5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu; tarafsızlığı, adil/dürüst bir yargılama ile maddi hakikate ve adalete ulaşılması bakımından önem taşıyan, hakimin ve bilirkişinin reddedilmesi hakkını sınırlı şartlar dairesinde kabul etmiş, bu hakkın kullanılmasını mümkün hale getirmek veya kolaylaştırmak için karara veya hükme katılacak hakimlerin ve bilirkişi raporu hazırlamakla görevlendirilen, alanlarında uzman bilirkişilerin isimlerinin bildirilmesi gibi düzenlemelerle bu hakları güvence altına almaya çalışmıştır.

Bu yazımızda; CMK m.24 ile m.69 kapsamında hakimlerin ve bilirkişilerin isimlerinin Kanunla kendilerine bunları reddetme hakkı tanınmış kişilere bildirilmesi değerlendirilecektir.

I. Hakimlerin İsimlerinin Bildirilmesi

CMK m.24/1, hakimin davaya bakamayacağı hallerde ve tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı reddinin istenebileceğini öngörmüştür. Hakimin reddini isteyebilecek kişiler; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya bunların müdafii, katılan veya vekili olup, CMK m.24/3’e göre; “Bunlardan herhangi biri istediği takdirde, karar veya hükme katılacak hakimlerin isimleri kendisine bildirilir”.

İşbu hükümle; tarafsız, adil/dürüst bir yargılama gerçekleştirileceğine dair güvence sağlayan hakimin reddini talep etme hakkının, gecikmeye mahal vermeksizin kullanılabilmesi amaçlanmıştır. CMK m.24/3’ün sağladığı imkanla; karar veya hükme katılacak hakimlerin talep halinde önceden bildirilmesi, böylece hakimin davaya bakamayacağı veya tarafsızlığını şüpheye düşürecek bir hal varsa, herhangi bir karar veya hüküm kurulmadan önce hakimin reddinin talep edilebilmesine imkan sağlanmış, hakimin reddinin talep edilmesi yönünden ek güvence düzenlenmiştir.

Hükme göre; talep halinde karara veya hükme katılacak hakimlerin adlarının ve soyadlarının bildirilmesi zorunlu olup, bunun dışında herhangi bir bilginin verilmesi şart olmadığı gibi, isimlerin de talep olmaması halinde bildirilmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak amir hüküm niteliğinde olan ve mahkemeye takdir yetkisi tanımayan CMK m.24/3, talep halinde isimlerin bildirilmesi zorunluluğunu içinde barındırmaktadır. Bir başka ifadeyle; CMK m.24/3 uyarınca ileri sürülen talebin, herhangi bir sebeple reddedilerek, hakimin veya hakimlerin isimlerinin bildirilmemesi mümkün değildir. Henüz herhangi bir karar verilmeden, hakimin reddi sebebi varsa bunun öğrenilmesini sağlayan bu hükmün, aynı zamanda yargılamanın makul sürede tamamlanmasına hizmet ettiği de düşünüldüğünde, mahkemeye isimleri bildirip bildirmemek konusunda takdir yetkisinin verilmemesi isabetlidir.

Her ne kadar CMK m.24/3’de talep halinde karar veya hükme katılacak hakimlerin isimlerinin bildirileceği öngörülmüşse de, bu sadece CMK m.24/2’de sayılan süjeler için bir hak olarak düzenlenmiş olup, hakimin reddinin talep edilebilmesinin ön şartı olarak öngörülmemiştir. Dolayısıyla; hakimin reddi talep edildiğinde, bunun geçerli olması için öncesinde isimlerin bildirilmesinin talep edilmesine gerek yoktur. İsimlerin hukuka uygun bir başka yol ve yöntemle öğrenilmiş olması hakimin reddi talebinin geçerliliğini etkilemeyecektir.

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu m.23/3’de; talep halinde hükme iştirak edecek hakimlerin isimlerinin bildirilmesinden bahsedilirken, 5271 sayılı CMK’da karar veya hükme katılacak hakimlerden söz edilerek hükmün uygulama alanı genişletilmiş, hem soruşturma ve hem de kovuşturma aşamasında verilecek tüm kararlar yönünden uygulama alanı bulacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Bu nedenle; hükmün yeni hali ile soruşturma aşamasında hakim tarafından verilen kararların, kovuşturma aşamasında ise ara karar veya hükmün kurulacağı her durumda CMK m.24/3 uyarınca bunlara iştirak edecek hakimlerin bildirilmesinin istenilmesi mümkündür.

CMK hükümleri; ceza yargılamasının her aşamasında uygulama alanı bulduğundan, adil/dürüst yargılanma ve makul sürede yargılanma bakımından önem arz eden CMK m.24/3, kanun yolu mahkemelerinde de tatbik edilecektir. İstinaf mahkemelerinde ve Yargıtay’da da, tıpkı ilk derece mahkemelerinde olduğu üzere, talep halinde karara veya hükmü katılacak hakimlerin, talep eden kişiye/kişilere bildirilmesi zorunlu olacaktır.

II. Bilirkişinin İsminin Bildirilmesi

Bilirkişilikte; çözümü uzmanlığı, teknik veya özel bilgiyi gerektiren konularda bilgisi dahilinde yorumlarda bulunan kişinin, delil değerlendirme vasıtası olarak kabul edilen yazılı ve sözlü beyanlarının dosyaya dahil edilmesi gündeme geldiğinden, bilirkişilerin uzmanlıkları çerçevesinde hazırladıkları raporun, hakim/hakimler tarafından verilen kararları ve hükmü etkilediği açıktır.

Hakimin reddini gerektiren sebepler, bilirkişiler hakkında da geçerlidir. Bu kapsamda “Bilirkişinin reddi” başlıklı CMK m.69/2’ye göre; “Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilci, ret hakkını kullanabilirler. Hakim veya mahkeme tarafından atanan bilirkişinin adı ve soyadı, engel sebepler olmadıkça ret hakkına sahip olanlara bildirilir.

Bilirkişi raporlarına atfedilen değer ve buna bağlı olarak yargılamanın neticesinde maddi hakikat olarak ulaşılacak sonucu etkileme kabiliyetleri gözönünde bulundurulduğunda; bilirkişi raporlarının tarafsız, alanında uzman kişiler tarafından hazırlanması gerektiği ve bunun, adil/dürüst yargılama ile maddi hakikate ulaşılması bakımından güvence altına alınmasının şart olduğu şüphesizdir. Hatta; karara veya hükme katılacak hakimler, ancak talep üzerine bildirilmesine rağmen, bilirkişiler yönünden talep şartı öngörülmemiş, engel sebepler olmadıkça adının ve soyadının bilirkişiyi reddetme hakkı olan kişilere re’sen bildirileceği öngörülmüştür. Bilirkişinin reddi hakkının kullanılması için kimlerin bilirkişilik yapacağının bilinmesi gerektiğinden, işbu hüküm ile ret hakkının kullanılması kolaylaştırılmaya ve bilirkişinin kim olduğunun önceden bilinmemesi nedeniyle süre kaybının yaşanmaması amaçlanmıştır.

Bilirkişinin adının ve soyadının bildirilmesine engel sebeplerin neler olabileceği Kanunda açıkça belirtilmemişse de, ancak bilirkişinin görevini ifa etmesinin engellenebileceği hallerin engel sebep teşkil edebileceği kabul edilmektedir. Bir başka ifadeyle; engel sebepler dar yorumlanmalı, sebep somutlaştırılmalı ve gerçekten bilirkişinin görevini yerine getirmesine veya gereği gibi yerine getirmesine engel olunması tehlikesi bulunmadıkça, CMK m.69/2’ye uygun olarak, bilirkişinin adı ve soyadı ret hakkı tanınanlara bildirilmeli, böylece hem adil/dürüst yargılanma hakkı ve hem de makul sürede yargılanma hakkı güvence altına alınmalıdır. Engel sebep gösterilip de bilirkişi veya bilirkişilerin isimleri dosyaya koyulmadığında, bilirkişi yönünden çekinme veya ret sebebinin varlığı halinde, bu durum bilirkişinin reddini engellemez.

Uygulamada; bilirkişinin adının ve soyadının öğrenilmesi, bu bilgilerin yer aldığı bilirkişi teslim tutanağının UYAP sistemine yüklenmesi ve bilirkişiyi ret hakkı olan kişilere görünür kılınması suretiyle sağlanmakta, bilirkişinin ismi başka bir yöntemle bildirilmemektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bildirilme kavramına yer veren hükümlerde, muhatap kişiye doğrudan bildirim yapılırken, bilirkişi teslim tutanağı ile de esasen dosyanın bilirkişiye teslim edildiği konusunda taraflara bilgi verilmesi amaçlanmıştır, fakat bu işlem taraflara doğrudan bildirme anlamına gelmez. Bu nedenle; bilirkişi teslim tutanağında bilirkişinin adının yer alması, bilirkişinin kimliğinin bildirilmesi yerine geçmez.

Talebe gerek olmaksızın isimlerinin bildirilmesi öngörülen bilirkişiler yönünden, isimlerin bildirilmemesinin sonucunun ne olacağı ile ilgili Danıştay’ın kararları incelendiğinde[1]; isimler bildirilmeden bilirkişi incelemesi yapılması halinde, bu kişiler tarafından hazırlanan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının usul hükümlerine aykırılık teşkil ettiği ve bu nedenle hükmün bozulmasına karar verildiği görülmektedir. Her ne kadar kararların karşı oyunda; bilirkişi raporunun tebliğinden sonra, yani bilirkişilerin isimleri öğrenildikten sonra süresi içinde itirazın bulunmaması nedeniyle mahkeme kararının esas yönünden incelenmesi gerektiğine yer verilmişse de, kanunlarda yargılamaların usulü açıkça belirlenmiş olup, bu hükümlerle amaçlanan, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini koruyarak, maddi hakikate ulaşılmasıdır. Sonucun değişmeyeceği iddiası ile bir usul hükmü uygulanmadan veya yanlış uygulanarak yapılan yargılamanın hukuka uygun olduğunun kabulü isabetli değildir.

III. Sonuç

CMK m.24/3’de; karara veya hükme katılacak hakimlerin isimlerinin, hakimin reddini talep etme hakkı bulunan kişilerden birisinin talebi üzerine bu kişiye bildirilmesi öngörülmüşken, CMK m.69/2’de ise; atanan bilirkişinin adı ve soyadının, engel sebepler olmadıkça ret hakkına sahip olanlara bildirileceği düzenlenmiştir. Buna göre; atanan bilirkişilerin kimlikleri mahkeme tarafında re’sen bildirilirken, karara veya hükme katılacak hakimlerin isimleri hakkında bilgi verilmesi için, hakimin reddini talep hakkına sahip olanların istemi gerekmektedir. İki hükümde de yalnız kişilerin isimlerinin bildirilmesi öngörüldüğünden, bunun haricinde bilginin bildirilmesinin talebinin kabul edilmemesi veya kişilerin rızaları dışında isimlerinden fazla bilginin paylaşılmaması gerekir.

Mahkemenin, bilirkişinin adının bildirilmesine engel sebep bulunduğu kanaatinde olması halinde bilirkişileri bildirmemesi mümkündür, ancak engel sebep kavramı dar yoruma tabi olup, sadece bilirkişilerin görevini hiç yerine getirememesi veya gereği gibi yerine getirememesi tehlikesinin bulunması halinde gündeme gelmektedir. Bu haller dışında engel sebebin bulunduğundan bahisle bilirkişilerin bildirilmeyerek, bilirkişiyi reddetme hakkının kullanılmasının geciktirilmesi ve böylece, hem adil/dürüst yargılanma hakkı ve hem de makul sürede yargılanma hakkı güvencelerinin ortadan kaldırılmaması gerekir. Bilirkişiliğin aksine, talep üzerine hakimlerin isimlerinin bildirilmesi ise zorunlu tutulmuş, mahkemeye bildirmeme yönünde takdir yetkisi tanınmamıştır.

Belirtmeliyiz ki; isimlerin nasıl bildirileceği konusunda Kanunda bir hüküm bulunmamakla birlikte, her halükarda isimlerinin bildirilmesi zorunlu olan bilirkişiler yönünden, bilirkişiyi reddetme hakkına sahip kişilere ayrıca bildirimde bulunulmadığı, UYAP sistemine yüklenen bilirkişi teslim tutanağında bilirkişinin isminin yer alması nedeniyle bildirildiğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bu usulün bildirme yerine geçip geçmeyeceği ise tartışmalıdır; zira Kanunda bildirilmesi öngörülen diğer hususlar, doğrudan muhataplarının bilgisine sunulurken, bilirkişilerin bildirilmesi hususunda, dosyanın bilirkişiye teslim edildiğine dair tutanağın sisteme yüklenmesi ile yetinilmektedir.

Bilirkişinin isminin, bilirkişi incelemesinden önce bildirilmemesi ve bu bilirkişi tarafından hazırlanan rapora dayanılarak hüküm kurulmasının sonucunun, hükmün bozulması olduğu anlaşılmaktadır. Bunda hareketle; karara veya hükme katılacak hakimlerin isimlerin bildirilmesi talep edildikten sonra, bu talebin hiç dikkate alınmaması veya reddedilmesinin sonucu da emredici hükme uyulmadığından, mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması veya hükmün bozulması olmalıdır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------

[1] Danıştay 13. Dairesi’nin 22.02.2010 tarihli, 2009/691 E. ve 2010/1497 K. sayılı kararına göre; “Yukarıda yer alan düzenlemeler uyarınca tarafların iddia ve savunma haklarını gereği gibi kullanabilmeleri ve yargılamanın süratle sonuçlandırılabilmesi için 2577 sayılı Kanunun 31. maddesi uyarınca re’sen seçilen bilirkişi isimlerinin taraflara, bilirkişilerin seçiminden sonra, fakat bilirkişi incelemesine başlanılmasından önce bildirilmesinin usuli bir zorunluluk olduğu açıktır.

Dava dosyasının incelenmesinden, 05.06.2008 tarihli naip üye yazısıyla, naip üye tarafından re’sen seçilen bilirkişilerden, ihlale konu programın, işlem tesisine neden olan yayının genel ahlaka uygun olup olmadığının tespitine ilişkin inceleme yapmalarının istenildiği, ancak bilirkişilerin kimliklerinin taraflara bildirilmediği, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin bilirkişi raporunun da bu kişilerce hazırlandığı ve bu rapor dikkate alınarak mahkemece karar verildiği anlaşılmakta olup, taraflara isimleri bildirilmeyen bilirkişi kurulunun hazırladığı rapor dayanak alınarak verilen kararda usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır. Benzer yönde bkz. Danıştay 13. Dairesi’nin 29.06.2009 tarihli, 2008/9132 E. ve 2009/7193.