Avukatlar dosyaları ve dosyaya dair bilgi ve belgeleri incelemesi sayesinde o dosyayı vekil olarak temsil edip etmeyeceğine karar vermek durumundadır.  Herkes kendisini avukat ile temsil ettirmek hakkına sahiptir ancak avukatın her dosyaya vekil olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bunun neticesinde avukatlar mesleki yeterlilikleri ve özgür iradeleri doğrultusunda dosya seçme hakkına sahiptir. Bu durumda avukatın vekalet sunmayı düşündüğü dosyaları kendisi veya birlikte çalıştığı stajyerleri aracılığıyla inceleme hakkı mevcuttur.

Bilgi edinme hakkı, bütün vatandaşlara tanınmış bir hak olsa da avukat; kendi iş ve işlemlerini bir vekil aracılığıyla görmek isteyen kişilerin vekaletnamesiyle, her türlü belge ve bilgiyi inceleme, örnek alma hakkına sahip kişidir. Hatta avukatın bu hakkını tam ve etkin bir şekilde kullanması soruşturma ve kovuşturma aşamalarında davanın daha hakkaniyetli ve hızlı çözümlenmesinde büyük öneme sahiptir.

Avukatlık Kanunu md. 2/3 ; Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir.

Davaların çok uzun sürmesinin en önemli nedeni mahkemelerin delilleri ilgili kurum ve kişilerden talep etmesinde geçen süredir. Oysa avukatlar takip ettikleri dosyanın maddi gerçeğe ulaşması için gerekli bilgi ve belgeleri kurumlardan temin ederek mahkemeye zamanında sunarsa, yargılamalarda büyük bir zaman kaybından tasarruf edilmiş olacaktır.

Nitekim dosya ile ilgili bilgi ve belgelerin incelenmesinde kovuşturma aşamasında nadiren sorun yaşansa da avukatların soruşturma aşamasında bu hakları sıklıkla zedelenmektedir. Gerekçe olarak da henüz soruşturmanın bütün şüphelilerinin ve bütün delillerinin toplanmamış olması nedeniyle soruşturmanın güvenliğini sağlamaktır.

Soruşturma evresi, kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evredir. (CMK m.2/1-e). Avukatlar Anayasanın 36. Maddesinde; Hak arama hürriyetinin bir sonucu olarak soruşturma dosyalarını da inceleyebilmektedir.  Ancak kanunda belirlenmiş bazı suçlar ile ilgili soruşturma aşamasında henüz tüm delillerin toplanmamış olması sebebiyle ve gizli tanık, teknik takip, fiziki takip vb. gibi durumların öğrenilmesi soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise dosyaya kısıtlılık kararı alınabilmektedir.

 Bu durumda yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar haricinde dosya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkiminin  kararıyla kısıtlanabilir. (CMK m.153/3)

Bu durum savunma hakkının kısıtlanmasına yol açtığı için uygulamada tartışmalara neden olmaktadır. Çünkü Anayasa da açıkça belirtildiği üzere hiç kimse kendi aleyhine beyanda bulunmak veya delil sunmak zorunda bırakılamaz. Kısıtlılık kararının olduğu bir dosyada isnad edilen suçun mahiyetinin tam olarak anlaşılmadan savunma da bulunmak ve ya şüphelinin susma hakkının kullanılması uygulamada bazı haksızlıklara yol açabilmektedir.

Öyle ki, şüpheli adına isnad edilen suçun tam ve eksiksiz öğrenilmesi, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Dosya içerisindeki delil ve belgelere erişebilmek şüpheli hakkında iddia olunan suç için gerekli savunmayı yapabilme hakkını sağlamaktadır. İddia makamı tarafından şüpheliye yöneltilen suçun hangi delillere dayandırılarak isnad edildiğini bilmek en etkili savunmayı yapabilmek açısından önem taşımaktadır.  Kısıtlılık kararının bulunduğu bir dosya da bu durum oldukça sıkıntılıdır.

Kısıtlılık kararı olan bir dosya da kısıtlılık kararının gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Çoğu zaman bu gerekçeler uygulamada belirtilmemektedir. Oysa bir kısıtlılık kararının ölçülü ve gerekli olması kanunun aradığı en önemli şarttır. İddianamenin kabulüne kadar devam eden kısıtlılık kararları mevcuttur. Bu durum çok uzun sürebilen soruşturma evresinde şüpheli açısından ciddi hak kayıplarına neden olmaktadır.

Kovuşturma evresinde ise bu durum en çok devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin sadece mahkeme heyeti ve hakimi tarafından incelenebilme yetkisinin olduğunu belirten Ceza Muhakemeleri Kanunu 125maddesinin 2. Fıkrasında karşımıza çıkmaktadır. ''Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir.''

Söz konusu durumda, Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin adil yargılanma kriterlerine göre, sanık ve müdafiinin tanıklara soru sorabilme, Cumhuriyet savcısıyla eşit bir şekilde tüm delil ve belgeleri tartışabilme hakkı elinden alınmış olmaktadır.

Bireyin hak ve özgürlükleri esas, kamu güvenliği için yapılan kısıtlamalar ise istisna olmalıdır. Adil yargılanma hakkının en önemli süjelerinden biri olan savunma hakkı, kısıtlanmamalıdır. Savunma hakkının kısıtlanması uygulamada telafisi zor, derin yaralar açmasının yanı sıra toplumsal olarak yargıya güven ilkesini de zedelemektedir. 

detail-photo-fancybox-0

Stj. Av. Çiğdem ÇETİN