TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E. Ş. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/20376)

 

Karar Tarihi:13/4/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Mahmut ATEŞ

Başvurucular

:

Vekilleri

:

Av. Rehşan BATARAY SAMAN

 

 

Av. Muhterem SÜREN

 

 

Av. Abdullah ZEYTUN

 

 

Av. Ercan YILMAZ

 

 

Av. Yakup GÜVEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; sokağa çıkma yasağı uygulaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, sokağa çıkma yasağı sırasında temel hizmetlere ulaşamama, temel ihtiyaçları karşılayamama, bir yakının ölümü nedeniyle duyulan üzüntü ve silahlı çatışma ortamı nedeniyle kötü muamele yasağının ve bu yasakla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının, sokağa çıkma yasağı sırasında eğitime devam edilememe nedeniyle eğitim hakkının, yakının kamusal güç kullanımı neticesi ölmesi ve bu olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle de yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/12/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Başvurucular Ekrem Şen ve Nazmiye Şen'in benzer hak ihlali iddialarını ileri sürdükleri 9/12/2020 tarihli ve 2020/17937 numaralı bireysel başvurunun kişi ve konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle somut başvuru ile birleştirilerek değerlendirilmesine karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) elde edilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Olayların Arka Planı

10. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Diyarbakır'ın Sur ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır. Somut başvuruya konu olayların gerçekleştiği yer ve tarihlerde sokağa çıkma yasağı uygulaması devam etmektedir. (anılan olaylar, öz yönetim ilanları ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ve ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).

11. Başvurucuların olay tarihinde 12 yaşında olan yakını H.H.Ş., sokağa çıkma yasağı uygulanmakta olan 12/10/2015 tarihinde ikametgâhının bulunduğu Sur ilçesi Hasırlı Mahallesi yakınlarında ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak hayatını kaybetmiştir. İddiaya göre H.H.Ş.nin ölümü zırhlı polis aracından ateş açılması sonucu başından aldığı yara nedeniyle meydana gelmiştir.

B. Geçici Tedbir Uygulanması Talebiyle 31/12/2015 Tarihinde Yapılan 2015/20376 Numaralı Bireysel Başvuru

12. Başvurucular 31/12/2015 tarihinde yaptıkları bireysel başvuruda, sokağa çıkma yasağı ve silahlı çatışma ortamı nedeniyle sağlık hizmetleri başta olmak üzere hemen hemen hiçbir kamu hizmetine erişemediklerini ve temel ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca H.H.Ş.nin vurulmasının ardından sokağa çıkma yasağı nedeniyle cesedin bulunduğu yerden alınamadığını, uzun bir süre olay yerinde kaldığını ileri sürmüştür.

13. Başvurucular yukarıda belirtilen hak ihlali iddialarına bağlı olarak Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı uygulamasına son verilmesi ve ayrıca bundan sonrası için mülki idare amirliklerinin sokağa çıkma yasağı kararı almalarının ve uygulamalarının engellenmesi yönünde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 73. maddesi uyarınca geçici tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 20/1/2016 tarihli ara kararıyla tedbir talebinin reddine karar ermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"13. Anayasa Mahkemesi, genel olarak mülki amirler tarafından alınan 'sokağa çıkma yasağı' kararlarına ilişkin başvurular kapsamında alınan kararların yürütmesinin tedbiren durdurulması taleplerini yakın tarihlerde reddetmiştir (Mehmet Girasun ve Ömer Elçi (TAK) B. No: 2015/15266, 11/9/2015, § 14; Meral Danış Beştaş (TAK), B. No: 2015/19545, 22/12/2015, § 16). Somut olayın koşulları altında başvurucuların sokağa çıkma yasaklarına ilişkin genel nitelikteki tedbir talepleri hakkında anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır

14. Bununla birlikte bireysel başvurunun niteliği gereği, tedbir talebi sadece başvurucunun şah[s]ına yönelik iddialar yönünden değerlendirilebilir (Meral Danış Beştaş, § 17). Bu nedenle başvurucuların kişisel durumlarıyla ilgili olarak tedbir kararı verilmesinin koşulları bulunup bulunmadığı ayrıca değerlendirilecektir.

15. Somut olayda başvurucular, sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşamlarının tehlike altında olduğunu ve temel ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını ileri sürmektedirler. Sur Kaymakamlığı, başvurucuların yasak ilan edilen bölgeden ayrılarak başka bir ilçede kiraladıkları evde ikamet ettiklerini, 'sadece evlerine yeni eşya almak' için yardım taleplerinin bulunduğunu ve başvuruculara temel ihtiyaçlarını karşılamaları için toplamda 1900 TL nakdi yardım yapıldığını belirtmiştir. Ayrıca Kaymakamlığın bireysel başvuru yapıldıktan sonra bir kez daha başvuruculara nakdi yardım yapma kararı aldığı anlaşılmaktadır (bkz. § 8). Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden sokağa çıkma yasağı nedeniyle başvurucuların yaşamlarının tehlike altında olduğuna ya da temel ihtiyaçlarının karşılanmadığına dair bir sonuca ulaşılamamıştır.

16. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların yaşamlarına ya da maddi veya manevi bütünlüklerine yönelik derhal tedbir kararı verilmesini gerektirecek nitelikte ciddi bir tehlike altında bulunmadıkları anlaşıldığından bu aşamada tedbir taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir."

C. H.H.Ş.nin Ölümüyle İlgili Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması ve Kovuşturması Süreci

14. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) H.H.Ş.nin ölümü nedeniyle derhâl ceza soruşturması başlatmıştır. H.H.Ş.nin cesedi üzerinde yapılan otopsi işlemi sonucunda elde edilen bulgular özetle şöyledir:

i. Frontal sol kaş leteralinde 0,8 cm çapında etrafında vurma halkası bulunan ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası tespit edilmiştir.

ii. Sağ fronto temporo paryatal bölgede 15x12 cm çapında kemik doku kaybıyla karekterize beyin dokusunun dışarıya protrüde olduğu ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası tespit edilmiştir.

iii. Ölüme neden olan atışın uzak mesafeden yapıldığı belirlenmiştir.

iv. Ölümün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kemik kırıklarıyla birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti nedeniyle gerçekleştiği tespit edilmiştir.

15. Soruşturma sürecinde olayı aydınlatmaya yönelik birçok delil toplama işlemi yapılmıştır. Bu kapsamda;

i. H.H.Ş.nin anne ve babası olan başvurucular Nazmiye Şen ve Ekrem Şen'in beyanları alınarak H.H.Ş.nin ölümüne neden olan atışı yaptığı iddia edilen zırhlı araçla ilgili teşhis işlemi yaptırılmış,

ii. Ölüme neden olan atışı yaptığı iddia edilen zırhlı aracın güvenlik kamerası görüntüleri ve telsiz görüşmeleri tespit edilmiş, ayrıca araçta görevli personelin beyanları alınmış,

iii. Olay tarihinde düzenlenen güvenlik operasyonunda görevli olan kolluk görevlilerinin kimliği tespit edilmiş, olayla ilgili 112 Acil Servis aramasını yapan görevlilerin beyanları alınmış,

iv. Olay yeri incelemesi yapılarak olay yerinin fotoğrafları ve video kayıtları alınmış, Olay Yeri İnceleme Tutanağı ve olay yeri krokisi tanzim edilmiş, olay yerindeki mermi izleri ve diğer deliller tespit edilmiş, elde edilen deliller üzerinde kriminal inceleme yaptırılmış,

v. H.H.Ş.nin cesedini olay yerinden alarak evine teslim eden ve olayı kolluk görevlilerine haber veren tanık M.Ç.nin beyanı alınmıştır.

16. Belirtilen delillerin toplanmasının ardından Başsavcılık, kolluk görevlisi A.E.nin olası kastla insan öldürme suçundan cezalandırılması talebiyle Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine hitaben 12/12/2018 tarihli iddianame tanzim etmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"...

Soruşturma safahatında [H.H.Ş.] İsimli müteveffanın ... sicil numaralı polis memuru [A.E.nin] eylemi neticesinde öldüğünün belirlenmesi üzerine Diyarbakır İI Emniyet Müdürlüğünden olaya ilişkin tüm kamera kayıtları ile bilgi ve belgelerin bir suretinin Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmesinin istenildiği, gönderilen belgeler arasında bulunan Cobra 11 nolu zırhlı araçtaki kamera kaydına ilişkin CD’ nin Cumhuriyet Başsavcılığımızca İzlenmesinde; Olay öncesinde sokak içerisinde vatandaşların ve yaşı küçük çocukların değişik zaman aralıklarında ikametlerine girip çıktıkları, Cobra 11 nolu zırhlı araçta silahçı olarak görev yapan polis memuru [A.E.nin] şahıslara hedef almaksızın ölü noktalara 100-105 metre mesafeden güvenlik atışları yaptığı, eyleminin devamı sırasında [H.H.Ş.nin] duvar kenarında yaralı bir vaziyette yakınları tarafından kaldırılarak götürüldüğünün görüldüğü,

...

... sicil numaralı şüpheli polis memuru [A.E.nin] PKK/KCK terör örgütü mensuplarının yakalanmasına yönelik olarak Sur ilçesinde yapılmakta olan operasyonda olay tarihinde Yıkıkkaya sokak girişinde Cobra 11 nolu zırhlı araçta silahçı olarak görev yaptığı, sokak içerisine güvenlik amaçlı olarak ölü noktalara 100-105 metre mesafeden birden çok kez değişik aralıklarla atış yaptığı, eylemleri esnasında sokakta küçük çocukların bulunduğu, şüphelinin olayda başkalarının yaralanabileceği veya ölebileceğini öngörmesine rağmen güvenlik atışlarına devam ettiği, eylemi neticesinde trafo arkasında bulunan müteveffa [H.Ş.nin] ölümüne olası kastla sebebiyet verdiği, bu suretle atılı suçu işlemiş olduğu, şüphelinin idari soruşturma kapsamında alınan beyanı, Cobra 11 olarak tabir edilen zırhlı araçtaki kamera kayıtları, telsiz konuşmaları, olay yeri inceleme raporu ve fotoğrafları ile tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.

..."

17. Belirtilen iddianame, bazı eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle Cumhuriyet başsavcıvekili tarafından iade edilmiştir. İade işleminin ardından bu kez A.E.nin bilinçli taksirle insan öldürme suçundan cezalandırılması talebiyle Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesine hitaben 14/10/2019 tarihli iddianame tanzim edilmiştir.

18. Bu ikinci iddianame Diyarbakır 8. Asliye Ceza Mahkemesince kabul edilmiş ve ardından anılan Mahkemece 25/10/2019 tarihinde A.E.nin eyleminin olası kastla insan öldürme suçunu oluşturduğu, yargılama yapmakla görevli mahkemenin ağır ceza mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Belirtilen görevsizlik kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Sanığın bilinçli taksirle adam öldürme suçundan cezalandırılması talep edilmiş ise de, sanığın olay günü terör bölgesinde görev yaptığı sırada etrafta bulunan mağdur ve başka şahısları görüp sokak içerisinde ölü noktalara ateş etmesi, atışların yere doğru olması, sokakta görülen insanların ölüp veya yaralanabileceğini ön görmesine rağmen ateş etmeye devam etmiş olması karşısında Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Ceza Dairelerinin yerleşik kararları da dikkate alınarak sanığın silahla etrafta insanlar bulunduğunu görmesine rağmen rastgele ateş etmiş olması ve bu atışlar neticesinde maktülün ölmesi nedeniyle sanığın eyleminin olası kastla adam öldürme suçunu oluşturduğu, delillerin takdirinin Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu kanaatine varılmış...

..."

19. Görevsizlik kararı üzerine A.E.nin yargılanmasına Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/475 Esas sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi 25/9/2020 tarihinde A.E.ye atılı suçun soruşturma izni gerektirdiği gerekçesiyle durma kararı verilmesine ve dava dosyasının soruşturma izni vermeye yetkili kuruma gönderilmesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

...mahkememizce isnat olunan suça konu eylemleri sanığın görevini icrası sırasında işlediğinin iddia olunduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda sanık hakkında 5442 sayılı İl idare kanunu 11. Madde göndermesi ile 4483 sayılı kanun gereğince ilgili eylemleri nedeniyle soruşturma izninin kovuşturmamıza konu olayda alınmadan iddianame tanzim edildiği ve mahkememizce bu haliyle kovuşturmaya devam olunduğu anlaşılmakla; soruşturma şartı gerçekleşmeksizin kovuşturma aşamasına geçilmesi ile bu eksikliğin giderilmesi gerektiğinden mahkememizce aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

... CMK nun 223/8 maddesi gereğince DURMA KARARI VERİLMESİNE,

..."

20. Başvurucuların yukarıda yer verilen durma kararına yaptıkları itiraz reddedilmiş ve başvurucular bu ret kararının tebliğ edilmesinin ardından 9/12/2020 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. "BAŞVURU SÜRECİ" kısmında da değinildiği üzere Anayasa Mahkemesince 2020/17937 numara üzerinden incelenen bu bireysel başvurunun kişi ve konu yönünden bağlantı nedeniyle 2015/20376 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilerek değerlendirilmesine karar verilmiştir.

21. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurunun ardından Diyarbakır Valiliğinin 9/2/2021 tarihli ve 2021/12 sayılı kararı ile A.E. hakkında soruşturma izni verilmesine karar verilmesi üzerine Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince A.E.nin yargılanmasına 2021/444 Esas sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir. İnceleme tarihi itibarıyla A.E. hakkındaki ceza kovuşturması 2021/444 Esas sayılı dosya ile ilk derece mahkemesi sıfatıyla Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.

D. Başvurucuların H.H.Ş.nin Ölümü Nedeniyle Uğradıkları Zararların Tazmini Amacıyla Başlattıkları İdari Yargı Süreci

22. Başvurucular 11/3/2016 tarihinde H.H.Ş.nin ölümü nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmini talebiyle Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. Anılan Mahkeme 2016/380 Esas numaralı dosyası üzerinden yaptığı yargılamada 21/11/2018 tarihinde verdiği kararla başvurucuların tazminat taleplerini büyük ölçüde kabul ederek başvuruculara toplam 196.920 TL maddi ve 118.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde şu değerlendirmelerde bulunulmuştur:

"...

... Diyarbakır ili Sur ilçesinde terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında polis panzerinde bulunan polis memuru A.E. nin silahıyla dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu davacılar yakını [H.H.Ş.nin] ölümüne sebep olduğu, yaşanan bu olay nedeniyle davalı idare tarafından da polis memurunun kusurlu bularak disiplin cezası ile tecziye edildiği dikkate alındığında, idarenin kamu hizmetinin işleyişinde hizmet kusurunun bulunduğu, öte yandan olayın gerçekleştiği gün olay yerinin bulunduğu sokakta sokağa çıkma yasağının bulunduğu buna rağmen 12 yaşındaki [H.nin] ekmek almak amacıyla komsularıyla birlikte sokağa gönderildiği, mütevaffanın anne ve babasının çocuk üzerinde gözetim ve bakım yükümlülüğünü yerine getirmediği dikkate alınarak takdiren %15 oranında kusurlu oldukları sonucuna varılmıştır.

..."

23. Belirtilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunu inceleyen Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi, 2019/1795 Esas sayılı dosyası üzerinden yaptığı yargılama sonucu 6/12/2019 tarihinde verdiği kararla ilk derece mahkemesi kararının manevi tazminat miktarına ilişkin kısmının başvurucular lehine bozulmasına, başvuruculara 140.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde şu değerlendirmelerde bulunulmuştur:

"...

Bu itibarla; davacıların yakını (çocuğu-kardeşi) olan [H.H.Ş.nin] davalı idarenin hizmet kusuru sonucu vefat etmesi nedeniyle yaşadıkları elem ve ızdırap dolayısıyla maruz kaldıkları özel ve olağanüstü nitelikteki manevi zararlarının yukarıda açıklanan kusur sorumluluğu ilkesi gereğince karşılanması gerekmekte olup, bu yönüyle istinafa konu idare mahkemesi kararının gerekçesi yerinde görülmüş ise de, zararın niteliği ve boyutu, zarara yol açan olayın oluş şekli, davacıların iktisadi ve toplumsal durumu ile müteveffaya olan yakınlıkları ve müterafik kusurları birlikte değerlendirildiğinde, idare mahkemesince hükmedilen manevi tazminat miktarının, duyulan üzüntü ve sıkıntıyı kısmen de olsa giderecek düzeyde olmadığı;

..."

24. Yukarıda özetlenen idari yargı süreci inceleme tarihi itibarıyla temyiz aşamasında derdesttir.

E. A.E. Hakkındaki Disiplin Soruşturması

25. İdare Mahkemesinin 2016/380 Esas sayılı dosyası kapsamında verdiği 21/11/2018 tarihli kararın gerekçesinden, H.H.Ş.nin ölümüne neden olan atışı yaptığı iddia edilen kolluk görevlisi A.E. hakkında bu eylemi nedeniyle disiplin soruşturması başlatıldığı anlaşılmıştır. Soruşturma sonucunda A.E. silahıyla dikkatsizlik, tedbirsizlik veya ihmal sonucu ölüme sebebiyet vermek suçundan 24 ay uzun süreli durdurma disiplin cezası ile tecziye edilmiştir.

26. İdare Mahkemesi kararına yansıdığı şekliyle A.E.ye verilen disiplin cezasının dayandığı 28/7/2017 tarihli ve (854)17/90 sayılı disiplin soruşturması raporunda özetle şu hususlara yer verilmiştir:

1-  Disiplin soruşturması raporu, soruşturmacı olarak görevlendirilen Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde görevli Emniyet Müdürü O.Y.nin 21/12/2015 tarihli raporu ile birlikte olay yeri görüntülerine ve olay yeri inceleme raporuna dayanmaktadır.

2-  10/10/2015 tarihinde Sur ilçesinin belirli bölgelerinde (Fatihpaşa ve Hasırlı Mahalleleri dâhil) ilan edilen sokağa çıkma yasağı 13/10/2015 günü saat 15.30'da kaldırılmıştır. Aynı dönemde sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde hendek açma, barikat kurma, silahlı saldırı gibi terör eylemlerinin engellenmesi amacıyla güvenlik operasyonu düzenlenmiştir. Operasyonun üçüncü günü olan 12/10/2015 tarihinde Fatihpaşa Mahallesi civarında Özel Harekât Şube Müdürlüğüne bağlı TİM-1 kodlu kolluk ekibi görev yapmıştır. TİM-1 ekibinin amiri Başpolis İ.G. bölgede Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan ikamet aramalarında çevre güvenliğini sağlamış, bu ekibe bağlı Cobra 11 kodlu zırhlı araç ise Yıkıkkaya Sokak üzerinde görevlendirilmiştir. Cobra 11 kodlu araçta şoför olarak polis memuruF.Ü., silahçı olarak ise polis memuru A.E. görev almıştır.

3-  12/10/2015 tarihinde Fatihpaşa Mahallesi Yıkıkkaya Sokak ile yakın sokaklarda toplumsal olay, hendek kazma, silahlı grup vb. herhangi bir terör eylemi ya da ihbara rastlanmadığına ilişkin olarak Muhabere ve Elektronik Şube Müdürlüğünce tanzim edilen bir tutanak bulunmaktadır.

4-  12/10/2015 günü saat 08.46.37'de başlayan ve saat 09.15'te sona eren kamera görüntülerine göre Yıkıkkaya Sokak üzerinde genel görünüm normal olduğu hâlde Cobra 11'den 08.23.58’de Arapşeyh Camisi duvarına, saat 08.35.37’de Arapşeyh Camisi önünde bulunan yatık vaziyetteki trafoya, saat 08.40.25’te Arapşeyh Camisi önünde duran trafoya ve trafonun arkasındaki direğe (üç dört el); saat 08.40.31’de Yenikapı girişindeki trafoya ve saat 08.40.32’de kırmızı renkli bir evin kapı bitişiğindeki duvar köşesine toplam beş kez ateş edilmiştir.

5-  Belirtilen atışların yapıldığı sırada çevrede herhangi bir silahlı grup veya eylem görülmemektedir. Yıkıkkaya Sokak üzerinde normalin dışında bir hareketlilik bulunmamaktadır. Kadın ve çocukların, zaman zaman da erkek şahısların ellerinde poşetlerle sokağa çıktıkları görülmektedir.

6-  Saat 08.39.28’de üzerinde beyaz kazak ve gri eşofman olan 11-12 yaşlarında bir kız çocuğu -daha sonra açık kimliği H.H.Ş. olarak tespit edilen- Yenikapı Sokak'tan çıkarak trafo arkasından 97 numaralı binanın önüne doğru gitmiş, 08.40.31’de yapılan atış sonrası yere düşmüştür. H.H.Ş. yere düştükten dört dakika sonra bazı kadınlar çocuğu kucaklarına alıp Yenikapı Sokak içine götürmüştür.

7-  Saat 08.40.31’de Cobra 11'den trafoya ateş açılmasının hemen ardından trafo arkasından yan tarafa bir karaltının düştüğü ve daha sonra bu karaltının H.H.Ş. olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla H.H.Ş.nin Cobra 11’de görevli silahçı polis memuru A.E.nin açtığı ateş sonucu ölmüş olabileceği değerlendirilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" kenar başlıklı 223. maddesinin (8) numarası fıkrası şöyledir:

"Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir. ."

28. 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin (J) bendinin ilgili kısmı şöyledir:

"J) (Ek: 23/6/2016-6722/12 md.) Genel kolluk kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerini aşan durumlarda terörle mücadele için gerekli olması veya terör eylemlerinin kamu düzenini ciddi şekilde bozması hâlinde, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Cumhurbaşkanı kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri görevlendirilebilir. Cumhurbaşkanı kararında; görevin kapsam ve süresi, görev alanı, istihbarat yetkisinin kapsamı, destek silahlarının kullanımına yönelik tahditler, görevlendirilen birliklerin mülki amirler ve genel kolluk kuvvetleri ile ilişkileri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından alınması gereken tedbirler, icra edilecek görevlerin planlanması ve izlenmesi ile gerek görülen diğer hususlar gösterilir. Görevlendirilecek Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinin çapı, teşkilatı, konuşlandırılacağı yerler, emir komuta ilişkileri, kuvvet kaydırılması ve bu kapsamda gerekli görülen diğer hususlar Genelkurmay Başkanlığı tarafından belirlenir.

...

Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin bu fıkra kapsamındaki faaliyetleri askerlik hizmet ve görevlerinden, bu faaliyetler sebebiyle işlendiği iddia edilen suçlar ise askeri suç sayılır. Türk Silahlı Kuvvetleri personeli dışındaki memur ve diğer kamu görevlilerinin bu fıkra kapsamındaki görev ve faaliyetleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili olarak 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bu suçlar sebebiyle soruşturma izni verilene kadar yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulamaz. Bu fıkradaki görevler yerine getirilirken, görevin niteliği gereği veya ifası sebebiyle verilen zararlar Devlet tarafından tazmin edilir. Bu fıkra kapsamındaki görevlerin yerine getirilmesi sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ile mülki idare amirleri, kolluk kuvvetleri ve diğer memurlar ve kamu görevlilerinin kararları, işlemleri ve faaliyetleri sebebiyle (kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dâhil) tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir. Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullananlardan; Türk Silahlı Kuvvetleri personeline Millî Savunma Bakanının, mülki idare amirleri ve kolluk kuvvetlerine İçişleri Bakanının, diğer memurlar ve kamu görevlilerine ilgili bakanın uygun bulması şartıyla bir yıl içinde rücu eder.

Bu fıkra kapsamındaki görevler yerine getirilirken görevin niteliğinden doğan veya görevle ilgili olmak şartıyla görevin ifası sırasında işlendiği iddia olunan suçlardan dolayı:

a) Adli yargının görevine girdiğinden bahisle asker kişiler hakkında soruşturma yapılması; Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları için Cumhurbaşkanının, diğer personel için Millî Savunma Bakanının, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanı ile bu komutanlıklardaki diğer personel için İçişleri Bakanının iznine tabidir.

b) Kanunlardaki özel hükümlerin yetki verdiğinden bahisle Cumhuriyet savcılarınca memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında doğrudan soruşturma yapılması; İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının merkez teşkilatlarında görevli olanlar ile valiler için İçişleri Bakanının, bölge veya ilde görevli olanlar ile kaymakamlar için valinin, ilçede görevli olanlar için kaymakamın iznine tabidir.

..."

29. Kolluk kuvvetlerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölüm olaylarıyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuk kuralları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı için ayrıca bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri ([GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 208-251), Edip Cömert ve diğerleri (B. No: 2020/10681, 16/6/2022, §§ 43-71).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesiyle korunan yaşam hakkının ve Anayasa'nın 36. maddesiyle korunan adil yargılanma hakkının çeşitli güvenceleri ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları şu şekilde özetlenebilir:

8-  H.H.Ş.nin yaşamının korunması için gerekli tedbirler alınmamış, güvenlik operasyonu ölümcül güç kullanımını asgariye indirecek şekilde planlanmamıştır. Neticede gereksiz ve orantısız bir ölümcül güç kullanımı sonucunda H.H.Ş.nin hayatını kaybetmesiyle yaşam hakkı, maddi boyutu bakımından ihlal edilmiştir.

9-  Sokağa çıkma yasakları sırasında güç kullanımı neticesi gerçekleşen ölümlerde genel bir uygulama olarak soruşturmalar etkili yürütülmemektedir. H.H.Ş.nin ölümüyle ilgili ceza soruşturmasında başvurucuların hemen hemen hiçbir talepleri yerine getirilmemiş, deliller tarafsızlık ilkesine uygun biçimde toplanmamış, soruşturma aşamasında müdafinin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi kısıtlandığından iddialarını etkili şekilde dile getirememişlerdir. Hukuka aykırı olarak verilen durma kararı ile soruşturmanın özensiz olarak yürütülmesi ceza yargılaması sürecinin uzamasına neden olmuştur. Dolayısıyla adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkı ihlal edilmiştir.

32. Başvurucuların diğer hak ihlali iddiaları şu şekilde özetlenebilir:

10-  Sokağa çıkma yasağı uygulamasının yasal bir temeli bulunmadığı gibi bu yasak, meşru bir amaç da taşımamaktadır. Sokağa çıkma yasağı ve silahlı çatışma ortamı nedeniyle temel ihtiyaçlarını karşılayamamış ve temel kamu hizmetlerine ulaşamamışlardır. Dolayısıyla bu süreçte kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere seyahat hakkı, mülkiyet hakkı, sağlık hizmetlerine erişim hakkı gibi bir çok hakları ihlal edilmiştir. Sokağa çıkma yasağıyla temel haklara yapılan müdahalenin süresi ve yoğunluğu da dikkate alındığında bu müdahale insan onurunu zedeleyen bir noktaya ulaşmış ve kötü muamele yasağının ihlaline neden olmuştur. Sokağa çıkma yasağı belirli bir etnik kökenden insanların yaşadığı bölgede ilan edildiğinden kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı da ihlal edilmiştir.

11-  Başvurucu Kadir Şen sokağa çıkma yasağı nedeniyle eğitimine devam edemediğinden kendisi açısından eğitim hakkı ihlal edilmiştir.

33. Bakanlık görüşlerinde özetle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için olağan başvuru yollarının tüketilmesi gerektiği oysa başvurucuların hak ihlali iddialarıyla ilgili olarak telafi sağlamaya elverişli idari ve adli yollara müracaat etmeksizin, doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundukları, bu nedenle başvurunun kabul edilemez bulunması gerektiği belirtilmiştir.

34. Başvurucular, Bakanlık görüşüne verdikleri cevapta ihlal iddialarını tekrar etmiştir. Ayrıca sokağa çıkma yasaklarının iptali istemiyle Diyarbakır ve Mardin İdare Mahkemelerinde açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararı verilmediğini, sokağa çıkma yasakları kaldırıldıktan sonra ise davaların konusuz kaldığı gerekçesiyle ret kararları verildiğini, dolayısıyla sokağa çıkma yasaklarına karşı yapılan başvurularda idari yargı yolunun etkili bir hukuk yolu olarak kabul edilemeyeceğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Nitelendirilmesi ve İnceleme Kapsamının Belirlenmesi

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre Anayasa'nın 36. maddesi ile korunan adil yargılanma hakkı üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep hakkı vermemektedir. Dolayısıyla katılan veya şikâyetçi sıfatıyla yer alınan ceza muhakemesindeki eksiklikler, şikâyette bulunulan kişiler hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi veya bu kişilerin yetersiz bir cezaya mahkûm edilmesi gibi iddialar Anayasa'nın 36. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (aynı yöndeki birçok karar arasında bkz. Ercan Kanar, B. No: 2013/533, 9/1/2014, §§ 40-43; Mustafa Ergin Nalbant, B. No: 2013/3339, 6/2/2014, §§ 27-32). Öte yandan somut başvuruda adil yargılanma ve etkili başvuru hakları kapsamında dile getirilen tüm ihlal iddiaları, H.H.Ş.nin ölümü nedeniyle yürütülen ceza muhakemesinin bir bütün olarak etkisiz olduğuna ilişkindir. Dolayısıyla bu iddialar, yaşam hakkı bağlamında etkili soruşturma yürütülmesi yükümlülüğü kapsamında incelenecektir.

36. Başvurucuların sokağa çıkma yasağı uygulamasından kaynaklandığını ileri sürdükleri diğer ihlal iddialarının ise; kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, eğitim hakkı ve kötü muamele yasağı ile kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. H.H.Ş.nin Ölümü Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa'nın ihlalinden olumsuz olarak etkilenen veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabilecektir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53). Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Birinci ve ikinci başvurucular H.H.Ş.nin anne ve babası, diğer başvurucular kardeşleridir. Dolayısıyla somut başvuruda başvuru ehliyeti bakımından bir sorun görülmemiştir.

38. Anayasa Mahkemesi yaşam hakkı bağlamında devletin üç temel yükümlülüğü bulunduğunu kabul etmektedir. Bunlardan ilki yaşamı koruma yükümlülüğüdür. Öldürmeme yükümlülüğü olarak da adlandırılabilecek ikinci yükümlülük, devletin yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına hukuka aykırı olarak son vermemesini öngörür. Son olarak devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır ve bu yükümlülük etkili soruşturma yapma yükümlülüğü olarak adlandırılır. Yaşamı koruma ve öldürmeme yükümlülükleri yaşam hakkının maddi boyutu, etkili soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutu kapsamında değerlendirilmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 298)

39. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17). İkincillik ilkesi gereği, iddia edilen hak ihlalleri nedeniyle oluşan zararın idari veya adli makamlarca giderilmesi imkânı bulunmakta iken bu hak ihlali iddialarının bireysel başvuru yoluyla incelemesi mümkün değildir.

40. Kolluk görevlilerinin güç kullanımları sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm olaylarının ardından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmadan önce tüketilmesi gereken etkili başvuru yolu ceza soruşturması ve söz konusu olmuş ise ceza kovuşturmasıdır. Tam yargı davası ve disiplin soruşturması tamamlayıcı bir giderim yolu olarak tazminat ödenmesi veya sorumluluğu bulunan kişilerin disiplin cezası alması imkânı sağlamakla birlikte maddi olayın ortaya çıkarılması, ölüm olayının sorumlularının tespiti ve cezalandırılmasına yönelik bir sonuç elde etme şansı sunmaması nedeniyle tek başlarına etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Edip Cömert ve diğerleri, § 88)

41. Yaşam hakkı ihlali nedeniyle yeterli giderim sağlandığının kabulü için ölümün meydana gelmesinde sorumluluğu bulunanların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmalarını sağlayan etkili bir soruşturmanın yanı sıra ihlal nedeniyle uğranılan zararların tazmin edilmiş ya da mağdurlara bu zararların tazminini talep etme imkânı tanınmış olması gerekir. İkincillik ilkesinin doğal bir sonucu olarak kolluk görevlilerinin güç kullanımları neticesi hukuka aykırı olarak ölüme neden oldukları ve bu durumun Anayasa'nın 17. maddesi ile korunan yaşam hakkını açıkça ya da özü itibarıyla ihlal ettiği derece mahkemelerince tespit edildiğinde Anayasa Mahkemesinin kullanılan gücün somut olayın şartlarında kesinlikle gerekli ve orantılı olup olmadığı yönünde ayrı bir inceleme yapmasına da gerek yoktur. Bu durumlarda Anayasa Mahkemesinin incelemesi, yaşam hakkı bağlamında usul yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği ve tespit edilen ihlale uygun bir giderim sağlanıp sağlanmadığı hususları ile sınırlı olacaktır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Edip Cömert ve diğerleri, § 100).

42. Somut olayda eylemiyle yaşam hakkının ihlaline neden olduğu iddia edilen kolluk görevlisinin disiplin cezası ile tecziye edildiği görülmüştür. Başvurucuların yaşam hakkının ihlali nedeniyle oluşan zararlarının tazmini amacıyla başlattıkları idari yargı sürecinin ilk derece ve istinaf aşamalarında lehlerine neticelendiği ve temyiz aşamasında derdest olduğu anlaşılmıştır. Gerek disiplin soruşturması sonucunda gerekse İdare Mahkemesi kararında polis memuru A.E.nin kusurlu eylemiyle H.H.Ş.nin ölümüne neden olduğunun kabul edildiği hususunun altı çizilmelidir.

43. Öte yandan başvuruculardan bireysel başvuruda bulunmadan önce açıkça etkisiz olan bir başvuru yolunu tüketmeleri beklenemez. Dolayısıyla somut başvuruda incelenmesi gereken husus başvurucular tarafından ceza yargılaması sürecinde yaşandığı iddia edilen bir takım eksikliklerin bu süreci tümüyle etkisiz hale getirip getirmediğidir. Bir başka deyişle derdest olan ceza yargılamasının önceden oluşan eksiklikler nedeniyle yaşam hakkı ihlalinde telafi edici rolünü yitirip yitirmediği belirlenmelidir.

44. A.E. aleyhinde ceza davası açılarak kovuşturma sürecinin başlamasının ardından başvurucu avukatlarının tüm dosya içeriğine ulaşabildiğinde kuşku yoktur. Yargılamanın durması kararı verilmesinin ardından soruşturma şartının yerine getirilmesiyle ceza yargılamasına kalındığı yerden devam edilmiştir. Başvuru dosyasındaki delillerden -disiplin soruşturması ve idari yargı sürecinde varılan sonuçlara da aykırı olarak- ceza yargılaması neticesinde başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğinin açıkça ya da özü itibarıyla kabul edilmeyeceği ya da H.H.Ş.nin ölümünde sorumluluğu olan kişilerin tespit edilip orantılı ve caydırıcı bir cezayla cezalandırılmayacağı gibi varsayımlarda bulunmak da mümkün değildir. Dolayısıyla başvurucuların soruşturmaya katılımlarının kısıtlandığı, yargılamada hukuka aykırı olarak durma kararı verildiği, yargılamanın makul bir özen ve süratle yürütülmediği iddialarının devam eden ceza yargılaması sürecini bu aşamada bütünüyle etkisiz hâle getirmediği kanaatine varılmıştır.

45. Anlatılan olaylar ve açıklanan ilkeler çerçevesinde H.H.Ş.nin ölümüyle ilgili başlatılan hukuki yolların başvurucuların bireysel başvuru yoluyla elde etmeyi umdukları giderimi sağlamaya elverişli olmadığı söylenemez.

46. Öte yandan başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili potansiyel olarak yeterli giderim sağlama kabiliyeti olduğu açıklanan idari ve adli yolların tamamlanmasının ardından somut başvuruda dile getirdikleri aynı iddialarını Anayasa Mahkemesi önünde yeni bir bireysel başvuru konusu yapmalarına engel bir durum bulunmadığı da vurgulanmalıdır.

47. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı, Eğitim Hakkı ve Kötü Muamele Yasağı ile Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

48. Başvurucular, başvuru formunda sokağa çıkma yasağı sırasında gerçekleştiği iddia edilen olaylara ve Sur ilçesindeki genel duruma dair bazı iddialarda bulunmuş ancak somut başvuruya konu hak ihlali iddialarıyla ilgili hangi idari veya hukuksal yollara başvurduklarına dair bilgi vermemiştir. Başvuru tarihinden sonra da iddia ettikleri hak ihlalleri ile ilgili olarak başvurdukları hukuk yollarına dair Anayasa Mahkemesine bir açıklamada bulunmamışlardır. Öte yandan somut başvuruda geçici tedbir talebi incelenirken Sur Kaymakamlığından başvurucuların iddialarıyla ilgili bilgi ve belgeler istenmiştir. Sur Kaymakamlığı cevabi yazısında başvurucuların sokağa çıkma yasağı ilan edilen mahalleden ayrılarak başka bir mahallede kiraladıkları evde ikamet ettiklerini, sadece evlerine yeni eşya almak için yardım taleplerinin bulunduğunu, başvuruculara temel ihtiyaçlarını karşılamaları için nakdî yardım yapıldığını belirtmiştir.

49. Dolayısıyla başvurucuların idari karar ve işlemlerden ya da kamu görevlilerinin kasti veya ihmalî eylemlerinden kaynaklandığını düşündükleri kötü muamele yasağının ve eğitim hakkının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili ceza soruşturması başlatılması veya uğradıkları zararların tazmini için adli ve idari makamlara başvuruda bulunmadan bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmıştır.

50. Benzer şekilde başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlaline neden olduğunu ileri sürdükleri sokağa çıkma yasağı kararına ve uygulamasına karşı iptal ve tazminat davaları açma hakkı bulunmaktadır. Buna karşılık başvurucular; Diyarbakır ve Mardin İdare Mahkemelerinde sokağa çıkma yasağı kararlarının iptali istemiyle başka kişiler tarafından açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararı verilmediğini, sokağa çıkma yasakları kaldırıldıktan sonra ise davaların konusuz kaldığı gerekçesiyle ret kararları verildiğini, dolayısıyla sokağa çıkma yasaklarına karşı yapılan başvurularda idari yargı yolunun etkili bir hukuk yolu olarak kabul edilemeyeceğini iddia etmiştir.

51. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında sözde öz yönetim ilanlarının ardından başlayan süreçte yaşanan yaygın terör olaylarının PKK terör örgütünün silahlı ayaklanma girişimi olduğunu belirtmiştir (aynı kararda bkz. § 342). "Olayların Arka Planı" bölümünde de yer verildiği üzere bu süreçte PKK terör örgütünün ağır silahlarla gerçekleştirdiği saldırılarda yüzlerce kamu görevlisi şehit olurken adliye binaları dahi bu saldırıların hedefi olmuştur. Böylesine olağanüstü koşullarda görev yapan mahkemelerin yürütmeyi durdurma talepleri hakkında -bazen yalnızca birkaç gün için ilan edilen- sokağa çıkma yasağı ortadan kalkmadan karar vermemeleri nedeniyle idari bir karar olduğunda şüphe bulunmayan sokağa çıkma yasakları bakımından idari yargı yolunun etkili bir başvuru yolu olmadığı yorumunda bulunulamayacağı kanaatine varılmıştır. Öte yandan sokağa çıkma yasağı kararlarının kapsam ve koşulları ile başvurucuların şahsi durumları her olayda farklılık göstermektedir. Bu nedenle başvurucuların yerleşim yeri dışındaki bazı mahkeme kararlarını tüm idare mahkemelerine teşmil ederek yürütmeyi durdurma ve iptal müessesesinin tümüyle etkisiz olacağı varsayımında bulunmak da mümkün görülmemiştir.

52. Buna ilaveten Anayasa'nın 40. maddesi kamu görevlilerinin haksız işlemleri sebebiyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesini sağlayacak yargısal mekanizmalar ihdas edilmesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim idare mahkemelerinde açılacak tam yargı davaları bu tür durumlarda tazminat elde edilmesi imkânı sağlamaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere yaşam haklarının ihlal edildiği iddiasıyla tam yargı davası yolunu kullanarak zararlarının tazmini imkânını elde eden başvurucuların sokağa çıkma yasağına bağlı olarak kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bu yola başvurmamış olmalarının çelişki oluşturduğu kuşkusuzdur.

53. Öte yandan başvurucuların hak ihlali iddialarıyla ilgili potansiyel olarak yeterli giderim sağlama kabiliyeti olan idari ve adli yollara başvurduktan sonra somut başvuruda dile getirdikleri aynı iddialarını Anayasa Mahkemesi önünde yeni bir bireysel başvuru konusu yapmalarına engel bir durum bulunmadığı da vurgulanmalıdır.

54. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, eğitim hakkı, kötü muamele yasağı ve kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, eğitim hakkı, kötü muamele yasağı ve kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/4/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.