Şartla salıverilme hakkı olmaksızın verilen hapis cezasının, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (Sözleşmenin) “İşkence yasağı” başlıklı 3. maddesi kapsamında ihlale sebebiyet verebileceği hususunu, 12 Temmuz 2013 tarihli “Müebbet Hapis Cezalarında Umut Hakkı” ve 30 Kasım 2013 tarihli Vinter Kararı'nın Öcalan'ın Ceza İnfazına Etkisi ve Af” yazılarımızda değerlendirmiştik.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (Mahkemenin) 18 Mart 2014 tarihinde verdiği Öcalan (No.2) – Türkiye kararında da bu konu değerlendirilmiş ve Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının şartla salıverilme hakkı olmaksızın infaz edilmesi ile cezaevinde yalnız tutulma koşullarının (tecritin) Sözleşmenin 3. maddesini ihlal ettiğine karar verilmiştir. Mahkeme, Abdullah Öcalan’ın Sözleşmenin 3., 7. ve 8. maddeleri kapsamındaki diğer ihlal iddialarını reddedip, 5., 6., 13. ve 14. maddeler kapsamındaki şikayetler hakkında hüküm vermeye gerek olmadığına karar vermiştir. Böylece, Öcalan’ın tutulduğu İmralı Kapalı Cezaevi’nin 17.11.2009’dan sonraki şartlarının kötü olduğu iddiasını reddedip, sağlık konusunda yaşandığı söylenen zehirlenme iddiasını ise dayanaktan yoksun bulmuş ve esastan incelemeye değer görmemiştir.

Müebbet hapis cezalarında “şartla tahliye” ve “umut hakkı” kavramları, Vinter kararında incelenmiştir. 9 Temmuz 2013 tarihli Vinter ve diğerleri – Birleşik Krallık kararında Mahkeme, müebbet hapis cezasının Sözleşmenin 3. maddesi ile korunan değerler ile uyumlu olabilmesi için, serbest bırakılma ve gözden geçirme şartlarının birlikte mevcut olması gerektiğine karar vermiş idi. Mahkeme ayrıca, müebbet hapis cezasının belirli süre geçtikten sonra (Vinter kararında bu süre 25 yıldır) değerlendirilmesi usulünün, gerek Avrupa ve gerekse Uluslararası Hukukta desteklenen bir fikir olduğunu kabul etmiş idi.

Bu sebeple, Mahkemenin Öcalan kararı “af” veya “tahliye” olarak kabul edilemeyeceği gibi, yeniden yargılama anlamını da taşımamaktadır. İHAM, müebbet hapis cezasına mahkum olan bireylerin toplum için tehlike taşıyıp taşımadıkları hususunun belirli sürelerle (ki Vinter kararında bu süre 25 yıldır) değerlendirilmesi gerektiği ve kişilerin yaşamlarının sonuna kadar cezaevinde tutulmasının doğru olmadığı vurgulamaktadır.
 
Şimdi Ne Olacak?
Türkiye, 18 Mart 2013 tarihli Öcalan (No.2) – Türkiye kararını ve sonuçlarını kabul edebileceği gibi, karar tarihinden itibaren üç ay içerisinde davanın yeniden incelenmek üzere İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Büyük Dairesi’ne gönderilmesi talebi ile itirazda da bulunabilir. Ancak Vinter kararı 09.07.2013 tarihinde Büyük Daire tarafından verildiğinden, “hak ihlali” tespitinin kaldırılması amacıyla Türkiye tarafından yapılacak itirazın bu emsal karar engeli ile karşılaşması muhtemel gözükmektedir.

“Umut hakkı” ile ilgili verilen ihlal kararının Türkiye tarafından kabul edilmesi halinde, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesinin 16. fıkrası yürürlükten kaldırılması isabetli olacaktır. Bu fıkraya göre, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, ‘Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar’ başlıklı Dördüncü Bölüm, ‘Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ başlıklı Beşinci Bölüm, ‘Milli Savunmaya Karşı Suçlar’ başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkumiyet halinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz”.

Bu fıkranın yürürlükten kaldırılması neticesinde her birey, mahkum olduğu hapis cezasının infazı sırasında koşullu salıverilme müessesesinden faydalanma hakkına sahip olacaktır. Bu durumda Öcalan’ın ve aynı hukuki durumdaki diğer bireylerin koşullu salıverilme müessesesinden faydalanması için cezaevinde geçirilmesi gereken süre kanun koyucu tarafından yeniden düzenlenebileceği gibi, bu konuda 5275 sayılı Kanunun “Koşullu salıverilme” başlıklı 107. maddesindeki sürelerin de dikkate alınması mümkündür.

5275 sayılı Kanun m.107’de koşullu salıverilme müessesesinden faydalanmak için cezaevinde geçirilmesi gereken süre için ikili bir ayırıma gidildiği, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet halinde koşullu salıverilmeye dair sürenin m.107/4 uyarınca hesaplanacağı, örgüt kapsamında işlenmeyen suçlara dair esasların ise ikinci ve üçüncü fıkrada düzenlendiği görülmektedir.

Bizim de katıldığımız görüşe göre; Abdullah Öcalan’ın mahkumiyetine esas suçunu örgüt kapsamında işlendiğinden, koşullu salıverilme açısından m.107/4’ün uygulanması gündeme gelecek, yani şahsın koşullu salıverilmeden yararlanabilmesi için cezasının otuz altı yılını ceza infaz kurumunda geçirmesi gerekecektir. Bu görüşe göre, 15 Şubat 1999 tarihinde yakalanan Abdullah Öcalan’ın, diğer şartların varlığı halinde, 15 Şubat 2035 tarihinde koşullu salıverilmeden faydalanması mümkün gözükmektedir.

Bir diğer görüşe göre, 9 Temmuz 2013 tarihli İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin Vinter ve diğerleri – Birleşik Krallık kararında bu süre 25 yıl olarak belirlenmiş olup, Türkiye’de de azami 25 yıllık sürenin kabul edilip uygulanması gerekir. Çünkü Anayasa m.90/5 açıkça, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası sözleşme hükümlerinin esas alınacağını ifade etmektedir. Bu görüşe göre, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Büyük Dairesi’nin Vinter ve diğerleri – Birleşik Krallık kararında koşullu salıverilmeden faydalanılabilmesi için belirlenen 25 yıllık süreden daha uzun bir zaman belirlenmesi, Anayasa m.90/5’e aykırılığı sebebiyle, hukuken mümkün değildir.

Bu görüşün kabul edilmesi durumunda, 15 Şubat 1999 tarihinde yakalanan Abdullah Öcalan’ın, diğer şartların varlığı halinde, 15 Şubat 2024 tarihinde koşullu salıverilmesi hususunda değerlendirme yapılması gerekecektir.

Ancak belirtmeliyiz ki, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin “en fazla 25 yılda bir koşullu salıverilmenin gözden geçirilmesi” görüşü bir tespit ve tavsiye niteliğindedir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Koşullu salıverilme” başlıklı 107. maddesi dikkate alındığında, Öcalan tarafından işlenen suça verilen ceza için öngörülen koşullu salıverilme, yani iyi halli olduğundan ve cezaevinde disiplin suçu işlemediğinden bahisle denetimli serbestlik altında hükümlünün topluma salıverilmesi süresi, 36 yıl olarak tespit edilmiştir.

Hangi görüş kabul edilirse edilsin, koşullu salıverilme için Ceza İnfaz Kurumu İdaresi'nin Abdullah Öcalan ile ilgili gerekçeli rapor hazırlaması gerekeceği, bu raporun da hükmü veren Mahkemeye, bu Mahkeme kaldırıldığından yerine bakacak mahkemeye gönderileceği ve kararın bu mahkeme tarafından verileceği açıktır.

Belirtmeliyiz ki, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin Öcalan (No.2) – Türkiye kararı, sonuçları itibariyle Abdullah Öcalan ile sınırlı kalmamalı ve ayırım gözetilmeksizin Anayasa m.10 uyarınca aynı hukuki durumdaki tüm bireyler hakkında uygulanmalıdır.

Mahkemenin, şartla tahliyesi olmayan bir müebbet hapis cezasının doğru olmayacağı yönündeki görüşe katıldığımızı, ancak suç ve ceza siyasetinde istikrarın sağlanabilmesi için, sürekli yasal değişiklik yapmak suretiyle af veya af benzeri düzenlemelerin çıkarılmasının doğru olmadığını ifade etmek isteriz. Doğru olan, çok ceza tayin etmek veya koşullu salıverilme yolunu kapatmak, fakat bunları tatbik etmek suretiyle af çıkarmak değil, koşullu salıverilme süresine bağlı net hapis cezası süreleri belirleyip, hükümlüler tarafından bu cezaların tam manasıyla çekilmesini sağlamaktır. Ceza vasıtasıyla caydırıcılık, ödeticilik ve özellikle uslandırıcılık, ancak bu infaz sisteminin tatbiki ile mümkündür.

18 Mart 1915 tarihli Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü kutlu olsun. Çanakkale geçilmez…

 (Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)