T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2018/12-178
K. 2022/301
T. 10.3.2022
İHALENİN FESHİ ( Şikâyetçi Borçluya Yapılan Satış İlanı Tebliğ İşlemi Tebligat Kanunu 16. Maddesi Uyarınca Usulsüz Olup Bu Nedenle Şikâyetçi Borçlunun Satışa Esas Alınan Kıymet Takdirinden Satış İlanı Tebliği İle de Haberdar Olmadığının Kabulü Gerektiği )
KIYMET TAKDİR RAPORUNUN USULSÜZ TEBLİĞİ ( Şikâyetçi Yönünden Kıymet Takdirinin Kesinleşmediği )
AYNI KONUTTA OTURMAYAN AKRABAYA YAPILAN TEBLİGAT ( Şikâyetçi Borçlu Kıymet Takdirine İtiraz Hakkını Kullanmadan Borçluya Usulsüz Satış İlanı Tebliği İle Yapılan İhalenin Feshi Gerektiği )
2004/m.134
7201/m.16
ÖZET: Somut olayda; kıymet takdir raporunun borçluya “Muhatap o anda evde olmaması sebebiyle muhatap yerine muhatap ile birlikte aynı konutta ve sürekli oturduğunu beyan eden görünüşüne göre 18 yaşını bitirmiş ve ehliyetli olan dayısına 26.02.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir” şerhiyle tebliğ edildiği, takibin diğer borçlusuna ise farklı adreste “Muhatap o anda evde olmaması sebebiyle muhatap yerine muhatap ile birlikte aynı konutta ve sürekli oturduğunu beyan eden görünüşüne göre 18 yaşını bitirmiş ve ehliyetli olan dayısına 26.02.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir” şerhiyle tebliğ edildiği görülmektedir.
Aynı konutta oturmadığı anlaşıldığından yapılan tebliğ işlemi Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca usulsüz olup, usulsüz tebligat nedeniyle borçlu kıymet takdirine itiraz hakkını kullanamamıştır. Borçlu tarafından yasal yedi günlük süresinde kıymet takdirine itiraz edilmesi üzerine belirlenen değer üzerinden taşınmaz hissesi satışa çıkarılmış ise de, şikâyetçi borçluya kıymet takdir tebliği usulsüz olduğundan, şikâyetçi yönünden kıymet takdiri kesinleşmemiştir.
Atış ilanının ise borçluya “Muhatabın tevzi saatinde çarşıda olması sebebiyle bulunamadığı için muhatapla aynı konutta oturan evrakları almakla ehil yeğeni imzasına tebliğ edildi” şerhi ile 23.01.2014 tarihinde tebliğ edildiği, farklı adreslerde oturan ihale konusu taşınmazın diğer hissedarlarına ise 23.01.2014 tarihinde aynı şerh ile satış ilanının tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Adı geçen muhatapların adresleri farklı olmasına rağmen aynı tarihte, aynı konutta oturduğundan bahisle yeğenine tebligat yapılmış olduğundan şikâyetçi borçluya yapılan satış ilanı tebliğ işlemi Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca usulsüzdür. Bu nedenle şikâyetçi borçlunun, satışa esas alınan kıymet takdirinden, satış ilanı tebliği ile de haberdar olmadığının kabulü gerekir.Şikâyetçi borçlu kıymet takdirine itiraz hakkını kullanmadan, borçluya usulsüz satış ilanı tebliği ile yapılan ihalenin feshi gerekir.
DAVA : 1. Taraflar arasındaki ‘ihalenin feshi’ isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Konya 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin kabulüne ilişkin karar alacaklı vekili ile ihale alıcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı alacaklı vekili ile ihale alıcısı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi:
4. Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; müvekkilinin borçlu olduğu Konya 10. İcra Müdürlüğünün 2003/2517 E. sayılı dosyasında Konya ili, Selçuklu ilçesi, Yukarıpınarbaşı Köyü, 29974 ada 14 parsel nolu taşınmazın ihale ile satışının yapıldığını, müvekkiline kıymet takdir raporunun ve satış ilanının usulsüz tebliğ edildiğini, kıymet takdir raporunun “Muhatap o anda evde olmaması sebebiyle muhatap yerine muhatap ile birlikte aynı konutta ve sürekli oturduğunu beyan eden görünüşüne göre 18 yaşını bitirmiş (…. madde 57) ve ehliyetli olan dayısı ...’e 26.02.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir” şerhi ile tebliğ edildiğini, muhatabın evde neden bulunmadığının yazılmadığını, müvekkili ile dayısı ...’in farklı adreslerde oturduğunu, satış ilanı tebliğinin de “Muhatabın tevzi saatinde çarşıda olması sebebiyle bulunamadığı için muhatapla aynı konutta oturan evrakları almakla ehil yeğeni ... imzasına tebliğ edildi 23.01.2014” şerhiyle tebliğ edildiğini, müvekkilinin ... adında yeğeninin bulunmadığını ve ... ile aynı adreste oturmadığını, taşınmazın diğer hissedarları ... ile ...’in adreslerinin farklı olmasına rağmen satış ilanının aynı şerh ile tebliğ edildiğini, müvekkilinin usulsüz tebligatlar nedeniyle ihaleden haberi olmadığını ve ihaleye katılamadığını, tebligatlar usulsüz olduğundan ihalenin feshi gerektiğini, müvekkilinin takipte borçlu olduğu hususu nazara alındığında satıştan zarar gördüğünü, müvekkilinin ihaleyi 08.04.2014 tarihinde öğrendiğini ileri sürerek ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir.
Karşı Taraf Cevabı:
5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; şikâyetin yedi günlük süreden sonra olduğunu, şikâyetçi borçluya tebligatların usulüne uygun yapıldığını, taşınmazın tespit edilen değerin (muhammen bedelin) üzerinde satıldığını belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.
6. İhale alıcısı; yazılı beyanda bulunmamış, duruşmada, ihalede taşınmazın hissedarlarının da bulunduğunu, kendisine ihaleye girmeyin dediklerini, bu hususta Cumhuriyet Savcılığına yaptığı bir şikâyetin olmadığını beyan etmiştir.
Mahkeme Kararı:
7. Konya 2. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 26.06.2014 tarihli ve 2014/389 E., 2014/671 K. sayılı kararı ile; usulsüz tebligat nedeniyle şikâyetçi satıştan haberdar olmadığından şikâyetin süresinde olduğu, taşınmaz satış ilanının farklı adreslerde oturan ..., ... ve ...' e “aynı çatı altında oturan yeğeni ...'e tebliğ edildi” şeklinde, kıymet takdiri raporunun farklı adreslerde oturan ... ve ...' e “aynı çatı altında oturan ...'e tebliğ edildi” şeklinde tebliğ edildiği, bunun hayatın doğal akışına aykırı olduğu, kıymet takdiri raporları ve satış ilanlarının usulüne uygun tebliğ edilmediği ve bu şekilde ihalenin usulsüz olduğu gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili ile ihale alıcısı temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 13.10.2014 tarihli ve 2014/22206 E., 2014/23548 K. sayılı kararı ile;
“…İİK'nun 134/8. maddesinde; "İhalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur." düzenlemesi yer almaktadır.
Somut olayda, 192.000,00 TL muhammen bedelli taşınmazın 198.300,00 TL'ye satıldığı ve dolayısıyla satış bedelinin taşınmazın muhammen bedelinin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre; satış bedelinin muhammen bedelin yüzde yüzünün üstünde olması halinde zarar unsurunun oluşmadığının kabulü gerekir.
Bu durumda, şikâyete konu taşınmaz yönünden zarar unsuru gerçekleşmediğine göre; borçlunun ihalenin feshini istemekte hukuki yararı yoktur.
O halde, mahkemece, ihalenin feshi talebinin reddine karar verilmesi gerekirken istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir …” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Konya 2. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 19.03.2015 tarihli ve 2014/1081 E., 2015/287 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçenin yanında mahcuzun, cebrî ihalede muhammen bedelin üzerinde satılmış olmasının tek başına zarar unsurunun gerçekleşmediğini göstermeyeceği, cebri satıştan hemen sonra ihale alıcısı ...'ın ihale konusu yeri ihale bedelinin çok üzerinde bir fiyatla 240.000TL'ye sattığının son tapu kaydıyla sabit olduğu, bu satışın bile tek başına cebri satışa göre borçlunun 50.000TL civarında zararının bulunduğunu gösterdiği, usulüne uygun yapılmayan ihale nedeniyle tam rekabetin oluşmadığı, borçlunun ispat edilmiş olan zararı da dikkate alındığında muhammen bedel üzerinde satılmış olma ilkesinin de somut olayda işletilemeyeceği gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili ile ihale alıcısı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda İİK’nın 134. maddesinin 8. fıkrasına göre zarar unsurunun bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre istemin reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece verilen ihalenin feshi kararının Özel Dairece zarar unsuru gerçekleşmediğinden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece, 19.03.2015 tarihli direnmeye ilişkin karar tarihinden sonra 31.03.2015 tarihinde tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılarak taşınmazın 27.03.2014 tarihinden sonraki satışlarına ilişkin sözleşmelerin istendiği, tapu sicil müdürlüğünün 03.04.2015 tarihli cevabi yazısının dosya kapsamına alındığı, cebri satıştan hemen sonra ihale alıcısı ...'ın ihale konusu yeri cebri satışın rakamının çok üzerinde bir fiyatla 240.000TL' ye sattığının son tapu kaydıyla sabit olduğu, bu satışın bile tek başına cebri satışa göre borçlunun 50.000TL civarında zararının bulunduğunu gösterdiği gerekçesi ile kurulan hükmün gerçekte yeni delile ve yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiş ve ön sorun bulunmadığına oy çokluğu ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
14. İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 128. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kıymet takdirine ilişkin rapor borçluya, haciz koydurmuş alacaklılara ve diğer ipotekli alacaklılara tebligatın yapıldığı icra dosyasındaki, ayrıca bildirilmiş bulunması hâli müstesna olmak üzere, tapudaki mevcut adresleri esas alınmak sureti ile tebliğ edilir. İcra dairesince yapılan kıymet takdiri; kendilerine kıymet takdir raporu tebliğ edilen ilgililer tarafından itiraz edilmemesi veya yedi gün içinde icra mahkemesine başvurarak kıymet takdirine itiraz etmeleri üzerine mahkemece verilecek karar ile kesinleşir.
15. İcra dairesinin kıymet takdiri işlemine (raporuna) karşı, icra mahkemesinde süresinde (yedi gün içinde) şikâyet yoluna başvurmayan ilgili (meselâ borçlu), kıymet takdirinin usulsüz olduğundan bahisle ihalenin feshini isteyemez. Buna karşılık, icra dairesinin kıymet takdiri işlemine karşı yedi gün içinde şikâyet yoluna başvurulmuş ise, icra dairesinin ve icra mahkemesinin yaptırmış olduğu kıymet takdirinin usulsüz olduğundan bahisle ihalenin feshi talep edilebilir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 661).
16. Hukuk Genel Kurulunun 17.03.1999 tarihli ve 1999/12-161 E., 1999/148 K.; 03.07.2002 tarihli ve 2002/12-544 E., 2002/573 K.; 16.06.2020 tarihli ve 2017/12-742 E., 2020/406 K. ile 15.12.2020 tarihli ve 2017/12-349 E., 2020/1031 K. sayılı kararlarında da benimsendiği üzere kıymet takdirine itiraz üzerine mahkemece verilecek kararlar kesin olmakla beraber icra mahkemesi kararının, ihalenin feshinin istenmesi sırasında incelenmesi mümkündür. Ancak, kıymet takdirine süresinde itiraz etmeyerek yasanın öngördüğü bu olanağı kullanmayanlar, kıymet takdirine ilişkin hususları ihalenin feshi sebebi olarak ileri süremezler.
17. İcra ve İflas Kanunu’nun 126 ve devamı maddeleri uyarınca haczedilen veya ipotekli taşınmazlar yalnız açık artırma yolu ile satılır. Satış talebi ile birlikte icra dairesince satışa hazırlık işlemleri yapılır. Satışa hazırlık işlemleri, arttırma şartnamesi düzenlenmesi, taşınmaz üzerindeki mükellefiyetler listesinin hazırlanması, satış ilanı ve satış ilanının bir suretinin borçlu, alacaklı ve tapu sicilinde kayıtlı bulunan ilgililere tebliğidir.
18. İcra ve İflas Kanunu’nun 127. maddesi uyarınca satış ilanının bir suretinin borçluya tebliğ edilmesi zorunludur. Borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebidir. Aynı Kanun’un 21. maddesinin 1. fıkrası ile 57. maddesinin 1. fıkrasına göre icra işlerinde tebligat 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Yönetmelik) hükümlerine göre yapılır.
19. Tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.
20. Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanun’un ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.
21. Tebligat Kanunu ve Yönetmelik, tebliğ belgesindeki işlemin aksinin iddia edilmesi hâlinde bunun tahkik şeklini ve yöntemini göstermemiştir. Mahkemece, her somut olayın özelliği, oluş şekli, gerçekleşen maddi olgular en ufak ayrıntılarına kadar göz önünde bulundurup iddia tahkik edilmelidir. Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2019 tarihli ve 2017/12-765 E., 2019/216 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere tebligat parçasında yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabilir.
22. Usule aykırı tebliğin hükmü ise Tebligat Kanunu'nun 32. maddesinde ve Yönetmeliğin 53. maddesinde düzenlenmiş, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatap tebliğe muttali olmuş ise geçerli sayılıp, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Borçlunun bildirdiği öğrenme tarihi esas olup, bu tarihin aksi karşı tarafça ancak yazılı belge ile ispatlanabilir. Beyan edilen öğrenme tarihinin aksi tanık beyanıyla ispat edilemez.
23. İcra ve İflas Kanunu’nun 134. maddesinin 2. fıkrası “İhalenin feshini, Borçlar Kanununun 226 ncı maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla icra mahkemesinden şikayet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler. İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla peyda ettiği kabul edilir…” hükmünü, 7 fıkrası ise “Satış ilanı tebliğ edilmemiş veya satılan malın esaslı vasıflarındaki hataya veya ihalede fesada bilahare vakıf olunmuşsa şikayet müddeti ıttıla tarihinden başlar. Şu kadar ki, bu müddet ihaleden itibaren bir seneyi geçemez.” hükmünü içermektedir.
24. Hazırlık işlemlerinden olan satış (artırma) ilanının bir örneği İİK’nın 127. maddesi hükmüne rağmen ilgililere tebliğ edilmemişse, yolsuzluğun ihale günü öğrenilmiş sayılmasını Kanun uygun görmemiştir. Bu hâlde yedi günlük süre ihaleden gerçekten bilgi sahibi olunduğu (ihalenin öğrenildiği) tarihten itibaren başlayacaktır. Ancak bu süre (ihalenin feshini isteme süresi) ihaleden itibaren bir yılı geçemez (Arslan, Ramazan: İcra İflas Hukukunda İhale ve İhalenin feshi, Ankara 1984, s. 173).
25. Somut olayda; kıymet takdir raporunun borçlu ...’e “Muhatap o anda evde olmaması sebebiyle muhatap yerine muhatap ile birlikte aynı konutta ve sürekli oturduğunu beyan eden görünüşüne göre 18 yaşını bitirmiş (…. madde 57) ve ehliyetli olan dayısı ...’e 26.02.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir” şerhiyle tebliğ edildiği, takibin diğer borçlusu ...’e ise farklı adreste “Muhatap o anda evde olmaması sebebiyle muhatap yerine muhatap ile birlikte aynı konutta ve sürekli oturduğunu beyan eden görünüşüne göre 18 yaşını bitirmiş (…. madde 57) ve ehliyetli olan dayısı ...’e 26.02.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir” şerhiyle tebliğ edildiği görülmektedir.
26. 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun "Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat" başlıklı 16. maddesinde “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” düzenlemesi, Yönetmeliğin 25. maddesinde ise “Kendisine tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmazsa tebliğ, kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” düzenlemesi yer almaktadır. Bu düzenlemeler karşısında öncelikle kendisine tebliğ yapılacak şahsın adreste bulunmadığı tespit edilerek mazbataya yazılmalı, daha sonra aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine tebligat yapılmalıdır.
27. Bu hâli ile ... ile ...’in aynı konutta oturmadığı anlaşıldığından yapılan tebliğ işlemi Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca usulsüz olup, usulsüz tebligat nedeniyle borçlu kıymet takdirine itiraz hakkını kullanamamıştır.
28. Borçlu ... tarafından yasal yedi günlük süresinde kıymet takdirine itiraz edilmesi üzerine Konya 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 12.09.2013 tarihli ve 2013/211 E., 2013/774 K. sayılı kararı ile belirlenen değer üzerinden taşınmaz hissesi satışa çıkarılmış ise de, şikâyetçi borçlu ...’e kıymet takdir tebliği usulsüz olduğundan, şikâyetçi yönünden kıymet takdiri kesinleşmemiştir.
29. Satış ilanının ise borçlu ...’e “Muhatabın tevzi saatinde çarşıda olması sebebiyle bulunamadığı için muhatapla aynı konutta oturan evrakları almakla ehil yeğeni ... imzasına tebliğ edildi” şerhi ile 23.01.2014 tarihinde tebliğ edildiği, farklı adreslerde oturan ihale konusu taşınmazın diğer hissedarları ... ile ...’e ise 23.01.2014 tarihinde aynı şerh ile satış ilanının tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Adı geçen muhatapların adresleri farklı olmasına rağmen aynı tarihte, aynı konutta oturduğundan bahisle yeğeni ...’e tebligat yapılmış olduğundan şikâyetçi borçlu ...’e yapılan satış ilanı tebliğ işlemi Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca usulsüzdür. Bu nedenle şikâyetçi borçlunun, satışa esas alınan kıymet takdirinden, satış ilanı tebliği ile de haberdar olmadığının kabulü gerekir.
30. Hâl böyle olunca şikâyetçi borçlu kıymet takdirine itiraz hakkını kullanmadan, borçluya usulsüz satış ilanı tebliği ile yapılan ihalenin feshi gerekir.
31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, borçluya yapılan tebligatlar usulsüz olduğundan zarar unsurunun tartışılamayacağı gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması görüşü ile Özel Daire kararında belirtilen sebeplerle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
32. O hâlde mahkemenin direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
Alacaklı vekili ile ihale alıcısı temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harçlar peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.03.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Değerli çoğunluk görüşü ile aramızda hem ön sorun yönünden hem de ön sorun bulunmadığı kabul edilerek yapılan esas incelemesi yönünden görüş farklılığı doğduğundan karşı oy görüşümüzü iki başlıkta değerlendirmek gerekecektir.
A- Ön Sorun Yönünden Karşı Oy Gerekçesi
Mahkemece verilen ihalenin feshi kararının Özel Dairece zarar unsuru gerçekleşmediğinden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece 19.03.2015 tarihli direnmeye ilişkin karar tarihinden sonra 31.03.2015 tarihinde tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılarak taşınmazın 27.03.2014 tarihinden sonraki satışlarına ilişkin sözleşmelerin istendiği, tapu sicil müdürlüğünün 03.04.2015 tarihli cevabi yazısının dosya kapsamına alındığı, cebri satıştan hemen sonra ihale alıcısı ...'ın ihale konusu yeri cebri satışın rakamının çok üzerinde bir fiyatla 240.000TL'ye sattığının son tapu kaydıyla sabit olduğu, bu satışın bile tek başına cebri satışa göre borçlunun 50.000TL civarında zararının bulunduğunu gösterdiği gerekçesi ile kurulan hükmün gerçekte yeni delile ve yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Mahkeme direnme kararında önceki gerekçelerini açıklayıp genişletebilir, bozmayı karşılama amacıyla yeni gerekçelere yer verebilir ise de bozma sonrası yeni delil toplayıp bu yeni delillere dayalı olararak direnme kararı veremeyeceği gibi önceki kararın dayandığı esaslardan farklı olarak yeni olgulara dayalı olarak da direnme karar veremez.
Mahkemece yeni olgu ve delile dayalı olarak karar verilmiş olması hâlinde temyiz incelemesi yapılabilecek bir direnme kararı bulunduğundan söz edilemeyeceği için yeni bir hüküm sayılan bu karara ilişkin temyiz incelemesinin özel dairece yapılması gerekir.
Mahkemece verilen ilk kararda kıymet takdiri raporları ve satış ilanlarının usulüne uygun tebliğ edilmediği ve bu şekilde ihalenin usulsüz olduğu gerekçesiyle ihalenin feshine karar verilmiş iken özel dairece ihalenin feshini isteyen tarafın vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecbur olduğu, somut olayda satış bedelinin muhammen bedelin üzerinde olduğu anlaşıldığından zarar unsurunun oluşmadığı ve ihalenin feshini istemekte hukukî yarar olmadığı için davanın reddi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemece direnmeye esas ilk kararda zarar unsuru oluşup oluşmadığı üzerinde hiç durulmadan ve bu konuda bir olguya ve gerekçeye yer verilmeden satış ilanlarının usulüne uygun tebliğ edilmemesini ihalenin feshi için yeterli gören bir gerekçeyle karar verilmiştir.
Direnme kararında ise yeni bir gerekçe olarak mahcuzun cebri ihalede muhammen bedelin üzerinde satılmış olmasının tek başına zarar unsurunun gerçekleşmediğini göstermeyeceği, son tapu kaydından taşınmazın 240.000TL’ye satıldığı bunun 50.000TL civarında zarar bulunduğunu gösterdiği belirtilmek suretiyle satış ilanlarının usulüne uygun tebliğ edilmemesini ihalenin feshi için tek başına yeterli görmeyen ancak zarar unsurunun gerçekleştiği kabul edilerek yeni bir olguya dayalı karar verildiği görülmektedir.
Yeni bir olguya dayanma yanında 50.000TL zarar bulunduğu gerekçesi bozma kararı sonrası Tapu Sicil Müdürlüğüne yazılan yazı cevabı ile getirtilen delile dayalı olarak kararda yer almış olup direnme kararı ve gerekçesinin yeni bir olguya dayandığı kadar bozma sonrası getirilen yeni bir delile de dayalı olarak kararın yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu hâliyle temyiz incelemesi yapılabilecek bir direnme kararı bulunduğundan söz edilemeyeceği için yeni hüküm niteliğini taşıyan karara ilişkin temyiz incelemesinin özel dairece yapılması gerekir.
Belirttiğim nedenlerle ön sorun bulunduğu kabul edilerek dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan ön sorun bulunmadığı ve temyiz incelemesi yapılabileceği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne ön sorun yönünden katılamıyorum.
B- Esasa İlişkin Karşı Oy Gerekçesi
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) 134/8. maddede; “İhalenin feshini şikâyet yolu ile talep eden ilgili, vâki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur.” düzenlemesi yer almaktadır.
Yasa koyucu bu hüküm ile ihalenin feshine neden olan yolsuzluğun varlığını yeterli görmemiş ve ihalenin feshine karar verebilmek için kendi menfaatlerinin muhtel olduğunun ispatlanmış olmasını da aramıştır.
Bu hüküm nedeniyle yargısal uygulamalar ile satış bedelinin muhammen bedelin yüzde yüzünün üstünde olması hâlinde zarar unsurunun oluşmadığı kabul edilmektedir.
Somut olayda 192.000TL muhammen bedelli taşınmaz payı bu bedelin yüzde yüzünün üzerinde olarak 198.300TL’ye satılmıştır. Satış bedeli takibe konu borcun üzerinde olup borcu tümüyle karşılamaktadır. İhalenin feshini isteyen dosya borçlusu ise de satılan taşınmaz kendisine ait olmayıp diğer borçlu ...’e aittir. İcra Müdürünce 24.000TL olarak belirlenen değer nedeniyle taşınmaz maliki borçlu tarafından kıymet takdirine itiraz edilmesi üzerine mahkemece bu bedel 192.000TL olarak belirlenmiş ve bu aşamanın da gerçekleşmesi suretiyle muhammen bedel belirlenmiştir.
Tebliğ usulsüzlüğü gerçekleşmiş ise de bu usulsüzlük tek başına ihalenin feshi için yeterli olmayıp zarar unsurunun da gerçekleşmiş olması gerekir. Taşınmaz kıymet takdiri ile belirlenen muhammen bedelin üstünde bir değerle satıldığına ve taşınmaz maliki dahi olmayan davacı yönünden bir zarar doğduğuna dair bir olgu ve delilin dosya kapsamında mevcut olmamasına göre davacı kendisi için bir zararın varlığını da ispatlayamamıştır.
Satış bedelinin muhammen bedelin yüzde yüzünün üstünde olması hâlinde zarar unsurunun oluşmadığı yönündeki yerleşik Yargıtay uygulamasından dönülmesini gerektirir yasal ve gerektirici nedenler de bulunmamaktadır
Belirttiğim nedenlerle özel daire kararı gibi ihalenin feshine dair olan direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan tebliğ usulsüzlüğü yeterli kabul edilerek direnme kararının onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Kazancı Elektronik ve Basılı Yay. A.Ş.ne ait Kazancı Hukuk Otomasyon veritabanından alınmıştır. © Tüm Hakları Saklıdır