16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Referandum ile Anayasanın Cumhurbaşkanı adaylığı ve seçim usulünü düzenleyen 101. maddesinde değişikliğe gidilmiştir. Kabul edilen yeni sistemde; 3 Kasım 2019 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, yani milletvekillerinin seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi aynı tarihte yapılacak, aynı tarihte yapılan ilk oylamada, adaylardan birisinin geçerli kabul edilen toplam oyların yarısından bir fazlasını alamaması durumunda, iki hafta sonra en fazla oy alan iki aday arasında yalnızca Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilecektir. Bir başka ifadeyle; her durumda Cumhurbaşkanlığı adaylarından birisinin, geçerli oyların çoğunluğunu alması gerekmektedir. Birlikte yapılacak bu seçim, Meclisin kararı ile 3 Kasım 2019 tarihinden öncesine de çekilebilir.

Anayasa değişikliğinde; acaba Cumhurbaşkanı seçilebilmek için oyların çoğunluğunu elde etmek yerine, en çok oy alan adayın Cumhurbaşkanı seçileceği bir turlu seçim usulü benimsenemez miydi, yani seçime toplam beş aday katılıp, bu adaylar arasında sırası ile %35, %25, %15, %10 ve %15 oy dağılımı olsa, oyların %35’ini alan adayın ilk turda veya en çok oy alan üç aday arasından ikinci tur seçiminde en fazla oyu alan adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi mümkün olamaz mıydı? Milletvekili veya belediye başkanı seçimlerinde; kullanılan oyların çoğunluğunun değil de, adayların kendi aralarında yarışıp en fazla oy alan adayın seçilmesi usulünün benimsendiği bir gerçek olsa da, Mukayeseli Hukukta devleti temsil eden ve yürütmeyi idare eden cumhurbaşkanı veya başkan seçiminde, genellikle geçerli oyların çoğunluğunu alan adayın seçilmesi usulünün kabul edildiği görülmektedir. Seçimde kullanılan ve geçerli sayılan oyların çoğunluğunu elde etmeden, yani %50+1’i kazanmadan, adayların kendi arasında yarışıp en fazla oy alan adayın cumhurbaşkanı seçilmesinde bir meşruiyet tartışması olmasa da, çoğunluğu temsil eden adayın seçilmediği bir durumda, seçimde geçerli kabul edilen oyların çoğunluğu temsil eden adayın cumhurbaşkanı seçildiğinden de bahsedilemeyecektir. Bu nedenle, Anayasa m.101’de kabul edilen çoğunluk usulü yerindedir. Belki Cumhurbaşkanı seçilebilmek için %50+1’in nitelikli hale getirilmesi, yani daha fazla bir oranın, örneğin geçerli oyların en az %60’ının kabul edilmesi de düşünülebilir, ancak bu sistem, temsili demokraside seçimi zorlaştıracağı gibi, iki dereceli seçimin yapılma usulüne ve amacına da uygun düşmeyecektir.

Cumhurbaşkanı adaylığı için şahsi nitelikler aranmıştır, bu nedenle herkes Cumhurbaşkanı adayı olamaz. Bu husus, Anayasa m.101/1’de net bir şekilde belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı; 40 yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Bir kimse, en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.

Cumhurbaşkanlığına; Mecliste bulunan siyasi parti grupları, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların yalnız başına veya birlikte en az %5’ini alan siyasi partiler ile en az 100.000 seçmen aday gösterebilir. Cumhurbaşkanı seçilmek için aranan nitelikleri taşıyan bir kişinin kendiliğinden aday olması mümkün değildir. Bunun için, Anayasa m.101/3’de öngörülen üç aday gösterme usulünden birisinin gerçekleşmesi aranır. Bunlardan ilk ikisinin aday göstermesi ile ilgili sorun olmasa da en az 100.000 seçmenin aday belirleyip Yüksek Seçim Kurulu’na bildirmesi konusunda netlik olmadığı, bunun için Anayasa m.101’in son fıkrasında ifade edildiği şekilde yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Anayasa m.101/3’ün son kısmında aday gösterme için en az 100.000 kişinin, aday belirleyip YSK’ya bildirme konusunda o an itibarıyla “seçmen”, yani seçme hakkına sahip olması gerekir. Hangi en az 100.000 seçmenin aday göstereceği, bunun ne şekilde olacağı, imza toplanması ile mi, yoksa başka bir usulle mi adayın belirleneceği, imzalar için noterden düzenleme veya tasdik şeklinde belge şartının aranıp aranmayacağı, bu usulün masraflarının nereden ve nasıl karşılanacağı, adaylık için propaganda ve seçim hazırlığı masrafları ile finansmanın ne şekilde temin edileceği hususlarında, Anayasa m.101’in son fıkrası uyarınca yasal düzenleme yapılması şarttır. Belirtmeliyiz ki; Cumhurbaşkanı adaylığı için ayrıntıları öngörecek olan bu yasal düzenleme, özellikle en az 100.000 seçmenin göstereceği aday konusunda, seçme ve seçilme hakkını zorlaştırmamalı, aksine kolaylaştırmalı, gerek temsili demokrasinin ve gerekse yeni kabul edilen yürütme organının ve idarenin başı, Devletin temsilcisi olarak seçilecek Cumhurbaşkanının adaylığı ve seçilmesi konusunda halkın iradesine engel koyulmamalıdır. Temsili demokraside demokrasinin gelişmişliği; asgari şahsi nitelikleri taşımak şartıyla mümkün olduğu kadar aday çeşitliliğini desteklemekten, siyasi partiler dışında halkın da doğrudan aday gösterebilmesinden geçer ki, zaten Cumhurbaşkanını halk seçmektedir.

En az 100.000 seçmenin ne şekilde aday gösterebileceği hususunda yasal düzenlemeye gidilmemiş olup, bu konunun 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nda bir an önce tanımlanması gerekir. En az 100.000 seçmenin aday göstermesinde iki husus önemlidir. Birincisi; aday gösterme usulü zorlaştırılmamalı, seçme ve seçilme hakkı engellenmemelidir, yani en az 100.000 seçmenin aday göstermesi usulü mümkün olduğu kadar karmaşıklıktan uzak ve kolay olmalıdır. İkincisi ise; en az 100.000 kişinin aday göstermesi usulü masraflı olmamalı, hatta en az 100.000 seçmenin toplanıp aday göstermesinin sıhhati sağlanmakla birlikte, bunun için pahalı yöntemler önerilmemelidir. Seçmen vatandaşın aday için beyanına itibar edilmeli, en az 100.000 seçmenin toplanıp aday göstermesi konusunda, adayı belirleyecek seçmenler arasında oluşturulacak bir komite ve yedieminler vasıtasıyla imzalar toplanmalı, nihayetinde toplanan imza listeleri düzenleme şeklinde değil, imza ve tarih tasdiki olarak noterden onaylatılmalıdır. Bu onay; aday öneren seçmenlerin mutlak doğruluğunu göstermese de, konuya imza, tarih ve özellikle de imza toplayıcılarının sorumluluğu açısından bir netlik verecektir. Esas olan aday gösteren seçmen vatandaşın beyanına itibar etmek olup, YSK’ya sunulan listelere yapılan itirazların, somut iddia ve delilleri gösterilmek şartıyla denetimi yapılmalıdır, yani imza toplama usulünde güvenilirlik esas alınmalı, aday gösterenlerle ilgili yetersizlik veya sahtecilik iddiaları iddia eden tarafça ortaya koyulup ispatlanmalıdır.

Mevcut durumda, Cumhurbaşkanı seçilenin siyasi partisi ile ilişki kurmasının ve hatta partiye genel başkan olmasının mümkün olabileceği, bu konuda Anayasa m.103’de düzenlenen andiçme metninde yer alan “tarafsızlık” ilkesinin engel teşkil etmeyeceği ileri sürülmektedir. Gerçekten de, siyasi partilerden çıkan yasama organı temsilcileri ile yürütme organı arasında ayrılığın korunması, yürütme organından yasama organına müdahalenin önüne geçilebilmesi için Cumhurbaşkanının siyasi parti ile bağının gevşetilmesi gerektiği düşünülebilir. Şu an Cumhurbaşkanının bir siyasi partinin genel başkanlığını yapmasına engel olmadığı söylense de, bu konuda çıkarılacak bir kanunla Cumhurbaşkanının partisi ile en fazla üyelik ilişkisinin devam edebileceğine, ancak parti yönetiminde yer alamayacağına ve genel başkanlık yapamayacağına yönelik bir hüküm de öngörülmelidir. Bu nev’i bir hüküm, yasama ile yargı organları arasında gözetilmesini gözeten “kuvvetler ayrılığı” prensibini güvence altına alacaktır.

Bu çalışmanın kaleme alındığı sırada Mart 2019’da yapılacak mahalli idare ve dolayısıyla belediye seçimlerinin erkene alınması gündeme gelmiştir. Çalışma başlığı ile doğrudan bağlantılı olmamakla birlikte, bu hususla ilgili görüşlerimizi ifade etmek isteriz.

Mahalli idareler seçimlerinin tarihinin erkene alınmasını hakkında düzenleme dikkate alındığında; belediye seçimlerinin erkene alınmasının, kanun ve kanun hükmünde kararnameler ile mümkün olmadığı, Anayasanın ilgili maddesinin değişmesi gerektiği açıktır, çünkü Anayasanın “Mahalli idareler” başlıklı 127. maddesinin 3. fıkrasında mahalli idareler seçiminin daha erkene alınabilmesine dair “Milletvekili genel veya ara seçiminden önceki veya sonraki bir yıl içinde yapılması gereken mahalli idareler organlarına veya bu organların üyelerine ilişkin genel veya ara seçimler milletvekili genel veya ara seçimleriyle birlikte yapılır.” hükmü, 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile birlikte yürürlükten kaldırılmıştır. Bu nedenle belediye seçimleri, son seçim tarihinden itibaren beş yıldan daha kısa sürede yapılamaz. Bunun için, ya halkoylamasına gidilmeyecek şekilde milletvekili sayısı sağlanarak Anayasa doğrudan değiştirilecektir veya ilgili değişiklik halkoylamasına sunularak yürürlüğe girecektir.

Özetle; Anayasanın müsaade etmediğini, kanunla veya OHAL KHK'sı ile düzenlemek, normlar hiyerarşisine aykırı olacaktır. Cumhurbaşkanlığı veya milletvekilliği seçimlerinin erken yapılması ise Anayasa geçici m.21/A uyarınca mümkündür, ancak benzer bir hüküm mahalli idare seçimleri için öngörülmemiştir. Belediye seçimlerinin beş yıldan daha erken yapılabileceğine yönelik Anayasa hükmü olmadığından, seçimin erkene alınabilmesi için Anayasa m.127/3’ün değişmesi gerekmektedir.

 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)