5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 19. maddesine göre; "Hükümlü, hapis cezası veya güvenlik tedbirinin infazı için gönderilen çağrı kağıdının tebliği üzerine on gün içinde gelmez, kaçar ya da kaçacağına dair şüphe uyandırırsa, cumhuriyet savcısı yakalama emri çıkarır. Kasten işlenen suçlarda üç yıl, taksirle işlenen suçlarda ise beş yıldan fazla hapis cezasının infazı için doğrudan yakalama emri çıkarılır". Kasten işlediği suçtan dolayı üç yıldan ve taksirle işlediği suçtan dolayı beş yıldan fazla olmayan hapis cezası ile cezalandırılan hükümlü hakkında davetiye çıkarılmaksızın, doğrudan yakalama emri düzenlenemez. Çağrı kağıdının ne şekilde düzenleneceği, 5275 sayılı Kanunun 20. maddesinde gösterilmiştir.

Çağrı kağıdı, 19. maddede gösterilen hapis cezası süreleri nedeniyle hükümlüye çıkarılacak yakalama emrinin ve cezanın infazının ön şartıdır. 19. maddenin 1 ve 2. fıkraları ile 20. maddede, azami üç veya beş yıl süreli hapis cezalarında çağrı kağıdının düzenlenip hükümlünün adresine tebliğe çıkarılması öngörülmüştür. Bu merasime uyulmasının zorunluluğu 19. maddenin 1. fıkrasında, “Çağrı kağıdının tebliği üzerine 10 gün içinde gelmez, kaçar ya da kaçacağına dair şüphe uyandırırsa, cumhuriyet savcısı yakalama emri çıkarır” ibaresinde yer almaktadır.

Hükümlünün kaçtığı veya kaçacağına dair şüphe uyandırdığı cumhuriyet savcısı tarafından tespit edilse bile, 19. maddenin 2. fıkrasının mefhum-u muhalifinden azami üç yıl (kasıtlı suçlarda) ve beş yıl (taksirli suçlarda) hapis cezalarının infazından dolayı hükümlüye doğrudan yakalama kararı çıkarılmaz. Cumhuriyet savcısı; önce çağrı kağıdını düzenleyip hükümlünün kayıtlı adresine tebliğ çıkaracak ve bu tebliğin usulüne uygun hükümlüye ulaştığı veya ulaştığının kabul edildiği andan itibaren başlayan 10 gün içinde infaz için adliyeye başvurmayan veya bu süre içinde kaçan ya da kaçacağına dair şüphe uyandıran hükümlü hakkında yakalama kararı çıkarabilir.

Çağrı kağıdının hükümlüye usulüne uygun tebliğinden veya tebliğ edilmiş sayılmasından itibaren başlayacak on günlük sürenin geçmesinin beklenmesi, yakalama emri için zorunlu mudur? Bizce zorunludur. Bunun yegane istisnası, çağrı kağıdının tebliğinden sonra hükümlünün kaçtığını ve saklandığını veya buna teşebbüs ettiğini gösteren somut bulgu, bilgi ve şüpheler olabilir.

Kanunun lafzı ile bağlı olduğumuza göre ve Kanun hükmünde de “on gün içinde gelmez, kaçar ya da kaçacağına dair şüphe uyandırırsa” ibaresine yer verildiği dikkate alındığında, kaçma veya kaçacağına dair şüphe yoksa, on günlük süre dolmadan hükümlü hakkında yakalama kararı çıkarılamaz. Ancak tüm bunlar, çağrı kağıdının düzenlenip usule uygun şekilde hükümlüye gönderilmesine engel değildir.

Hükümde geçen “kaçar ya da kaçacağına dair şüphe uyandırırsa” ibaresinde yer alan “kaçma” veya “kaçacağına dair şüphe uyandırma” kavramlarının uygulamada, on günlük sürenin başlamasının veya dolmasının beklenmesini bir kenara bırakalım, çağrı kağıdının hükümlüye tebliğe çıkarılmasına bile gerek olmayacak bir sebep olarak kabul edildiği görülmektedir. Bu düşüncenin kabulü mümkün değildir. İnfaz Kanunu’nun 19. maddesinin 1. fıkrasında, tereddüde yer vermeyecek ve hiçbir hükümlü açısından fark gözetilmeyecek şekilde çağrı kağıdının düzenlenip tebliği usulüne yer verildiği, hatta hükümlünün daha önce bulunan sabıkalarının da buna engel olarak tanımlanmadığı, 19. ve 20. maddeler birlikte değerlendirildiğinde, azami üç ve beş yıllık hapis cezaları bakımından çağrı kağıdının ön şart olarak arandığı ve bu ön şartın bertaraf edilmesi hususunda cumhuriyet savcısına bir yetki tanınmadığı görülmektedir.

19. maddenin 1. fıkrasında geçen “şüphe” kavramı, kimisine göre soyut ve kimisine göre de somut nedenlere bağlı şüphe olarak değerlendirilebilir. Hükümlünün kaçma veya kaçacağına dair şüphe uyandırmasının dayanağı; bir ihbar veya kendisinin bulunduğu yeri, şehri terk ettiğini veya yurtdışına gittiğini ya da bunların hazırlığında olduğunu gösteren somut bulgular olabileceği gibi, hükümlünün yaşam biçimi, geçmişi ve sabıkalı halinin kaçmasına karine kabul edilebileceği soyut nedenler de olabilir. Bizce kanun koyucu, İnfaz Kanunu m.19/1’de yer alan “şüphe” kavramını geniş tutmuş ve bu konuda cumhuriyet savcısına takdir yetkisi tanımıştır. Ancak bu takdir yetkisi, şüpheye dayanak olabilecek hiçbir bulgu, bilgi ve delil olmaksızın hükümlü aleyhine kullanılmamalı ve çağrı kağıdının hükümlüye tebliğinden sonra geçecek on gün beklenmeden yakalama kararı çıkarılmasının dayanağı yapılmamalıdır.

Bir başka meseleyi inceleyecek olursak; İnfaz Kanunu’nun 17. maddesinde yer alan hükümlünün isteği ile infazın ertelenmesine ve 19 ile 20. maddelerde öngörülen yakalama emrinin çıkarılmasına ilişkin düzenlemelerde, hükümlü hakkında erteleme talep edilmesi durumunda veya erteleme talebinin infaz savcılığınca reddedilmesi halinde, hükümlüye ayrıca davetiye çıkarılmayacağına dair bir hüküm mevcut değildir. Kaldı ki, hükümlü hakkında erteleme talebinde bulunulması veya hükümlünün mükerrir olması sebebiyle erteleme talebinin reddedilmesi; hükümlünün hapis cezasının infazına ilişkin doğrudan bilgi sahibi olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, salt erteleme talebinde bulunulması hükümlünün kaçacağına dair şüphe teşkil eden bir husus da değildir. 17. maddenin başlığında ve 1. fıkrasında yer alan “hükümlünün istemi” ibaresi, avukatı tarafından yapılan infazın ertelenmesi talebinden haberdar olduğunun karine sayılması şeklinde yorumlanamaz. Avukatın erteleme talebi, İnfaz Kanunu’nun 19 ve 20. maddelerinde öngörülen çağrı kağıdının düzenlenip hükümlüye tebliğ edilmesi prosedürünü bertaraf etmez.

İnfazın ertelenmesine ilişkin talepte bulunulması, hükümlünün kaçma şüphesi uyandırdığına veya kaçma ihtimalinin kabulüne ilişkin “karine” niteliği de taşımamaktadır. Çağrı kağıdının tebliği, tebliğden itibaren 10 gün içinde infaz için savcılığa başvurma yükümlülüğünü hükümlüye yüklemektedir. Erteleme talep edilmesi ve bu hususta ertelemenin reddine karar verilmesi, hükümlüye ayrıca davetiye gönderilmesine engel teşkil etmeyecektir. Bu hususta, infazının ertelenmesi talebinde bulunan hükümlünün, hapis cezasının infazı hakkında yeterince bilgi sahibi olduğu ve bu sebeple ayrıca davet edilmesine gerek olmadığı ileri sürülemeyecektir.

Kanunun 19. maddesi açık ve net bir şekilde, azami üç veya beş yıl süreli hapis cezalarının infazında hükümlüye davetiye çıkarılmasının zorunlu olduğunu vurgulamaktadır. Uygulamada; çağrı kağıdı tebliğ edilmeksizin hükümlü hakkında yakalama emri çıkarılması, hükümlünün “kaçma” veya “kaçma şüphesi uyandırma” yönünde savcılık makamında kanaat oluşturması şartına bağlanmıştır. Kanuna aykırı şekilde kabul edilen bu uygulamanın, İnfaz Kanunu m.19’da herhangi bir karşılığının bulunmadığını ifade etmek isteriz. “Çağrı kağıdının tebliğ edilmesi” yakalama emri düzenlenmesi hususunda ön şart niteliğindedir.

5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 19. maddesinden 1. fıkrasından çıkarılabilecek sonuç, çağrı kağıdının tebliğ edilmesine rağmen;

- Hükümlü 10 gün içinde gelmezse bu sürenin sonunda,
- Hükümlünün kaçtığına veya kaçma ihtimalinin bulunduğuna dair şüphe mevcut ise 10 günlük sürenin dolması beklenilmeksizin,

Yakalama emri düzenleneceğidir. Her iki ihtimalde de, öncelikle çağrı kağıdının hükümlüye tebliğ edilmesi şartı aranmaktadır. İnfaz Kanunu m.17’de düzenlenen infazın ertelenmesine ilişkin talebin, infaz savcılığına yakalama emri çıkarılması hususunda “doğrudan” takdir ve yetki tanıdığı da ileri sürülemez. Bu tür bir uygulama, erteleme talebinde bulunan her hükümlünün veya müdafiinin, “kaçma” veya “kaçma şüphesi uyandırma” yönünde savcılık makamında kanaat oluşturduğunun kabulü anlamına gelecektir. Bir başka ifadeyle, Kanunun 17. maddesinde düzenlenen erteleme talep edebilme hakkının kullanılması, 19. maddenin 1. fıkrasında yer alan “hükümlünün kaçacağına dair şüphe uyandırırsa” ibaresi kapsamına girmez, çünkü bir hakkın kullanılması, bir başka hakkın kaybının dayanağı yapılamaz.

İnfaz Kanunu m.19 ve 20 uyarınca, kasten işlenen suçlarda üç yıl ve taksirli suçlarda beş yıl ve daha az olan hapis cezalarının infazında hükümlüye çağrı kağıdının gönderileceği açık ve net bir şekilde düzenlenmiştir. Emredici nitelikte olan ilgili hükümler gereğince, avukata tebligat yapılabileceği veya avukatın verdiği dilekçe ile sürenin başlayacağı yönünde bir hüküm de bulunmamaktadır. Şüphesiz, avukatların sanık ve hükümlülerden bağımsız olarak dosya takip etme, onların lehine tasarrufta bulunma hak, yetki ve sorumluluğu bulunmaktadır.

Hükümlü veya müdafii tarafından yapılan erteleme talebine; hükümlünün hapis cezasının infazına ilişkin bilgi sahibi olduğunun kabulü ile çağrı kağıdı tebliğ edilmeksizin, yani doğrudan yakalama emri çıkarılmak suretiyle neticeye bağlanması “kanunilik” ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Müdafiin ertelemeye ilişkin talebi, hükümlüye tebliğ edilmesi gereken çağrı kağıdının amaç ve niteliği ile eşit tutulamaz ve bu talebin, hükümlüye gönderilen davetiye ile aynı sonuçlara yol açması da beklenilemez.
 
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Nilüfer Yenice

 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)