5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu “uzlaşma” başlığı altında; soruşturmada ve kovuşturmada uzlaştırma ile birden çok fail bulunması halinde uzlaştırmayı 253 ila 255. maddelerinde düzenlemiş, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 9. maddesinde, 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 9. maddesi ile uzlaşma ve uzlaştırma ile ilgili değişikliğe gidilmiş, CMK m.253 ve 254’de 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 24 ve 25. ile 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddeleri ile kapsamlı değişiklikler yapılmış, CMK m.253 ila 255’in uygulanması amacıyla Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği de 05.08.2017 tarihli ve 30145 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup, Adalet Bakanlığı bünyesinde Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı ile her başsavcılık bünyesinde uzlaştırma bürolarının kurulması, çalışma usul ve esasları, uzlaşmanın usulü ve ilgili diğer konular düzenlenmiştir.

Uzlaşma ve uzlaştırma; ihtilafların süratle çözülmesine ve adaletin sulh yoluyla sağlanmasına yardımcı olmakta, ayrıca yargılamaya kıyasla tasarruflu olduğundan, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının giderlerinin azaltılmasına yardımcı olduğundan uyuşmazlık çözümünde iktisadi açıdan tasarruflu bir alternatif sunmaktadır.

Aşağıda, ceza yargısında alternatif çözüm olarak önerilen uzlaşma ve uzlaştırma ile ilgili bazı hususlara değinilecektir.

1- Uzlaştırmacı kamu görevlisi midir?

Uzlaştırmacının “yargı görevi yapan” olmadığı, Türk Ceza Kanunu m.6/1-d’nin kapsamına girmediği, ancak atama usulü ile kamusal faaliyette bulunduğundan bahisle TCK m.6/1-c uyarınca Ceza Hukuku açısından “kamu görevlisi” olarak kabulünün gerektiği, görevi sebebiyle veya görevinden dolayı, görevi ile ilgili veya görevi sırasında işlediği iddia edilen suçlardan dolayı hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinin mi, yoksa “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı CMK m.161/5’in mi tatbik edileceği sorusu gündeme geldiğinde, ayrı ve özel düzenleme olmadığı sürece CMK m.161/5’in tatbikinin gerektiği, kanun tarafından kendisine verilen veya kanun dairesinde kendisinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde ve cumhuriyet savcısının sözlü veya yazılı talep ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen uzlaştırmacı hakkında ilgili cumhuriyet başsavcılığı tarafından doğrudan doğruya soruşturma yapılabilir. Bu noktada, uzlaştırmacı yönünden 4483 sayılı Kanunun tatbiki suretiyle soruşturma izni alınmasına gerek bulunmamaktadır.

2- Uzlaştırma bürosunun işlevi nedir?

Son değişikliklerde uzlaştırma bürosunun etkinliği, sorumluluk alanı, görev ve yetkileri genişletilmiştir. Uzlaştırmacı görevlendirmesini de uzlaştırma bürosu yapmaktadır. Ancak sonuçta uzlaştırma bürosu; ilgili cumhuriyet savcısının, başsavcı vekilinin, başsavcının denetim ve gözetiminde olup, nihayetinde başsavcılığa bağlıdır. Bu nedenle; uzlaştırmacı görevlendirilmesini, soruşturma ve kovuşturma safahatında gündeme gelen uzlaşma ve uzlaştırma dosyalarının takibini ve denetimini, gerçekleşen uzlaştırmanın sonuçlandırılmasını, yani onayını cumhuriyet savcısı yapar.

3- Dosyaya uzlaştırmacı tayini sonrasında taraflara bilgi verme;

Uzlaştırma kapsamına giren dosyanın ilgili belgelerinin birer suretinin uzlaştırma bürosu tarafından tespit edilen uzlaştırmacıya tesliminden sonra, uzlaştırmacının taraflara Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğü esaslarına göre tebliğ yükümlülüğü ve bu şekilde uzlaşma teklifinde bulunması, uzlaştırma sürecini olumlu veya olumsuz sonuçlandırması gerekmektedir. Uzlaştırma bürosunun UYAP tevzi esaslarına göre otomatik belirlediği uzlaştırmacının görevlendirildiğine dair UYAP üzerinden SMS yoluyla taraflara bilgi verilmesi; işin ciddiyeti, uzlaştırmacının arayacağının taraflarca bilinmesi, tepki ile karşılanmaması ve sürecin adliyece yürütüldüğünün anlaşılması bakımından isabetlidir. Uzlaştırma bürosunun yapacağı çağrı ve bilgilendirme, uzlaşma teklifinin tebliği niteliğinde değildir.

4- Uzlaştırmacının taraflara tebliğ usulü;

Uzlaştırmacı; uzlaştırmakla görevlendirildiği tarafların kendisine, yani asile uzlaşma teklifini tebliğ etmelidir. Uzlaştırmacının tebliğinde sınırlı davranıldığı, Tebligat Kanunu’na ve Tebligat Tüzüğü’ne uygun şekilde uzlaşma teklifinin yapılmasının arandığı, uzlaşma teklifinde bulunulması için yapılacak çağrıda; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmasının usule uygun tebliğ yerine geçmediği, tebliğ usulünün kolaylaştırılmasının uzlaşmanın hızlı sonuçlandırılmasına katkı sağlayacağı, uzlaştırmacının bizzat MERNİS adresine gidip uzlaşma teklifi ile ilgili düzenlediği teslim tesellüm tutanağının tebligat sayılması gerektiği düşünülmelidir. Belirtmeliyiz ki; uzlaşma teklif formu ile süreci özetleyen yazının, Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğü’ne uygun şekilde tebliğinde bir eksiklik olmuş da, ilgili taraf tebliği aldığını kabul ve beyan etmişse, yapılan bu tebligat, Tebligat Kanunu m.32 uyarınca usule uygun sayılır.

Yeri gelmişken; uzlaştırmacıya dosyanın ilgili evrak suretinin tevdiinden itibaren yüklenen taraflara tebliğ işlemlerinin kolaylaştırılması, şeklinin yeknesak hale getirilmesi ve takibinin de disiplin altına alınması gerekmektedir. Çünkü uzlaştırmacının taraflarla telefon, e-posta veya SMS üzerinden irtibat kurması tebligat yerine geçmemektedir. Her bir uzlaştırmacı; taraflara yasal tebligatı çıkarmakla ve tebligatın yapıldığına dair belgeyi uzlaştırma bürosundan fiilen takip etmekle yükümlüdür ki, bu da uzlaştırma bürolarında tebliğin takibinde sıkıntıya yol açmaktadır.

5- Uzlaştırma süresi;

Kanun koyucu, uzlaştırmacı için toplam süreyi 30+20=50 gün olarak belirlemiş ve dosyada bulunan belgelerin uzlaştırmacıya verildikten sonra başlayacak bu sürede tamamlanmasını istemiştir. Azami 50 günlük sürede tamamlanmayan uzlaşma sürecinin olumsuz sonuçlandığı kabul edilir ve buna göre hareket edilir. Kanaatimizce; ilk 30 günde taraflara tebliğ prosedürünün tamamlanmaması, ek 20 günlük sürenin engeli olarak kabul edilmeli, yani süre uzatılmamalıdır. Ancak Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği’nin “Uzlaştırmacı görevlendirilmesi” başlıklı 12. maddesinin 5. fıkrasında yer alan ve yasal dayanağı bulunmayan “Uzlaşma teklifi, suçun işlendiği tarihten itibaren bir aylık süre geçmeden yapılamaz.” hükmü nedeniyle, 30 günlük ve uzatması 20 gün olan toplam 50 güne varan uzlaştırma sürecinin makul olduğu ileri sürülebilir. Yönetmeliğin 12. maddesinin 5. fıkrasında yer alan uzlaşma teklifinin başlatılması ile ilgili süre sınırlamasının yasal dayanağının ve fiili gerekçesinin ne olduğu anlaşılamamıştır. Gerek CMK m.253’de ve gerekse 2992 sayılı Kanunun 9. maddesinde, uzlaşma ve uzlaştırma süreci ile ilgili yönetmelik çıkarılacağına dair özel hüküm olmamakla birlikte, Anayasa m.124 uyarınca Anayasaya ve kanunlara aykırı olmayacak şekilde, kanunların nasıl uygulanacağını gösteren yönetmelik çıkarılabilir. Muhtemelen bu bir aylık görüşme yasağı ile ilgili süre; suça konu fiilin üzerinden zaman geçmesi ve tarafların birbirlerine olan kızgınlığının hafiflemesi için öngörülmüştür, ancak yasal dayanağa sahip değildir. Bu bir aylık süre suça konu fiilin işlendiği tarihten başlayacağından, konunun adliyeye intikal edip, uzlaşma kapsamına girdiğinden bahisle, işin uzlaştırmacıya tevdi edildiği sırada bir aylık bekleme süresi dolmuş veya çoktan geçmişse, uzlaştırmacı herhangi bir beklemede bulunmaksızın taraflarla irtibat kurup uzlaştırma sürecini başlatacaktır.

Uzlaştırmanın başlatılması için Yönetmelikte öngörülen bir aylık süre, tutuklu veya adli kontrol tedbiri altında bulunan şüpheli veya sanıklar bakımından isabetli değildir. Çünkü uzlaştırma kapsamına giren iddiaya konu suçtan dolayı tutuklu olanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli kontrol tedbiri altında bulunanın ise örneğin seyahat hürriyeti kısıtlanmakta ve bu bir aylık süre şüpheli veya sanığın mağduriyetine yol açmaktadır.

6- Uzlaştırma müzakereleri nerede yapılır?

Uzlaştırmacının tarafları bir araya getireceğine ve karşılıklı görüştüreceğine dair mutlak hüküm olmamakla birlikte, taraflar arasında vuku bulan ihtilafı sulhle çözüp sonuçlandırmakla görevli uzlaştırmacının prensip olarak taraflarla ayrı ve gerekli olduğu takdirde de tarafları bir araya getirmek suretiyle görüşmesi mümkündür. Bu görüşmelerin, gerek uzlaştırmacının ve gerekse de tarafların güvenlikleri için adliyede bulunan uzlaştırma için görüşme odalarında gerçekleştirilmesi isabetli olacaktır. Bu kapsama kolluk birimlerinin (polis ve jandarmanın) karakol binaları da dahil edilmelidir. Bunun dışında, uzlaştırmacının taraflardan birisi veya tüm taraflarla birlikte gerçekleştireceği görüşmenin sayılan yerler dışında olması da mümkündür. Uzlaştırmacı, bir tarafla veya karşılıklı olarak görüşmenin ne zaman ve nerede yapılacağını, görüşeceği taraf veya taraflara sorarak belirler, ancak görüşme yerinin ve zamanının tespiti uzlaştırmacı tarafından yapılır. Uzlaşma ve uzlaştırma bir sulh hareketi olduğundan, uzlaştırmacının katılımıyla gerçekleştirilecek en az bir toplantının yapılmasında isabet bulunmaktadır. Toplantının yeri ve zamanı konusunda nihai kararı uzlaştırmacının vereceği söylense de, elbette tarafların da bu konuda mutabık olmaları gerekir. Görüşme yerinin tedirgin edici olmaması için; adliye, karakol dışında örneğin uzlaştırmacının ofisi, bir pastane veya çay bahçesi de tercih edilebilir. Bu noktada önemli olan ise, uzlaştırmacı ve taraflar için güvenli ortamın sağlanmasıdır.

Yeri gelmişken, gerek işin ciddiyeti ve gerekse tanıtım ve güvenlik için uzlaştırmacıya kimlik kartı ve silah verilmesi düşünülebilir. Bunlardan uzlaştırmacı için kimlik kartı gerekli olmakla birlikte, silah, yani tabancanın uzlaşmanın kültürüne aykırı olması, uzlaştırmacının sürekli bu işi yapmaması, toplumda ruhsatlı veya ruhsatsız olarak silahlanmanın azaltılması hedeflenirken, silahlanmaya yol açabilecek ve sulh kültürünü bozmaya elverişli bu tür önlemlerden kaçınılması gerekir.

7- Uzlaşmada mağdurların tümü ile anlaşma şartı;

Kanun koyucu CMK m.253/7’de bu şartı aramıştır. Bir suçun birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet vermesi şartıyla, mağdurların veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir. Aksi halde, uzlaşma olmaz. Bu şart şüpheli veya sanıklar yönünden aranmamıştır.

CMK m.255’e göre; “Aralarında iştirak ilişkisi olsun veya olmasın, birden çok kişi tarafından işlenen suçlarda ancak uzlaşan kişi uzlaşmadan yararlanır”. Kanun koyucu; kasten veya taksirle işlenen suçlar arasında ayırım yapmamış, suça katılanlar arasında anlaşma ve işbirliği olup olmadığına bakmamış, birden çok kişi tarafından işlenen bir suçtan dolayı bir kişinin mağduriyetine veya zarara uğramasına sebebiyet verilmişse, o kişi ve bu sayı birden fazla ise tüm mağdurlarla veya zarar görenlerle anlaşma şartını aramış, fakat aynı zorunluluğu şüpheli ve sanıklar yönünden öngörmemiş, bu konuda uzlaşmanın sirayetini de kabul etmemiş, uzlaşan her şüphelinin ve sanığın uzlaşmadan kendisinin yararlanacağını, fakat bu hususun uzlaşmayan şüpheli veya sanığı bağlamayacağını ortaya koymuştur. Buna göre; uzlaşmaya tabi bir suçta tüm zararı giderilen mağdurun şüpheli veya sanıklardan birisi ile uzlaşması, yani sadece zararının giderilmesi değil ayrıca uzlaşmayı kabul etmesi şartına bağlı olduğundan bu uzlaşmadan uzlaşan şüpheli veya sanık yararlanacak, fakat diğer şüpheli veya sanıklar faydalanamayacaktır.

TCK m.106/1’e göre ölümle tehditte bir şüpheli veya sanık ile mağdur uzlaştığında, diğer şüpheliler veya sanıklar uzlaşmadığında veya uzlaşamadığında, açılan kamu davası sonucunda CMK m.225/2’ye göre suça konu fiilin hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayan mahkeme, pekala ölümle tehditten başlayan kovuşturmayı sanığa ek savunma vererek, yağma suçuna da dönüştürebilecektir. Burada uzlaşan taraf ile uzlaşmayan şüpheli veya sanık yönünden suçun hukuki nitelendirmesinin ve ceza ağırlığının değiştiği görülecektir. Kanaatimizce bu, uzlaşmanın doğal sonucudur. Ancak bunun yanında, mağdurun faillerden birisi ile uzlaşıp, tüm zararı giderildiği halde diğerleri ile uzlaşmaması sakıncalıdır. “Uzlaşmanın sirayeti” ilkesinin kabulü gerekir. Ancak bu görüş de eleştiriye açık olup, uzlaşmanın, yani tarafların karşılıklı özgür iradeleri ile anlaşmaya varma kültürüne ve esasına aykırı olduğu ileri sürülebilir.

Belirtmeliyiz ki; uzlaşmadan sonra suçun esasında uzlaşmaya tabi olmadığı, nitelendirmesinde hata yapıldığı anlaşılırsa, ya takipsizlik kararının kaldırılması veya davanın düşmesi kararının yargılamanın yenilenmesi yoluyla geri alınması gerektiği ileri sürülebilir. Takipsizlik kararının ortaya çıkan yeni delille kaldırılıp soruşturmaya devam edilebilmesi ve iddianame düzenlenip kamu davası açılabilmesi için sulh ceza hakimliğinin karar vermesi gerektiği halde, sanığın aleyhine yargılamanın yenilenmesi nedenlerinde CMK m.314’de öngörülen üç sebepten ayrılmak mümkün değildir. CMK m.314’de gösterilen üç sebepten birisinin gerçekleşmediği durumda, yargılama yenilenemez. Bu noktada belki kanun yararına bozma yoluna gidilebilir ki, bu olağanüstü kanun yolunda CMK m.309/4-a’ya göre hareket edileceği söylenebilir. Bu hükme göre; “223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hakim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir”.

Uzlaşmaya varıldıktan, yani cumhuriyet savcısının onayından sonra dosyada adı geçmeyen ve sonradan ortaya çıkan şüpheli, sanık, mağdur veya suçtan zarar gören varsa, bunlar açısından ayrı bir dosya açılmalı ve uzlaşma süreci başlatılmalıdır. Mağdurların tümü ile uzlaşılması gerektiğinden hareketle ilk yapılan uzlaşmanın CMK m.253/7 gereğince bozulmaması isabetli olacaktır, çünkü burada uzlaşma anında tespit edilmiş veya şikayetçi olmuş, en azından dosyada birleşmiş bir mağdur veya suçtan zarar gören şikayeti bulunmamaktadır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)