Adli yardım; bireylerin temel hakları arasında yer alan ve aynı zamanda sosyal devlet ile hukuk devleti ilkelerinin bir gerekliliği olan hak arama özgürlüğünün, tam anlamıyla kullanılabilmesi için gerekli yolların açılmasını sağlamaktır. Hak arama özgürlüğünün önündeki en büyük engel adalete erişimin sağlanamaması hususudur. Adalete erişim; fiziksel bir erişimden ziyade, kişinin hak arama yollarını ve yargılama sürecini etkin biçimde kullanmasını sağlamaktır. Adalete erişimin etkin biçimde kullanılabilmesi için aşılması gereken ilk sorun bireyler arası eşitsizliğin ortadan kaldırılarak herkesin rahat bir şekilde yargı yoluna başvurmasının önünü açmaktır. Söz konusu eşitsizlik; bir uyuşmazlığı dava ederken yapılacak mahkeme masraflarının ve avukat ücretlerinin, birey tarafından karşılanamamasıyla ortaya çıkmaktadır.

Bu durumu ortadan kaldırmak adına Anglo Amerikan Hukuk sisteminde ve Türk Hukukunda, adli yardım sistemi dışında birçok yöntem geliştirilmiştir. İlk olarak; Probona, yani gönüllü avukatlık sistemi, ekonomik yönden avukat ücretlerini karşılayamayacak kişilere ücretsiz avukatlık hizmeti vermektedir. İkinci olarak; Sivil Toplum Örgütleri, adalete erişimde bir elçi görevi üstlenerek, bu kişileri anlaşmalı avukatlara veya hukuk bürolarına yönlendirir. Son olarak; eğitim hareketi olarak başlatılan Hukuk Klinikleri ise; söz konusu kişilere bir nevi danışmanlık hizmeti vererek, yargılama süreci boyunca karşılaşabilecekleri tüm durumları açıklayıp, kişileri aydınlatma görevini üstlenirler. Ancak söz konusu oluşumların hiçbiri adalete erişimi tam anlamıyla sağlayamamakta; araştırmalara göre %5’lik bir katkıları söz konusu olmaktadır. Bu değerlendirme sonucu adli yardımın kısmen de olsa diğer uygulamalardan daha etkili bir şekilde sonuç verdiği söylenebilir.

Devlet eliyle yürütülen ‘’Adli Yardım’’ uygulamasının daha etkili ve avantajlı olmasının sebebi ücretsiz avukatlık hizmetinin sağlanmasının yanında, diğer mahkeme masraflarının tamamının ya da bir kısmının geçici olarak devlet hazinesinden karşılanmasıdır. Ne var ki söz konusu uygulamadan faydalanmak için birtakım şartların bireylerde bulunması gerekir. Ekonomik açıdan yargı süreci masraflarını karşılayabilecek durumda olmayan kişilerin, bu şartları yerine getirip getirmediğinin tespiti süreci başlamadan önce; davanın açılacağı mahkemeye ya da dava halihazırda görülüyorsa, davanın görüldüğü mahkemeye “adli yardım talebinde” bulunulmalıdır. Söz konusu talep, kabul edildiği takdirde; mahkeme masrafları alınmaz. Kabul edilmezse; 15 gün içerisinde masrafların ödenmesi gerekir.

Adli yardım kapsamında, geçici olarak bağışıklık sağlanan masrafların ne olduğu hususuna gelindiğinde; ortaya avukatlık ücretleri ve mahkeme masrafları çıkar. Ücretsiz avukat tesis edilip edilmeyeceği, adli yardım talebi kapsamında, kişinin ön başvuru formunda verdiği bilgiler ve dosya içine ekleyeceği ikametgâh belgesi, nüfus cüzdanı fotokopisi ve davaya ilişkin belgelerin birer örneği, yanında muhtarlıktan alınan fakirlik belgesi ele alınarak, sübjektif bir değerlendirme sonucu; baro tarafından karara bağlanır. Aynı değerlendirme yöntemi, mahkeme masraflarının karşılanması hususunda da kullanılır. Bu nokta da değinilmesi gereken bir diğer önemli konu; 2011 öncesinde harç sistemi (dosya masrafı vs. ödeneği) ile karşılanan giderlerin 2011’ den sonra değişen Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile birlikte gider avansı haline dönüştürülmesidir. Harç sisteminden farklı olarak; gider avansı sisteminde, olası yapılacak her türlü gider için (bilirkişi raporu, keşif vb.) bir fiyat belirlenip, kişiden tahsis edilmesi; eğer beklenenden az bir harcama olursa artan paranın kişiye iadesi durumu söz konusudur. Adli yardım talebi kabul edilen kişiden geçici olarak söz konusu gider avansı da alınmaz.

Talebin değerlendirilmesi safhasında esas alınan iki kriter vardır. İlk olarak mutlak yoksulluk kriterinde, kişinin bu vasıfta olup olmadığı konusunda somut delillere yani belgelere bakılarak bir karar verilir. Nisbi yoksulluk kriterinde ise; söz konusu belgelerin yanında kişinin sosyal ve ekonomik günlük yaşamı da dikkate alınır. Aylık maaşı, üzerine kayıtlı taşınmaz olup olmadığı gibi hususlar incelenerek bir sonuca varılır ancak, bu değerlendirme sonucunda, örneğin; kişinin üzerine kayıtlı bir gayrimenkul olduğunda, eğer mahkeme masraflarının karşılanması için bu taşınmazın satılması gibi bir gereklilik doğuyorsa ve bu satım sonucu, kişinin normal yaşamının seyrinin değişmesi durumu ortaya çıkacaksa; adli yardım talebinin kabul edilmemesi orantısız bir değerlendirme olacaktır.

Tüm bu gereklilikler yerine getirildikten sonra; adli yardım talebi görevli mahkemece ve baro tarafından kişi hakkında olumlu yönde karar verilirse, adli yardım dava süresince devamlılığını sürdürecektir. Ne var ki, kişi açtığı ya da davalı olduğu uyuşmazlıkta, iddiasında veya savunmasında haklı değilse; yani dava sonucunda aleyhine bir hüküm verildiyse, adli yardım kapsamında yararlandığı her türlü giderin tazminini yerine getirmek zorundadır. Çünkü adli yardımdan yararlanan kişinin; iddiasında, savunmasında, icra ve ihtiyati tedbir taleplerinde haklı olması aranır.

Bu noktada değinilmesi gereken bir önemli husus; adli yardımın ceza davalarında normal seyrinin dışına çıkarak, birtakım istisnalara yer vermesidir. Öncelikle belirtilmelidir ki, hukuk davalarında ‘vekil’ olarak isimlendirilen avukat, ceza davalarına geçildiğinde ‘müdafi’ adını alır. Buradan hareketle söylenebilir ki; hukuk davalarından farklı olarak ceza davalarında “zorunlu müdafilik” söz konusudur. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 150’ de (CMK) açıkça belirtildiği üzere; şüpheli veya sanık için zorunlu müdafilik halleri dışında hukuk davalarındaki prosedürün aynısı uygulanırken, mağdur ve şikayetçi taraf için yine zorunlu müdafilik halleri dışında, cinsel saldırı suçlarında ya da 5 yıldan fazla hapis cezası gerektiren bir suçun mağduru olduklarında, talepleri halinde baro tarafından müdafi görevlendirilmesi zorunludur.

Bunun haricinde CMK.m.150’de belirtilen “zorunlu müdafilik halleri” sanık ve şüpheli ile mağdur ve şikayetçi şeklinde bir ayrıma gidilmiştir. Söz konusu hallerde kişinin talebine bakılmaksızın müdafi görevlendirilir, bu sebeple CMK.m.150’den ayrılır

Tüm bu bilgiler ışığında; adli yardım prosedürünün, mahkeme ve baro tarafından ilgililerin talepleri doğrultusunda tespit edilmiş ''maddi durumu yeterli olmayan bireylerin'' yanı sıra; CMK' da öngörüldüğü üzere ''zorunlu müdafilik'' kapsamına giren sanık veya mağdurlar açısından ayrı bir düzenlemeye tabi tutulmuş ve ayrıca mağdur kişiler bakımından; sanıklardan farklı olarak iki ayrı istisna halinde daha ayrıcalıklı bir sistem tanınmıştır.

detail-photo-fancybox-0

Av. Burçak DALGIÇ