Her yıl Mayıs-Haziran aylarında Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görevli subay, astsubay ve uzman erbaşlar, genel atamalar ve yıl içi sair dönemlerde de münferit atamalar ile yer değiştirmektedir. Genel atamalar dışında da 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Subay-Astsubay Atama Yönetmeliği, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu ve Yönetmeliği ve Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığının ilgili mevzuatı doğrultusunda sağlık ve diğer özel durumlar nedeniyle özel atamalar yapılabilmektedir.

Atama kavramı, subay ve astsubayların teşkilat kadro görev yerlerine alınması ve bu kadroların yetki, görev ve sorumluluklarının personele verilmesini ifade etmektedir.

Atama işleminde, atama işlemini tesis edecek idare tarafından bazı ilkeler gözetilmektedir. Bu ilkeler her statü ve kuvvetin kendi mevzuatında ayrıca belirtilmiş ise de, örneklendirmek adına Subay-Astsubay Atama Yönetmeliğine göz atıldığında bazı temel ilkelere yer verilmiştir. Bu ilkeler şu şekilde sıralanmıştır:

Kadroya göre atama ilkesi: Atamalarda kadro görev yerinin özellikleri esas alınır. Bu Yönetmelikte ve bu Yönetmeliğe dayalı olarak çıkarılan Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı atama yönergelerinde gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kadrosu olmayan bir görev yerine atama yapılmaz. Barışta kıta, karargâh ve kurumlara kadrolarda belirtilen rütbelerden ast rütbe ile asil olarak kimse atanamaz.

 Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesi: Subay ve astsubaylar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmet ihtiyacı esas alınarak ve bu Yönetmelikte düzenlenmiş esaslar kapsamında, meslek hayatları boyunca değişik garnizonlarda vazife görecek şekilde atama işlemine tabi tutulurlar.

Atamada planlı değişim ilkesi: Subayların atanmaları, bu Yönetmelik esaslarını ve meslek programlarının maksadını gerçekleştirecek şekilde hazırlanmış sınıf/branş/ihtisas /fonksiyon alanı, mesleki gelişim plan/paternlerine uygun olarak, atamada planlı değişimi sağlayacak şekilde yapılır.

Asgari sayıda garnizon değiştirme ilkesi: Kadro ve rütbe değişiminin getirdiği kısıtlamalar ölçüsünde atamalarda personelin asgari sayıda garnizon değiştirmesi esas alınır. Subay ve astsubayların, asgari 2 yıl çalışabilecekleri garnizonlara atandırılmaları göz önünde bulundurulur. 

Hizmet safahatı puanı ilkesi: Kritik / kilit kadrolar hariç olmak üzere,  Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılan atamalarda, aynı sınıf , fonksiyon alanı ve ihtisasa sahip personelden aynı garnizonu tercih edenlerin atanmasında atama kriterleri içerisinde safahat puanları da göz önünde bulundurulabilir.

Personel destekleme öncelikleri ilkesi:  Birliklerin personel yönünden desteklenmesinde öncelikleri, Türkiye'deki iç tehdidin gelişimi, komşu ülkelerle olan ilişkiler, gelecekte olması muhtemel gelişmeler ve mevcut planlardaki görevlere göre; Genelkurmay Başkanlığınca belirlenen tehdit öncelikleri ve özel kanunlarda yer alan görevler esas alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca belirlenir. Birliklerin plan görevlerindeki önceliklerine göre personel destekleme oranlarının farklılık göstermesine dikkat edilir.

Garnizon hizmet süresinin tamamlanması ilkesi: Subay ve astsubayların atandığı garnizonda hizmet süresini tamamlamaları esastır. Subay ve astsubaylar bu Yönetmeliğin 23 ve 24 üncü maddelerde belirtilen sebepler hariç olmak üzere garnizon değiştirmek suretiyle atamaya tabi tutulmazlar.

Atamanın ertelenmemesi ilkesi: Atanma emri yayımlandıktan sonra; gerek personel, gerekse komutanlıklar tarafından herhangi bir sebeple atamanın geriye bırakılması hususunda başvuru ve teklifler yapılamaz.

Atama işlemi, her ne kadar yukarıdaki ilkeler doğrultusunda idarenin bir takdir hakkı gibi görünmekte ise de, atama işlemini tesis edecek idare, takdir hakkını kamu yararı gözeterek, gerekçeli ve ölçülü kullanmak zorundadır. "İdari işlemlerin belirliliği" ilkesi mucibince ve Danıştay 5.Dairesinin 23.06.1992 tarihli ve E.1991/3725 K. 1992/1960 sayılı kararında: “... takdir yetkisinin kamu hizmeti gerekleri ve kamu yararına, sosyal devlet ilkesi, aile birliğinin korunması ilkesi, eşitlik ilkesi, idarenin bütünlüğü ilkesi, savunma hakkı, düşünce ve kanaat hürriyeti, çalışma ve sözleşme hürriyeti, ölçülülük ilkesi, çevrenin korunması ilkesi, şehircilik ve planlama ilkelerine uygun olarak kullanılması gerektiği..." açıkça vurgulanmıştır.

Aynı şekilde, kapatılan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1.Dairesinin 15.11.2005 tarihli ve 2005/649 K. 2005/1137 sayılı kararında; “...Takdir yetkisine dayalı işlemlerin, hukukun belirlediği sınırlar ve eşitlik kuralı gözetilerek .kamu yararına ve hizmetin gereklerine uygun şekilde objektif, makul ve geçerli neden ve g erekçelere dayalı olarak tesis edilmesi gerekir.” şeklinde ve Danıştay'ın yerleşmiş içtihatlarında "...idarenin takdir yetkisinin sınırsız ve mutlak olmadığı, kamu hizmetlerinin görülmesinde verimlilik, kamu hizmetlerinin gerekliliği, etkinliği ve kamu yararı gözetilecek ise de, kamu yararı ile kişinin yararı arasında bir dengenin kurulmasının zorunlu olduğu, idareye tanınan takdir yetkisinin ölçülü ve orantılı kullanılması gerektiğini" açıkça belirtilmiştir.

Benzer şekilde kapatılan Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin 31.05.2016 tarihli ve E. 2015/482, K.2016/626 sayılı kararında vurguladığı üzere; Hizmetin zorunlu kıldığı durumların (idari, asayiş ve zaruri sebepler) neler olduğu ise açıklanan bu yasal ve yönetsel düzenlemelerde belirtilmediğinden, bu sebeplerin hukuki ve maddi olay olarak ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı ve böylece tesis edilen atama işleminin gerekli olup olmadığı konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Ancak bu durum idarenin zaman gözetmeksizin istediği atamayı tesis edebilme yetkisi ile donatıldığı anlamına gelmemektedir. Diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idari takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır. Bu açıdan takdir yetkisinin hizmet gereklerine ve kamu yararına yönelik olarak gerekçeli bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanılıp kullanılmadığı konusunda işlemin dayandırıldığı somut olgu ve nedenlerin bilmeden bir sonuca varılması olanağı mevcut değildir. Bu nedenle, AYİM’in yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere idare,  takdir  yetkisini  hangi  somut  olgu  ve  nedenlere  dayanarak kullandığını, başka bir anlatımla, idareyi işlem tesis etmeye yönelten dayanağın gerekçesinin somut bir şekilde açık olarak ortaya konması ve kanıtlanması gerekmektedir. Aksi bir yaklaşım, idarenin takdir yetkisini idari yargı denetimi dışında keyfi olarak kullanması sonucunu doğurur ki bununda hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı açıktır.”

 1982 Anayasası Md.10'da: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." hükmünü amirdir. Zira idare, icra ettiği tüm işlem ve eylemlerde "eşitler arası eşitliği" korumak ve kamu yararını her idare ajanının aynı fırsat eşitliğinde olacak şekilde tesis etme zorunluluğu ile yükümlendirilmiştir.

Yine atama işlemini tesis edecek idare, atama işlemini idare hukukunun temel ilkelerinden olan "ölçülülük-orantılılık-elverişlilik-gereklilik" ilkelerine uygun şekilde, kamu yararı ile kişi yararı arasında ölçülü ve orantılı bir denge kuracak düzeyde tesis etmek durumundadır.

Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” kuralına yer verilmiştir. İdarenin atama işlemlerine de 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda yer alan usul ve esaslar doğrultusunda atamanın yayımlandığı günü takip eden güncen başlamak üzere 60 gün içerisinde iptal davası açılabilmektedir.

Atamaya yönelik idari işlemler incelendiğinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi içtihatları ışığında iptal edilen atamaların sebepleri şu şekilde tespit edilmektedir:

- Kadroya göre atama yapılmaması,

- Hizmet ihtiyacına göre değişik garnizonlara atama ilkesine uyulmaması,

- Atamada planlı değişime uyulmaması,

- Geçmiş hizmet safahatının dikkate alınmaması,

- Personel destekleme önceliklerinin gözetilmemesi,

- Garnizon hizmet süresi tamamlanmadan atama yapılması,

- Personelin eş durumu, çocukların öğrenim durumu ile aile birliği ve sair özel durumlarının dikkate alınmaması,

- Atama işlemlerinde takdir yetkisinin idare tarafından hukuka uygun şekilde gerekçeli ve ölçülü kullanılmaması,

- Atamada personelin yaptığı tercihle doğrultusunda istekli olunan yerlerin dikkate alınmaması,

- Kamu yararı ile kişi yararı arasında dengenin gözetilmemesi.

Örnek bir karar yönünden, kapatılan Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin 03.05.2016 tarihli ve E.2015/695, K.2016/500 sayılı kararında; “Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler ışığında dava konusu olay değerlendirildiğinde; davacının, 2014 yılında Bingöl İl J.K.lığı emrine atanmayı müteakip, il içi atama işlemiyle, aile götürülmesi mümkün olan Bingöl İl merkezinde görev yapacak şekilde Terörle Mücadele Şb.Müdürlüğü emrinde görevlendirildiği anlaşılmakta ise de; bu kadroda görev yaptığı bir yıllık zaman süreci içinde ailesini beraberinde getirmediği, idarece, bu durumun tespiti üzerine, ailesini getiren personele kadro açmak amacıyla il merkezinden alınarak başka bir kadroya atanmasında, mevzuata aykırı bir yön bulunmadığı kabul edilse bile, bu durumun, davacının, ‘hizmet ihtiyacı’ olan bir kadroya atanması gerekliliğini ortadan kaldırmayacağı açıktır. Dava konusu atama işlemine ‘hizmet ihtiyacı’ ve askeri hizmet gerekleri çerçevesinden bakıldığında; davacı tarafça,  ‘BTR şoförü olarak atandığı Direkli J.Krk.K.lığında BTR Asayiş aracının dahi bulunmadığı’ yönünde iddalarda bulunulduğu anlaşılmakta ise de; davalı idarece, davacının, mevcut olmayan BTR aracının şoförü olarak atanmasındaki hizmet ihtiyacının açıklanmadığı; idarece, davacının bu iddiasını çürütecek somut vakıa ve haklı sebepler ileri sürülmediği; keza, savunmalarda BTR aracı olmadığı halde, davacının niçin bu araç kadrosuna atandığının mantıklı bir izahının da yapılamadığı; belirtilen iddia ve savunmalar çerçevesinde; davacının hizmet ihtiyacı bulunan bir kadroya atandığının ve atamanın ‘hizmet gerekleri’ gözetilmek suretiyle tesis edildiğinin kabul edilemeyeceği; tüm bu sebeplerle, atamada hizmet ihtiyacı ve hizmet gereklerine göre hareket edildiğinin somut bilgi ve belgelerle ortaya konmamış olması karşısında, dava konusu atama işleminin, Yönetmeliğin 8/a maddesine ve hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.”denilerek atama işleminin iptaline karar verilmiştir.

Sonuç olarak atama işlemleri; kamu hizmetinin asli ve sürekliliği kapsamında, atama mevzuatı başta olmak üzere genel ve özel hükümler esas alınarak hem idarenin ihtiyaçlarını ve dolayısı ile kamu yararını hem de personelin tercihlerini, özel durumlarını ve dahi aile hayatını gözeterek kişi yararını gerçekleştirecek şekilde bir denge ile tesis edilmek durumunda olup, yaşanacak uyuşmazlıklarda idari yargı mercileri nezdinde açılacak davalar ile yargı denetimi gerçekleştirilebilmekte, idari yargı yerlerince hukuka aykırı görülen atama işlemleri iptal edilmektedir.