TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

PINAR AKBİNA KARAMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/3871)

 

Karar Tarihi: 3/11/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportörler

:

Mahmut ATEŞ

 

 

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

Pınar Akbina KARAMAN

Vekili

:

Av. Osman Emre TEKİN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; başvurucunun katıldığı bir gösteri yürüyüşünün kolluk görevlilerince müdahale edilerek engellenmesi ve başvurucunun gözaltına alınması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, gösteri yürüyüşüne yapılan müdahalede orantısız güç kullanılması, gözaltında iken zor kullanılarak başvurucunun üzerinin aranması ve bu konuda yaptığı şikâyet üzerine yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 20/12/2014 tarihinde Ankara'da, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim İş) tarafından çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile "laik eğitim ve emeğe saygı yürüyüşü" konulu bir gösteri yürüyüşü düzenlenmesi planlanmıştır. Avukat olan başvurucu, bu yürüyüşe katılmak üzere Büro Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Büro İş) tarafından görevlendirilmiştir. Ankara Valiliği, yürüyüşün yapılacağı yerin yasal toplantı ve yürüyüş yer ve güzergâhlarından olmadığı gerekçesiyle yasaklanmasına dair bir karar alarak Eğitim İşe tebliğ etmiştir.

3. Buna karşılık başvurucunun da aralarında olduğu yaklaşık 1.200 kişilik grup 20/12/2014 tarihinde Ankara Tandoğan Meydanı'nda toplanmıştır. Grup basın açıklaması yapmak üzere Kızılay'a doğru yürümeye başladığı sırada yürüyüşün Valilik tarafından yasaklanmış olduğu, ayrıca yürüyüş nedeniyle araç ve yaya trafiğinin engellendiği gerekçesiyle gruba polis müdahalesinde bulunulmuştur. Tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz kullanılarak yapılan müdahale sonucu grubun çoğu dağılmış, başvurucunun da aralarında bulunduğu yaklaşık 400 kişi yürüyüşe devam etmek istemiş, bunun üzerine başvurucu ile birlikte 89 kişi gözaltına alınmıştır.

4. Başvurucu; avukat olduğunu, gözaltı işleminin ve Emniyet Müdürlüğüne götürüldükten sonra ise üzerinin aranmak istemesinin 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca hukuka aykırı olduğunu söyleyerek bu işlemlere karşı çıkmıştır. Başvurucunun Emniyet Müdürlüğünde iken üst aramasına karşı çıkmak için kollarını kavuşturarak yere oturması üzerine arama işlemi başvurucunun avukatı eşliğinde zor kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

5. Başvurucu hakkında 20/12/2014 günü saat 11.20 ve 12.58'de düzenlenen doktor raporlarında; başvurucunun sol ayak bileğinde ağrı tarif ettiği ve burada hafif ödem mevcut olduğu, sol el sırtında cilt sıyrığı bulunduğu, tarif edilen yaralanmaların basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği belirtilmiştir. Başvurucu bu raporların temin edilmesinin ardından hastaneden serbest bırakılmıştır.

6. Başvurucu, katıldığı gösteri yürüyüşüne haksız yere ve orantısız güç kullanılarak müdahale edilerek gözaltına alındığı ve gözaltında kötü muamele gördüğü iddialarıyla Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Başsavcılık, bu şikâyetle ilgili olarak başlattığı soruşturma kapsamında kolluk tarafından düzenlenen tutanakları, başvurucunun doktor raporlarını, gösteri yürüyüşüne ve ayrıca başvurucunun üzerinin aranmasına dair görüntüleri inceleyerek 13/7/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda; başvurucunun göstericilerle birlikte hareket ederek slogan attığı, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçu nedeniyle gözaltına alınarak üst aramasının yapıldığı, video görüntülerinde başvurucunun üst araması işlemine karşı çıkması nedeniyle zor kullanıldığının görüldüğü, kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerinde sınırı aştıklarına dair delil bulunmadığı hususlarına yer verilmiştir. Başvurucu, bu karara itiraz etmiştir.

7. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği 29/12/2015 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Ret kararında, görevlilerin zor kullanma yetkisinde sınırı aştıklarına ya da yetkilerini kötüye kullandıklarına dair delil bulunmadığı belirtilmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 21/1/2016 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Bireysel başvuru sonrası, ihtara rağmen dağılmama suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında başlatılan soruşturma sonucu açılan kamu davasında ise başvurucunun beraatine hükmedilmiş ve karar kesinleşmiştir. Beraat kararında herkesin önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip olduğu, dava konusu yürüyüş için önceden bildirim yükümlülüğünün yerine getirildiği, katılımcıların şiddet içeren hareketlerde bulunmadığı, yürüyüşün barışçıl olduğu hususlarına yer verilmiştir. Mahkeme ayrıca dava konusu yürüyüşün anılan bulvardaki trafik akışını olağanüstü bir duruma sebebiyet verecek biçimde aksatmadığını da ifade etmiştir. Son olarak polisin müdahalesi üzerine yürüyüşe devam ettiği ileri sürülen 400 kişiden gözaltına alınan 90 kişinin ihtara rağmen dağılmadığının ispat edilemediğini, bu kişilerin gözaltına alınmalarının da olgusal olarak ihtara rağmen dağılmadıklarını kabul etmek yönünden yeterli olmadığını ifade etmiştir.

10. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu, katıldığı gösteriye müdahale edilirken kullanılan su ve gazdan etkilendiğini ayrıca üst araması sırasında sırt üstü yere yatırılması, kollarından tutularak ayaklarının havaya kaldırılması, ayakkabıları ve saatinin zorla çıkartılmaya çalışılması, bu olaylar nedeniyle yaptığı şikâyet üzerine yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedenleriyle kötü muamele yasağının, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

12. Başvurunun bu kısmında dile getirilen iddiaların tümü kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

13. Özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişiye yönelik, kendi eylem ve tavırları mutlaka kuvvet kullanılmasını gerektirmedikçe, zora başvurulması, insan onurunun zedelenmesi ve ilke olarak kötü muamele yasağının ihlal edilmesi sonucunu doğurabilir. Sınırları belli bazı durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının ise kötü muamele oluşturmadığı kabul edilmektedir. Kötü muamele yasağının usul boyutu, bu yasağın ihlal edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran iddialarla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapılması yükümlülüğü getirmektedir. Bir devlet görevlisi tarafından Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus, söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması, açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla desteklenmesiyle mümkündür (Alper Tunga Kuru ve Özcan Kaya Güvenç, B. No: 2016/2486, 17/11/2021; Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013; Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018).

14. Somut olayda başvurucu hakkında düzenlenen doktor raporlarında, başvurucunun katıldığı gösteriye müdahale edilirken kullanılan su ve gazdan etkilendiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun bu konuda savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Esasen başvurucunun kötü muamele iddiası da temelde; gözaltında bulunduğu sırada zorla üst araması yapılması, arama nedeniyle vücudunda basit tıbbi müdahale ile giderilir yaralanmalar oluşması, bu olaylar nedeniyle yaptığı şikâyet sonucunda kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi hususlarına ilişkindir.

15. Başvuru dosyasında bulunan bilgi ve belgelere göre başvurucunun üzerinin aranması için güç kullanılması başvurucunun bu işleme karşı çıkması nedeniyle gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle başvurucunun üzerinin aranması için zor kullanılması, bizzat başvurucunun kendi eylem ve tavırları nedeniyle gerçekleşen bir durumdur. Aramayı yapan kolluk görevlilerinin bu işlemi kamera ile kaydettikleri ve soruşturma makamlarının bu kayıtları inceleyerek başvurucu üzerinde kullanılan gücün orantılı olduğuna karar verdikleri anlaşılmıştır. Başvurucuda oluşan yaralanmaların yeri ve mahiyeti de gözetildiğinde soruşturma makamlarının somut başvuruya konu olayda kullanılan gücün adli arama amacıyla orantılı olduğuna dair tespitlerinden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

16. Öte yandan başvurucunun şikâyeti üzerine derhâl başlatılan soruşturmada maddi olayı aydınlatacak delillerin toplandığı, soruşturmanın makul bir sürede tamamlandığı, soruşturma sonucunda alınan kararın ise delillerin nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olduğu değerlendirilmiştir.

17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu, bir grup katılımcı ile birlikte, laik eğitimi savunmaya yönelik basın açıklaması yapmak için Tandoğan Meydanı'ndan Güvenpark'a yürümek istediklerini ancak kolluk kuvvetlerinin etkinliğe hukuka aykırı olarak müdahale ettiğini, ayrıca toplantıya katılımı nedeniyle gözaltına alındığını belirterek düşünceyi açıklama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2911 sayılı Kanun'un 23. ve 24. maddeleri ile 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin (C) bendi maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır (demokratik toplumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının önemi, barışçıl toplantı, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması, devletin takdir yetkisi ve müdahalenin gerekçesine ilişkin olarak kabul edilen ilkeler için bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK] (B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 42-56, 58, 59).

21. Somut olayda bir sendika "laik eğitim ve emeğe saygı yürüyüşü" konulu gösteri yürüyüşü ve basın açıklaması yapmak için Valiliğe bildirimde bulunmuştur. Valilik, etkinlik için tercih edilen mekânın daha önce toplantı ve gösteri yürüyüşü için belirlenen yer ve güzergâhlardan olmaması nedeniyle talebi reddetmiştir. Başvurucunun da aralarında olduğu grubun yasaklama kararına aykırı olarak ve araç trafiğini engelleyerek gösteri yürüyüşü yapması nedeniyle yürüyüş kanuna aykırı kabul edilmiş ve katılımcıların polis ihtarına rağmen dağılmaması nedeniyle de toplantıya müdahale edilmiştir (kanunda öngörülen koşullar tümüyle karşılanmadan yapılan toplantının tek başına toplantının barışçıllığını ortadan kaldırmadığına ve müdahale için yeterli olmadığına ilişkin kararlar için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; barışçıl toplantıya devletin sabır ve hoşgörü göstermesine yönelik kararlar için bkz. Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 54; Dilan Ögüz Canan, § 38; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017 § 81; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, § 43).

22. Anayasa Mahkemesi Yasin Agin ve diğerleri kararında, başvuruya konu gösteri yürüyüşüne katılan kamu görevlilerine disiplin cezası verilmesi şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını incelemiştir. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, müdahalenin zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiğinin idari ve yargı mercilerince ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı değerlendirmesiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi kararında aşağıdaki gerekçelere dayanmıştır:

"66. Valilik tarafından 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendi uyarınca toplantının yasaklandığı görülmektedir (bkz. § 19). Söz konusu hükmün geçici olarak toplantı hakkına meşru biçimde müdahale edilmesinin mümkün olduğu hâllerle ilgili bir düzenleme içerdiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte hem idari mercilerin hem de yargı mercilerinin söz konusu toplantının neden bu hüküm kapsamında kaldığına ve neden toplantının yasaklanmasının tek çözüm olduğuna dair somut ve makul hiçbir açıklamaları bulunmamaktadır. O hâlde neden yasaklandığına dair ilgili ve yeterli bir gerekçe gösterilememiş bir toplantıya mesai saatleri dışında katılmış olan başvurucular hakkında yalnızca yasaklanmış bir toplantıya katıldıklarından bahisle verilen disiplin cezasının başvurucuların kamu görevlisi olmaktan doğan hangi yükümlülüklerine ne şekilde aykırı davrandıkları konusunda bir gerekçe içermekten uzak olduğu açıktır.

67. 'Lâik Eğitim ve Emeğe Saygı Yürüyüşü' başlıklı toplantıya yapılan polis müdahalesinin diğer sebebi ise yürüyüş nedeniyle trafiğin engellenmesi olarak gösterilmiştir. Derece mahkemeleri yalnızca şehrin ana arterlerinden biri olan bulvarda trafiğin engellendiğinden bahsetmiş; bu engellemenin ne ölçüde olduğu, haksız veya olağanüstü bir duruma sebebiyet verip vermediği hakkında hiçbir açıklamada bulunmamıştır. Her toplantı ve gösteri yürüyüşü belli ölçüde trafiğin aksamasına neden olabilir. Bu hakkın kullanılması kaçınılmaz olarak başkalarının hayatını belli ölçüde zorlaştırabilecektir. Bu anlamda yürüyüş nedeniyle trafik akışının bozulma riski, gündelik hayatın etkilenme boyutuna yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın genel yolların ve şehirlerarası yolların kategorik olarak toplantı ve yürüyüşe kapatılmasını haklılaştırmaz. Dolayısıyla demokratik toplumun önemli yapı taşlarından olan toplantı ve gösteri yürüyüşünün gündelik yaşamı bir miktar zorlaştırmasının hoşgörüyle karşılanması gerekir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, §§ 119, 123; AYM, E.2020/12, K.2020/46, 10/9/2020, §§ 119, 123; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69). Kaldı ki somut olayda başvurucular hakkında ihtara rağmen dağılmama suçundan verilen beraat kararında başvurucuların katıldığı yürüyüşün trafik akışını olağanüstü duruma sebebiyet verecek şekilde aksatmadığı vurgulanmıştır[bkz. § 9]."

23. Somut olayda da bahsedilen kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı, bu doğrultuda başvurucunun da katıldığı toplantıya yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir. Bu nedenle başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 34. maddesinde öngörülen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama ile 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin mahiyeti gereği, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Ankara Valiliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

26. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine dair iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Ankara Valiliğine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 239,50 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.139,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.