9. Yargı paketi

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, Ceza İnfaz Kurumlarında Teknoloji Konferansı'nın açılışında yaptığı konuşmada, 9. Yargı Paketi'nin hazırlıklarının tamamlanmak üzere olduğu, “Temel kanunlarımızın tamamını son 22 yıl içerisinde yeniledik. Türk Ceza Kanunumuz, Ceza Muhakemesi Kanunumuz, Borçlar Kanunumuz, Ticaret Kanunumuz, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz gibi bütün temel kanunlarımızı çağın ihtiyaçlarına uygun hale getirdik" dediği belirtilen Sayın Bakan’ın  toplumun ihtiyaçları ile bilişim teknolojilerinin gelişmesi, yeni suç tiplerinin de ortaya çıkması nedeniyle yasalarda yeni değişiklik ihtiyaçlarının ortaya çıktığını dile getirdiği, "Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı ile ortaya konulan hedefler doğrultusunda mevzuatımızda kısmi değişiklikler ve yenilikleri hayata geçirmenin gayreti içerisindeyiz. Geçtiğimiz aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 8. Yargı Paketi'ni hayata geçirdik. Şimdi 9. Yargı Paketi'nin hazırlıklarını tamamlamak üzereyiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, milletvekillerimizin takdirlerine sunmuş olacağız." dediği belirtiliyor[1].

Bu makalede 40 yılı aşan güvenlik yöneticiliği ve hukukçu deneyimimizle 9. Yargı Paketi için bazı önerilerde bulunulacaktır.

Olay yeri inceleme

Kamu düzenini bozan eylemlerin büyük bir bölümüne sorumluluk esasına göre ceza sistemi getirilmiştir. Kamu düzenini bozan bir suç işleyen kişi, bu eylemin sonunda ceza göreceğini bildiğinden bu cezadan kurtulmak için suçunu gizleme, inkâr etme ya da kaçma yoluna gidecektir. Suç failinin olaydan sonraki eylem biçimi ne olursa olsun toplanan delillerle ilişkisi sağlandığı andan itibaren şüphe sebepleri artacak ve deliller, aleyhinde birer dilsiz tanık olarak kullanılacaktır.

Değişim prensibi veya Locard'ın değişim prensibi, adli bilimler alanının en yaygın varsayımıdır. Temel olarak her failin, suç mahalline birtakım izler bırakacağı ve buradan da kendisine bulaşan birtakım izleri üzerinde taşıyacağına dayanmaktadır. Fransız Kriminalist Edmond Locard tarafından "Her temas iz bırakır" denilerek ortaya atılan bu prensip, kendisinin adıyla anılmaktadır.

Deliller, ceza muhakemesinin temelini oluşturmakla birlikte, delillerin toplanması konusu, delillerle ilgili diğer hususlara göre gerek CMK’da gerekse doktrinde pek fazla ilgi gösterilen konulardan olmamıştır. Delillerin nasıl toplanacağına, daha doğrusu nasıl toplanamayacağına dair en önemli hukukî düzenleme, Mülga CMUK’ta 1992 yılında yapılan değişiklikler ile “yasak sorgu yöntemleri”nin kabul edilmesi olmuştur. Küçük farklılıklarla CMK’ya aynen geçen bu kurallar, beyan delillerin toplanmasında kullanılması yasak olan yöntemleri konu etmektedir.

Günümüzde ceza muhakemesinde vicdânî delil sisteminden bilimsel delil sistemine geçilmek üzere olduğu, maddî delillerin ceza muhakemesinde ispat aracı olarak diğer delillere göre daha üstün bir nitelik kazandığından söz edilmekle birlikte[2], CMK’da delillerin toplanması konusu yeterli hukukî düzenlemeye ulaşılamamıştır. Mülga CMUK’tan farklı olarak CMK’da, adlî bilimcilerin “biyolojik delillerin toplanması” olarak ele aldıkları “vücuttan örnek alınması”na dair bazı konular düzenlenmiştir. Ancak “otopsi” konusunu düzenleyen maddelerden farklı olarak bu konunun teknik yönlerine hemen hemen hiç yer verilmemiştir. Bilimsel delil aşamasına geçildiği dile getirilse de hukukî düzenlemelerin teknik gelişmeleri yakalayamadığı açıktır. CMK’nin hazırlanması sürecinde, maddî (eşya) delillerin toplanmasıyla ilgili teknik gelişmeler kısmen ihmal edilmiştir. Özellikle “olay yeri inceleme” kavramına kanunda yer verilmemesiyle, önemli bir fırsat kaçırılmıştır (DİNLER, Veysel, (2009), “Ceza Muhakemesinde Delillerin Toplanması”, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Suç Araştırmaları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2009). Yargı paketlerinde de bu husus ele alınmamıştır.

Maddi gerçeğe ulaşılmasında esas alınacak delillerin elde edilmesi açısından olay yerinin incelenmesi, kriminalistik çalışmalar, adli tıp ve kriminal polis hizmetleri (polis adli bilimleri) önem kazanmıştır. İl ve ilçe olay yeri inceleme ve kimlik tespit birimleri, 24.09.1996 tarihli Bakan Onayı ile yürürlüğe konulan İl Emniyet Müdürlükleri Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğü Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği ile kurulmuştur. Aynı şekilde jandarma teşkilatı da yapılandırılmıştır. İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan ve 17.2.1983 tarih ve 17962 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Polisin Adli Görevlerinin Yerine Getirilmesinde Delillerin Toplanması, Muhafazası ve İlgili Yerlere Gönderilmesi Hakkında Yönetmelik ile de, kanunlarda polise tevdi olunan adli görevlerin yerine getirilmesi sırasında suç delillerinin düzenli ve eksiksiz toplanmasına, muhafazasına ve ilgili yerlere gönderilmesine ilişkin esas ve usulleri düzenlemiştir. Yönetmelik; kanunlarda suç sayılan fiil ve hareketlerin ortaya çıkmasıyla başlayan adli görevlerinin yerine getirilmesi, suç ve suç şüphelileriyle ilgili delillerin tespiti, toplanması, muhafazası, ambalajlanması, ilgili yerlere gönderilmesi ve bu konulara ilişkin diğer hususları kapsamaktadır.

Polisin adli görevleri CMK ile ilgili olduğu için adli görevlerin yerine getirilmesinde delillerin toplanması, muhafazası ve ilgili yerlere gönderilmesi ile ilgili olarak 9. Yargı Paketinde düzenlemeler yapılmalı, idari düzenlemelerin de adalet ve içişleri bakanlıklarınca müştereken hazırlanacak yönetmelikle ya da Cumhurbaşkanlığı Yönetmeliği ile yapılması gerekli ve yararlı olacaktır.

Olay yerinde polisin görevini yapmasına engel olan, aldığı tedbirlere aykırı davranan kişilerin gerektiğinde zor kullanılarak menedilmesi

CMK’de maddî delillerin nasıl ve ne surette toplanacağına dair özel bir hüküm yoksa da olay yerinin korunması ve delillerin bozulmasının engellenmesiyle ilgili özel bir hüküm bulunmaktadır. Olay yerinin korunması, delillendirmenin başlangıcıdır ve bu aşamada meydana gelen herhangi bir yanlışlık, soruşturmanın ve kovuşturmanın yanlış ilerlemesine neden olabilecektir. Bu nedenle kanun koyucu, ceza muhakemesinin temeli olarak kabul ettiği delillerin bozulmadan toplanmasına ilişkin özel bir düzenleme yapmıştır.

Olay yerinin korunması için alınan tedbirlere herkesin uyması gerekir. Hem PVSK Ek Madde 6/6’da hem de CMK m. 168’de, olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan polise, bunların yapılmasına engel olan veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan kişileri, işlemler sonuçlanıncaya kadar ve gerektiğinde zor kullanarak menetme yetkisi tanınmıştır.

Mülga CMUK m.157’de de benzer bir düzenleme vardı, hatta kolluk, aldığı tedbirlere aykırı davranan şahısları yirmi dört saati geçmemek koşuluyla gözaltına almaya yetkili idi. CMK’da CMUK’a nazaran daha yumuşak bir düzenlemeye yer verilmiş, soruşturmanın etkinliği ile kişi özgürlüğü ve güvenliği arasında bir denge sağlanmak istenmiştir. Mevcut düzenleme, olay yerinin korunması ve alınan tedbirlere uyulmasının gerekliliğini yeterince ortaya koymaktadır.

PVSK Ek Madde 6/6 ile CMK m. 168 düzenlemeleri arasındaki fark, CMK’da olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan polis, “adlî kolluk” olarak belirgin hale gelmiştir. Buna göre örneğin delillerin tespit edilmesi amacıyla olay yerinin plastik bant vs ile çevrilmesi, çevrili alanda yetkisiz kişilerin çıkartılması/alınmaması tedbirine uymayan kişiler gerektiğinde zor kullanılarak menedilebilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus kolluğun zor kullanma sınırını aşmamasıdır[3].

Olay yerini korumakla yetkili kolluk görevlisi, koşullar gerçekleştiğinde Kabahatle Kanunu m.32 gereğince idari işlem yapılabilir[4]. Bu husus madde gerekçesinde açıkça belirtilmiştir (Dinler 2009).

Öğretide, madde metninin Kabahatle Kanunu m.32’nin uygulanması açısından yetersiz kaldığı, maddenin 2’nci fıkrasında; “Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir” denildiği belirtilerek CMK m.168 gerekçesinde belirtilmiş olmakla birlikte, asıl metinde Kabahatle Kanunu’na atıfta bulunulmaması düzeltilmesi gereken bir eksiklik olarak kabul edilmektedir (Dinler 2009).

5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un özel güvenlik görevlilerinin yetkilerini düzenleyen 7. Maddesi (j) alt bendinde de “Olay yerini ve delilleri koruma, bu amaçla CMK m. 168’e göre yakalama” yetkisi düzenlenmiştir. Bu yetki, özel güvenlik görevlileri için görevli ve yetkili oldukları yer ve zaman için söz konusu iken polis için “hizmet branşı, yeri ve zamanına” bakılmaksızın geçerli ve zorunludur. Yakalanmış ise şüpheliler, muhafaza altına alınmış ise suç delilleri soruşturma işlemini yürütecek yetkili (adli) kolluğa bir tutanakla teslim edilmelidir.

Polise mukavemet edilmesi veya görev yapan polisi vazifesinden alıkoymak maksadıyla zorla karşı koyuluyor olması ve yakalanmadıkları takdirde hareketlerinin devam edeceğinin beklenmesi/düşünülmesi/umulması durumunda da PVSK m. 17 gereği şahıslar polis merkezine/karakola götürülecek ve düzenlenecek evrakla birlikte adliyeye sevk edilecektir.

Olay yerinde görevine ilişkin işlemlere başlayan polisin görevinin yapılmasına engel olunması veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranılması “adliyeye karşı suçlar” kapsamına alınmalıdır.

Olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan polisin görevinin yapılmasına engel olunması veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranılması “kabahat” olarak değerlendirilmemelidir. Bize göre olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan polisin görevinin yapılmasına engel olunması veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranılması; suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme ile ilgili eylemlerdir. Bu nedenle TCK “Adliyeye Karşı Suçlar” kapsamına alınmalıdır.

TCK’nun “Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” başlıklı 281’inci maddesine “bozan” dan sonra gelmek üzere “yahut olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan kolluğun görevinin yapılmasına engel olan veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan” ilavesi yapılarak, “Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan yahut olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan kolluğun görevinin yapılmasına engel olan veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan kişi, …” cezalandırılmalıdır.

Adli kolluk görevlileri “yargı görevi yapanlar” kapsamına alınmalıdır.

TCK’da, üstlendikleri görev nedeniyle yargı görevi yapan kişilerin işledikleri iddia edilen bazı suçlarda ceza artırımı ile bu kişilere karşı işlenen suçlar ve cezalar düzenlenmiştir.

Ceza kanunlarının uygulanmasında; yargı görevi yapan deyiminden, yüksek mahkemeler, adlî ve idarî mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar anlaşılır (TCK m.6). Buna göre:

- Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır (TCK m.252/7).

- Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur (TCK m.265/2).

- Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK m.277/1).

- Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır (TCK m.288/1).

CMK m.160 ve 161’e göre;

- Adil bir yargılama yapılabilmesi için maddî gerçeğin araştırılması Cumhuriyet savcısının yükümlülüğüdür.

- Cumhuriyet savcısı bu görevi bizzat ya da emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle yerine getirir.

- Cumhuriyet savcısı ve adlî kolluk görevlileri sadece şüphelinin aleyhine olan delilleri değil lehine olan delilleri de toplayarak muhafaza altına almak ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

- Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları derhal Cumhuriyet savcısına bildirecek, yakalanan kişi(ler) hakkında Cumhuriyet savcısının talimatına uygun tedbirleri uygulayacak ve Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin emirlerini gecikmeksizin yerine getirecektir.

Ceza adaleti sistemi içinde görev yürüten Cumhuriyet savcısı ve avukatlar “yargı görevi yapan” tanımına girdiği halde adil bir yargılama yapılabilmesi için maddî gerçeğin araştırılmasında görev, yetki ve sorumlulukları olan kolluk görevlilerinin yargı görevi yapan sayılmaması büyük bir eksikliktir.

Adli kolluk görevlilerinin de “yargı görevi yapan” tanımına alınması durumunda;

- Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kolluk görevlisine verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılabilecektir.

- Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun kolluk görevlisine karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunacaktır.

- Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, kolluk görevlisini hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

- Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, kolluk görevlisini hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılacaktır.

Av. Halil YILMAZ

İstanbul Barosu

----------------------

[1] https://www.hukukihaber.net/bakan-tunc-9-yargi-paketinin-hazirliklarini-tamamlamak-uzereyiz Erişim tarihi 23.4.2024

[2] Bu konudaki tartımalar için bkz. Kunter Nurullah ve Yenisey Feridun, (2002), Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, C.I (Ceza Muhakemesinin Genel Hükümleri), 12. baskı, Đstanbul: Beta Yayınları, s. 536–537; afak Ali, (1996a), “Polis Teknolojisi ve Đsbat Hukukunda Yeri”, Avrupa Birliği Sürecinde Türk Polisi, Ankara: EGM Basımevi, Uluslar arası Sempozyum: 16 18 Ekim 1996 Ankara, s. 287; Selçuk Sami, (1977), “Kanıtların Toplanmasında Yasallık, Dürüstlük ve Total Ceza Adâleti”, Yargıtay Dergisi, C. 3, S. 2, 1977, s. 57; Öztürk ve Erdem, a.g.e., s. 357; Feyzioğlu, (2002), s. 51–52.

[3] Ayrıntı için bkz. Ünver ve Hakeri, a.g.e., s. 278–279.

[4] 5326 sayılı Kabahatler Kanunu m. 32 (1) “Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye … Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu cezayı vermeye emri veren makam yetkilidir.”