Birçok işçiye, alacakları ödeneceği vaadiyle işten çıkarken işveren tarafından istifa dilekçesi, ibraname, ikale sözleşmesi gibi belgeler imzalatılmaktadır. Tabi sonra işçiye kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai alacağı gibi alacaklarının hiçbiri ödenmeyerek mağdur durumda bırakılıyor. İşçiler de, istifa dilekçesi verdiğini ve bu sebeple tazminat ve diğer alacaklarından yoksun kaldığını düşünerek dava açmaktan vazgeçiyor.

İşverenlerin hukuka aykırı bu uygulamaları, içtihatlara konu olmuş ve Yargıtay bu konuda verdiği bir kararında;

 “İşçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverenin tazminatların derhal ödeneceği sözünü vermek ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir. İşverenin baskı uygulaması sonucu düzenlenen istifa dilekçesine değer verilemez. Dairemizce bu gibi hallerde feshin işverence gerçekleştirildiği, bununla birlikte işveren feshinin haklı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. İşçinin haklı sebeple derhal fesih nedenleri mevcut olduğu ve buna uygun biçimde bir fesih yoluna gideceği sırada, iradesi fesada uğratılarak işverence istifa dilekçesi alınması durumunda da istifaya geçerlilik tanınması doğru olmaz. Bu durumda işçinin haklı olarak sözleşmeyi feshettiği sonucuna varılmalıdır.” (Yrg. 7. HD. 2013/16406 E. 2013/12573 K. 3.7.2013 T.)

İfadelerine yer vermiştir.

Görülüyor ki; işçinin serbest iradesine aykırı olarak alınan bu istifa dilekçesinin hukuki bir geçerliliği bulunmamaktadır. Hele ki, uzun yıllar çalışan bir işçinin, durup dururken kıdem tazminatı hakkını kaybedecek şekilde istifa etmesi de hayatın olağan akışına aykırıdır.

İşçiye göre daha güçlü konumdaki işverenlerin, işçiyi işyerine çağırarak psikolojik baskı ve psikolojik şiddetle belgeler imzalatmaya çalıştığı bu gibi durumların, işverenler lehine hiçbir sonuç doğurmadığını artık işverenlerin de anlaması gerekmektedir kanaatimce. Hele ki arabuluculuk kurumunun yürürlüğe girdiği 2018 yılından itibaren, işçiyle arabulucu önünde uzlaşıp el sıkışma ve kendini de dava riskine karşı koruma imkanı var iken başka yollara başvurmayı şahsen ben macereperestlik olarak yorumluyorum.