışladı. Bu bir protesto idi ve Alman savcılarının, yargı dokunulmazlığına ve tarafsızlığına müdahale ettiğini düşündüğü Adalet Bakanına karşı duruşu idi.

- Bakan, internet yayıncılığı yapan iki gazeteci hakkında (neztpolitik.org adlı site) Alman İç İstihbarat Teşkilatı’nın şikayeti ile soruşturma açtıran Başsavcıyı, Müsteşarı vasıtasıyla dolaylı şekilde uyarıp, Başsavcıdan basın hürriyetine müdahale etmemesini istedi. Başsavcı da bu durumu, basın üzerinden sert bir şekilde eleştiriyor. Bakan ataması ile gelen Başsavcı, kendisine güveninin kalıcı şekilde zarar gördüğünü gerekçe gösteren Adalet Bakanı tarafından erken emekliliğe sevk edildi.

- Almanya’da savcı, yürütmenin bir parçasıdır. Bağımsız olan hakimlerdir.

- NSA’nın, yani ABD Ulusal Güvenlik Dairesi’nin hukuka aykırı faaliyetlerine ses çıkarmayan Başsavcının bu defa gösterdiği direnç yadırgandı ve Başsavcı siyasete kurban edildi. Karar hukuki değil, fakat hukuki sonucu vardı. Şöyle ki, bu andan itibaren yürütmenin yaptığı müdahale ile geçici olarak durdurulan soruşturmanın kapatılacağı düşünülmektedir. Çünkü Adalet Bakanı, uyumlu çalışacağına inandığı Münih Başsavcısını Federal Başsavcı olarak atadı.

- Esasında Almanya’da casusluk ve vatana ihanet ağır suçlardır. Angela Merkel ve Adalet Bakanı kişi hak ve hürriyetlerine daha fazla önem verdiklerinden, iç istihbarat açısından Anayasayı Koruma Kurumu’nun internet yayıncılığının daha fazla izlenmesine karşı oldukları fikrini net bir şekilde ortaya koydular.

- Örneğin ABD; casusluk konusunda sert olduğunu Snowden ve Asange (Wikileaks) olayları ile ortaya koydu. Almanya’da siyasi veya askeri sırların basına sızdırılmasının her durumda kabul edileceği düşünülmemelidir. Bu son olayı bir siyasi tercih olarak görmek mümkündür. Almanya’nın iç veya dış güvenliğini tehlikeye düşüren bilgi sızmalarına karşı, Hükümetin ve Federal Başsavcının sessiz kalmayacağını belirtmek isteriz. Ancak Başsavcılık, Almanya’dan Guantanamo’ya götürüldüğü söylenen Arap asıllı Almanlar ile Başbakan Angela Merkel’in dinlenmesi hususunda sessiz kaldı. Hükümet asıl bu son nedenle, yani usulsüz dinlemeye sessiz kaldığı için Başsavcının görevine son vermiş olabilir.

- Adalet Bakanını emir vermediğini ve rahatsızlığını Müsteşarına söylediğini ifade etti. Federal suçlarla ilgilenen, bu kapsamda casusluk ve vatana ihanet suçlarına baktığı için Adalet Bakanlığı ile sürekli görüşen ve bilgi paylaşan Federal Başsavcılık, bu defa Adalet Bakanlığı’ndan destek görmemiş ve soruşturmanın kapatılması isteği ile karşı karşıya kalmıştır. Bakan, dolaylı olarak bu soruşturmanın kapatılması emrini vermiştir. Başsavcı ise, iç ilişkide halledilecek konuyu mesleki kariyerini sonlandırmayı göze alarak kamuoyuna aktarmayı tercih etti. Bakan ise son çare olarak, Başsavcının bu karşı duruşunu hazmetmeyip erken emeklilik prosedürünü devreye soktu. Başsavcı, teamüle aykırı olarak basın toplantısı konusunda bilgilendirmediği Adalet Bakanlığı’na ve özellikle Adalet Bakanına savaş açmış, Bakan ise hiyerarşik altının yaptığı bu hareketi görmezden gelmemiştir.

- Almanya’da savcılık, yürütme erkinin bir parçası olarak mahkemeden bağımsız, hakimin ne üstünde ve ne de altındadır. Savcılık, hiyerarşik olarak Adalet Bakanlığı’na bağlıdır.

- Federal Adalet Bakanı ile eyaletlerin adalet bakanlarının atadıkları savcıların yanında, üye, yani hakim seçimini komisyon yapar. Bu komisyonun yarısı Federal Parlamentonun ve diğer yarısı da Federal Senatonun üyelerinden oluşur.

- Diğer federal mahkemelerde (Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Federal İş Mahkemesi ve Federal Sosyal Mahkeme) üye seçimi, yine komisyonlarca yapılır. Her mahkemenin komisyonu ayrıdır. Almanya’da daimi olarak görev yapan Hakimler Yüksek Kurulu bulunmamaktadır. Hakim seçimlerinin kapalı kapılar ardında yapıldığını ileri sürenler vardır. Komisyonlarda; ilgili Federal Bakan, 16 Eyaletin Adalet Bakanı ve 16 parlamento üyesi bulunmaktadır. Bu nedenle, hakim seçimlerinde siyaset ön plandadır. Federal mahkemelerden birisine seçilmek isteyen kişinin mutlaka bir siyasi partiye sempatisi ve o siyasi partinin de onu desteklemesi gerekmektedir.

- Türkiye’de hakim ve savcıların tayininde siyasete bu kadar yetki verilemez. Ciddi anlamda bağımsızlık ve tarafsızlık sorunu yaşayan hakim ve savcı atamalarına siyasi iradenin aşırı müdahalesi, siyasetin, yani yasama ve yürütme organlarının yargı organına yetki kısıtlaması getirmesi veya tarafsızlığını bozması ile sonuçlanır. Henüz “demokrasi” ve “hukuk” kavramlarının tam anlamı ile oturmadığı ve hazmedilmediği durumda, kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını siyasetten uzak, yani siyasetin üstünde tutmak isabetli olacaktır. Esasında bu durum, toplumun sosyolojik yapısı, demokrasi ve hukuka bakış açısı ile de yakından ilgilidir. Bu nedenle, her ülke ve toplumun kendisine özgü bir sistemi ve yapısı vardır. Birisini diğerine örnek göstermek her zaman mümkün olmayabilir. Avrupa Birliği kapsamında, hukuk ve yargının tüm üye ülkeler bakımından entegrasyonunun gerçekleştirilmesi ve uyum sorunun aşılması zaman alacaktır. Kanaatimizce, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne girmesinin en önemli faydası hukuk ve yargıda gerçekleşecektir.

- Her sistemin kendi içinde ve toplumun özelliklerine göre değerlendirmemiz gerekir. Sistemi bir bütün halinde dikkate almalıyız. Her sistemin ve ülkenin sahip olduğu özellikler, kurduğu denetim ve koruma mekanizması ile işleyiş şekli vardır.

- Dikkat edilirse, Almanya’da siyasetçi özgürlükten yana tavır koyup yargıya müdahale etmiştir. Esasında Başsavcının soruşturma yetkisine müdahale edilmemesi gerekirdi. Açılan soruşturmayı, hemen basın özgürlüğünün özüne müdahale eden ve yüksek değer olan basın özgürlüğüne yönelik bir kısıtlama olarak algılayıp yorumlamak doğru değildir. Ancak konunun, Alman İç İstihbarat Teşkilatı’nın interneti gözetleme faaliyetlerini artırma planı içeren belgelerle ilgili olduğu gözardı edilmemelidir.

- Kanaatimizce, yürütmenin mensubu Adalet Bakanı bu konuda, yani Başsavcıyı görevden alma konusunda yetkisi olsa bile, Başsavcının soruşturma alanına müdahale ederek ağır bir karar vermiş gözükmektedir. Evet, ifade hürriyeti önemlidir, fakat bunun koruyuculuğunu yargı yapmalıdır. Savcı hata yaparsa, hakim veya mahkeme gereğini yapar. Anladığımız kadarıyla Adalet Bakanı, gerek Alman İç İstihbarat Teşkilatı’nın amacı ve gerekse Federal Başsavcının başlattığı soruşturmanın konusu nedeniyle memnuniyetsizliğini ortaya koymuştur. Belki de Bakan, Başsavcının görevine kötüye kullandığına ve suç işlediğine inanmış olabilir. Ancak Bakanın bağlı olduğu siyasi görüş ve Partinin etkisi ile hareket ettiği, kendi Partisinden ve muhalefetten aldığı ağır eleştirilere rağmen özgürlükçü hareket ettiği söylenebilir. Ancak bu savunma, ne kadar yürütme organına bağlı olduğu söylense de, “yargı mensubu” olan savcıların dokunulmazlığına ve tarafsızlığına gölge düşürmüş, siyaset hukuka ve yargıya müdahale etmiştir. Sistemin buna müsaade ettiği doğru ise de, Adalet Bakanının bu şekilde yetki kullanmasının da yadırgandığı, özgürlükçü anlayışla bir miktar bu siyasi müdahalenin meşrulaştırılmaya çalışıldığı, çünkü burada asıl sorunun basın hürriyetinin özünün zedelenmeye çalışılması olduğu ve siyasi bir tercihte bulunan Adalet Bakanının Hükümet olarak bunu asla kabul etmeyeceklerini gösterdiği ileri sürülebilir.

- Kanaatimizce, burada tartışma konusu haklar dengesi, yani yargı yetkisi ile basın hürriyeti çatışmasında kime üstünlük tanınacağı değildir. Yargı, hukukilik denetimi yapar ve yargının amacı, körü körüne kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlamak olmayıp, aksine kişi hak ve hürriyetlerini korumaktır. Yargı mensupları, kanunlarla bağlı hareket ederler.

- Basın hürriyeti adı altında olsa bile, bir devletin gizli kalması gereken siyasi ve askeri sırlarının ele geçirilmesi veya açıklanması suç sayıldığında, “siz de bu sırları basına kaptırmasaydınız” gibi bir gerekçe hukuki olmayacağı gibi, bu anlayış suç teşkil eden eyleme meşruiyet de kazandırmayacaktır.

- “Hakkın kullanılması” adlı hukuka uygunluk sebebi, ancak dayanağını yasalardan aldığı ve mesleğin icrası sınırlarını aşmadığı takdirde meşru görülebilir. Aksi halde, ifade ve basın hürriyeti adı altında her türlü eylemin hukuka uygun hale getirilmesi mümkün olabilir ki, bu tür bir tercihin yalnızca kişi hak ve hürriyetlerine verilen öncelikle açıklanmasında da isabet yoktur. Her hak ve hürriyetin sınırı olduğu ve herkesin eylem ve tasarruflarının hukukilik denetimine açık tutulduğu dikkate alındığında, basın yayın ve yayımlarının koşulsuz olarak hukuka uygun görülmesi kabul görmeyecektir. Elbette burada, sınırlayıcı karaktere sahip otoriter konuşma tarzını benimsememekteyiz. Esas olan, mesleğin icrası şartlarının sınırlarını aşmadan basın hürriyetinin kullanılmasıdır. Bu sınır nedir? Bu sınırı, o ülkenin bağlı olduğu uluslararası sözleşmeler, anayasa ve kanunlar belirler. Sadece basın mevzuatının varlığı, haklar dengesinin, bu kapsamda basın hürriyetinin korunması ve hukukilik denetiminin sağlıklı işleyebilmesi için yeterli değildir. Uygulama çok önemlidir. Hukukilik denetiminde yetki, otoriter bir anlayışla değil, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla kullanılmalıdır. Bu koruma, yalnızca o hak ve hürriyeti kullananı kapsamayıp, bu hak ve hürriyetin kullanılmasından etkilenen üçüncü şahısları da içine alır.

- Almanya’nın bize yansıması, halkın iradesini yansıtan kamu otoritesinin yargı mensubunu atayıp görevden alabilmesi ve dolayısıyla bu yetkinin yürütmenin yargıya müdahalesi sayılmaması şeklinde olmamalıdır. Çünkü her ülkenin kendisine göre kuralları ve sistemi vardır. Bunlara bütüncül değil de parçalar halinde bakıp, kamu otoritesinin gücünü artırmak bakımından yetki ithaline kalkışıldığında, benimsenen sistemin bozulacağı ve örnek gösterilip bir kısmı alınan yabancı sistemin ise uyum sağlamayacağı tartışmasızdır. Unutulmamalıdır ki Almanya’da, siyasetin yargıya müdahalesinde görünen gerekçe hak ve hürriyetlerin korunmasıdır. Adalet Bakanının “son çare” yöntemi ile yargının otoriter uygulamasına müdahale ettiği ileri sürülmüştür.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)