Adi şirket, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 620. maddesinde  "Adi ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleşmeyi üstlendikleri sözleşmedir." şeklinde düzenlenmiştir. En basit tanımı ile iki ya da daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.

Sözleşme özgürlüğü ve şekil serbestisi ilkesi gereğince adi ortaklığın kurulması şekle tabi değildir, dolayısıyla sözlü olarak da kurulabilmektedir.

Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639. maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesiyle birlikte adi ortaklığın tasfiyesi gündeme gelmektedir.

Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. 

Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.''

Kanuni düzenlemeler, Yargıtay ve İstinaf Mahkemesi kararları uyarınca adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin 2 yöntem bulunmaktadır. Bunlardan ilki ortakların aralarında anlaşarak tasfiyeyi gerçekleştirmeleri, bir diğeri ise ortakların tasfiye konusunda anlaşamamaları halinde tasfiyenin mahkemece yapılmasıdır.

Adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin bir davada mahkemece yapılacak olan ilk iş ortaklık sözleşmesinde tasfiyeye ilişkin hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek tasfiye memuru olarak re'sen atamak olacaktır.

Adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin kanun hükümleri emredici nitelikte olmayıp, tamamlayıcı niteliktedir, zira tasfiye iç ilişkiyle alakalıdır. Taraflar Mahkemeye gitmek yerine, irade ve sözleşme özgürlüğü çerçevesinde aralarında anlaşarak, tasfiyenin nasıl ve kim tarafından yapılacağını belirleyebilirler. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece TBK’nın 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir.

Ortaklar, tasfiyenin nasıl ve kim tarafından yapılacağını ortaklık sözleşmesinde belirleyebilecekleri gibi, ortaklığın sona ermesinden sonra oybirliğiyle yapacakları anlaşma ile de belirleyebilirler.

Öte yandan, adi ortaklığın tasfiyesinde tamamen irade özerkliği ilkesi hakimdir. Bunun sonucunda ortaklar; adi ortaklıkta tasfiyenin nasıl ve kimler tarafından yapılacağını, ortaklık sözleşmesinde kararlaştırabilecekleri gibi, ortaklığın sona ermesinden sonra yapacakları bir anlaşmayla da düzenleyebilirler. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/11308E.  2021/10752K. )

Dolayısıyla ortaklar arasında adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin sözleşme bulunduğu takdirde, sözleşmedeki hükümler uygulanarak tasfiye gerçekleştirileceğinden, kanuni tasfiye usulünün uygulanmasına gerek kalmayacaktır.  

Öte yandan, adi ortaklığın tasfiyesinde tamamen irade özerkliği ilkesi hakimdir. Bunun sonucunda ortaklar; adi ortaklıkta tasfiyenin nasıl ve kimler tarafından yapılacağını, ortaklık sözleşmesinde kararlaştırabilecekleri gibi, ortaklığın sona ermesinden sonra yapacakları bir anlaşmayla da düzenleyebilirler. Bu durum, BK’nın 535 inci maddesinin dördüncü fıkrası (TBK’nın 639 uncu maddesinin dördüncü fıkrası) uyarınca ortaklık ilişkisinin sona erdirilmesi olup artık kanuni tasfiye usulüne başvurulması gerekmez. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/5846E. 2021/472K.)

Adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin ortaklar arasında düzenlenen protokol resmi geçerlilik şekil şartına tabi değildir. Dolayısıyla Adi ortaklık tasfiye sözleşmesinde ortaklık malvarlığına dahil olan değerlerin, ortaklar arasında paylaştırılmasına ilişkin düzenleme yapılmış ise, ortaklığın tasfiyesine yönelik malvarlığı değerlerinin devriyle ilgili işbu düzenlemenin resmi şekilde yapılması gerekmemektedir. Nitekim Yargıtay Kararları da bu doğrultudadır.

Adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin protokolün yazılı şekilde olma zorunluluğu olmadığı da göz önüne alınarak, tasfiye protokolünün tamamı değerlendirilmelidir. (Yargıtay 23. Hukuk 2015/9542E. 2017/3784 K)

Ayrıca, her ne kadar taşınmaz devri, noter önünde satış vaadi sözleşmesi veya tapu sicil memuru önünde bizzat devir gibi resmi şekil şartına tabi ise de, ortaklar arasında şirketler hukukuna özgü bir biçimde bir tür tasfiyeyi içeren protokol hükümlerinin ilke olarak geçerli olduğunun kabulü gerekir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2018/2379E. 2018/8069K.)

Davacının davadaki talebi, ortaklığın tasfiyesi sonucu, ortaklığa dahil taşınmazın adına tescili olduğuna ve sözleşmede de, ortakların tasfiye usulünü belirlediklerine göre, mahkemece, 29.4.2010 tarihli ortaklık sözleşmesindeki tasfiye usulüne göre uyuşmazlığın karara bağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. . (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/2703E. 2015/14132K.)

Özetlemek gerekirse, irade özerkliği ilkesi gereğince adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılmaktadır. Ortaklar arasında tasfiye konusunda anlaşma mevcut ise, mahkemece adi ortaklığın varılan mutabakat ve taahütlere göre tarafların edimlerini yerine getirip getirmediği tespit edilerek tasfiyeyi gerçekleştirecek, sözleşme ile tasfiye yöntemi belirlenmemiş ise o takdirde mahkemece tasfiye işlemlerini yürütmek üzere tasfiye memuru atanacaktır.