GİRİŞ

Yerleşme özgürlüğü 1982 Anayasası’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde düzenlenen temel hak ve özgürlüklerden biridir. Temel hak ve özgürlükler, bireyin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını içerir. Zira bireyin toplum içinde yaşamasının gereği olarak başkalarının haklarına saygı göstermesi gerektirir. Toplum içinde yaşamanın sonucu olarak bireyin hakları ile ötekilerin haklarının çatışmaması imkânsızdır. Bu durumda toplumsal düzen ve refahın sağlanması için bir dengeleme ve bu nedenle bireyin haklarının kısıtlanması lazımdır. Bu hakları sınırlandırırken keyfiliğe kaçmamak için herkes için geçerli olacak temel kurallara göre hareket etmek gerekir. Bu bağlamda 1982 Anayasası’nın 13’üncü maddesinde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında uyulması gereken temel kurallara yer verilmiştir. Bu çalışmamızda 1982 Anayasası’nın 23’üncü maddesinde güvence altına alınan yerleşme özgürlüğünü, bu özgürlüğün yer aldığı düzenlemelere ve bu özgürlüğün sınırlandırılmasını 13’üncü madde kapsamında değerlendirmeye çalışıp ardında söz konusu özgürlüğün ihlali ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulabilmek için ortak koruma alanı zorunluluğu hususuna değiniceğiz. Nihayet sonuç kısmında konuyla ilgili genel değerlendirmemizi izah ettikten sonra çalışmamızı noktalamış olacağız.

I. YERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ KAVRAMI VE BU ÖZGÜRLÜĞE İLİŞKİN ULUSAL VE ULUSLARARASI DÜZENLEMELER

a. Yerleşme ve Yerleşme Özgürlüğü Kavramı

Belli bir yerde devamlı ikamet1 etme veya yer edinme anlamına gelen yerleşme, o yerde salt geçici süre ile kalmak anlamında olmayıp, o yeri gerçek bir yaşama merkezi haline getirmek amacıyla oturmak anlamına gelmektedir2. Başka bir ifadeyle yerleşme, kişinin belirli bir mekânı kendisine sabit bir yer olarak tercih etmesidir3. Kişi sürekli kalma niyetiyle tercih ettiği bu yeri adeta hayat veya iş ilişkilerinin merkezi haline getirecek4. Türk Medeni Kanunu’nun 19’uncu maddesinde yerleşim yeri, “bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yer” şeklinde tanımlanmıştır.

Yerleşme özgürlüğü ise, bireylerin özgürce yer değiştirmeleri, arzu ettikleri yerde oturmak-konutunu seçme ve yaşama tercihlerinde hür olmaları anlamına gelmektedir5. Bu açıdan yerleşme özgürlüğü klasik kişi özgürlükleri arasında yer alan ve ancak yerleşim alanlarda kullanılabilen bir hak ve özgürlüktür.

b. Yerleşme Özgürlüğüne İlişkin Uluslararası Düzenlemeler

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 13’üncü maddesinde yerleşme özgürlüğüne ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenleme 13’üncü maddede; “Herkes herhangi bir devletin sınırları dahilinde serbestçe dolaşma ve yerleşme hakkına haizdir. Herkes, kendi memleketi de dahil, herhangi bir memleketi terk etmek ve memleketine dönmek hakkına haiz ” şeklinde yer almaktadır. Ancak bu beyanname tavsiye niteliğinde olduğundan dolayı bağlayıcı özelliği yoktur.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 4 No’lu Protokol ile “Serbest Dolaşım” başlığı altında da yerleşme ve seyahat özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Bu açıdan protokolün 4’üncü maddesinde; “Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun olarak bulunan herkes, orada serbestçe dolaşma ve ikametgahını seçebilme hakkına sahiptir. 2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir. 3. Bu haklar, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir. 4. Bu maddenin 1. fıkrasında sayılan haklar, belli yerlerde, yasayla konmuş ve demokratik bir toplumda kamu yararının gerektirdiği sınırlamalara tabi tutulabilir. ” belirtilmektedir.

Önemle belirtmek gerekir ki, Türkiye, Ek 4. Protokolü 19.10.1992 tarihinde imzalamış, ardında TBMM 23.02.1994 tarihinde 3975 sayılı kanunla protokolün onaylanmasını uygun bulmuş ve Bakanlar Kurulu‘nun 94/5749 sayılı kararıyla onaylamıştır. Ancak onay belgesi Avrupa Konseyi’ne tevdi edilmemiştir. Onay belgesi Avrupa Konseyi’ne tevdi edilmediğinden dolayı protokol Türkiye için bağlayıcı olmayacaktır. Nitekim aynı protokolün 7’inci maddesinde; “Bu Protokol, sözleşmeyi imza eden Avrupa Konseyi üyelerinin imzalarına açıktır. Bu Protokol, Sözleşme ile birlikte veya ondan sonra onaylanacaktır. Protokol beş onaylama belgesinin verilmesinden sonra yürürlüğe girecektir. Daha sonra onaylayan imzacı devletler bakımından Protokol, onaylama belgesinin verildiği tarihten itibaren yürürlüğe girer. Onaylama belgeleri, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne verilecek, o da onaylayan devletlerin adlarını bütün üyelere bildirecektir.” belirterek protokolün yürürlüğe girmesi için onay belgesinin Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne verilmesi şartı getirilmiştir. Bu şart Türkiye tarafından yerine getirilmediğinden dolayı protokole taraf değiliz. Nitekim Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bir kararında da bu hususu; “ AİHS'e Ek 4 No.lu Protokol'e ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan yerleşme özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz. Bu nedenle başvurucunun Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının, Anayasa'da yer almakla birlikte Türkiye'nin taraf olmadığı bir Protokol'e dayandığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmına yönelik şikâyetinin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir(İbrahim Varol, B. No: 2013/3763, 24/03/2016, § 31 ve 32) ” şeklinde belirtmiştir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 16.12.1966 tarihli Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin “Seyahat Özgürlüğü” başlıklı 12’inci maddesinde de; “Bir Devletin ülkesinde hukuka uygun olarak bulunan bir kimse, o ülke sınırları içinde seyahat etme özgürlüğüne ve yerleşeceği yeri seçme hakkına sahiptir. Herkes kendi ülkesi de dahil, bir ülkeden ayrılmakta serbesttir. Yukarıda belirtilen haklar, bu Sözleşmede tanınan diğer haklara uygun olarak ulusal güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık veya genel ahlak veya başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak için gerekli sebepler ile hukuken öngörülmüş sınırlamalar dışında hiç bir sınırlamaya tabi tutulamaz. Hiç kimse, kendi ülkesine girme hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamaz.” şeklindeki düzenlemeyle hem seyahat özgürlüğü hem de yerleşme özgürlüğü güvence altına alınmıştır.

Bu şekilde yerleşme özgürlüğüne ilişkin olarak uluslararası düzenlemelere yer verdikten sonra şimdi yerleşme özgürlüğüne Türk hukuk sisteminde nasıl yer verildiğinin üzerinde duralım.

c. Türk Hukuk Sisteminde Yerleşme Özgürlüğü

Yerleşme özgürlüğünün 1924 Anayasası’nın 78’inci maddesinde düzenlenmeyip, bunun yerine seyahat özgürlüğü düzenlenmiştir. Bu açıdan yerleşme özgürlüğü, ilk olarak 1961 Anayasası’nın 18’inci maddesinde; “ Herkes, seyahat hürriyetine sahiptir; bu hürriyet, ancak millî güvenliği sağlama ve salgın hastalıkları önleme amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir. Herkes, dilediği yerde yerleşme hürriyetine sahiptir; bu hürriyet, ancak millî güvenliği sağlama, salgın hastalıkları önleme, kamu mallarını koruma, sosyal, iktisadî ve tarımsal gelişmeyi gerçekleştirme zorunluluğuyla ve kanunla sınırlanabilir. Türkler, yurda girme ve yurt dışına çıkma hürriyetine sahiptir. Yurt dışına çıkma hürriyeti kanunla düzenlenir.” şeklinde seyahat özgürlüğü ile birlikte düzenlenmiştir6.

1982 Anayasası’nın 23’üncü maddesinde de yerleşme özgürlüğü güvence altına alınmış. Söz konusu özgürlük, Anayasa’nın “ Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan haklar arasında “yerleşme ve seyahat özgürlüğü” başlıklı 23’üncü maddede düzenlenmiştir. Bu maddede özgürlük; “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak; Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek; Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir. (Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/3 md.) Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir. Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.” şeklinde belirtilmektedir.

Anayasa’da yerleşme özgürlüğü konusunda hak sahibi açısından vatandaş veya yabancı ayrımı yapılmadan, “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir” belirtildiğinden dolayı vatandaşlık bağı olmayan yabancıların da bu haktan yararlanacağı anlaşılmaktadır. Ancak yabancıların Türkiye’de ikameti, 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Kanun’da ve diğer kanunlarda bir takım şartlara bağlanmıştır. Bu bağlamda yerleşme hürriyetine ilişkin düzenlemelere bakıldığında 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu önem arz etmektedir. Bu kanunun 1’inci maddesinde; “Bu Kanunun amacı; yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den çıkışları ile Türkiye’den koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın kapsamına ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları (…)(1) düzenlemek” olduğu belirtilmiştir. Kanunun 34’üncü maddesine göre; Türk vatandaşlarının, 5901 sayılı Kanunun 28 inci maddesi kapsamında olanların veya ikamet izinlerinden birine sahip olan yabancılar ile mültecilerin ve ikincil koruma statüsü sahiplerinin; a) Yabancı eşine, b) Kendisinin veya eşinin ergin olmayan yabancı çocuğuna, c) Kendisinin veya eşinin bağımlı yabancı çocuğuna, her defasında üç yılı aşmayacak şekilde aile ikamet izni verilebilir. Ancak, aile ikamet izninin süresi hiçbir şekilde destekleyicinin ikamet izni süresini aşamaz.” şeklinde aile ikametgâh izin hakkı verileceği belirtilmiştir. Bu izin hakkının şartları da aynı kanunun 35’inci maddesinde ayrıntılı olarak açılanmıştır. Yine 38’inci ve 39’uncu maddelerde öğrencilerin ikamet izni ve şartları düzenlenmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’na bakıldığında, 19’uncu maddenin 1’inci fıkrasında yerleşim yerini, kişinin sürekli kalma niyetinde olduğu yer şeklinde tanımlamış, ancak 19’uncu maddenin devamında ve 20’inci ve 21’inci maddelerde yerleşme özgürlüğüne ilişkin sınırlamalara yer verilmiştir. Örneğin bu kanunun 21’inci maddesinin 1’inci fıkrasında yasal yerleşim yeri başlığı altında; “Velâyet altında bulunan çocuğun yerleşim yeri, ana ve babasının; ana ve babanın ortak yerleşim yeri yoksa, çocuğun kendisine bırakıldığı ana veya babanın yerleşim yeridir. Diğer hâllerde çocuğun oturma yeri, onun yerleşim yeri sayılır.” hükmü yer almaktadır. Yürürlükten kalkmış 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 21’inci maddesinin 1’inci fıkrasında benzer hüküm kanuni ikametgah başlığı altında, “Kocanın ikametgahı karının ve ana ve babanın ikametgahı velayetleri altındaki çocuğun ve mahkemenin bulunduğu yer vesayet altındaki kimsenin ikametgahı addolunur. ” şeklinde yer almaktaydı. Kaman Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 21’inci maddesinin 1’inci fıkrasının Anayasa'nın 10’uncu, 13’üncü ve 23’üncü maddelerine aykırılık iddiası ileri sürülerek ilgili fıkranın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştur. Somut norm denetimi yoluyla yapılan başvuruya konu Anayasa Mahkemesi kararında; “Kocanın ikametgâhının karının da ikametgâhı sayıldığı itiraz konusu kural, yalnızca evlilik birliğinin kurulması ile uygulamaya giren, birliğin yapısına uygun ve devamlılık ve düzeninin sağlanması amacına yöneliktir. İtiraz konusu kural ile, karının ikametgâhını seçme özgürlüğü, aile birliğinin sağlanmasındaki kamu yararı nedeniyle sınırlanmıştır. Bu sınırlama Anayasa'da yer alan aileyi korumaya ilişkin kurallara uygun olduğu gibi, demokratik toplum düzeninin gereklerine de aykırılık oluşturmamaktadır. Sınırlama, amaca ulaşmaya elverişli, uygun ve evlilik birliği içinde kimi koşulların gerçekleşmesi durumunda taraflara ayrı ikametgâh seçme ve oraya yerleşme özgürlüğü tanıyan kuralların da varlığı nedeniyle ölçülü olup, Anayasa'nın13. ve 23. maddelerine aykırı olmadığını” belirtmiştir(Esas No: 1993/23, Karar No: 1993/55, Karar Tarihi: 02.12.1993, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 25.12.1999/23917)7.

Görüldüğü üzere yukarıdaki uluslararası düzenlemeler ile 1982 Anayasası’nda yerleşme özgürlüğü tanınmıştır. Ancak barınacak bir yerden yoksun olanlar veya konut edinme imkânına sahip olmayanlar için bu özgürlük soyut kalacağından ancak konut edinme olanağına sahip olanlar yerleşme özgürlüğünü kullanabilirler8. Konut edinme satın alma veya kiralama şeklinde olabilir. Aslında konut edinme hakkı belli bir yaşam standarttı gerektirir. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25’inci maddesinde; “Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı olduğunu, bu haklardan birinin de konut edinme hakkı olduğunu” belirtilmektedir. Konut hakkı, 1982 Anayasası’nın sosyal ekonomik haklar ve ödevler kısmında 57’inci maddede “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki yerleşme özgürlüğü konut hakkı kavramından daha kapsayıcı bir kavramdır. Bu açıdan salt konut hakkı yerleşme özgürlüğünün alt yapısını oluşturduğundan bu özgürlük için geçerli olup, ancak yeterli değildir.

II. ANAYASANIN 13’ÜNCÜ MADDESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

1982 Anayasası’nın 12’inci maddesinin 1’inci fıkrasında; “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” belirtilmektedir. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlamasına ilişkin Anayasa’nın 13’üncü maddesinde ise bu hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda bazı temel kurallara yer verilmiştir. Bu maddeye göre; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” . 1982 Anayasası’nın 13’üncü maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak Anayasa’da belirtilen şartlarla sınırlanacağını belirtilmiş ve sınırlamanın bazı sınırları da aynı maddede düzenlenmiştir. Maddede sınırlamanın sınırları; “Anayasanın sözü ve ruhu, demokratik toplum düzeni ve lâik Cumhuriyetin gerekleri ve ölçülülük ilkesi” şeklinde yer almaktadır.

Maddeye bakıldığında sınırlamanın ancak kanunla yapılacağı belirtilmektedir. Nitekim demokratik devletlerde hak ve özgürlüklere ilişkin sınırlama kanunla yapılmaktadır. Bu nedenle düzenleyici işlemlerle sınırlama yapılması mümkün olmamalıdır. Ancak 1982 Anayasası’na göre olağanüstü hallerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması mümkündür. Bu sınırlanma hukuk devletine aykırı bir şekilde 2017 değişikliğinden önce olağanüstü hal KHK’lar ile yapılırken 2017 değişikliğinden sonra Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılmaya devam etmiştir9. Kanunla yapılacak sınırlama ancak Anayasa’nın ilgili maddesinde o hürriyet için ön görülmüş olan sınırlama sebeplerine dayanmalıdır. Başka bir ifadeyle yasaya dayanan sınırlama meşru bir amaca dayanmalıdır. Bu meşru amaç Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen amaç olmalıdır. Birde sınırlama temel hak ve hürriyetin özüne dokunmaksızın yapılmalıdır. Burada öze dokunma yasağı vardır. Bir hak veya hürriyetin özü, o hakka dokunulduğu takdirde söz konusu hürriyeti anlamsız kılacak olan asli çekirdeğidir10. Öze dokunma yasağı hak ve özgürlükler için mutlak güvence oluşturur11. Anayasa Mahkemesi somut norma denetimi yoluyla yapılan bir başvuruda; “ açıkça yasaklayıcı veya örtülü bir şekilde yapılamaz hale koyucu veya ciddi surette güçleştirici ve amacına ulaşmasını önleyici ve etkisini ortadan kaldırıcı nitelikte olması” halinde hakkın özüne dokunulacağını ifade etmiştir(Esas No:1962/208, Karar No:1963/1, Karar Tarihi: 04.01.1963, Resmi Gazete Tarih/Sayı:13.03.1963/11354)12.

Anayasa’nın 13’üncü maddesinin son cümlesinde sınırlamanın sınırları düzenlemiştir. Bu anlamda kanun koyucu temel hak ve özgürlüklerin sınırlamasında bu hususlara dikkat etmelidir. Bunlardan ilki ölçülülük ilkesidir.  Anayasa Mahkemesi’ne  göre;  “ölçülülük  ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini” ifade etmektedir (Halil Top, B. No: 2019/30009, 19/10/2022, § 36) 13. Hukuk devletinde tercih edilen yol, güvenlik maksadıyla özgürlüğe yapılan müdahalenin olabildiğince yumuşak ve makul olmalıdır14. Ancak belirtmek gerekir ki bir sınırlama söz konusu olduğunda öncelikle söz konusu hakka yönelik sınırlamanın öze dokunup dokunmadığına bakacağız, eğer öze dokunmamışsa o sınırlama ölçülülük ilkesine uygun mu değil mi ona bakacağız. Başka bir ifadeyle öncelikle hakkın özüne bakacağız ardından ölçülülük ilkesine bakacağız.

Anayasa’nın 13’üncü maddesinin son cümlesinde belirtilen sınırlamanın sınırlarından diğer biri de demokratik toplum düzeni kavramıdır. Burada hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamalar demokratik toplum düzenine aykırı olmamalıdır. Demokratik toplum düzeni anlayışı, çağdaş özgürlükçü demokrasilerin genel ve evrensel niteliklerini ifade eder15.  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi demokratik toplum düzeninde gereklilik kriterini, “ölçülülük” ve “zorlayıcı toplumsal ihtiyaç” ilkeleriyle birlikte değerlendirmektedir16. Buna paralel olarak Anayasa Mahkemesi yakın tarihli bir kararında; “temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerektiğini” belirtmiştir(Mesut Tekkoyun, B. No: 2018/24635, 22/09/2022, § 19)17. Anayasa Mahkemesi, “müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi içi amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmekte olduğunu, amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyeceğini” belirtmektedir(Muhittin Pirinçioğlu, B. No: 2017/34566, 10/03/2020, § 51)18. Bu kapsamda temel hak ve özgürlüğe yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak kabul edilemez.

Anayasa’da belirtilen bir diğer sınırlamanın sınırı da müdahalenin Anayasa’nın sözüne ruhuna uygun olmasıdır. Diğer bir deyişle Anayasa, yasa koyucunun temel hak ve hürriyetleri Anayasa’nın sözüne ve ruhuna aykırı olmamasını emretmektedir. Anayasa’nın sözü, özellikle bazı temel hak ve özgürlükler için getirilen kimi güvenceler için önem arz etmektedir19. Örneğin Anayasa gereği dernek(madde 33), sendika( madde 51), siyasal parti kurmanın(madde 68/3) veya toplantı ve gösteriş yürüyüşü düzenlemenin(madde 34/1) önceden izin şartına bağlanamayacağından dolayı bu düzenleme haklarını önceden izin alma şartına bağlayan kanunlar Anayasa’nın sözüne aykırı olacaktır. Anayasa’nın ruhu, Anayasa’nın özgürlükler ve kurumlar yönleri ile bir bütün olarak yorumu ile ortaya çıkacak olan ilke ve kurallardır20. Bu anlamda Anayasa’nın ruhunu başlangıç bölümünden başlanmak üzere 2’inci maddede düzenlenen Cumhuriyet’in niteliklerinde olmak üzere Anayasa’nın bütününden çıkan temel anlamda aramak gerekir21.

Sınırlamanın sınırına ilişkin son husus, sınırlamanın laik Cumhuriyet’in gereklerine aykırı olmaması gerekir. Bu açıdan belli bir dini inancı topluma dayatmaya çalışan ya da dini inançlar karşısında devletin tarafsızlığını zedeleyen kanunlar laik Cumhuriyet’in gereklerine aykırı olacaktır22. Anayasa Mahkemesi bazen laik Cumhuriyet’in gerekleri kavramını demokratik toplum düzeninin gerekleriyle birlikte kullanarak, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’nın 2’inci maddesinde geçen Cumhuriyet’in temel niteliklerine uygun olması gerektiğini savunmuştur23.

III. 1982 ANAYASASI’NIN 13’ÜNCÜ MADDESİ KAPSAMINDA YERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLANMASI

a.  Sınırlama Kaydı Çeşitleri

Anayasa’mızda en güvenceli çekirdek haklar, hiçbir sınırlama kaydı içermeyen haklar, nitelikli ve basit yasa kaydı içeren hak ve özgürlükler yer almaktadır. Bunlardan ilki, olağanüstü durumlarda bile dokunulmayacak en güvenceli çekirdek haklardır. Bu haklar, Anayasa’nın 15’inci maddesinin 2’inci fıkrasında; “savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde sayılmıştır. Lakin Anayasa’nın 148’inci maddesinin 1’inci fıkrasında; “ … Ancak, olağanüstü hallerde ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.” hüküm gereği bu çekirdek hakların pratikte önemi azaltmaktadır.

İkinci olarak Anayasa’da hiç bir sınırlama kaydı içermeyen temel hak ve özgürlükler vardır. Bunlara örnek olarak, hak arama hürriyeti(madde 36), kanuni hâkim güvencesi(madde

37) ve kamu hizmetine girmek hakkı(madde 70) gibi haklar verilebilir. Bu hakların herhangi bir sınırlama kaydı içermemesi, söz konusu hakların hiçbir şekilde sınırlandırılmayacağı anlamına gelmeyecektir. Şayet sınırlama kaydı içermeyen bir hak üçüncü kişinin hakkı ile çatışıyorsa ya da Anayasa’da korunan bir anayasal değerle çatışıyorsa o hak sınırlanabilir. Zira Anayasa Mahkemesi bir kararında; “Anayasa’nın 13’inci maddesine göre temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ancak ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olduğu, ancak Anayasa’nın 36’ıncı maddesinde böyle bir sınırlandırma öngörülmemiştir. Kanun koyucuya sınırlama yetkisi verilmemiş haklar bakımından hakkın nesnel sınırları ve çatışan diğer hak ve ilkeler dikkate alınmalı ve dengeleme yapılmalıdır” şeklinde sınırlama kaydı içermeyen haklarında sınırlanabileceğini belirtmiştir(Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 07/03/2014, § 44)24. Anayasa Mahkemesi kararlarında çatışan kavramı yerine bazen yarışan hak kavramını kullandığı görüldüğü, yüksek mahkeme bir kararında; “Mahkemelerce yapılacak yargılamalarda tarafların çatışan hakları arasında tercih yapılırken Anayasa’ya uygun yorumla temel hakların korunması ve  yarışan  haklar  arasında  hakkaniyete  uygun bir dengeleme yapılarak karar verilmesi gerektiğini” belirtmektedir(Ak Demirtaş Madencilik Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti, B. No: 2014/1989, 15/06/2016, § 40)25.

Anayasa Mahkemesi sınırlama kaydı içermeyen hakları, Anayasa’nın 5’inci maddesiyle düzenlenen devlete yüklenen görevleri meşru amaç göstererek sınırlandırılacağını belirtiyor. Başka bir ifadeyle sınırlandırma içermeyen haklar Anayasa’nın 5’inci maddesiyle sınırlandırılabilir. Anayasa Mahkemesi kararların birçoğunda müdahaleye konu Anayasa maddesini 5’inci maddeyle birlikte değerlendirerek devletin pozitif yükümlülüğü olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi bir kararında; “Anayasa'nın 22. maddesi, devleti yalnızca müdahaleden kaçınmaya zorlamakla kalmaz; Anayasa'nın 5’inci maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde bu negatif yükümlülüğe ek olarak haberleşme özgürlüğüne etkili bir şekilde saygı gösterilmesi pozitif yükümlülüklerin de bulunmasını gerektirir. Bu yükümlülük, bireylerin kendi aralarındaki ilişkiler olsa bile devleti haberleşme özgürlüğüne saygıyı ve haberleşmenin gizliliğinin korunmasını sağlamaya yönelik tedbirleri almaya da zorladığını” belirtmiştir(Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 05/07/2017, § 54)26. Yine mahkeme başka bir kararında; “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını düzenleyen Anayasa’nın 34’üncü maddesi ile devletin temel amaç ve görevlerin düzenleyen Anayasa'nın 5’inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde devlete, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını güvence altına alma yönünde bazı pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Bu pozitif yükümlülüklerden biri de hukuka uygun toplantı ve yürüyüşlerin barışçıl bir şekilde yapılması, sözü edilen toplantıya ve gösteri yürüyüşüne katılacak kişilerin güvenliğinin sağlanması için uygun tedbirleri uygulama yükümlülüğüdür, ancak bu yükümlük bir sonuç gerçekleştirme yükümlülüğü değildir. Ayrıca tedbirlerin seçimi açısından kamu makamları geniş bir takdir yetkisine sahip” olduğunu açıklamıştır(Yetiş Kaya, B. No: 2019/7723, 18/10/2022, § 35-36)27.

Son olarak basit yasa kaydı ve nitelikli yasa kaydı üzerinde durarak bu başlık altında açıklamamızı bitirmiş olacağız. Basit yasa kaydı, Anayasa’da bazı haklarla ilgili herhangi bir sınırlama sebebi gösterilmeden salt kanuni düzenlemeyle hakkın sınırlanması ve kullanılması demektir28. Anayasa’nın 42’inci maddesinin 2’inci fıkrasında; “Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.”, Anayasa’nın 50’inci maddesinin son fıkrasında; “Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir.” veya Anayasa’nın 66’ıncı maddesinin 3’inci fıkrasında; “Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.” şeklindeki düzenlemeler basit yasa kaydına örnek teşkil eder.

Nitelikli yasa kaydı ise, sınırlama sadece yasayla yapılmamakla birlikte sınırlama getiren yasanın Anayasa’da belirtilen belli koşullara dayanması demektir29. Buna da örnek olarak Anayasa’nın 23’üncü maddesi; “Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak; Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek; Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.”, Anayasa’nın 33’üncü maddesinin 3’inci fıkrası; “Dernek kurma hürriyeti ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.”, Anayasa’nın 34’üncü maddesinin 2’inci fıkrasında; “Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.” veya Anayasa’nın 35’inci maddesi; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” gösterilebilir.

b. Yerleşme Özgürlüğünün Sınırlanması

Yerleşme özgürlüğü, Anayasa’nın “ Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı kinci bölüm altında Anayasa’nın 23’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede yerleşme hürriyeti; “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak amacıyla kanunla sınırlanabilir.” şeklinde yer almaktadır.

Yerleşme hürriyeti nitelikli yasa kaydı içeren temel hak ve özgürlüklerinden biridir. Bu açıdan yerleşme özgürlüğüne ilişkin sınırlama bir kanuna dayanmakla birlikte sınırlamanın gerekçesi bu özgürlüğü düzenleyen Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen özel sınırlama sebeplerine dayanmalıdır. Bu özel sınırlama sebepleri Anayasa’nın 23’üncü maddesinin 2’inci fıkrasında, “suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak” şeklinde sayılmıştır. Dolayısıyla kanun koyucu yerleşme hürriyetine müdahale edecek bir düzenlemeyi meşru amaca dayandırarak yapması gerekir. Buradaki meşru amaç, Anayasa’nın 23’üncü maddesinin 2’inci fıkrasında sayılan “suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak” şeklinde amaçlardır.

Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda Anayasa’nın 13’üncü maddesinin kabul ettiği temel kural sınırlamanın, ilgili hakkın özüne dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla olması gerektiğidir. Bunun yanında bu sınırlamalar Anayasa’nın 13’üncü maddenin son cümlesi gereği Anayasa’nın “sözüne ve ruhuna”, “demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine” ve “ölçülülük” ilkesine aykırı olamaz.

Anayasa’nın 13’üncü maddesindeki kural gereği yerleşme özgürlüğüne ilişkin bir sınırlama Anayasa’ya uygun olup olması için, öncelikle kanuna dayanmalıdır. Kanuna dayalı sınırlama meşru amaca dayanmalıdır. Meşru amaç Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen amaçlar(sebepler)dır. Başka ifadeyle sınırlama Anayasa’nın 23’üncü maddesinin 2’inci fıkrasında “suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak” şeklinde yer alan meşru amaçlardan birine dayanmalıdır. Bunun yanında sınırlamaya konu müdahale ile müdahale sonucunda elde edilen amaç arasında ölçülülük olacak. Anayasa Mahkemesi’ne göre ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılık olmak üzere üç alt unsurdan oluştuğunu, bu bağlamda müdahalenin elverişli ve zorunlu(gerekli)olmasının yanı sıra müdahale ile bu müdahale sonucu ulaşılmak istenen amaç arasında da orantının(makul bir denge) olması gerekir (Halil Top, B. No: 2019/30009, 19/10/2022, § 36). Şu hususu belirtmekte fayda var: Söz konusu müdahaleyi değerlendirirken öncelikle öze dokunma yasağına bakılır. Çünkü bir müdahale hakkın özüne dokunmayıp ölçülülük ilkesini ihlal edebilir. Bu sebeple öncelikli olarak müdahalenin hakkın özüne dokunup dokunmadığına bakılır. Ardından da müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilir.

c.  Yerleşme Özgürlüğüne İlişkin Ortak Koruma Alanı Sorunu

Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45’inci maddenin 1’inci fıkrasındaki düzenlemeye göre; “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”. Anayasa’nın 148’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında da; “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu bağlamda Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerinin herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulması için ihlal edilen temel hak ve özgürlüğün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer almış olması gerekir. Başka bir ifadeyle ilgili hakkın hem Anayasa’nın hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ortak koruma alanına giren bir hak ve özgürlük olması gerekir.

Seyahat ve yerleşme özgürlüğüne bakıldığında ilgili özgürlük Anayasa’nın 23’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 4 No’lu Protokol ile “Serbest Dolaşım” başlığı altında da yerleşme ve seyahat özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Türkiye, bu protokolü 19.10.1992 tarihinde imzalamış, ardında TBMM 23.02.1994 tarihinde 3975 sayılı kanunla protokolün onaylanmasını uygun bulmuş ve Bakanlar Kurulu‘nun 94/5749 sayılı kararıyla onaylanmıştır. Ancak onay belgesi Avrupa Konseyi’ne tevdi edilmediğinden dolayı aynı protokolün 7’inci maddesi gereği protokol yürürlüğe girmeyeceğinden dolayı Türkiye için de bağlayıcı olmayacaktır. Bu açıdan salt seyahat veya yerleşme özgürlüğü ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluna başvurulduğunda mahkeme konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez görerek başvuruyu reddedecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla ilgili yapılan bir başvuruya ilişkin kararında; “ Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir. AİHS'e Ek 4 No.lu Protokol'e ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan yerleşme özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz. Bu nedenle başvurucunun Anayasa'nın 23. maddesinde yer alan yerleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının, Anayasa'da yer almakla birlikte Türkiye'nin taraf olmadığı bir Protokol'e dayandığı anlaşılması nedeniyle başvurunun bu  kısmına  yönelik  şikâyetinin  diğer  kabul  edilebilirlik  şartları  yönünden  incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğunu” belirtmiştir(İbrahim Varol, B. No: 2013/3763, 24/03/2016, § 30-32)30.

Yerleşme özgürlüğü ihlal edilen kişi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilmesi için, söz konusu hakkın ortak koruma alanına giren başka bir hak ile bağlantı kurarak ilgili hak üzerinden bireysel başvuruda bulunabilir. Başka bir ifadeyle yerleşme özgürlüğünün kullanılmasıyla hem Anayasa’nın hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kapsamına giren bir başka hak ve hürriyetin kullanılması arasında ilişki kurularak ortak koruma alanına giren hakkın ihlal edildiği iddiasıyla mahkemeye başvurabilir. Bu bağlamda bakıldığında yerleşme özgürlüğünün sınırlandırılması, çoğu zaman kişinin özel hayatını koruma hakkının sınırlandırılmasına sebep olmaktadır. Özel hayata saygı hakkı hem Anayasa’nın 20’inci maddesinde hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesinde ortak koruma altına alındığından dolayı yerleşme özgürlüğü ihlal edilen kişi bu hak üzerinden ilişki kurarak bireysel başvuruda bulunabilir. Yüksek mahkeme, seyahat özgürlüğü bağlamında yurt dışına çıkışı engelleyen tedbirlere ilişkin yapılan bireysel başvuruların, özellikle kişinin gitmek istediği ülke ile güçlü kişisel, ailevî, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğu durumlarda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilebileceğine karar vermiştir(Asya Saydam, B. No: 2018/32268, 18/02/2022, § 26)31.

SONUÇ

 Temel hak ve özgürlükler bireylerin insanca yaşamak ve kendilerini geliştirmek için sahip olduğu bir takım hak ve özgürlüklerdir. Bu hak ve özgürlüklerden biri de yerleşme özgürlüğüdür. Bu özgürlük 1982 Anayasası’nın “ Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde “yerleşme ve seyahat özgürlüğü” başlıklı 23’üncü maddede düzenlenmiştir. Bu maddenin 1’inci fıkrasında, herkesin, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahip olduğu belirtilerek ilgili özgürlük güvence altına alınmıştır. Devlet kamu düzeninin sağlanması ve korunması için temel hak ve özgürlükleri güvence altına almakla birlikte aynı nedenlerle bazı durumlarda bu hak ve özgürlükleri sınırlandırması gerekir. Bu açıdan kanun koyucu 1982 Anayasası’nda yerleşme özgürlüğüne ilişkin özel sınırlama nedenlerine yer vermiştir. Bu halde Anayasa’nın 23’üncü maddesi gereği yerleşme özgürlüğü ancak “suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak” zorunluluğuyla kanunla sınırlanabilir. Yerleşme özgürlüğünü sınırlandıran bu sınırlandırma gerekçeleri bir anlamda olası toplumsal kargaşayı da engellemektedir. Zira toplumsal yaşamın olduğu yerde bireylere sınırsız özgürlüğün verilmesi halinde toplumsal kaos ortaya çıkar. Devletin görevi de hukuk yoluyla toplum güvenliği temin ederek bireylerin huzurlu ve barış içinde yaşamalarını sağlamaktır. Devlet bunu yaparken de “özgürlük asıl, sınırlama istisnadır” ilkesiyle hareket etmelidir. Başka bir ifadeyle devlet temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaları yaparken bu ilkeyi de göz önüne alarak kamu düzeni ile özgürlükler arasındaki hassas ilişkiyi gözetmelidir.

1982 Anayasası’nın 13’üncü maddesi bu hassas ilişkiyi gözeterek ve özellikle keyfiliğe yol açılmaması için temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında “yasallık”, “nedene bağlılık”, “ölçülülük”, “öze dokunma yasağı” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri” gibi bir takım ilke ve esaslar öngörmüştür. 13’üncü maddeye aykırı olarak hem Anayasa ile hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle güvence altına alınan herhangi bir hakka müdahale edildiğinde ilgili kişi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilir. Ancak birey hak ihlali iddiasıyla Anayasa’da bulunan tüm haklara yönelik bireysel başvuru yolunu kullanamaz. Bireysel başvuru yolunu kullanabilmesi için ihlale konu hakkın hem Anayasa’da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ortak koruma alanına girmesi gerekir. Ortak koruma altına alınan haklar sınırlı sayıda yer alır. Anayasa’nın 23’üncü maddesinde düzenlenen “yerleşme ve seyahat özgürlüğü” hakkı ortama koruma alanı kapsamında olan haklardan olmadığı için salt bu hakkın ihlali iddiasıyla bireysel başvuru yoluna başvurulamaz.

Yerleşme özgürlüğü ihlal edilen kişi ortam koruma alanına giren başka bir hak ile bu hakkı somut verilerle ilişkilendirerek örneğin aileye saygı hakkı ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yoluna başvurabilir. Bu şekilde yapılan başvuru diğer şekil koşullarını taşıması halinde mahkemece esasa alınarak şartların oluşması halinde kabul edilebilirlik kararı verilebilecektir.

Faruk ÖZALP 

--------------------

1 Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde İkamet, bir yerde oturmak anlamına gelmektedir. https://sozluk.gov.tr/ Erişim: 12.12.2022.

2 Zafer Gören, Seyahat ve Yerleşme Özgürlüğü, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 15, S. 1, Ocak 2016, s. 339  https://jurix.com.tr/article/5548 Erişim: 09.12.2022.

3 İbrahim Özden Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Kitapevi, İstanbul 2021, s. 271.

4 Jale Akipek, Turgut Akıntürk, Türk Medeni Hukuku, Beta yayınevi, C. 1, Yenilenmiş 4. Bası, İstanbul 2002, s.

456. Ayrıca yerleşim yeri kavramı, bu kavramın özel ve kamu hukukunda önemi ve yerleşim yeri türleri konusunda ayrıntılı açıklama için bakınız Akipek/Akıntürk, s. 456-466.

5 İbrahim Özden Kaboğlu, “Yerleşme ve Konut Hakkı: Temel Özgürlük Sosyal Hak Birleşmesi”, İnsan Hakları Yıllığı, C. 17, S. 1, 1996, s. 149.

6  https://www.anayasa.gov.tr/tr/mevzuat/onceki-anayasalar/1961-anayasasi/ Erişim: 08.12.2022.

7  https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/1993/55?EsasNo=1993%2F23 Erişim: 09.12.2022

8 Kaboğlu, “Yerleşme ve Konut Hakkı: Temel Özgürlük Sosyal Hak Birleşmesi”, s. 150.

9 Mehmed Akad, Bihterin Vural Dinçkol, Nihat Bulut, Genel Kamu Hukuku, Der Yayınları, İstanbul 2020, s. 319.

10 Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınevi, Gözden Geçirilmiş 21. bası, Ankara 2021, s. 116.

11 Kaboğlu, s. 306.

12 https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/1963/1  Erişim: 14.12.2022.

13 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/  Erişim: 14.12.2022.

14 Akad/Vural Dinçkol/Bulut, s.321.

15 Özbudun, s. 117.

16 Zühtü Arslan, Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanması: Anayasa’nın 13. Maddesi Üzerinde Bazı Düşünceler, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 18, S. 1, 2002, s. 150 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/939123

Erişim: 13.12.2022.

17 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ Erişim: 14.12.2022.

18 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ Erişim: 14.12.2022.

19 Özbudun, s. 113.

20 Kaboğlu, s. 306.

21 Mustafa Erdoğan, Anayasa Hukuku, Orion Kitapevi, Ankara 2011, s. 206.

22 Erdoğan, s. 208.

23 Arslan, s. 153.

24 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ Erişim: 16.12.2022.

25 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ Erişim: 16.12.2022.

26 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ Erişim: 16.12.2022.

27 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ Erişim: 16.12.2022.

28Arda Atakan, “Frıedrıch Müller’in ‘Temel Hakların Nesnel Sınırlılığı’ Teorisi Üzerine Bir İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırma Dergisi, C. 16, S. 3-4, 2010, s. 4. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1269 Erişim: 15.12.2022.

29 Atakan, s. 4.

KAYNAKÇA

Kitaplar

Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınevi, Gözden Geçirilmiş 21. bası, Ankara 2021 .

İbrahim Özden Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Kitapevi, İstanbul 2021.

Jale Akipek, Turgut Akıntürk, Türk Medeni Hukuku, Beta yayınevi, C. 1, Yenilenmiş 4. Bası, İstanbul 2002.

Mehmed Akad, Bihterin Vural Dinçkol, Nihat Bulut, Genel Kamu Hukuku, Der Yayınları, İstanbul 2020.

Mustafa Erdoğan, Anayasa Hukuku, Orion Kitapevi, Ankara 2011.

Makaleler

Arda Atakan, “Frıedrıch Müller’in ‘Temel Hakların Nesnel Sınırlılığı’ Teorisi Üzerine Bir İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırma Dergisi, C. 16, S. 3-4, 2010, s. 3-28.

İbrahim Özden Kaboğlu, “Yerleşme ve Konut Hakkı: Temel Özgürlük Sosyal Hak Birleşmesi”, İnsan Hakları Yıllığı, C.17, S. 1, 1996, s. 149-169.

Zafer Gören, “Seyahat ve Yerleşme Özgürlüğü”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 15, S. 1, Ocak 2016, s. 337-347.

Zühtü Arslan, Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanması: Anayasa’nın 13. Maddesi Üzerinde Bazı Düşünceler, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 18, S. 1, 2002, s. 139-154.

Bireysel Başvuruya İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararları

Ak Demirtaş Madencilik Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti, B. No: 2014/1989, 15/06/2016.

Asya Saydam, B. No: 2018/32268, 18/02/2022. Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 07/03/2014. Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 05/07/2017.

Halil Top, B. No: 2019/30009, 19/10/2022.

İbrahim Varol, B. No: 2013/3763, 24/03/2016.

Mesut Tekkoyun, B. No: 2018/24635, 22/09/2022.

Muhittin Pirinçioğlu, B. No: 2017/34566, 10/03/2020.

Yetiş Kaya, B. No: 2019/7723, 18/10/2022.

Norm Denetimine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararları

Esas No: 1993/23, Karar No: 1993/55, Karar Tarihi: 02.12.1993, Resmi Gazete Tarih/Sayı: 25.12.1999/23917.

Esas No:1962/208, Karar No:1963/1, Karar Tarihi: 04.01.1963, Resmi Gazete Tarih/Sayı:13.03.1963/11354.