GİRİŞ

Çalışmamızın konusu; Selahattin DEMİRTAŞ’ın milletvekili ve muhalefet partisi eş başkanı iken sarf ettiği bazı sözleri sebebiyle karşı karşıya kaldığı yargılama sürecinin siyasi ifade hürriyeti bakımından incelenmesinden ibarettir. Çalışmamızda AİHM Büyük Dairesi’nin Demirtaş hakkındaki 22.12.2020 tarihli kararı inceleme konusu yapılmıştır.[1]

1. GELİŞEN OLAYLAR VE İSNAT EDİLEN EYLEMLER

2014 yılının Eylül ayında IŞİD tarafından Kobani'ye karşı işgal girişimine başlaması üzerine HDP'nin sokağa çıkma çağrısıyla başlayan protestolarda 46 kişi ölmüş, 682 kişi yaralanmış, olaylar sebebiyle 323 kişi tutuklanmış ve 1113 bina hasar görmüştür.[2] 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında gelişen olaylarla noktalanan çözüm süreci sonrasında başlayan gösterilerin şiddete dönüşmesi ile çıkan çatışmalarda büyüyen olaylar güvenlik güçleri tarafından bastırılmış, olaylarda toplam 249 güvenlik gücü mensubu yaşamını yitirmiş, 2544 gösterici etkisiz hale getirilmiş[3] ve Türkiye İnsan Hakları Derneği'nin raporuna göre en az 310 sivil hayatını kaybetmiştir.[4]

6 Ekim 2014 tarihinde HDP’nin "@HDPgenelmerkezi" isimli hesabından aşağıdaki tweetler atılmıştır;

Halklarımıza acil çağrı! Şuanda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı! Kobane’de duruş son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobané’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz. [5]

Kobané’de yaşanan katliam girişimine karşı 7 den 70 e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.[6]

Bundan böyle her yer Kobane’dir. Kobane’deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe çağırıyoruz.[7]

2014-2016 tarihleri arasında TBMM’de yapılan grup toplantısında ve başkaca siyasi platformlarda aşağıdaki konuşmalar yapılmıştır;

DAEŞ örgütünün Mürşitpınar sınır kapısına dayandığını öğrendiğimiz için bahsi geçen çağrıları yaptık, insanlar sokağa çıktı hiçbir yerde şiddet kullanılmadı. Şiddet kullanılsın demedik. Siyasi mücadele amaçlı bir çağrı yaptık. Şiddeti büyüten HDP’nin çağrısı değil, halkın gösterileri değil. Tahrik edenleri bulmak hükümetin görevidir. Şiddet eylemleri olmamalı. Kobane’yi sahiplenme eylemlerine müdahale edilmemeli... [8]"

Biz, ne dağdakinin, ne askerdekinin, ne polisin öldürülmesine izin vermeyeceğiz, hiçbirini normal karşılamayacağız. Onlar bedel ödemesin. Biz bedel ödemek için halkımızdan yetki aldık, bize bunun için oy verdiler. Ne bedel ödenecekse, biz hazırız. Ama bizimle mücadele edenler de, bize düşmanlık yapanlar da en az bizim kadar cesur olmalılar. Yoksa kaybederler, kaybedecekler. Bunu hep birlikte göreceğiz. Onlar bu direniş karşısında yenilecekler. Türkiye’nin barış duygusu kazanacak. Türkiye’nin özgür yarınları, özgür geleceği kazanacak. Yeter ki, nasıl bir HDP ilkesi etrafında birleştiğimizi tek bir dakika bile unutmayalım. [9]

İnanın ki değerli arkadaşlar, bizim arzu ettiğimiz yerel yönetimlere yetki devri de yapılsa, sadece HDP’li belediye değil, AKP’li belediyeler de dahi iyi çalışacak, MHP’li belediyeler de, CHP’li belediyeler de daha iyi çalışacak. Biz yerel yönetimler daha iyi çalışsın istiyoruz, ülke bölünsün, parçalansın değil. Yerelde yetki olsun, kendi kararlarını, bütçelerini, uygulamalarını yaparken, halkın denetimine açık, şeffaf, güçlü yerel yönetimler olsun istiyoruz; özyönetim dediğimiz budur, özerklik dediğimiz budur. İnşallah ülkemiz bir gün o yönetim modeline kavuşacak, diktatörlüğe değil diyorum. Bu hafta içerisinde hem milletvekili arkadaşlarıma, hem bütün Parti görevlilerine, çalışanlarımıza ben başarılar diliyorum. Cizre’ye, Silopi’ye, Sur’a da, bütün halkımıza, direnen bütün arkadaşlarımıza da buradan bir kez daha sevgi, selamlarımızı iletiyorum." [10]

Örneğin siz, Cizre’de üç-beş gün sonra sokağa çıkma yasağını kaldırdığınızda, Kürt sorunu çözülmüş mü olacak? Sur’da şu anda sıkıştırmaya çalıştığınız 200’e yakın sivil, kadın, çoluk çocuk, direnişti, onları katlettiğinizde örneğin, Cizre’deki gibi yapıp, cenazelerine bile benzin döküp, “Aileleri tanıyamasın, cenaze törenleri bile yapılamasın” barbarlığıyla yaklaştığınız uygulamalarla   sonuç   aldığınızda   Kürt   sorunu   çözülmüş mü olacak ?[11]

Tekrar çağırıyorum. Sokak meşrudur. Zulme karşı direniş meşrudur, haktır. Sana meşrudur da, bize meşru değil mi? 15 Temmuz darbesine karşı sokağa çıkana meşrudur da, kayyuma karşı, vekil tutuklanırsa sokağa çıkacaklar gayrimeşru mudur? Herkesin iradesi saygındır. Halk demokratik tepkisini her yerde barışçıl çerçevede gösterme hakkını, hukukuna sahiptir ve asla vazgeçmeyeceğiz. Aman aman, bunlar, efendim sokak tehlikelidir, falan filan diyecekler, kanmayın bunlara. Sokak demokrasinin en meşru alanlarından biridir. [12]

Demirtaş 2015 yılında Diyarbakır'da gerçekleştirilen Demokratik Toplum Kongresi toplantısına katılmış[13], iki gün süren toplantıda demokratik özerk bölgeler oluşturulması çağrısı yapılmış ve sonuç bildirisinde, "ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması" önerisi yapılmış ve "halk meclislerinin ilan ettiği özyönetim ilanlarını, halkımızın her alanda yürüttüğü haklı ve meşru direnişi sahipleniyoruz" denilmiştir.[14]

Gelişen olaylar ve 2015 Haziran seçimi sonrası oluşan gergin ortamda 22 Mayıs 2016 tarihinde Anayasa değişikliği ile Demirtaş ile birlikte 154 milletvekilinin dokunulmazlığı TBMM tarafından kaldırılmıştır. Bahse konu Anayasa'nın geçici 20. maddesi aşağıdaki biçimdedir;

"Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir. [15]"

Milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması sonrası Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 4 Kasım 2016 tarihli kararı sonucu tutuklanan Demirtaş, o tarihten bu yana halen tutuklu bulunmaktadır. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi Demirtaş hakkında 16.05.2024 tarihli kararı ile toplam 42 yıl hapis cezasına hükmetmiş[16] ancak gerekçeli karar henüz açıklanmamıştır.

2. ÇÖZÜMÜ GEREKEN HUKUKİ PROBLEM

İş bu çalışmamız “ifade hürriyeti” kapsamında olduğundan bu yöndeki problemler ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Bu bağlamda çözülmesi gereken hukuki sorun, bir muhalefet partisi eş başkanı ve milletvekilinin, milletvekilliği sırasında sarf ettiği bazı sözlü ifadeler sebebiyle tutuklanması ve hakkında ceza mahkûmiyeti kararı verilmesinin ifade hürriyetinin sağladığı güvenceleri ihlal edip etmediğidir.

Hukuki sorunu tespit ettikten sonra; öncelikle ifade hürriyetinin ve bu bağlamda siyasi ifade hürriyetinin kapsamı ve koruma alanının ortaya konulması gerekecektir.

a. İfade Hürriyetinin Kapsamı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8., 9., 10. ve 11. maddeleri; özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkını, düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü ve toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü koruma altına alır. Bu maddelerde güvence altına alınan hak ve özgürlüklerle demokratik toplumun korunması amaçlanır. Temel öğeleri “çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık fikirlilik” olan demokratik toplum özgürlükçü bir demokrasinin de vazgeçilemez koşullarını oluşturmaktadır.[17] Bu dört madde arasında ifade özgürlüğünün özel bir önemi vardır. Çoğulcu bir demokrasiden bahsedebilmek için İfade özgürlüğünün ve bununla birlikte örgütlenme özgürlüğünün yeterli biçimde güvenceye alınması gereklidir.[18]

AİHM'nin demokrasiye en çok referansta bulunduğu hak Sözleşme'nin 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğüdür. AİHM ifade özgürlüğünü demokratik rejimin asli bir unsuru veya vazgeçilmez bir bileşeni olarak görür.[19]

Nitekim AİHM Handyside/Birleşik Krallık kararında ifade özgürlüğü konusunda şu belirlemeleri yapmıştır;

“İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan olan demokratik toplumun asıl temellerinden birisini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, Sözleşme'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasına bağlı olarak, yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek mümkün değildir. Bu durum, diğer hususların yanı sıra, söz konusu alanda uygulanan her ‘resmiyet’, ‘koşul’, ‘kısıtlama’ ya da ‘cezanın’ hedeflenen meşru amaçla orantılı olması gerektiği demektir. [20]

İfade Özgürlüğü konusu;1966 tarihli Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin[21] 9. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir;

"1. Herkesin, bir müdahale ile karşılaşmaksızın fikirlere sahip olma hakkı vardır.

2. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya sanatsal urun şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünü de içerir.

3. Bu maddenin ikinci fıkrasındaki haklar özel bir ödev ve sorumlulukla kullanılır. Bu nedenle bu hak, sadece hukuken öngörülen ve aşağıdaki sebeplerle gerekli olan sınırlamalara tabi tutulabilir:
a) Başkalarının haklarına ve itibarına saygı;

b) Ulusal güvenliği veya kamu düzenini veya sağlık ve ahlakı koruma".

Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 20. maddesinde ise; her türlü savaş propagandası, ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden ifadeler, herhangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulmasının hukuki koruma görmeyeceği belirtilmiştir.

AİHS'nin 10. maddesi, ifade özgürlüğü konusunu aşağıdaki şekilde düzenlemiştir;

"Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir."

Sözleşme'nin 10. maddesi taraf devletlere getirdiği yükümlülüklerden ilki, ifade özgürlüğünün kullanılmasına müdahale etmeme şeklindeki negatif yükümlülüktür. Bu sebeple kamu makamları ancak 10. maddenin 2. fıkrasındaki şartlar varsa ifadenin kullanımını yasaklara ve yaptırımlara tabi tutabilir.[22]

Anayasamız ifade özgürlüğü konusunu Sözleşme'nin 10. maddesine paralel biçimde 26. maddede aşağıdaki biçimde düzenlemiştir;

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir."  

 10. maddede düzenlenen ifade özgürlüğü, yüzyıllar süren bir mücadele sonucu kazanıldığı için tarihi bir öneme sahiptir. Sözleşmeyi hazırlayanlar ifade özgürlüğünün Avrupa Konseyi'nin kurucu unsurlardan biri olduğunu belirtmektedir. Bu hakkın önemi, demokrasinin siyasi süreciyle yakın bağlantısı ve azınlıklar, siyasi muhalifler ve sivil toplum için kamusal tartışmaları teşvik etmek için vazgeçilmez bir araç olarak oynadığı rol ile açıklanmaktadır.[23]

Ülkemizin bakımından bu konuda çok iyi bir sicili olduğumuz söylenemez. AİHM tarafından 1959-2021 yılları arasında verilen 418 ifade özgürlüğü ve 111 toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ihlaliyle, ifade hürriyetini ihlal bakımından Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer almaktayız.[24] Son dönemlerde üst üste verilen Sözleşme'nin 18. maddesinin[25] ihlalleri de bu durumun daha da kötüye gittiğinin göstergesidir. Öte yandan; özgürlüklerin korunmasında kale görevini üstlenmesi gereken Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları arasında oluşan derin ayrılıklar, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği bireysel başvuru kararlarının güvenilmezliği yönünde düşüncelerin oluşmasına/artmasına sebebiyet verebilecek niteliktedir.[26]

b. Siyasi İfade Hürriyeti

Sözleşme kapsamında en geniş koruma bulan ifadeler siyasi konulara ilişkin düşünce açıklamalarıdır.[27] Özellikle siyasi alanda bireysel ve örgütlü alanda ifade özgürlüğünün geniş bir şekilde korumaya alınması suretiyle farklı olanın kendini kabul ettirme şansı devam ettirilebilir. Bu sebeple AİHM kararlarına bakıldığında özellikle siyasi alandaki ifade özgürlüğünün geniş bir şekilde koruma altına alındığı görülecektir. AİHM siyasi alandaki ifade özgürlüğü konusunda inceleme yaparken belirlediği bazı kriterler üzerinden değerlendirme yapmaktadır. Bunlar; "ifadenin konusu", "ne tür tehlikelere yol açtığı", "nerede ve nasıl söylendiği", "ne kadar alenileştiği", "kimin söylediği" ve "ifadenin muhatabının kim olduğu" dur.[28]

Ne söylendiği diğer bir deyişle, ifadenin içeriği çok önemlidir ve esas belirleyicidir. Sarf edilen siyasi sözlerin nefret söylemi içermesi, şiddete teşvik etmesi ya da şiddeti onaylaması 10. madde kapsamında koruma görmez ve o sözlere müdahale edilmesini meşrulaştırır. Türkiye’de algılananın aksine üniter devlet ya da ülke bütünlüğü aleyhine olan ifadeler şiddet söylemi içermediği sürece 10. maddenin koruması altındadır.[29]

Mahkeme Özgür Gündem/Türkiye kararında; örgüt lideriyle röportajların yayınlanmasına ilişkin makalelerde silahlı mücadeleyi, savaşı ve kanın son damlasına kadar dövüşmeyi savunan metinlerin, güneydoğudaki çatışma bağlamında şiddet kullanılmasını cesaretlendirdiği görüşünde olmasına rağmen; "kanunla belirlenmiş" bir müdahalenin varlığını ve bu müdahalenin "meşru bir amaçla" gerçekleştirildiğini varsaymış, ancak yayınlanan makaleler sebebiyle verilen 20 Ay 2 Yıl hapis cezası, para cezaları, baskıların toplatılması ve 1 aylık kapatma cezasında, cezaların şiddetine bağlı olarak müdahalenin demokratik toplumda zorunlu olmadığına kanaat getirerek 10. madde bağlamında ihlal kararı vermiştir.[30]

Başka bir kararda; ""Bizden topraklarımızdan çıkmamız istenirse, bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğimiz bilinmelidir” veya “Bizim tarafımızda tek bir kişi kalana kadar savaş devam edecek” veya “Türkiye Devleti bizi topraklarımızdan atmak istiyor. İnsanları köylerinden çıkarıyor” veya “Bizi yok etmek istiyorlar”" gibi ifadeler Mahkemece şiddete tahrik olarak değerlendirilmemiş ve şiddete tahrik etmeye meyilli olarak da yorumlanmamıştır. Mahkeme bu davada da; yerel mahkemece verilen derginin sahibi olan ilk başvuranla ilgili 100.000.000 Türk Lirası ve 200.000.000 Türk Lirası para cezalarını; baş editör olan ikinci başvuranla ilgili 50.000.000 Türk Lirası para cezası ve altı ay hapis cezası ile 100.000.000 Türk Lirası para cezasını, yapılan müdahalenin demokratik toplumda "gerekli" olmadığına karar vererek 10. maddenin ihlal edildiğine hükmetmiştir.[31]

İfadenin içeriği yanında; ne tür tehlikelere yol açabileceğinin saptanması da bazı durumlarda önem kazanmaktadır. "Şiddete teşvik" saptaması yapılırken toplumun içinde bulunduğu durum, bir şiddet ortamının olup olmadığı, diğer bir deyişle kullanılan ifadelerin yarattığı tehlike belirleyici olabilmektedir.[32]

Mahkeme şiddet kullanımına özendiren ayrılıkçı görüşleri incelerken bu görüşlerin kamu düzeninde gerçek bir tehlike yaratıp yaratmadığını her bir somut olaya göre araştırmaktadır. Bu araştırmada; ifadenin içeriği, açıklamayı yapan kişinin kimliği, açıklamanın yapılış şekli ve yapıldığı ortam Mahkemece dikkate alınmakta, bu 4 kriter açısından yapılan inceleme sonucunda 10. maddenin 2. fıkrasında yer alan meşru sınırlama amaçları arasındaki "ulusal güvenlik" ve "kamu düzeni" bağlamında ifadenin somut bir tehlike yaratıp yaratmadığı belirlenmektedir.[33] Nitekim AİHM başka bir davada sarf edilen ifadelerin oluşturduğu tehlikelilik sebebiyle 10. madde kapsamında koruma görmeyeceğine hükmetmiştir.[34]

Sözlerin nerede ve nasıl ifade edildiği, diğer bir deyişle hangi şartlar altında sarf edildiği önemlidir. Örneğin, bir canlı yayın veya kamuya yönelik bir yerdeki konuşma sırasında sorulan bir soru üzerine sarf edilen sözleri geri almak mümkün değildir. Bunun yanında heyecan veya kızgınlık ile söylenmiş sözlerle ilgili daha hoşgörülü olmak gerebilir.[35]

AİHM ifade özgürlüğü bağlamında politikacı ve gazeteciler tarafından sarf edilen sözleri daha katı bir değerlendirmeye tabi tutmakta, bu kişilerin kamuyu aydınlatma bakımından üstlendikleri önemli rol gereği sert ya da abartılı ifadelerinin normal karşılanması gerektiğini vurgulamaktadır.[36]

İfadeyi kimin söylediği; toplumdaki rolüne, etkisi ve pozisyonu bakımından önem arz etmektedir. Şiddeti öven yaklaşımlar açısından toplumda önemli bir yeri olan bir kişinin şiddeti övmesi durumunda ifade özgürlüğünü daraltıcı bir rol oynayabilmektedir.[37]

Nitekim AİHM şiddet kullanan PKK'ya destek niteliğindeki ifadeler söz konusu olduğunda, ifadeyi söyleyen kişinin Diyarbakır gibi önemli bir güneydoğu şehrinin eski belediye başkanı olmasının, zaten patlamaya hazır bir bomba niteliğinde olan bölgedeki durumun daha da kötüleşmesine sebep olabileceğini vurgulamıştır.[38]

İfadeyi kimin söylediği konusunda incelememize konu kararla benzerlik gösteren bir başvuruda, AİHM; Rusya'da muhalefet lideri olan başvurucunun 2012-2014 yılları arasında izinsiz de olsa barışçıl yürüyüş ve toplantılara katılması sebebiyle verilen 5 kez para cezasını, gözaltı kararlarını ve 7 ile 15 gün hapis cezalarını; politik çoğulculuğun baskı altına alınması kabul ederek bu türlü toplantı ve gösterilere tolerans gösterilmesi gerektiği gerekçesiyle Sözleşme'nin 5 ve 11. maddelerinin 18. madde ile birlikte ihlal edildiğine oy birliğiyle karar vermiştir. Mahkeme 11. madde bağlamında yaptığı değerlendirmede; müdahaleyi demokratik toplum düzeninde gerekli bulmamıştır.[39] Bilindiği gibi Sözleşme'nin 11. maddesinde düzenlenen toplantı ve dernek kurma özgürlüğü, ifade özgürlüğünün kolektif biçimdeki uygulaması olarak kabul edildiği için 10. maddenin sağladığı tüm korumadan eksiksiz olarak yararlanmayı gerektirmektedir.[40]

3. AİHM'İN SİYASİ İFADE HÜRRİYETİ BAKINDAN YAPTIĞI DEĞERLENDİRME

AİHM başvurucu açısında yaptığı incelemede; ifade özgürlüğünün taşıdığı önemi vurgulamış, siyasal ifadenin taşıdığı büyük önemin altını çizmiş ve Meclis konuşmalarının daha yüksek bir korumadan faydalanması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca yasama dokunulmazlığı kuralının meclis muhalefetini koruma fonksiyonuna değinen Mahkeme, meclisteki azınlığın çoğunluk tarafından suiistimal edilmekten korunmasına özel bir önem atfettiğini vurgulamıştır. Ancak doğrudan ya da dolaylı şiddet çağrısının önlenmesi için belirli düzenlemelerin de gerekli olabileceğini belirten Mahkeme, ifade özgürlüğünün korunaklı kaldığının doğrulanması adına, yapılacak incelemesinin çok daha sıkı olması gerektiğini eklemiştir.[41]

AİHM önüne gelen başvurularda, ihlal edildiği iddia edilen hakka ilişkin bir "müdahalenin" varlığını kabul ettiğinde, yapılan müdahalenin, sırasıyla; “kanunla öngörülmesi”, Sözleşme'nin ilgili maddesinde belirtilen "meşru amacı" taşıması ve “demokratik toplum düzeninde gerekli” olması şartlarını aramakta, ve ihlal iddiasını bu sıralamaya göre incelemektedir. Nitekim başvurucu açısından da bu sıralamaya göre bir inceleme yapmıştır.[42]

AİHM başvurucu açısından "kanunla öngörülme" kriterine göre "TCK m. 314" bağlamında yaptığı incelemede; terörle mücadele konusundaki yasaların muğlaklığından kaynaklı uygulayıcıların geniş yorum benimsemelerini, şiddetten uzak beyan ve eylemlerin tutuklamaya delil gösterilmesinin artarak devam etmesini ve uygulayıcıların 10. maddenin getirdiği korumayı sistematik olarak göz ardı etmelerini gerekçe göstererek öngörülebilir bir kanun olmadığı değerlendirmesi yapmış ve "...ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanun niteliği gerekliliğiyle bağdaşmaması itibarıyla... başvurucunun davasında terörle alakalı suçları düzenleyen maddelerin yorumlanması ve uygulanmasına ilişkin meseleler sebebiyle Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.[43]"

AİHM başvurucu açısından "kanunla öngörülme" kriterine göre "Anayasa değişikliği" bağlamında yaptığı incelemede ise; bahse konu anayasa değişikliğinden etkilenen başvurucunun da aralarında bulunduğu 154 milletvekilinin Anayasa’nın 83. maddesinin 1. fıkrasında anlatılan yasama dokunulmazlığının sağladığı hukuki korumadan faydalanmaya devam edeceğini ifade etmiştir (p. 256-263). Mahkeme ayrıca, 83. maddenin koruma sağlamadığı varsayılsa dahi anayasal değişikliğinin öngörülebilirlik bakımından sorun oluşturduğunu, çünkü 83. maddenin ikinci fıkrasına göre; bir milletvekilinin ancak Meclis Genel Kurulu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararı olduğu sürece tutulabileceği, sorguya çekilebileceği, tutuklanabileceği veya yargılanabileceğini, bu durumda meclis genel kurulunu milletvekilinin durumunu sübjektif olarak değerlendirmesi gerektiği ve bu değerlendirmeye karşı ilgili milletvekiline kendisini savunma hakkının sunulması gerektiğini, alınacak karara karşı da milletvekilinin 7 gün içinde Anayasa Mahkemesi'ne itiraz hakkı bulunduğunu, ilgili anayasa değişikliği sonrası ise böyle bir itirazın mümkün olmadığını belirtmiştir (p. 264-267). Mahkeme son olarak; Anayasa değişikliği sonucunda oluşan, milletvekillerinin sağladığı güvenceden yararlanamaması durumunun öngörülemez bir durum olduğunu, özel kişileri açıkça hedef alan kanunların hukukun üstünlüğüne aykırı olduğunu, muhalefeti hedef alan bu durumun anayasa değişiklik prosedürünün kötüye kullanılması anlamına geldiğini, bir milletvekili tarafından öngörülmesi mümkün olmayan bu durumun meclis genel kurulunun ifade özgürlüğüne zarar vereceğini belirtmiştir; "... ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanun niteliği gerekliliğiyle bağdaşmaması itibarıyla, anayasa değişiklikleriyle birlikte Anayasa’nın 83. maddesinin ilk fıkrasının başvurucuya uygulanmasının düşünülmemesi...sebebiyle Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.[44]"

Başvurucu açısından daha objektif bir nedenden ötürü yani müdahalenin kanunla düzenlenmemiş olması bağlamında bir ihlal kararı söz konusu olduğundan, teorik açıklamalar bölümünde anlatılan; "ifadenin konusu", "ne tür tehlikelere yol açtığı", "nerede ve nasıl söylendiği", "ne kadar alenileştiği", "kimin söylediği" ve "ifadenin muhatabının kim olduğu"  kriterleri anlamında bir değerlendirme kararda bulunmamaktadır.

SONUÇ

AİHM Büyük Dairesi içtihat niteliğindeki kararındaki ihlal gerekçesinde; ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin "kanunla öngörülmüş bir müdahale" olmadığı belirlemesi yapmıştır. Yani Mahkeme TCK'nun 314'üncü maddesinin "öngörülebilir" bir yasal düzenleme olmadığına işaret etmiştir. Mahkemenin bu içtihadı sonrasında; Türkiye aleyhine AİHM'e TCK'nun 314'üncü maddesi kapsamında yapılacak tüm başvurularda aynı gerekçe ile ihlal kararı vermesinin önü açılmıştır. Bu bağlamda; TCK'nun 314'üncü maddesinin "hukuken öngörülebilir" esaslara dayalı olarak yeniden düzenlenmesi ve bu konuda uygulayıcılara bırakılan geniş takdir alanının objektif kriterlerle sınırlandırılması gerekmektedir.

Bilindiği gibi AİHM’nin 17 hâkimden oluşan en üst yargı birimi Büyük Dairedir. Sözleşme'nin 46. Maddesi gereğince AİHM Büyük Daire kararı kesin ve bağlayıcıdır. Yargı yetkisini kabul eden devletler, AİHM kararlarını uygulama yükümlülüğü altındadır. AİHM kararlarının uygulanması, bir uluslararası yükümlülük olduğu kadar, hukuk devletinin de gereğidir.[45]

AİHM kararlarına uymak pozitif hukukun gereğidir. Nitekim Anayasa’nın 90. maddesinde 2014 yılında yapılan değişiklikle temel haklar ve özgürlükler söz konusu olduğunda uluslararası antlaşmalara normlar hiyerarşisinde kanunlardan üstün bir statü öngörülmüştür. Türkiye Sözleşme’yi imzalamak suretiyle Sözleşme’nin 46. maddesine göre AİHM tarafından verilen kesinleşmiş kararları uygulamayı taahhüt etmiştir.

AİHM kararlarına uyulmaması Türkiye açısından yıllar geçtikçe benzer ihlallerin sayısını artırma ve ekonomiye altından kalkılması güç bir tazminat yükü getirmektedir. Nitekim 30 Nisan 2024 tarihi itibariyle AİHM önünde bulunan 65.500 başvurudan 23.950’si Türkiye’den yapılmış olup, AİHM’e yapılan başvurular açısından pastadaki en büyük pay %36.6’lık oranla Türkiye’ye aittir.[46]

AİHM Büyük Daire kararlarına karşı herhangi bir itiraz yolu bulunmamaktadır. AİHM kararının yerine getirilmemesi Sözleşme’nin 46. maddesinin 4. fıkrası kapsamında ihlal usulü yolu olarak tanımlanan sürecin başlatılmasına sebep olabileceği gibi Avrupa Kon­seyi Statüsü’nün 8. maddesi kapsamında; Avrupa Konseyi’nde­ki temsil hakkının askıya alınması, üyelikten çekilmeye davet ve üyelikten çıkarma gibi birçok olumsuz sonuca neden olabilecektir.[47]

17 yargıçtan oluşan Büyük Daire 16’ya karşı 1 oyla Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlaline karar vermiştir. Karşı oy kullanan üye ise Yargıç Saadet Yüksel’dir. Karşı oy gerekçesine de burada kısaca hakkında değinmek gerekecektir.

Yargıç Yüksel; Büyük Daire tarafından yapılan değerlendirmenin Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin 1. ve 2. fıkralarının soyut bir incelemesi şeklinde yapıldığını, müdahalenin öngörülebilir olduğunu, "kanun niteliği" gerekliliğine uygun olarak yasayla öngörüldüğünü, acil bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiğini ve izlenen meşru amaç ile orantılı olarak demokratik bir toplumda gerekli olduğunu ifade etmiştir.[48]

Karşı oyda; müdahalenin kanunla öngörüldüğü savunulmaktadır. Kanaatimizce bu görüş yerinde değildir. Çünkü özellikle TCK m.314'ün geniş lafzı dikkate alındığında, maddi anlamda ve öngörülebilir bir düzenlemenin varlığından bahsetmek mümkün değildir. AİHM mevcut dosyada "kanunla yapılmış bir müdahale olmadığı" yönündeki yorumu ile benzer hak ihlallerinin çokluğu sebebiyle temelli olarak TCK'nun 314. maddesinin öngörülemezliğini ortaya koymak istemiş olabilir.

Karşı oyda müdahalenin meşru olduğu savunulmaktadır. Kanaatimizce bu görüş yerindedir, çünkü müdahaleye esas olarak Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan sebeplerden biri hükümet tarafından kolaylıkla öne sürülebilir.

Ancak karşı oydaki müdahalenin "orantılı" olduğu yönündeki görüşe katılmıyoruz. Çünkü örneğin yukarıda değinilen ve Mahkeme'nin müdahaleyi "orantılı" bulduğu AİHM/Zana başvurusunda[49] toplam verilen ceza -on iki ay- hapis cezasıdır ve başvurucunun cezasının beşte birini yani -iki ay on iki günü- cezaevinde geçirmesi durumunda şartlı tahliye ile çıkabilmesi mümkündür. Başvurucu hakkındaki tutuklama ise 4 Kasım 2016 tarihinde gerçekleşmiştir ve başvurucu halen -bugün itibariyle yaklaşık 8 yıl 6 aydır- tutukludur. Başvurucu açısından AİHM/Zana davası ile kıyaslandığında orantılılıktan bahsetmek mümkün görünmemektedir.

Yine karşı oydaki; müdahaleyi demokratik toplum için gerekli bulan görüş, AİHM içtihatları kapsamında kabul gören bir görüş değildir. Çünkü yukarıda ifade edildiği üzere AİHM, siyasi ifade özgürlüğü konusunda ifade özgürlüğünün koruma alanını çok geniş tutmaktadır.[50] Nitekim Başvurucu hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararında karşı oy kullanan Üye Engin YILDIRIM da bu hususa işaret etmiştir.[51]

 

Muhammed BIÇAKÇIGİL

 

KAYNAKÇA

Çetin, E., (2014), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde çalışan hakları. Doktora Tezi, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

İnceoğlu, S. (2010), İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında çoğulculuk. Çoğulcu Demokrasi Çoğunlukçu Demokrasi İkilemi ve İnsan Hakları Toplantısı, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara.

Nişancı, D. (2021), AİHM kararları ışığında özgürlük ve güvenlik hakkı (AİHS m. 5) ve bu hakkın ifade özgürlüğü (AİHS m. 10) ile amaçta saptırma yasağı (AİHS m. 18) açısından irdelenmesi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi26(44), 37-74.

Harris, D. J., O'Boyle, M., Warbrick, C., (2021), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Osman, D., Atilla, N., (2013), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Cilt 2, Ankara, Yargıtay Başkanlığı/Avrupa Konseyi.

Türmen, R., AİHM Selahattin DEMİRTAŞ kararında ne diyor, https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/aihm-selahattin-demirtas-kararinda-ne-diyor,29188 (erişim tarihi 22.05.2023).

Uygun, O., (2017), Devlet Teorisi, 3.Baskı, On İki Levha Yayınları, İstanbul.

TBB İnsan Hakları Merkezi, Şubat 2024, AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye Kararına İlişkin Değerlendirme. http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/679.pdf, (erişim tarihi 17.05.2024).

AYM Demirtaş Kararı, Başvuru no; 2017/38610, 09.06.2020.

AİHM Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020.

AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No; 5493/72, 07.12.1976.

AİHM Özgür Gündem/Türkiye, Başvuru No; 23144/93, 16.03.2000.

AİHM Sürek ve Özdemir/Türkiye, Başvuru No; 23927/94-24277/94, 08.07.1999.

AİHM Zana/Türkiye davası, Başvuru No: 69/1996/688/880, 25.11.1997.

AİHM Navalnyy v. Rusya davası, Büyük Daire, Başvuru No: 29580/12, 15.11.2018.

Https://tr.wikipedia.org/wiki/Kobani_Olaylar%C4%B1 (erişim tarihi 17.05.2024),

Https://tr.wikipedia.org/wiki/Hendek_operasyonlar%C4%B1 (erişim tarihi 17.05.2024),

Https://tihv.org.tr/calisma-raporlari/2016-tihv-calisma-raporu/, (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://twitter.com/hdpgenelmerkezi/status/519175390443474944, (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://twitter.com/HDPgenelmerkezi/status/519198247081218048, (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://twitter.com/HDPgenelmerkezi/status/519198654792761344, (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://hdp.org.tr/tr/temmuz-2015-meclis-grup-konusmalari/9457/ (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://www.youtube.com/watch?v=eHqVitvEwXo (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://www.youtube.com/watch?v=7-eTSKPC9ys (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151227_dtk_ozyonetim_deklarasyon (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151228_dtk_deklarasyon (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://m.bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/256792-turkiye-nin-aihm-bilancosu-ifade-ozgurlugu-ihlallerinde-birinci (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/06/20160608-1.htm (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://www.echr.coe.int/Documents/Guide_Art_18_TUR.pdf (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://www.echr.coe.int/statistical-reports, (erişim tarihi 18.05.2024).

Https://anayasagundemi.com/2018/11/28/iham-buyuk-daire-rusyanin-muhalif-lider-navalnyyi-katildigi-eylemler-sirasinda-defalarca-yakalayip-gozaltina-almasi-cogulculugu-baski-altina-alma-amaci-tasimaktadir/ (erişim tarihi 17.05.2024).

Https://tr.euronews.com/2024/05/16/demirtas-figen-yuksekdag-ve-ahmet-turkun-yargilandigi-kobani-davasinda-kararlar-aciklandi, (erişim tarihi 17.05.2024).

-----------------

[1] İncelemeye konu yargılama süreci hakkındaki veriler için bakınız; AİHM Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020.

[2] Ayrıntılı bilgi için bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kobani_Olaylar%C4%B1, (erişim tarihi 17.05.2024).

[3] Ayrıntılı bilgi için bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Hendek_operasyonlar%C4%B1, (erişim tarihi 17.05.2024),

[3] https://tihv.org.tr/calisma-raporlari/2016-tihv-calisma-raporu/

[4] https://tihv.org.tr/calisma-raporlari/2016-tihv-calisma-raporu/

[5] https://twitter.com/HDPgenelmerkezi/status/519175390443474944, (erişim tarihi 17.05.2024).

[6] https://twitter.com/HDPgenelmerkezi/status/519198247081218048, (erişim tarihi 17.05.2024).

[7] https://twitter.com/HDPgenelmerkezi/status/519198654792761344, (erişim tarihi 17.05.2024).

[8] 9 Ekim 2014 tarihinde Diyarbakır HDP binasında yapılan konuşmanın tamamı için bkz.; https://www.youtube.com/watch?v=ukynpbOh8hM, (erişim tarihi 17.05.2024).

[9] 28 Temmuz 2015 tarihli Meclis grup konuşmasının tamamı için bkz.; https://hdp.org.tr/tr/temmuz-2015-meclis-grup-konusmalari/9457/, (erişim tarihi 17.05.2024).

[10] 12 Ocak  2016 tarihli Meclis grup konuşmasının tamamı için bkz.; https://www.youtube.com/watch?v=eHqVitvEwXo, (erişim tarihi 17.05.2024).

[11] AİHM Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020, para. 52.

[12] 4 Ekim 1016 tarihli Meclis grup konuşmasının tamamı için bkz.; https://www.youtube.com/watch?v=7-eTSKPC9ys, (erişim tarihi 17.05.2024).

[13] Haberin tamamı için bkz.; https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151227_dtk_ozyonetim_deklarasyon, (erişim tarihi 17.05.2024).

[14] Haberin tamamı için bkz.; https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151228_dtk_deklarasyon, (erişim tarihi 17.05.2024).

[15] Resmi gazetenin ilgili bölümü için bkz.; https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/06/20160608-1.htm, (erişim tarihi 17.05.2024).

[16] https://tr.euronews.com/2024/05/16/demirtas-figen-yuksekdag-ve-ahmet-turkun-yargilandigi-kobani-davasinda-kararlar-aciklandi, (erişim tarihi 17.05.2024).

[17] Çetin, E., (2014), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde çalışan hakları. Doktora Tezi, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 619.

[18] İnceoğlu, S. (2010), İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında çoğulculuk. Çoğulcu Demokrasi Çoğunlukçu Demokrasi İkilemi ve İnsan Hakları Toplantısı, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, 83-130.

[19] Uygun, O., (2017), Devlet Teorisi, 3.Baskı, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 590.

[20] Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No; 5493/72, 07.12.1976 tarihli karar, para.49.

[21] Sözleşme Türkiye tarafından 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır, Sözleşme'nin onaylanmasını uygun bulan 4868 sayılı Kanun, 18 Haziran 2003 tarih ve 25142 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[22] Osman, D., Atilla, N., (2013), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Cilt 2, Ankara, Yargıtay Başkanlığı/Avrupa Konseyi, 182.

[23] Harris, D. J., O'Boyle, M., Warbrick, C., (2021), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 580.

[24] https://m.bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/256792-turkiye-nin-aihm-bilancosu-ifade-ozgurlugu-ihlallerinde-birinci (erişim tarihi 21.05.2024).

[25] Sözleşme'nin 18. maddesi; "...bu Sözleşme hükümleri ile hak ve özgürlüklere getirilmesine izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz" şeklindedir. 18. madde ile ilgili ayrıntılı açıklama için bkz.; https://www.echr.coe.int/Documents/Guide_Art_18_TUR.pdf (erişim tarihi 31.05.2024).

[26] Nişancı, D. (2021), AİHM kararları ışığında özgürlük ve güvenlik hakkı (AİHS m. 5) ve bu hakkın ifade özgürlüğü (AİHS m. 10) ile amaçta saptırma yasağı (AİHS m. 18) açısından irdelenmesi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 26(44), 37-74.

[27] Uygun, O., 614.

[28] İnceoğlu, S., 83-130.

[29] İnceoğlu, S., 83-130.

[30] Özgür Gündem/Türkiye, Başvuru No; 23144/93, 16.03.2000 tarihli karar, para 69-70.

[31] AİHM Sürek ve Özdemir/Türkiye, Başvuru No; 23927/94-24277/94, 08.07.1999 tarihli kararı, para.16, 61, 64.

[32] İnceoğlu, S., 83-130.

[33] Uygun, O., 598.

[34] Başvurucu başka bir suçtan Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde hükümlü olarak bulunurken Ağustos 1987'de gazetecilerle yaptığı bir röportajda sarf ettiği; "... PKK'nin ulusal kurtuluş hareketini destekliyorum. Katliamlardan yana değiliz, yanlış şeyler her yerde olur. Kadın ve çocuktan yanlışlıkla öldürüyorlar..." ifadeleri Cumhuriyet Gazetesi'nde 30 Ağustos 1987'de yayınlanmıştır. Bu ifadeleri sebebiyle başvurucu hakkında yerel mahkemece on iki ay hapis cezası verilmiştir. Başvurucu bu cezasının beşte birini (iki ay on iki gün) hapiste çekmesi durumunda kalan beşte dördünü şartlı tahliye yoluyla çekecektir. AİHM zaten patlamaya hazır bir bomba niteliğinde olan bölgedeki durumun daha da kötüleşmesine sebep olabileceğini vurgulayarak; güneydoğuda aşırı gerilimin yaşandığı bir zamanda PKK tarafından sivillere yönelik gerçekleştirilen kanlı saldırılarla aynı zamana denk gelen ve PKK'ya destek olarak nitelendirilebilecek açıklamalara karşı yapılan müdahalenin; izlenen meşru amaçlarla orantılı olması sebebiyle Sözleşme'nin 10. maddesi ihlal edilmediğine karar vermiştir. AİHM Zana/Türkiye davası, Başvuru No: 69/1996/688/880, 25.11.1997, para. 57-62.

[35] İnceoğlu, S., 83-130.

[36] Uygun, O., 604-605.

[37] İnceoğlu, S., 83-130.

[38] AİHM Zana/Türkiye davası, Başvuru No: 69/1996/688/880, 25.11.1997, para. 60.

[39] AİHM Navalnyy v. Rusya davası, Büyük Daire, Başvuru No: 29580/12, 15.11.2018, kararın Türkçe çevirisi için bkz.; https://anayasagundemi.com/2018/11/28/iham-buyuk-daire-rusyanin-muhalif-lider-navalnyyi-katildigi-eylemler-sirasinda-defalarca-yakalayip-gozaltina-almasi-cogulculugu-baski-altina-alma-amaci-tasimaktadir/,  (erişim tarihi 17.05.2024).

[40] Uygun, O., 636.

[41] AİHM Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020, p. 242-244.

[42] AİHM Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020, p. 248.

[43] AİHM Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020, p. 278-280.

[44] AİHM Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020, p. 256-270.

[45] Türmen, R., AİHM Selahattin DEMİRTAŞ kararında ne diyor, https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/aihm-selahattin-demirtas-kararinda-ne-diyor,29188 (erişim tarihi 17.05.2024).

[46] https://www.echr.coe.int/statistical-reports, (erişim tarihi 18.05.2024).

[47] TBB İnsan Hakları Merkezi, Şubat 2024, AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye Kararına İlişkin Değerlendirme. http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/679.pdf, (erişim tarihi 17.05.2024).

[48] AİHM Selahattin Demirtaş/Türkiye kararı, Büyük Daire, Başvuru No; 14305/17, 22.12.2020.

[49] AİHM Zana/Türkiye davası, Başvuru No: 69/1996/688/880, 25.11.1997.

[50] Uygun, O., 614.

[51] AYM Demirtaş Kararı, Başvuru no; 2017/38610, 09.06.2020.