I) Çalışma Konusunun Sınırı;

Bu çalışmamızın konusunu, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında (Çalışmamızın bundan sonraki bölümlerinde kısaca "Trafik Sigortası Genel Şartları" olarak ifade edilecektir) 04.12.2021 tarihinde yapılan değişikliklerin geçici iş göremezlik, sürekli sakatlık (efor) tazminatı ile sürekli sakatlığa bağlı yaşam boyu bakıcı gideri alacağının hesaplanmasına olan etkileri incelenecektir. Konu bu çerçeve ile sınırlandırılmış olup, söz konusu değişikliklerin destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasına olan etkileri başka bir çalışma konusu yapılacaktır.

II) Genel Şart Değişikliklerinin Kronolojik Olarak Ele Alınması;

Trafik Sigortası Genel Şartları ilk olarak 12/8/2003 tarihli ve 25197 sayılı Resmî Gazete’de yayımlananarak yürürlüğe girmiştir. Daha sonra ilgili idarelerce (sırasıyla Başbakan Yardımcılığı Hazine Müsteşarlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu) çeşitli nedenlerle Trafik Sigortası Genel Şartlarında değişiklik yapılması yoluna gidilmiştir.

Trafik Sigortası Genel Şartlarında, yapılan yenilik ve değişiklikler kronolojik olarak şöyledir:

1) 01.06.2015 tarih ve 29355 sayılı Resmî Gazete ( Yürürlük tarihi: 01.06.2015 )

2) 02.02.2016 tarih ve 29612 sayılı Resmi Gazete (Yürürlük Tarihi: Bu Genel Şartların 2 nci maddesi yayımı tarihinde, diğer maddeleri 1/6/2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.)

3) 02.08.2016 tarih ve 29789 sayılı Resmi Gazete (Yürürlük Tarihi: 02.08.2016)

4) 20.03.2020 tarih ve 31074 sayılı Resmî Gazete (Yürürlük tarihi: 01.04.2020)  

5) 04.12.2021 tarih ve 31679 sayılı Resmî Gazete (Yürürlük tarihi: 04.12.2021 )  

III) Trafik Sigortası Genel Şartlarının Dayanağı:

Trafik sigortası genel şartlarının dayanağını 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu teşkil etmektedir.

Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin 17.07.2020 tarih ve 2019/40 Esas- 2020/40 Karar sayılı kararı ile 14.04.2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanunun 3. maddesi ile değiştirilen KTK.’nun 90. maddesinin 1. cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmesi ile birlikte tazminatın kapsam ve tayininde genel şartların BK.’na aykırı olan hükümlerinin uygulanmadığı bir dönem başlamış idi.

Nitekim Yargıtay da, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile birlikte, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatların zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarına göre belirleneceğine dair düzenlemenin iptal edilmiş olduğunu, bu durumda davacının zararının ve zararın kapsamının KTK.’nun ve TBK.’nun haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerektiğini içtihat etmiş idi. Bu çerçevede olarak Yargıtay, genel şart değişiklikleri sonrasında sigortacının sorumluluğu dışında bırakılan geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri yönünden de sigorta şirketlerinin sorumluluğunun devam ettiğine yönelik görüş ortaya koymuş idi. [1]

Yargıtay’ın eski içtihatlarına dönüş anlamına gelen bu uygulaması sonrasında kanun koyucu,  iptal kararı sonrasında uygulama alanı oldukça daralan trafik sigortası genel şartlarının uygulanmasının önünü açmak, diğer bir ifadeyle genel şartları yeniden yasal dayanağa kavuşturmak için 09.06.2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanunun 18. maddesi ile KTK.’nun 90. maddesinin birinci fıkrasına ek cümle ekleyerek,  trafik kazası sonucu oluşan bedensel zarar nedeniyle maddi tazminat  (geçici iş göremezlik, bakıcı gideri, sürekli sakatlık tazminatı ile destekten yoksun kalma tazminatı) istemli davalarda tazminatın kapsam ve tayinin belirlenmesinde genel şartların referans alınmasının önünü tekrardan açmış oldu.

IV) Trafik Sigortası Genel Şartlarının Hukuki Mahiyeti;

Sigorta genel şartlarının hukuki mahiyeti literatürde tartışmalı olup,  tartışmaların özünü genel şartların “genel işlem şartı” olarak kabul edilip edilemeyeceği konusu oluşturmaktadır.[2]

Karayolları Trafik Kanunu'nun 93. Maddesinde, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları, teminat tutarları ile tarife ve talimatların Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilerek Resmi Gazetede yayımlanacağı düzenlenmiştir. Bu çerçevede Hazine Müsteşarlığı, kanundan aldığı yetki ile zorunlu sigorta genel şartlarını belirlemektedir. Yargıtay,  bu özelliği sebebiyle,  trafik sigortası genel şartlarının TKK.’nun 20. maddesinde düzenlenen genel işlem koşulu olarak nitelendirilemeyeceği görüşündedir.

 V) 04.12.2021 Tarihli Genel Şart Değişikliklerinin Uygulanma Zamanı;

 04.12.2021 tarihli genel şartların 13. maddesi ile  aynı genel şartların C.11. maddesine eklenen fıkra uyarınca,  genel şartların yürürlük tarihinden sonra yapılan değişikliklerin, söz konusu değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra akdedilen sözleşmelere uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Buna göre 01.06.2015 yürürlük tarihli trafik sigortası genel şartlarında 04.12.2021 tarih ve 31679 sayılı Resmî Gazete ile getirilen değişiklerin yürürlük tarihi 04.12.2021 tarihi olarak belirlenmiş olup, bu değişiklikler de 04.12.2021 tarihinden sonra akdedilen poliçelere uygulanacaktır. 04.12.2021 tarihinden önce akdedilen poliçelere ise akit tarihinde yürürlükte bulunan genel şartlar uygulanmaya devam edecektir.

VI) Geçici İş Göremezlik, Sürekli Sakatlık (Efor) Tazminatı İle Yaşam Boyu Bakıcı Gideri Alacağının Hesaplanmasında Geçerli Olan İlkeler;

04.12.2021 tarihli genel şart değişiklikleri ile birlikte artık geçici iş göremezlik, sürekli sakatlık (efor) tazminatı ile yaşam boyu bakıcı gideri alacağı,  2918 sayılı KTK.’nun 90. maddesi uyarıca genel şartların Ek-2 bölümünde yer alan düzenlemeler gözletilerek hesaplanacaktır.

Aşağıda, madde sırasına uygun olarak anılan düzenleme ile kabul edilen ilke ve esaslara  göz atılacak, yeri geldiğinde düzenleme öncesi Yargıtay uygulamasına da bakılacak,  böylelikle düzenlemenin mevcut uygulamaya olan etkileri ortaya konulmaya çalışılacaktır.

a) Tazminatın Ödenme Şekli:

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-2.’de, tazminatın toplu para şeklinde ödeneceği düzenlenmiştir.

 b) Hesaplamalarda Esas Alınacak Hayat Tabloları:

 Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-3.’de, sakatlık tazminatının hesaplanması sırasında genel şartların Ek-7 bölümünde yer alan hayat tablolarının kullanılacağı düzenlenmiştir.  

Söz konusu tablolara göz atıldığında, erkek ve kadınlar için ayrı ayrı olacak şekilde “TRH-2010 Erkek ve TRFH -2020 Kadın” şeklinde iki ayrı yaşam tablosunun yer aldığı görülmektedir.

Söz konusu değişiklik öncesinde Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin 17/07/2020 tarih-2019/40-2020/40 sayılı iptal kararı ile birlikte  işgücü kaybı tazminatı hesabında, yeni trafik sigortası genel şartları ekindeki cetvellerin kullanılmasının mümkün olmadığını,  yine %1,8 teknik faiz ile devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü uygulamasının anılan cetvellerle getirilmeleri sebebiyle artık uygulanmasının mümkün bulunmadığını, bu nedenle tazminat hesaplamasının, %1,8 teknik faiz uygulanmadan ve Yargıtay uygulamaları ile kabul edilen progresif rant yöntemi kullanılarak yapılması gerektiğini içtihat etmekteydi. [3]

Aynı zamanda yüksek mahkeme,  mezkur iptal kararı ile birlikte genel şartlara ekli cetvellerle getirilen TRH 2010 ve %1,8 teknik faizli hesap tekniği her ne kadar uygulanmayacak ise de, davacı aleyhine sonuçlar veren hesap bu hesap tekniği kullanılarak tazminat belirlenmiş ve bu hesap tekniğine davacı yanca itiraz edilmemiş ise, usuli müktesep hak uyarınca artık bu durumda trafik sigortası genel şartları ile belirlenen hesap tekniğinin tüm yönleriyle uygulanması gerektiğini içtihat etmekte idi. [4]

04.12.2021 tarihli genel şart değişiklikleri ile birlikte artık prograsif rant yöntemi ile bu yönteme ilişkin tazminat hesaplamasında kullanılan “1931- PMF Yaşam tablosu”nun kullanılması imkânının kalmadığı söylenebilecektir.

c) İskonto Oranı:

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-4.’de, hesaplamaya esas tablolarda baz alınan iskonto oranının 1,65 olduğu kabul edilmiştir.  

 d) Aktif Ve Pasif Dönemin Tespiti:

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-4.’de aktif ve pasif dönemin ne şekilde tespit edileceğine dair düzenlemeye yer verilmiştir.

Bu bağlamda mezkur değişiklik öncesi genel şartlara bakıldığında,  mağdurun aktif yaşamının 18 yaşında başladığı, 1/1/1990 tarihi öncesi doğumlular için 60 yaşında, 1/1/1990 tarihi ve sonrası doğumlular için 65 yaşında bittiği, 18 ile 60/65 yaş arası dönemde aktif dönem hesabı, 60/65 yaş sonrasında pasif dönem hesabının yapılacağı düzenlenmiş idi.

Buna karşılık 04.12.2021 tarihli genel şart değişikliği ile birlikte, mağdurun aktif yaşamının 18 yaşında başlayıp 65 yaşında biteceği, 18 yaş ile 65 yaş arasında kalan dönemin mağdurun aktif dönemini ( diğer bir ifadeyle çalışarak gelir elde edebileceği dönemi) oluşturduğu, buna karşılık mağdurun pasif döneminin ise, 18 yaş öncesi ve 65 yaş sonrası dönem olduğu düzenlenmiştir.

Burada şu soru akla gelmektedir. Mağdur hesap tarihi itibariyle pasif dönemde olmasına rağmen halen çalışmaya devam ediyorsa nasıl hareket edilecektir? Bir örnekle açıklamak gerekirse 66 yaşında olup pide lahmacun ustası olarak çalışmaya devam eden mağdurun pasif dönemde olduğu mu kabul edilecektir?

Genel şart değişikliği ile birlikte pasif dönemde olmasına rağmen çalışmaya devam eden mağdurun hesap tarihinden itibaren iki yıl daha aktif dönemde olduğu kabul edilecek; sonrasında ise pasif döneme geçeği kabul edilecektir. Örnekte mağdurun 66-68 yaş arasında aktif dönemde olduğu kabulü ile hesaplamaya yapılacak; 69 yaş – bakiye ömür sonu arasında kalan dönem bakımından ise pasif dönem zarar hesabı yapılacaktır. Ancak bu durumda özel kanunlarda çalışma süreleri ayrıca belirlenen mesleklere ilişkin hükümlerin saklı olduğu unutulmamalıdır.

Yine söz konusu maddede 18 yaşından küçük olup pasif dönemde bulunan mağdurun, çalıştığının ve bu çalışması karşılığında gelir elde ettiğinin belgelendirilmesi halinde aktif dönem hesabı yapılacağı hususu ayrıca düzenlenmiştir.

Bu kapsamda 18 yaşından küçük olup pasif dönemde bulunan mağdurun efor tazminatının hesaplanması sırasında hangi gelirin baz alınması gerektiğine yönelik Yargıtay uygulamasına bakıldığında,  Yargıtay’ın kaza tarihine 18 yaşından küçük olan ( karara konu olayda 6.67 yaşında olan) davacı için, kaza tarihinden çalışmaya başlayacağı tarihe kadar olan sürede AGİ dahil edilmemiş asgari ücret düzeyinde gelir elde edebileceği varsayılarak efor tazminatı hesabı yapılması gerektiğini içtihat ettiği görülmektedir.[5]

 Bu bölümde cevaplanması gereken bir başka soru da şudur: Kaza tarihinde 65 yaşından küçük olmakla birlikte aynı zamanda emekli olduğu bilinen mağdurun, hesap tarihi itibariyle çalıştığının belgelendirilmesi durumunda hala pasif dönemde mi olduğu kabul edilecektir? Bir örnek vermek gerekirse kaza tarihinde 61 yaşında olup emekli olmasına rağmen motor ustası olarak aktif çalışmaya devam eden mağdurun bu çalışmasının belgelendirilmesi durumunda, sakatlık tazminatı nasıl hesaplanacaktır?

Genel şart değişikliği sonrasında bu durumda olan mağdurun, 65 yaşına kadar aktif dönemde olduğu kabul edilecektir. Somut olay özelinde değerlendirme yapıldığında 61-65 yaş arası aktif dönem; 65 yaş- bakiye ömür sonu arası ile pasif dönem olarak kabul edilecek ve bu şekilde tazminat hesabı yapılacaktır.

Bu bölümde, kaza tarihinde 65 yaşından küçük olmakla birlikte aynı zamanda emekli olduğu bilinen mağdurun, hesap tarihi itibariyle çalışmaması halinde tazminat hesabının hangi döneme göre yapılması gerektiği sorusunun da cevaplanması gerekmektedir.

Her ne kadar kural olarak aktif dönem sonu 65 yaş olarak kabul edilmekte ise de, bu durumdaki bir mağdurun pasif dönemde olduğu kabul edilmek suretiyle tazminat hesabının yapılması gerekecektir. Bu hususa yönelik genel şart değişikliğinin Yargıtay uygulamasının bir yansıması olduğu görülmektedir. 

e) Aktif Dönemde Mağdurun Hesaplamaya Esas Gelirinin Belirlenme Şekli:

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-6/1’de mağdurun aktif dönemdeki gelirinin tespitinde şu varsayımlara göre hesaplamanın yapılması esası kabul edilmiştir:

6/1-a; Mağdurun kaza tarihi itibarıyla resmî belgeli (SGK Hizmet Dökümü, Bordro, Gelir Vergi Beyannamesi) vergilendirilmiş net gelirinin olması hali;

Bu durumda aktif dönem zararının vergilendirilmiş net gelir üzerinden hesaplanması gerekecektir. Bu ihtimalde,  şayet vergilendirilmiş net gelir tutarı, ilgili dönemin net asgari ücretinden fazla ise, bu durumda işlemiş ve işleyecek dönem zararının hesaplanmasında kullanılmak üzere AGİ dahil net asgari ücret oranına göre ilgili dönemlerin gelirleri belirlenecektir. Önemle ifade edelim ki 2022 yılı Şubat ayı itibariyle AGİ uygulaması kaldırılmış olup, bundan böyle AGİ’li ya da AGİ’siz net asgari ücret ayrımının pratikte bir önemi kalmamıştır. 

6/1-b; Mağdurun kaza tarihi itibarıyla resmî belgeli (SGK Hizmet Dökümü, Bordro, Gelir Vergi Beyannamesi) vergilendirilmiş net gelirinin olmaması hali;

Bu durumda net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır.

- Mağdurun kaza tarihi itibarıyla resmî belgeli (SGK Hizmet Dökümü, Bordro, Gelir Vergi Beyannamesi) vergilendirilmiş net gelirinin net asgari ücretten düşük olması hali;

Asgari ücret kamu düzenine ilişkin olduğundan, bu durumda da net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır.

- 6/1-c; Hesap tarihi itibariyle mağdurunun vergilendirilmiş resmi belgeli gelirinin, kaza tarihindeki vergilendirilmiş net gelirinin üzerinde olması hali:

Bu ihtimali bir örnekle açıklamak gerekirse, kaza tarihi olan 01.01.2020 tarihinde mağdurun vergilendirilmiş net gelirinin 5.000 TL olduğunu varsayalım. Mağdurunun açtığı davada hesaplama (rapor) tarihi olan 01.07.2022 tarihinde ise mağdurun 10.000 TL vergilendirilmiş net gelir elde ettiğini kabul edelim. Bu durumda mağdurunun hangi gelirine göre hesaplama yapılacaktır?

Maddede, bu durumda tazminat hesabının kaza tarihindeki gelire göre değil, daha yüksek olan hesaplama (rapor) tarihindeki gelire göre yapılacağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin Yargıtay uygulaması ile paralel olduğu görülmektedir.

Hal böyle iken bu madde ile getirilen değişiklik ve yeniliklerin trafik kazasına bağlı cismani zarar sebebiyle açılacak tazminat davalarına olan en önemli etkilerinden birisinin, mağdurun gelirinin tespitinde emsal ücret araştırmasına gidilemeyecek oluşu olduğu söylenebilecektir.

 Bilindiği üzere tazminat hukukunun önemli ilkelerinden birisi de “ gerçek belli iken varsayıma dayanılamaz” ilkesidir. Bu ilkenin doğal bir sonucu olarak da, mağdurun kazandığı gerçek gelir belli ise bu gelirin tazminat hesabına esas alınması gerekmektedir. Bu nedenledir ki,  tazminat hukuku, mağdurun gelirinin vergilendirilmiş olup olmaması ile ilgilenmemektedir. Zira bu vergisel bir sorundur. Mağdurun, kazandığı gelirini hukukun cevaz verdiği delillerle ispat etmesi  halinde, bu gelir üzerinden kazançlarının hesaplanması gerekir. Gerçek gelirin tespitine olanak sağlayan deliller arasında, bordro, SGK hizmet döküm kaydı, aylık ücreti gösteren imzalı pusula, aylık ücret miktarını gösteren iç yazışma niteliğindeki deliller, banka kayıtları ile tanık anlatımları bulunduğu gibi emsal ücret araştırması da bulunmaktadır.

Bir örnek ile konuyu açıklamak gerekir ise,  bir işyerinde SGK.’lı işçi statüsünde çalışmakla beraber sigorta primleri gerçek ücreti üzerinden ödenmeyen bir alçıpan ustasının gelirinin tespitinde emsal ücret araştırması yapılması makul kabul edilmelidir. Nitekim genel şart değişikliğinden önceki Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulamasına bakıldığında,  emsal ücretin tespiti bakımından işyerinin veya iş sahibinin bağlı olduğu meslek odası yanında ayrıca Ticaret Sanayi Odası, TÜİK kazanç bilgi sorgulaması, Esnaf ve Sanatkârlar Odası, ilgili sendika gibi farklı kurum ve kuruluşlardan araştırma yapılmasının söz konusu olduğu görülmektedir.

Hal öyle iken,  anılan madde ile birlikte artık, mağdurun tazminata esas gelirinin tespitinde, bahsi geçen kurum ve kuruluşlardan emsal ücret araştırması yapılmasının önü kesilmiş bulunmaktadır. Oysaki bir önceki (20.03.2020 tarihli) genel şart değişikliklerinde ise emsal ücret araştırmasının sadece işyeri veya iş sahiplerinin ya da ortaklarının vefat etmesi durumunda, kendi işyerlerinde gerçekleştiremedikleri çalışmanın yerine getirilmesi için katlanacakları emsal maliyetin tespiti için yapılabilecek olması düzenlenmiş idi.

Görüldüğü üzere incelemeye konu genel şart değişiklileri ile birlikte herhangi bir istisna tanınmaksızın emsal ücret araştırmasının yapılmasının önüne geçildiği görülmektedir. Bu bakımdan sözü edilen genel şart değişikliğinin tazminat hukukundaki “gerçek kazançların araştırılması” ilkesine de aykırı olduğu söylenenebilecektir.

6/1-ç; Aylık olmamakla beraber mağdurun çalışma hayatına bağlı olup belirli dönemlerde yapılan düzenli ödemeler, tazminat hesabında vergilendirilmiş net gelire ilave edilecek midir?

Bu ihtimali bir örnekle açıklamak gerekirse her ay olmasa dahi, mağdurun çalışması sebebiyle yılın belirli dönemlerinde düzenli olarak aldığı ikramiye, prim, giyim, yakacak, ek ders ve döner sermaye gibi kazançları aylık gelire ilave edilecek midir?

Söz konusu maddede bu kazançların da aylık gelire tekabül edecek şekilde gelir hesabına dahil edileceği, ancak bu ödemelerin düzenli gelir sayılabilmesi için kaza tarihinden önceki son bir yıl içinde bu ek ödemeleri gösterir belgelerin ibraz edilmesi gerektiği hususu vurgulanmıştır.

Önemle ifade edelim ki,  bu maddede sayılan ve tazminata esas gelire ilave edilmesi kabul edilen düzenli ödemelerin tahdidi olarak sayılmadığı, benzer koşullara sahip farklı ödemelerin de pekala tazminata esas net gelire ilave edilmesinin mümkün olduğu söylenebilecektir. Bu kapsamda fazla mesai alacağı buna örnek gösterilebilecektir. Nitekim Yargıtay da ücret bordrolarına göre fazla çalışma ücretlerinin süreklilik arz ettiğinin anlaşılması halinde bu gelirlerin de tazminata esas ücretin tespitinde dikkate alınmasını içtihat etmektedir.

Yine söz konusu maddede, maaş ödemesiyle birlikte kaynaktan kesinlen icra ödemesinin, bireysel emeklilik katkı payı ile sendika üyeliği ödemesinin de gelir hesabına dahil edileceği ayrıca düzenlenmiştir.

- 6/1-d; Mağdurun çalışma hayatına bağlı olmayan kazançları sorunu:

Mağdurun çalışma hayatına bağlı olmayan kazançları gelir hesabına dahil edilemeyecektir. Örnek olarak, kira, temettü, faiz getirisi, kar payı getirisi mağdurun bizatihi çalışmasına /emeğine bağlı olamayan kazançlar net gelir hesabına dahil edilemeyecektir. Zira mağdurun aktif mal varlığını oluşturan bu tarz kazançların mirasen intikal işlemine konu edilmesi pekala mümkündür.

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-6/2 ’de, mağdurun pasif dönem gelirinin AGİ hariç net asgari ücret üzerinden hesaplanacağı düzenlenmiştir.

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-6/3 ’de ise, mağdurun muhtemel askerlik sürecince gelirinin ne şekilde hesaplanacağı hususu ikili bir ayrıma gidilmek suretiyle düzenlenmiştir. Buna göre mağdurun askerliğe elverişli olmadığına dair resmi bir belgesi var ve bu esnada çalışmakta ise,  mağdurun aktif dönemde olduğu kabulü ile geliri hesaplanacaktır. Buna karşılık mağdurun askerliğe elverişli olmadığına dair resmi bir belgesi yok ise, muhtemel askerlik süresi boyunca pasif dönemde olduğu kabul edilerek AGİ’siz net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır.

f) İşlemiş Ve İşleyecek Dönem Zarar Hesabının Ne Şekilde Yapılacağı;

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-7.’de mağdurun işlemiş dönem zararının hesaplanması olgusu iki ayrı ihtimalde ele alınmıştır.

Buna göre ilk ihtimalde, yani mağdurun resmi belgeli vergilendirilmiş gelirinin olduğu ihtimalinde, hesap tarihindeki güncel net gelir üzerinden iskonto edilmeden ve hesap tarihine güncellenmeden hesaplama yapılacağı hususu düzenlenmiştir. Buna karşılık ikinci ihtimal olan mağdurun resmi belgeseli vergilendirilmiş gelirinin olmaması halinde ise, ilgili dönemlerin AGİ hariç net asgari ücretleri üzerinden iskonto edilmeden ve hesap tarihine güncellenmeden hesaplama yapılacağı düzenlenmiştir.

Yine aynı maddede işleyecek dönem zararının hesabında da ikili ayrıma gidildiği görülmektedir.

Buna göre mağdurun resmi belgeli vergilendirilmiş gelirinin olduğuna yönelik ilk ihtimalde, ek 6. Maddesi uyarınca belirlenen hesap tarihindeki güncel net gelir üzerinden;  buna karşılık mağdurun resmi belgeli vergilendirilmiş gelirinin olmadığına yönelik ikinci ihtimalde ise, hesap tarihindeki AGİ dahil net asgari ücret üzerinden  “Dönem başı ödemeli tam hayat anüitesi 1 formülü ie hesaplanacağı düzenlenmiştir.

g) Yaşam Boyu Bakıcı Giderinin Hesaplanma Şekli;

Yaşam boyu bakıcı gideri tazminatının hesaplanma şekline geçmeden önce, iş bu çalışmamıza konu söz konusu genel şart değişikliği öncesinde yaşam boyu bakıcı gideri tazminatına yönelik uygulamanın nasıl olduğuna bakmak yerinde olacaktır.

Bilindiği üzere, 26 Nisan 2016 tarihli ve 29695 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6704 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile birlikte 2918 sayılı KTK.’nun 90. maddesinde yapılan değişiklik ile uygulamasının önü açılan genel şartların 5/c maddesinde düzenlenen  " Sürekli Sakatlık Teminatı" bölümünde,   bu teminatın üçüncü kişinin sürekli sakatlığı dolayısıyla ileride ekonomik olarak uğrayacağı maddi zararları karşılamak üzere, bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek teminat olduğu açıklandıktan sonra;  kaza nedeniyle mağdurun tedavisinin tamamlanması sonrasında yetkili bir hastaneden alınacak özürlü sağlık kurulu raporu ile sürekli sakatlık oranının belirlenmesinden sonra ortaya çıkan bakıcı giderlerinin de bu teminat limitleri ile sınırlı olmak koşuluyla sürekli sakatlık teminatı kapsamında olduğu vurgulanmış idi.

Görüldüğü üzere yaşam boyu bakıcı gideri, önceleri sağlık gideri teminatı kapsamında ayrı bir kalem olarak ödenmekte iken, düzenleme ile birlikte bu gider sağlık gideri teminatı kapsamından çıkarılarak, sürekli sakatlık teminatı içerisine dâhil edilmiş (eritilmiş) idi. 

Hal böyle iken Anayasa mahkemesinin KTK.’nun 90. maddesine yönelik mezkur  iptal kararı sonrasında Yargıtay, anılan iptal kararı gereği; sigorta teminatına giren ve girmeyen zararların belirlenmesi ile  şayet zarar sigorta teminatına girmekle birlikte, poliçedeki hangi teminata girdiği belirlemesinin,  trafik sigortası  genel şartlarına göre yapılmasının mümkün olmadığını,  bilakis anılan  belirlemelerin, KTK. ve bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde de TBK. hükümlerine göre yapılması gerektiğini kabul etmiş,  nihayetinde ise yaşam boyu bakıcı giderinin, sakatlanma teminatı kapsamında değil, tedavi gideri teminatı kapsamında sayıldığı ve bu bakıcı giderinden tedavi gideri limiti ile sınırlı olarak davalı trafik sigortacısının sorumlu olduğunu içtihat etmiştir. [6]

 Gerçekten de Yargıtay bu döneme özgü olarak yaşam boyu bakıcı giderlerine yönelik vermiş olduğu kararlarında, 6098 Sayılı TBK'.nun 54. maddesinde tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından veya yitirilmesinden doğan kayıpların bedensel zararlar kapsamında sayıldığını, yine trafik sigortası genel şartlarında da sakatlık nedeniyle ayrı, tedavi giderleri nedeniyle ayrı teminatlar verildiğini, bu bakımdan sürekli sakatlık tazminatı hesaplanırken mağdurun meslekte kazanma gücü kaybı oranına göre elde edeceği gelirdeki azalma hesaplanırken, bakıcı giderlerinin ise mağdurun bakımı, hastaneye gidip gelmesi, ilaçları, gerektiğinde sürekli yanı başında bulunması gereken hasta bakıcı-yardımcı maaş ve ücretleri olduğunu, bu kapsamda daimi iş gücü kaybı tazminatı ile yaşam boyu bakım giderlerinin farklı tazminat kalemlerinden olduğunu, en nihayetine de yaşam boyu bakıcı giderlerinin sakatlık teminatı kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır.[7]

Yargıtay’ın bu uygulaması kısa sürmüştür. Nitekim 04.12.2021 tarihli genel şart değişikleriyle birlikte Trafik sigortası genel şartlarının 5/c maddesine eklenen fıkra ile, geçici iş göremezlik süresi ve sürekli sakatlık oranının belirlenmesinden sonra ortaya çıkan ve tıbben gerekli olan sürekli bakıcı giderlerinin “sakatlanma teminatı” kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Diğer bir anlatımla sürekli iş göremezlik tazminatı ile yaşam boyu bakıcı gideri tazminatının sakatlanma teminatı ( tek teminat)  içerinde eritilmesi söz konusu olmuştur.  Bu düzenlemeyle birlikte artık, bakıcı giderinin ayrı teminattan karşılanması gerektiğine yönelik Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulamasının sona erdiği söylenebilecektir.

Öte yandan mezkur genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-8.’de de, sürekli sakatlığa bağlı bakıcı giderinin hesaplanmasında Yargıtay uygulamasından farklı bir yolun benimsendiği görülmektedir. Maddeye göre sürekli sakatlığa bağlı bakıcı giderinin hesaplanmasında, Erişkinler için Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar için özel gereksinim değerlendirilmesi hakkında yönetmelik hükümleri dikkate alınacaktır.

Buna göre anılan yönetmelikte,  doku, organ ve/veya fonksiyon kaybı ve/veya psikiyatri tanısına bağlı olarak muhakeme yeteneği değerlendirilmesi gereken fonksiyonel bağımsızlık ölçeklerine göre günlük yaşam aktivitelerini yardım alarak gerçekleştirebileceğine karar verilen birey “kısmi bağımlı engelli birey olarak” olarak tanımlanmış olup,  mezkur genel şart değişikliği ile bakıcı giderinin,  kısmi bağımlı olarak tanımlanan  (aldırılacak kurul raporunda %50 ve üzerinde engel oranına sahip) bu  kişiler için %50 oranında hesaplanacağı düzenlenmiştir.  

Buna karşılık,  engel durumuna göre engel oranı %50 ve üzeri olduğu tespit edilenlerden doku, organ ve/veya fonksiyon kaybı ve/veya psikiyatri tanısı bağlantılı olarak muhakeme yeteneği değerlendirilmesine göre günlük yaşam aktivitelerini yardım almasına rağmen kendi başına gerçekleştiremediğine karar verilen birey olarak tanımlanan “tam bağımlı engelli birey” için ise bakıcı giderinin %100 oranında hesaplanacağı düzenlenmiştir.

Bakıcı giderinin hesaplanmasına esas gelirin ne olduğu hususunda da ikili bir ayrıma gidilecektir. Buna göre bakıcı tutulduğunun belgelendirilememesi halinde ( örneğin evde eşin bakımı)  bekar ve çocuksuz kişiler için geçerli AGİ dahil net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır. Buna karşılık bakıcı tutulduğunun belgelendirilmesi durumunda ise brüt asgari ücret üzerinden hesaplama yapılacaktır.

Son olarak mağdurun yasam boyu bakıcı ihtiyacı olup olmadığının, Adli Tıp Kurumu veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından kaza tarihinde yürürlükte bulunan Yönetmelik hükümlerine göre aldırılacak rapor ile davacının maluliyetinin niteliği de gözetilerek tespiti gerekeceğini hatırlatmak isteriz. [8]

 VII) Geçici İş Göremezlik Zararından Sigorta Şirketinin Sorumluluğu;

01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren trafik sigortası genel şartlarının A.5-b maddesinde,  zarar görenin tedavisinin devam ettiği döneme ilişkin geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri zararının, sağlık giderleri içinde yer aldığı ve  bu sebeple sigorta teminatı kapsamında olmadığı  düzenlenmiş idi.

Anayasa Mahkemesinin, 17/07/2020 tarih ve 2019/40 E - 2020/40 K. sayılı kararı ile KTK.’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve yine 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermesi sonrasında Yargıtay, davacının zararının ve zararın kapsamının KTK.’nun ve TBK.’nun haksız fiile ilişkin hükümleri ile Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerektiği kabulünden hareketle, geçici iş göremezlik tazminatından da sigorta şirketinin sorumlu olduğuna yönelik kararlar vermeye başlamıştır.[9]

Yargıtay’ın  bu uygulaması, söz konusu genel şart değişikliğinde etkisini göstermiştir. Bu bağlamda önceki genel şartlarda sigorta şirketinin sorumluluğunda olmadığı düzenlenen geçici iş göremezlik zararının, 04.12.2021 tarihli genel şartların 4. maddesi ile  aynı genel şartların A.5 (c ) bendine eklenen cümle ile sakatlanma teminatı kapsamında olduğu vurgulanmıştır.

VIII) Maluliyet Tespiti Usulü;

Bilindiği üzere, cismani zarardan kaynaklı tazminat davalarında tazminatın kapsam ve tayininde gelir, kusur ve maluliyetin tespiti büyük önem arz etmektedir. 

Yargıtay, bu tür davalarda davacıda oluşan gerçek zararın belirlenebilmesi için davacıdaki maluliyet oranının usulüne uygun şekilde belirlenmesi gerektiğini içtihat etmektedir.

Burada cevaplanması gereken ilk soru, maluliyet raporu aldırılırken, haksız fiilin (olayın) gerçekleştiği tarihe mi yoksa sigorta poliçesinin akdedildiği tarihe mi bakılacaktır?

Soruyu bir örnekle açmak gerekirse, 10.10.2018 yılında gerçekleşen bir trafik kazasında, kazaya karışan araca dair poliçe akit tarihinin 03.03.2019 tarihli olması durumunda nasıl hareket edilecektir? Diğer bir ifadeyle olay (kaza) tarihinde yürürlükte bulunan, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmeliğine göre mi, yoksa poliçe akit tarihinde yürürlükte bulunan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre mi maluliyet tespit edilecektir?

Yargıtay, istikrarlı şekilde verdiği kararlarında haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmeliğe göre maluliyetin tespit edilmesi gerektiğini içtihat etmektedir.[10]

Sorunun cevabına dönecek olursak, haksız fiil (olay) tarihinde Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmeliği yürürlükte olduğundan, bu yönetmelik sonradan yürürlükten kaldırılmış olsa ya da poliçe akit tarihinde başka bir yönetmelik yürürlüğe girmiş olsa bile, haksız fiil tarihinde yürürlükte bulunan yönetmeliğe göre maluliyet tespiti yapılması gerekecektir. Yargıtay bu şekilde yapılmayan maluliyet tespitlerini bozma sebebi saymaktadır.

Bu kapsamda olarak Yargıtay,

- 11.10.2008 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü,

- 11.10.2008 ila 31.08.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği,

- 01.09.2013 ile 31.05.2015 tarihleri arasında Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği,

- Trafik sigortası genel şartlarının değişikliğe uğradığı tarih olan 01.06.2015 tarihinden sonra ise, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik,

- 20.02.2019 tarihinden sonra ise "Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre maluliyetin tespit edilmesi gerektiğini içtihat etmektedir.

Yargıtay’ın az yukarıda açıklanan uygulamasına paralel olacak şekilde,   04.012.2021 tarihli genel şart değişikliği ile, ( 2. Madde ile 14/5/2015 tarihli ve 29355 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Trafik sigortası genel şartlarının A.2 nci maddesine eklenen (i)  bendi uyarınca)  trafik kazalarından kaynaklı uyuşmazlıklarda gerek dava öncesinde KTK. m. 97. kapsamında sigorta şirketine yapılacak yazılı başvuruyla ilgili olarak, sigorta şirketince tazminatın hesaplanmasına esas maluliyet oranının tespitine dair raporun gerekse ileride tazminat davası açılması halinde mahkemece dikkate alınacak sakatlık oranı ile geçici iş göremezlik süresi ve bakıcı ihtiyacının tespitine dair raporun "Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre düzenlenmesi gerektiği ortaya konulmuştur.  

Yine aynı genel şart değişikliğine göre, maluliyete ilişkin kurul raporunun tanzim edilebilmesi için öncelikle mağdurun sigorta şirketine başvuru yapması gerekmektedir. Böyle bir başvurunun yapılması halinde başvuruyu alan sigorta şirketi, başvuruyu takip eden 5 iş günü içerisinde ilgili sağlık kuruluşuna yazı gönderecektir.

Kanımızca maddede bahsi geçen ilgili sağlık kuruluşundan anlaşılması gereken,  mağdurun yerleşim yerine en yakın sağlık kuruluşudur.  Bu bağlamda sigorta şirketinin,  mağduru,  ulaşmakta güçlük çekmeyeceği,  en yakın sağlık kuruluşuna yönlendirmesi beklenen bir davranış şekli olacaktır. Yoksa kabul edilebilir bir zorunluluk bulunmadıkça, mağdurun yerleşim yerinden oldukça uzak bir sağlık kuruluşuna yönlendirilmesi halinde mağdurun bu sağlık kuruluşuna başvurması zorunluluğu söz konusu olmamalıdır. Burada önemli olan,  en az masrafla ve en çabuk şekilde hangi sağlık kuruluşundan rapor alınabilecek ise bu durumun sigorta şirketince gözetilmesi gerektiğidir. Nitekim hukuksal tüm iş ve işlemlerde gözetilmesi gereken TMK.’nun 2. maddesi de benzer sonuca ulaşmamıza neden olmaktadır.

Yeri gelmişken, mağdurun sigorta şirketinin sevk yazısı ile değil de, kendi inisiyatifiyle böyle bir rapor alması ve bu rapor ile birlikte sigorta şirketine başvurması halinde , bu başvuru KTK.’nun  97. Maddesi bağlamında yeteri sayılacak mıdır? Bize göre burada önemli olan kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümlerine göre maluliyet raporunun alınması gerekliliğidir.  Örneğin,  mağdurun herhangi bir Tıp Fakültesine bağlı Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından olay tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümlerine göre aldığı bir maluliyet (kurul) raporu, pekâlâ başvuruya esas belge olma özelliğindedir. Nitekim mağdurun kendi insiyatifiyle rapor aldırılabilmesine yönelik bu hususta genel şartlarda yasaklayıcı bir hükmün bulunmadığı görülmektedir.

IX) Mağdurun Aktüerya Raporuna Ulaşma Hakkı;

20.03.2020 tarihli genel şart değişikliklerinde yer alan düzenlemeden kısmen farklı olarak,  04.12.2021 tarihli genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-10.’da, mağdurun herhangi bir talebi olmasa dahi, sigorta şirketince tazminatın hesaplanmasına esas alınan aktüerya raporunun,  hazırlanmasını müteakip 3 iş günü içerisinde sigorta şirketi tarafından hak sahibine gönderilmesi gerekliliği hususu düzenlenmiştir. Önceki genel şartlarda bu süre 5 iş günü olarak kararlaştırılmış idi.

Buradaki gönderim şeklinden ne anlaşılması gerektiği madde metninde açıklanmamıştır. Bize göre madde metninde sınırlayıcı bir anlatıma gidilmediği görüldüğünden,  bu gönderim şekli yazılı bir tebligat şeklinde olabileceği gibi pekâlâ güvenli elektronik iletişim araçları  (e mail )  ile de olabilecektir.

Yine bir önceki genel şart değişikliğinden farklı olarak, raporun teknik anlatımlardan uzak basit ve sade bir şekilde hazırlanması gerekmektedir. Bu düzenlemenin bir ihtiyacın sonucu olarak maddeye eklendiği anlaşılmaktadır.  Hal böyle iken tazminatın hesaplanması sırasında kullanılan “Dönem başı ödemeli tam hayat anüitesi” formülünün oldukça karışık bir formül olduğu düşünüldüğünde,  aktüerya raporunun, teknik uzmanlığı olmayan mağdur tarafından kolay anlaşılabilmesi imkânının pek olmadığı söylenebilecektir.

X) Kısmi Ödeme Durumunda Tazminat Hesabının Yapılma Şekli;

Genel şart değişikliklerine dair Ek-2/ m-11’de, sigorta şirketince önceden ödeme yapılan bir tazminat hakkında uyuşmazlık çıkması halinde nasıl hareket edileceği hususu düzenlenmiştir.

Konuyu bir örnek üzerinden açıklayalım. Asgari ücret düzeyinde bir gelire sahip olup, maruz kaldığı trafik kazası sonucunda 2020 yılında herhangi bir ibraname karşılığı olmaksızın sigorta şirketinden 50.000 TL ödeme alan mağdurun, dava şartı arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine sigorta şirketi aleyhinde 2022 yılında dava açarak bakiye maddi tazminat talep ettiğini varsayalım. Bu ihtimalde mağdurun bakiye zararının olup olmadığı, şayet varsa bunun miktarının tespitinde nasıl bir yol izlenecektir?

Genel şart değişikliği sonrası,  tazminat ödeme tarihi, hesap tarihi olarak kabul edilecektir. Öncelikle ödeme tarihindeki ücretler ve ödeme tarihinde yürürlükte olan mevzuata uygun ödemeye esas kriterler dikkate alınarak tazminat hesabı yapılacaktır. Sonrasında hesaplanan bu tazminat tutarı ile önceden yapılan ödeme tutarı karşılaştırılacaktır. Şayet hak sahibi lehine fark çıkması durumunda, bu defa güncel veriler üzerinden yeniden hesaplama yapılacaktır. Güncel verilere göre hesaplanan tutardan da, geçmişte yapılan ödemenin hesap tarihindeki değeri düşülerek ( diğer bir ifadeyle güncellenmiş tutarın tenkisi yapılarak) kalan tutarın hak sahibine ödenmesi gerekecektir.

Yukarıda verdiğimiz örneğe dönecek olursak, ilk önce tazminat ödeme tarihi (aynı zamanda hesap tarihi) olan 2020 tarihindeki verilere göre tazminat hesabı yapılacaktır. Yapılacak bu hesaplama sonucunda tazminatın 100.000 TL hesaplandığını düşünelim. Bu tutar ile 2020 yılında mağdura yapılan ödeme tutarı olan 50.000 TL karşılaştırıldığında, mağdurun lehine fark çıktığı görülecektir. Bu durumda ikinci aşamaya geçilecek, yani bu defa güncel verilere göre ( 2022 yılı verilerine göre) mağdurun hak kazandığı tazminat tutarı yeninden hesaplanacaktır. Bu tutarın da 150.000 TL olduğunu varsayalım. Sonuç olarak mağdura ödenen 50.000 TL ile bu tutara ödeme tarihi ile hesap tarihi arasındaki işlemiş yasal faizi olan 9.000 TL  ( yani toplam 59.000 TL) , 150.000 TL den mahsup edilecek; bakiye 91.000 TL  maddi tazminat alacağı hüküm altına alınacaktır.

Diğer bir ihtimalde, yani şayet yapılan ilk hesaplama sonucunda mağdur lehine fark çıkmaması halinde ise, bu defa güncel verilere göre hesaplama yapılması söz konusu olmayacağından,  mağdurun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekecektir.

Av. Musa ADIYAMAN

 (Sakarya Barosu)

-------------------

[1] Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20.04.2022 tarih ve   2021/13901 E.  ,  2022/7556 K. Sayılı kararı.

[2] ORHAN GÜRGEN, Trafik Sigortası Genel Şartlarının Hukuki Mahiyeti Ve Yargıtay’ın Konuya İlişkin Kararının Eleştirisi, TAAD, Yıl: 11, Sayı: 41 (Ocak 2020)

[3] Yargıtay 4. HD.’nin 19.09.2022 tarih ve 2021/16078 E.  ,  2022/10550 K. Sayılı kararı.

[4] Yargıtay HD.’nin 18.04.2022 tarih ve  2021/13339 E.  ,  2022/7332 K. Sayılı kararı

[5] Yargıtay 4. HD.’nin 23.06.2022 tarih ve   2021/15503 E.  ,  2022/9391 K. Sayılı kararı.

[6] Yargıtay 4. HD.’nin 22.06.2022 tarih ve   2021/13381 E.  ,  2022/9233 K. Sayılı kararı ,  aynı dairenin 21.04.2022 tarih ve  2021/15255 E.  ,  2022/7709 K. Sayılı kararı, yine aynı dairenin 07.03.2022 tarih ve  2021/11158 E.  ,  2022/4063 K. Sayılı kararı.

[7] Yargıtay 4. HD.’nin 09.03.2022 tarih ve   2021/11612 E.  ,  2022/4398 K. Sayılı kararı

[8] Yargıtay 4. HD.’nin 07.03.2022 tarih ve  2021/11831 E.  - 2022/4136 K. Sayılı kararı

[9] Yargıtay 4. HD.’nin 21.03.2022 tarih ve   2021/26005 E.  ,  2022/5356 K sayılı kararı, aynı dairenin  24.03.2022 tarih ve     2021/11701 E.  ,  2022/5826 K. Sayılı kararı, aynı dairenin 06.04.2022 tarih ve 2021/13507 E.  ,  2022/7004 K. Sayılı kararı.

[10] Yargıtay 4. HD.’nin  19.09.2022 tarih ve    2021/13821 E.  ,  2022/10500 K. Sayılı kararı, Yargıtay (Kapanan) 17. HD.'nin 05.02.2018 tarih ve 2015/7208 Esas - 2018/601 Karar sayılı ilamı