Sosyal medya uzun zamandır hayatımızın büyük bir bölümünü içermekte ve hatta denilebilir ki bizler sosyal medya gerçekliğinin içinde yaşayan yarı gerçek varlıklar gibiyiz.

Hal böyle olunca insanın insana temas ettiği her etkileşim alanında olacağı üzere suç ve suça dair hususlar kendini gösterivermektedir. Bunların mebzul miktarını hakaret suçları oluşturmaktadır desek yanılmış olmayız.

Maalesef birçok hukukçu, hakaret ifadelerini bir liste haline getirmekte ve adeta bir katalog oluşturmaktadırlar. Bu temelde daha derin bir düşünce zayıflığına delalet ediyor olsa da o kısmına girmeyeceğim ancak kısa da olsa şunları ifade etmek isterim ki :

Tasnif - kategorizasyon nazarî-teorik bilimlerin konusudur. Hukukçu ve bilhassa ceza hukuku ile ilgilenen bir hukukçunun zihninin teoriden pratiğe ve pratikten teoriye şeklinde işlemesi ve bu git geller sonucunda maddi gerçekliğe nüfuz etmeyi amaç edinmesi gerekir. Zira çoğunlukla maddi gerçekliğin peşinde olan ceza hukuku hayatın içerisinde olup hayatın içindeki vakalar da şablonlarla çözülemez. Pratik bir gayeye matuf olarak böylesi bir aktivite gerçekleştirilecek ise bile bunun meselenin ve mesleğin ağırlığını yok edici ve karikatürize edici bir hal almaması gerekmektedir.

Burada meseleyi abarttığım düşünülmesin. Benim altını çizmek istediğim husus meseleleri pratize ederken düştüğümüz seviyedir. Herkesin hemen hemen her şeyi söyleyebildiği bir zamanda içeriğe müdahale edemesek de seviyeye müdahale edebiliriz. Hukukçuluk pratisyenlik değildir. Elbette "hukukçuluk baştan sona teorisyenlikten ibarettir" de demiyorum. 

Hem bir filozof hem de klasik filoloji uzmanı olarak Gadamer phronesis kelimesinin Almanca’ya çevirisini ‘praktischeswissen’ olarak yapmıştır. Türkçe'ye pratik bilgelik olarak çevirebiliriz. 

Bunu neden söyledim? Phronesis, Latinceye prudentia olarak çevrilmiştir.İşte bu terimden, özel bir durumu yargılayan ya da o özel duruma yasayı uygulayan anlamında yine Latince ‘jurisprudentia’ terimi türemiş ve Almancada da bu terim ‘judikatür’ olarak da ifade edilmiştir. 

Ansiklopedilerden ve essahlı lugatlardan "jurisprudence" kelimesinin anlamına çalışmalıyız. 

Her ne ise, bu hususlar başka uzun bir yazının konusu olsun. 

Hakaret suçuna dair bir kısım kanaatimi bu ifadelerle özetledikten sonra aşağıdaki iki kararı ilgililerin dikkatlerine sunmak istiyorum:

Yargıtay 4. Ceza Dairesi bir kararında 

“Hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi düşürmeye matuf olarak gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir…” (Y.4.CD. 21.32013, 2010/30556 - 22013/8098)

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 30.11.1964 tarihli ve E. 1964/435 K. 1964/481 sayılı kararında;

“…Bir sözde yerme, kastının bulunup bulunmadığı, sözün söylendiği yere, zamana, şartlara ve hatta onunla beraber söylenen başka sözlere bakılarak belli edilmek gerektir. Gerek Anayasamızın hükümleri, gerek insan hakları Evrensel Beyannamesinin ilkeleri karşısında, bir kimsenin, Ermeni veya Rum yahut Türk veya Alman olmasının, özünde hiç bir yerici ve küçültücü niteliği yoktur. Ama bu sözlerden her birisinin özel şartlar altında söylenmesi ile bir kimsenin küçük düşürülmesi veya yerilmesi kastedilmiş olabilir. Buradaki durum da böyledir."

Hukuk nosyonuna sahip olan hukukçuların bu kararlardan ve yazının girişindeki ifadelerimden kastımın ne olduğunu anlayacağına dair şüphem yok. 

Sözü daha fazla uzatmadan bu kısa yazımı Koca Yunus'un mısraları ile süsleyerek sonlandırmak istiyorum :

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz

Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz
Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden
Pek sakın o sah katından, Seni ırak ede bir söz