TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MURAT YILMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/8554) |
|
Karar Tarihi: 14/12/2023 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportörler |
: |
Hasan SARAÇ |
|
|
Nahit GEZGİN |
Başvurucular |
: |
Murat YILMAZ ve diğerleri [bkz. ekli (1) sayılı liste] |
Başvurucular Vekilleri |
: |
bkz. ekli (1) sayılı liste |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir açık hava toplantısına yönelik olarak gerçekleştirilen öngörülebilir ve önlenebilir nitelikteki canlı bomba saldırısına ilişkin olarak gerekli tedbirleri almayan tüm kamu görevlileri ve saldırının ardından yaralı ve ölülerin olduğu yerde göz yaşartıcı gaz dâhil maddi güç kullanıp bu şekilde yardım edilmesini engelleyerek yaralıların sağlık durumlarının ağırlaşmasına hatta bazılarının ölümlerine yol açan kolluk görevlileri ile saldırının ardından acil sağlık hizmetinin sunulmasında ihmalleri bulunan sağlık görevlileri hakkında bir cezai soruşturma başlatılmaması nedeniyle yaşam hakkının, yetkili makamların ihmali olan görevliler hakkında cezai soruşturma başlatmayıp bu yönde hareketsiz kalması ve saldırının ardından yaşananlar nedeniyle kötü muamele yasağının, toplantı ve gösteri yürüyüşünün gerçekleştirilebilmesi için gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmaması, buna rağmen tedbirleri almayan görevliler hakkında cezai soruşturma başlatılmaması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve kamu görevlilerin ihmallerinin ve ihmallere ilişkin olarak bir cezai soruşturma başlatılmamasının altında yatan sebebin toplantının hükûmete muhalif kişilerce organize edilmiş olması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2016 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. 2016/9141, 2016/12665, 2016/12949, 2016/13481, 2016/14543, 2016/14573, 2017/4461, 2018/4339 sayılı başvuru dosyalarının 2016/8554 sayılı başvuru ile arasında konu yönünden irtibat bulunması nedeniyle birleştirilmesine, incelemenin 2016/8554 sayılı dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü 2018/4339 sayılı başvuruda bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Sivil toplum kuruluşları olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ile Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından 10/10/2015 tarihinde 12.00-16.00 saatleri arasında Ankara’da barış, emek ve demokrasi konulu toplantı yapılması kararlaştırılmıştır. Planlamaya göre Ankara Tren Garı’nda toplanılacak ve Talatpaşa Bulvarı, Opera Meydanı ile Atatürk Bulvarı’nı takiben Sıhhıye Meydanı’na yürünecektir.
7. Ankara Tren Garı önünde toplanan kalabalığın yürüyüş için hazırlıkları sürerken saat 10.04 sıralarında peş peşe iki büyük patlama meydana gelmiştir. Patlamalar nedeniyle yüzü aşkın kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Olayın ardından patlamaların canlı bomba saldırısı nedeniyle meydana geldiği anlaşılmıştır.
A. Saldırının Şüphelilerine Yönelik Ceza Muhakemesi Süreci
8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) saldırıya ilişkin olarak derhâl soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında saldırının gerçekleştirildiği bölgede maddi delil araştırılması, ölü muayenesi ve otopsi işlemlerinin gerçekleştirilmesi gibi olayı aydınlatmaya yönelik olarak birtakım soruşturma işlemleri gerçekleştirilmiş, saldırının IŞİD/DEAŞ terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği şüphesi ile örgüt hakkında ülke çapında devam eden soruşturmaların hep birlikte yürütülmesine karar verilmiştir.
9. Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma sonucunda aralarında yakalanamayanların olduğu toplamda 36 şüpheli hakkında 27/6/2016 tarihinde kamu davası açmıştır. İddianamede şüphelilerin nitelikli öldürme, bu suça teşebbüs, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve başka diğer suçlardan cezalandırılması talep edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, kamu görevlilerine isnat edilen eylemsizlikler/eylemlerle ilgili olarak ise başka soruşturma dosyası (2016/93943 sayılı) üzerinden işlemler yapmak üzere söz konusu soruşturmaların ayrılmasına karar vermiştir.
10. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) nezdinde görülen kamu davasında 16 sanık hakkında açılan davanın yakalanamadıkları için ayrılarak başka bir dava dosyası üzerinden görülmeye devam edilmesine karar verilmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi bu şekilde bakmaya devam ettiği davada 3/8/2018 tarihinde diğer suçlarla ilgili kurduğu hükümler dışında bazı sanıkların nitelikli öldürme suçu ile bu suça teşebbüsten birden fazla ömür boyu ve diğer uzun süreli hapis cezalarıyla mahkûmiyetlerine hükmetmiştir. Hükümlere ilişkin kanun yolu incelemesinde hükümlerin bir kısmının onanmasına bir kısmının ise çeşitli sebeplerle bozulmasına karar verilmiştir. Davanın duruşma aşamasında bazı müştekiler ile müştekilerin vekilleri toplantıya ilişkin güvenlik önlemlerinin alınmadığını, saldırı sonrasında yaralılara kolluk tarafından göz yaşartıcı gaz da sıkılarak kötü muamelede bulunulduğunu, gerekli sağlık hizmeti verilmesi için bir planlama yapılmadığını, kolluğun yaralılara yönelik tıbbi müdahaleyi ve yaralıların hastaneye naklini kolaylaştırmayıp aksine kalabalığa yönelik gaz fişeği kullanarak yaralıların sağlık durumlarının ağırlaşmasına sebebiyet verdiğini iddia etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi 10/2/2017 tarihli oturumda, bu iddiaların yer aldığı celse tutanakları ile müştekilerin vekili Av. İlke Işık'ın sunduğu 21/4/2017 tarihli dilekçenin ekleriyle birlikte gereği için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir. Söz konusu iddialar hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan işlemlere ilgili bölümde yer verilmiştir.
B. Ankara Emniyet Müdürlüğünde Görevli Bazı Memurlara İlişkin Süreçler
1. İçişleri Bakanlığı Tarafından Başlatılan İdari İnceleme ile Ek Tablo 1’deki Başvurucu Murat Yılmaz Tarafından İlgili Makama Yapılan Şikâyetlere ve Anayasa Mahkemesine Yapılan Bireysel Başvuruya İlişkin Süreçler
11. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği (Müfettişlik) tarafından 12/10/2015 tarihinde olay hakkında inceleme başlatılmıştır. Bununla birlikte başvurucu Murat Yılmaz’ın da 16/10/2015 tarihinde -bir örneği başvurucu tarafından sunulmadığı için içeriği tam olarak tespit edilmeyen ancak bireysel başvuru formundan ve ilgili bölümde yer verilen 7/3/2016 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığının işlemden kaldırma kararının gerekçesinden anlaşılabildiği kadarıyla öngörülebilir saldırının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmadığı, saldırının gerçekleştirilmesinden sonra ise kolluk tarafından toplanma alanında bulunanlara karşı göz yaşartıcı gaz ve cop kullanılarak maddi güç kullanılmasıyla yaralılara gerekli tıbbi yardımın gerçekleştirilemediği, bu nedenle de yaralıların durumunun ağırlaştığı ve hatta bazı ölümlerin dahi gerçekleştiği iddialarının yer aldığı- yaptığı başvuru üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara İl Emniyet Müdürlüğünde görev yapan bazı kolluk görevlileri hakkında Ankara Valiliğinden (Valilik) 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri gereğince görevi kötüye kullanma suçlaması ile soruşturma izni verilmesini talep etmiştir. Diğer taraftan aşağıdaki paragraflarda yer verilen ve Müfettişlerce hazırlanan ön inceleme raporunun ilgili bölümünde her iki iddianın müştekisi olarak kamu hukuku açıklamasına yer verilmesine rağmen başvurucu Murat Yılmaz’ın ismi sadece patlama sonrasında gerçekleştiği ileri sürülen eylemler bakımından müşteki sıfatıyla yer almıştır.
12. İçişleri Bakanlığı iki mülkiye müfettişi ile iki polis müfettişine inceleme görevi vermiştir. Bu göreve göre müfettişler, iki ayrı konuda inceleme yapacaktır. Söz konusu görev emrine göre müfettişler;
i. Olay günü meydana gelen patlamalarla ilgili olarak yeterli güvenlik tedbirleri alınmadığı,
ii. Patlamanın ardından çok sayıdaki yaralı ve ölünün bulunduğu alanlara kolluk kuvvetlerince gaz fişekleri atılıp yaralılara sağlık yardımında bulunulmasının engellendiği, gazın etkisiyle yaralıların durumunun daha da ağırlaşıp gazın yaralıların ölümlerine neden olduğu iddiaları hakkında ön inceleme yürütecektir.
13. Müfettişlik ilk iddia ile ilgili incelemelerini Ankara İl Emniyet Müdürü K.K., Ankara İl Emniyet Müdür Yardımcısı C.D., Ankara İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürü C.U., Ankara İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürü H.D., Ankara İl Emniyet Güvenlik Şube Müdürü A.A., Ankara İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü Büro Amiri H.Ö.G., Ankara İl Emniyet Çevik Kuvvet Şube Müdürü Y.E., Ankara İl Emniyet Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli Komiser Yardımcısı B.K. ve polis memurları E.E., A.K. ile S.K. hakkında yürütmüştür.
14. Müfettişlik, incelemeleriyle ilgili olarak Ankara Emniyet Müdürlüğünden bilgileri ve belgeleri temin etmiş, haklarında ön inceleme yapılan görevlilerin ifadelerini almış; olaya ilişkin bilgisi olduğu değerlendirilen tüm emniyet personelinin bilgisine başvurmuş ayrıca aralarında açık hava toplantısının düzenleme kurulunda yer alan üyelerin ve güvenlikten sorumlu vali yardımcısının da olduğu diğer ilgili kişileri dinlemiştir.
15. Yürütülen ön inceleme sonucunda hazırlanan 25/2/2016 tarihli raporda Müfettişlik, ön incelemenin birinci kısmını oluşturan iddialar hakkında (bkz.§12) Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı C.D. dışındaki kolluk görevlileri hakkında sorumluların bahse konu emniyet tedbirlerin planlanmasında ve alınmasında bir ihmallerinin bulunup bulunmadığının tespiti için olayın adli makamlar tarafından soruşturulmasında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle soruşturma izni verilmesini teklif etmiştir.
16. Ön inceleme raporunun da "Kapsam Dışı Bırakılan Konular ve Nedenleri" başlığı altında saldırının şüphelileri arasında yer aldığı belirtilen şüpheli Y.E.A. hakkında Adıyaman ilindeki, şüpheliler Y.D. ve İ.B. hakkında Gaziantep ilindeki yetkililerce saldırının öncesinde iletişime müdahale tedbiri uygulandığının belirlendiği, tedbirlerin uygulanması sonucunda saldırı ile ilgili bir bilgi elde edilip edilmediği ile bilgi elde edilmişse yetkili makamlara gerekli bildirimlerde bulunulup bulunulmadığının Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından araştırılması için Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığına bir ihbarda bulunulacağı gerekçesiyle olayın bu yönünün ön inceleme kapsamı dışında bırakıldığı açıklanmıştır.
17. Ön incelemenin ikinci kısmını oluşturan iddialar (bkz.§12) hakkında ise Müfettişlik; Ankara İl Emniyet Müdürü K.K., Güvenlik Şube Müdürü A.A., Çevik Kuvvet Şube Müdürü Y.E., olayda göz yaşartıcı gaz kullandığı anlaşılan Komiser Yardımcısı B.K., polis memurları E.E., A.K. ile S.K. hakkında soruşturma izni verilmemesi önerisinde bulunmuştur.
18. Valilik, her iki inceleme konusu ve ilgililer hakkında soruşturma izni verilmemesine 29/2/2016 tarihinde karar vermiştir. Valilik kararının ilgili kısmı şöyledir:
’’1-Birinci fıkrada belirtilen iddia konusuyla ilgili ön incelemeyi yapan müfettişler tarafından soruşturma izni verilmesi teklifi getirilmişse de; dosya mündericatındaki bilgi ve belgelerden; Ankara İl Emniyet Müdürlüğü tarafından her toplantı ve gösteri yürüyüşü için alınan emniyet tedbirlerinin bu toplantı içinde alındığı, hatta görevlendirilen personel sayısının arttırıldığı ve tedbirlerde bir eksiklik olmadığı, istihbarat bilgilerinin genel nitelikte olduğu ve bu mitingle ilgili somut bir bilgi içermediği, dosyada var olduğu belirtilen istihbarat bilgilerinin bir siyasi parti hakkında olduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşünün siyasi parti tarafından değil, sivil toplum kuruluşları olan DİSK, (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) KESK, (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu), TMMOB, (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) ve TTB (Türk Tabipleri Birliği) tarafından düzenlendiği ve bu toplantıya yönelik somut nitelikli istihbarat bilgisinin bulunmadığı, alınacak her türlü önleme rağmen canlı bombaların bu eylemlerinin engellenmesinin çok zor olduğu dikkate alındığında hakkında ön inceleme yapılan görevlilere atfedilecek bir kusur olmayacağı kanaatine varıldığından, ... hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3. ve 6. maddeleri uyarınca soruşturma izni verilmemesine,
2- Ankara Tren Garı önünde gerçekleşen canlı bomba terör eylemi sonrası başka patlama ihtimallerine karşı çevrenin bir an önce boşaltılması, olay yerine ambulans [s]evkinin sağlanması ve olay yerinin kontrol altına alınması amacıyla Ankara Tren Garı önünde bulunan ve olay yerine intikal eden polis ekiplerinin ve çevik kuvvetin görev yapmasının bazı gruplarca fiziki müdahalede bulunularak engellendiği, bunun üzerine polisin gaz kullanması, havaya ateş açması, TOMA ile su sıkması gibi zor kullanma yöntemiyle yaptığı müdahalenin; polise kanunlarla verilmiş olan görevlerin gerçekleştirmesine yönelik müdahaleler olduğu, olay yeri tutanağından ve ifadelerden gaz kullanan çevik kuvvet görevlilerinin bu konu da temel eğitim almış oldukları, emniyet birimlerince olay yerinin kontrol altına alınması amacıyla gaz kullanımını da içeren zor kullanma eyleminin polise karşı gösterilen engelleme, direnç ve saldırılar üzerine 2559 sayılı PVSK’nın 16. maddesi, Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliğinin 25. maddesi ve İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 15.02.2008 tarih ve EGM Genelge No: 19 sayılı genelgesine uygun olduğu, müdahale sonucunda herhangi bir ölüm olmadığının Adli Tıp Kurumu Raporu ile de teyit edildiği, iddia konusunun sübuta ermediği ön inceleme raporunda belirtildiğinden, ... hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3. ve 6. maddeleri uyarınca soruşturma izni verilmemesine... [karar verilmiştir.]’’
19. Valiliğin emniyet mensupları hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin bu kararı başvurucu Murat Yılmaz’a 7/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı kanuna aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle Valilik kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurmamış, haklarında görevi kötüye kullanma suçundan ön inceleme yapılan kolluk görevlileri ile ilgili olarak soruşturma izni verilmemesine bağlı olarak evrakın işlemden kaldırılmasına 7/3/2016 tarihinde karar vermiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/40355 sayılı soruşturma dosyasında verdiği bu karar, kararda ismine müşteki konumunda yer verilen başvurucu Murat Yılmaz’a 29/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 28/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda (2016/8554 sayılı) bulunmuştur.
22. Bu arada başvurucu Murat Yılmaz, Valiliğin söz konusu kararına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine 8/4/2016 tarihinde itiraz etmiştir. Başvurucu itiraz dilekçesinde, Valiliğin bu kararından Cumhuriyet Başsavcılığının işlemden kaldırma kararının 29/3/2016 tarihinde kendisine tebliğ edilmesi ile haberdar olduğunu ifade etmiştir.
23. Bölge İdare Mahkemesi, Valilik kararının başvurucuya 7/3/2016 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen 8/4/2016 tarihinde verdiği dilekçe ile yasal otuz günlük süreden sonra itiraz başvurusunu yaptığı gerekçesiyle başvurucunun itirazını süre aşımı gerekçesiyle 4/10/2016 tarihinde kesin olarak reddetmiştir. Başvurucunun Bölge İdare Mahkemesinin bu kararına yönelik bir bireysel başvurusu bulunmamaktadır.
24. Başvurucu Murat Yılmaz 12/4/2016 tarihinde bu kez hem kendi hem de vekili olarak temsil ettiğini belirttiği Çağdaş Hukukçular Derneği adına Cumhuriyet Başsavcılığına bir şikâyet dilekçesi sunarak kolluğun idari görevinin patlamanın gerçekleşmesinin ardından adli nitelikte bir göreve dönüştüğünü ileri sürmüş ve görevliler hakkında patlamadan sonraki iddiaları için bir soruşturma iznine gerek olmadığını ileri sürerek bu görevliler hakkında bir soruşturma açılmasını talep etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, konusu aynı iddialar hakkında 2016/40355 sayılı soruşturma dosyasında işlemden kaldırma kararı verildiği gerekçesiyle ve 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesinin son fıkrası ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin (7) numaralı fıkrası gereğince şikâyet dilekçesinin işleme konulmamasına 19/4/2016 tarihinde kesin olarak karar vermiştir. Bireysel başvuru formunun "Başvuru Yollarının Tüketildiğine İlişkin Bilgiler" bölümünde, tüketilen başvuru yolu olarak Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/40355 sayılı dosyasında verilen kararın ve bu karara karşı itirazın gösterildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun Cumhuriyet Başsavcılığının anılan 19/4/2016 tarihli kararına karşı bireysel başvuruda bulunduğu açıklaması ise bireysel başvuru formunda yer almamaktadır.
2. Diğer Başvurucular Tarafından İlgili Makamlara Yapılan Şikâyetlere ve Anayasa Mahkemesine Yapılan Bireysel Başvurulara İlişkin Süreçler
a. Ekli Listedeki Tablo 2'de Yer Alan Başvuruculara İlişkin Süreç
25. Başvurucular, saldırıda yaşamını yitiren T.A.nın eşi Nebahat Arslan, kızları Suna Arslan ile Berfin Arslan’dır. Başvurucular, Cumhuriyet Başsavcılığının 7/3/2016 tarihinde verdiği işlemden kaldırma kararını 21/4/2016 tarihinde öğrendiklerini belirterek Cumhuriyet Başsavcılığına ayrı başvuruda da bulunmaksızın 13/5/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan bireysel başvuruda (2016/9141 sayılı) bulunmuştur. Bireysel başvuru formunda öngörülebilir nitelikteki saldırının önlenmesinde gerekli tedbirlerin alınmadığı ile tedbirlerin alınmasında ihmali olduğunu belirttikleri Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği ileri sürülmüş, müfettişlerin ön incelemesine konu edilen ikinci iddia ile ilgili ise ayrıca bir şikâyet belirtilmemiştir.
b. Ekli Listedeki Tablo 3’te Yer Alan Başvuruculara İlişkin Süreç
26. Başvurucular, olayda ihmali olduğunu ileri sürdükleri Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkındaki şikâyetlerini içeren dilekçeyi Cumhuriyet Başsavcılığına sunmuştur. Şikâyet dilekçesinde saldırı ile ilgili tedbirlerin alınmadığını, saldırı sonrasında yaralılara yapılması gereken yardımın engellendiğini ileri sürmüştür.
27. Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı iddialara ilişkin olarak öncesinde verilen işleme konulmama ve işlemden kaldırma kararlarına dayanarak mükerrer nitelikte olduğunu değerlendirdiği dilekçenin işleme konulmamasına 1/6/2016 tarihinde karar vermiştir.
28. Söz konusu kararın 9/6/2016 tarihinde tebliğ edilmesine üzerine başvurucular 11/7/2016 tarihinde (2016/12665 sayılı) bireysel başvuruda bulunmuştur.
c. Ekli Listedeki Tablo 4’te Yer Alan Başvuruculara İlişkin Süreç
29. Ekli listedeki tablo 4’te yer alan başvuruculardan Kani Beko iki ayrı bireysel başvuruda bulunmuştur. Diğer başvurusu (2016/14543 sayılı) ile ilgili gerekli bilgiler aşağıdaki bölümde açıklanmıştır. Kani Beko olay tarihinde DİSK genel başkanıdır. Aynı listede yer alan başvurucu Remiz Çalışkan ise DİSK Genel İş Sendikası başkanıdır. Başvurucular olay günü toplantıya katıldıklarını, ölümden şans eseri kurtulduklarını belirtmiş, saldırıda yaralandıklarını ise iddia etmemiştir.
30. Başvurucular, Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi sunup haklarında ön inceleme yürütülen Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ile sorumluluğu olduğunu ileri sürdükleri diğer kamu görevlileri hakkında ön inceleme raporuna ve sundukları başka belgelere istinaden herhangi izin prosedürüne başvurulmaksızın doğrudan soruşturma başlatılmasını talep etmiştir. Başvurucular; Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları dilekçede, eylemin yapılacağı yetkililerce bilinmesine rağmen saldırganların önce Suriye’den Gaziantep'e, ardından 12 saatlik yolculukla saldırıyı gerçekleştirecekleri Ankara’ya gelebildiklerini, toplantı alanında yeterli sayıda güvenlik görevlisi görevlendirilmediğini, Emniyet Genel Müdürlüğünün terör örgütünün kalabalık alanlarda bombalı saldırı gerçekleştirebileceğini 81 ilin ilgili birimine bildirdiğini, ulusal yayın yapan bir gazetedeki habere göre saldırganların Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının bir soruşturma dosyasında istihbarat birimlerince takip altındayken 17/4/2015 tarihinde yapılan talep üzerine 27/4/2015 tarihinde bu takibe son verildiğini ileri sürmüştür.
31. Cumhuriyet Başsavcılığı, şikâyet edilen kamu görevlileri ile ilgili olarak farklı tarihlerde dilekçelerinin işleme konulmaması ve/veya işlemden kaldırma kararı verildiği, başvurucuların söz konusu şikâyetlerinin önceki soruşturmalardakilerle aynı nitelikte olduğu gerekçesiyle başvurucuların şikâyetleri hakkında da 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince 1/6/2016 tarihinde işleme konulmama kararı vermiştir.
32. Karar 13/6/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular 13/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda (2016/12949 sayılı) bulunmuştur.
d. Ekli Listedeki Tablo 5’te Yer Alan Başvurucu Mehtap Sakinci'ye İlişkin Süreç
33. Başvurucu, avukat eşinin saldırıda yaşamını yitirdiğini ifade etmiştir.
34. Başvurucu, vekilleri aracılığı ile 29/4/2016 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Başvurucu, birtakım iddialarının şüphelisi olarak Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yetkililerini, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlilerini, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü mensuplarını, Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır güvenliğinden sorumlu yetkilileri ile Jandarma Genel Komutanlığı yetkililerini göstermiştir.
35. Başvurucu vekilleri şikâyet dilekçesinde Ankara Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında düzenlenen ön inceleme raporundaki değerlendirmeler, medyada çıkan haberler ve açık hava toplantısına katılan hekimler ve bu hekimlerin düzenlediği ifade tutanağı şeklindeki belgeler ile TTB tarafından hazırlandığını belirttikleri bir rapora istinaden, olayda saldırının gerçekleşeceği yönünde istihbarat bilgilerine ulaşılmasına rağmen saldırıyı önleyebilecek tedbirlerin alınmadığını, saldırıdan sonra kolluk görevlilerinin olay yerindeki kalabalığa basınçlı su sıkıp gaz fişeği fırlatarak yaralılara yapılacak yardımı engellediğini, bu nedenle ölümlerin arttığını ileri sürmüştür.
36. Cumhuriyet Başsavcılığı, kolluk görevlileri hakkında Valilikçe soruşturma izni verilmemesi üzerine işlemden kaldırma kararı verildiğini belirttikten sonra başvurucunun yeni bir delil sunmaksızın işlemden kaldırma kararına konu iddiaları tekrarladığı, istihbarata dayanan bilgiye rağmen kamu görevlilerinin saldırının şüphelilerine istihbarat bilgisini haber verip bu şekilde saklanmalarını sağladıkları iddiasının bazı medya organlarınca yapılan ve somut bir delile veya bilgiye dayanmayan birtakım haberlere dayandığı, terör saldırısını gerçekleştirilenlerin bazı kamu görevlileri ile bir bağlantısı olduğu yönünde somut bir delil sunulmadığı gerekçesiyle MİT müsteşarı hakkındaki şikâyet dilekçesinin 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26/3, diğerleri hakkındaki şikâyet dilekçesinin 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesinin son fıkrası gereğince işleme konulmamasına 24/5/2016 tarihinde karar vermiştir.
37. Anılan kararı 21/6/2016 tarihinde öğrendiğini ifade eden başvurucu 20/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda (2016/13481 sayılı) bulunmuştur.
e. Ekli Listedeki Tablo 6’da Yer Alan Başvuruculara İlişkin Süreç
38. Ekli listedeki tablo 6'da yer alan başvurucular, ön inceleme raporundaki değerlendirme ve tespitlere atıfla çeşitli iddialara yer verdikleri dilekçeyle 10/6/2016 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Başvuruculara göre olayla ilgili olarak çeşitli suç duyuruları yapılmasına rağmen görevliler hakkında soruşturma başlatılıp kamu davası açılmamıştır. Başvurucular, saldırıya ilişkin yapılan bazı ihbarların ihmal sonucu veya kasıtlı gizlendiğini, ulusal yayın yapan bir gazetenin haberine göre olay öncesinde hem canlı bombaları taşıyan hem de bu araca rehberlik yapan araçlar Ankara’ya ulaşmadan önce polislerce durdurulmasına rağmen saldırganların polis kontrolüne yakalanmadan Ankara’ya gelebildiği, ayrıca bu kişilerin güvenlik birimleri tarafından teknik izleme altında olduğunu iddia etmiştir. Başvurucular, Müfettişlik raporunda katliamı gerçekleştiren saldırganların güvenlik güçlerince teknik takip altında olmaları ile ilgili olarak yapılması gerekli incelemenin bu konuda yazışma yapılması gerekliliği nedeniyle sonraki bir tarihe bırakıldığının belirtildiğini, dolayısıyla ilgili kurumlardan bu konuda bilgi ve belge istenmesini Cumhuriyet Başsavcılığından talep etmiştir.
39. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuların şikâyetlerinin konusunun soruşturma izni verilmemesi nedeniyle işlemden kaldırma kararı verilen önceki soruşturma dosyasının konusu ve tarafları ile aynı olması nedeniyle olay hakkında yeniden bir soruşturma yapmanın mümkün olmadığı ile "başvurucuların Ankara Valiliğince verilen karara karşı Bölge İdare Mahkemesi nezdinde itiraz edebilecekleri" gerekçeleriyle başvurucuların şikâyet dilekçesinin işleme konulmamasına 16/6/2016 tarihinde karar vermiştir.
40. Başvurucular kararı 11/7/2016 tarihinde öğrenmiş, 10/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda (2016/14573 sayılı) bulunmuştur.
f. Ekli Listedeki Tablo 7’te Yer Alan Başvuruculara İlişkin Süreç
41. Aralarında bir siyasi parti, Ankara Barosu, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve bir siyasi parti milletvekili ile başvurucu Kani Beko’nun ve genel başkanı olduğu DİSK’in de bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler; Cumhuriyet Başsavcılığına farklı tarihlerde olaya ilişkin olarak yaptıkları suç duyurularında, saldırının önlenmesi için gerekli istihbarat faaliyetinin yürütülmeyip gerekli tedbirlerin alınmadığını, kolluk görevlilerinin patlamanın sonrasındaki müdahaleleriyle katılımcılara kötü muamelede bulunduklarını ileri sürmüş; Başbakan, MİT Müşteşarı, Ankara Valisi, Emniyet Genel Müdürü, Ankara İl Emniyet Müdürü, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı gibi olayda sorumluluğu olduğunu ileri sürdükleri bazı üst düzey yetkili kamu görevlilerinin cezalandırılmasını talep etmiştir.
42. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/12/2015 tarihinde İçişleri Bakanı ve Ankara Valisi hakkındaki evrakın ayrılmasına karar vermiş, diğerleri yönünden 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesinin son fıkrası uyarınca şikâyet dilekçelerinin işleme konulmamasına aynı tarihte karar vermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının bu kararında saldırıyla ilgili olarak kapsamlı bir ceza soruşturması yürütülmekte olduğu ve söz konusu iddiaların somut bir bilgiye ve delile dayanmadığı açıklanmıştır.
43. DİSK, bu karara itiraz etmiştir. İtiraz, Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 8/2/2016 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Bu karar, incelenen bireysel başvurulara konu edilmemiştir.
44. Başvurucular Kani Beko ile DİSK, anılan karara karşı Danıştay nezdinde itiraz başvurusunda bulunmuştur. Danıştay Birinci Dairesi, Cumhuriyet savcılarının 4483 sayılı Kanun'un ilgili maddesi gereğince verilen işleme konulmama kararlarına karşı herhangi bir kanun yolu öngörülmediği gerekçesi ile itirazın incelenmeksizin reddine 16/3/2016 tarihinde karar vermiştir. Kararın 13/7/2016 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucular 12/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda (2016/14543 sayılı) bulunmuştur.
g. Ekli Listedeki Tablo 8’de Yer Alan Başvurucu Elif Özdemir’e İlişkin Süreç
45. Başvuru dosyasının ekindeki belgelerde başvurucunun olayda saldırı nedeniyle kendisinin ve kızının yaralandığını açıkladığı anlaşılmıştır.
46. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 20/11/2015 tarihli dilekçesinde bazı kamu görevlilerinden şikâyetçi olmuş; toplantı ile ilgili olarak gerekli güvenlik tedbiri alınmadığını, saldırı sonrasında kalabalığa kolluk görevlilerince gaz bombası atıldığını, ayrıca saldırı sonrasında alana cankurtaran alınmayıp alandaki gönüllü doktorlara kolluk görevlilerince müdahale edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; yaralı olarak yerde olduğu sırada kolluk görevlilerinin yaralıları tekmelediğini, yaralı kızını hastaneye bir araç ile gönderebildiklerini, hastaneye kendi çabalarıyla gittiğini belirterek kızı adına da şikâyetçi olduğunu açıklamıştır.
47. Cumhuriyet Başsavcılığı 4483 sayılı Kanun’un 5. maddesinde Cumhuriyet başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili mercilerin ihbarlar ve şikâyetler konusunda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme olması hâlinde müracaatı işleme koyamayacakları, aksinin ancak şikâyetçinin daha önceki ön incelemenin neticesini etkileyecek yeni bir belge sunması hâlinde mümkün olduğu, başvurucunun ön incelemenin sonucunu etkileyebilecek bir belge sunmadığı gerekçesiyle dilekçesinin işleme konulmamasına 18/7/2016 tarihinde karar vermiştir.
48. Anılan kararın 10/8/2016 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 9/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda (2017/4461 sayılı) bulunmuştur.
C. İl Sağlık Müdürlüğü Görevlileri Hakkındaki Süreç (Ekli Listedeki Tablo 9'da Yer Alan Başvuruculara İlişkin Süreç)
49. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yukarıda anılan yargılamada bazı müştekiler, meydana gelen patlamalar sırasında ve sonrasında sağlık hizmetlerinin gereği gibi yürütülmediğini, kolluk görevlilerinin gerekli sağlık hizmetinin sunulmasını engelleyen kötü muameleleri olduğunu iddia ederek gerekli soruşturmanın başlatılmasını talep etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının kararında yer aldığı şekliyle söz konusu iddialar şöyledir:
’’Duruşmada bir kısım müştekiler ve müşteki vekillerinin suça konu mitingin yapılmasıyla ilgili olarak miting öncesinde önlem alınmaması, canlı bomba saldırısı sonrası alanda bulunan yaralılara gaz sıkılması, kötü muamele yapılması, ambulansların meydana sokulmaması, sağlık hizmetlerinin gereği gibi yapılmaması hususlarındaki kamu görevlilerine ilişkin suç duyurusu talepleriyle, iddia makamının duruşmadaki mütalaasında söz konusu taleplerin Ankara C. Başsavcılığında halen devam eden soruşturma dosyasına söz konusu taleplerin gönderilmesi yönündeki beyanları ile müştekiler vekili Av.[İ.I.] tarafından verilen 21/04/2017 tarihli dilekçe ve eklerinin Ankara C.Başsavcılığı ve hazırlık soruşturması sırasında ihmali olan kamu görevlileri yönünden tefrik kararı verilerek 2016/93943 soruşturma evrakı kapsamındaki talepleri ile benzen mahiyette olduğu nazara alınarak Ankara C. Başsavcılığının 2016/93943 soruşturma evrakı halen derdest ise ihmali olan kamu görevlileri yönünden müşteki beyanları ve müşteki vekillerinin beyanları ve sunmuş oldukları belgelerin soruşturma kapsamında değerlendirilmesi, eğer soruşturma konusunda karar verilmiş ise, söz konusu taleplerin suç duyurusu olarak kabul edilmesinin talep edildiği...’’
50. Cumhuriyet Başsavcılığı bu ihbar üzerine, ana soruşturma kapsamında verilen ayırma kararı gereğince başlatılan soruşturmaya ilişkin dosya ile ekli listedeki tablo 9’da yer alan başvurucuların yaptığı suç duyurusuyla ilgili dosyayı da inceleyerek valilerin farklı soruşturma usulüne tabi olduğu gerekçesiyle Ankara Valisi yönünden soruşturmayı ayırmış, sağlık hizmetlerinin gereği gibi yürütülmediği iddiası yönünden ise bazı kamu görevlileri hakkında Valilikten 2017/78089 sayılı dosya üzerinden soruşturma izni istemiştir.
51. Valilik, toplantı öncesinde ve saldırı sonrasında sağlık hizmetlerinin gereği gibi yapılmadığı iddiası üzerine haklarında ön inceleme yapılan İl Sağlık Müdürlüğünde görevli on bir kamu görevlisi hakkında soruşturma izni vermemiştir. Kararda özetle, söz konusu olay mahallinde bir adet tam teçhizatlı ambulansın hazır edildiği, meydana gelen patlamadan acil sağlık ekiplerinin saat 10:05 sıralarında haberdar oldukları, toplantı gösteri yürüyüşü öncesi görevlendirilen acil sağlık personelinin veya ambulansların olay yerine ulaşma süresinin 00:01:12 saniye olduğu, patlamanın olduğu yere yakın istasyonlardaki ambulansların olay mahalline intikal süresinin ise ortalama 4-5 dakika olduğu, söz konusu patlama için toplamda 57 adet tam teçhizatlı ambulansın görevlendirildiği, bunun yanında diğer lojistik ve destek birimlerinin de hazırda tutulduğu, ayrıca Uluslararası Medikal Kurtarma Ekibi de (UMKE) görevlendirildiği, sağlık yöneticilerinin ve acil sağlık hizmeti personelinin herhangi bir kusurunun tespit edilemediği, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde meydana gelen patlama sonrası ve toplantı gösteri yürüyüşü öncesinde sağlığı hizmetlerinin gereği gibi yapıldığı değerlendirilmiştir.
52. Cumhuriyet Başsavcılığı, ön inceleme raporunun ekindeki bilgiler ve belgelere uygunluk gösterdiği gerekçesiyle karara itiraz etmemiştir.
53. Cumhuriyet Başsavcılığı, kolluk görevlilerine ilişkin iddialar ile ilgili olarak ise öncesinde verilen işlemden kaldırma/dilekçeyi işleme koymama kararlarını dikkate aldığını açıklayarak mükerrer soruşturma gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, Vali hakkındaki soruşturmanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğini belirtmiş; Valiliğin İl Sağlık Müdürlüğü görevlileri hakkında soruşturma izni vermemesini gerekçe göstererek söz konusu görevlilere yönelik iddialar yönünden işlemden kaldırma kararı vermiştir.
54. Başvurucuların anılan kararlara itirazları, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Ankara Valisi hakkındaki sürece ilişkin başvuru dosyasında bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
55. Anılan kararın 4/1/2018 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine tablo 9’da yer alan başvurucular 2/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda (2018/4339 sayılı) bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
56. 4483 sayılı Kanun’un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir."
57. 4483 sayılı Kanun’un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
Disiplin hükümleri saklıdır.
(Ek: 2/1/2003-4778/33 md.) 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
58. 4483 sayılı Kanun’un "Olayın yetkili mercie iletilmesi, işleme konulmayacak ihbar ve şikayetler" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.
...
(Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.
(Değişik dördüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir..."
59. 4483 sayılı Kanun’un "Ön inceleme" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İzin vermeye yetkili merci, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır.
(Ek fıkra: 17/7/2004-5232/3 md.) Cumhuriyet başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili merciler ihbar ve şikâyetler konusunda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme olması halinde müracaatı işleme koymazlar. Ancak ihbar veya şikâyet eden kişilerin konu ile ilgili olarak daha önceki ön incelemenin neticesini etkileyecek yeni belge sunması halinde müracaatı işleme koyabilirler.
..."
60. 4483 sayılı Kanun’un "Ön inceleme yapanların yetkisi ve rapor" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur."
61. 4483 sayılı Kanun’un "Soruşturma izninin kapsamı " kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Soruşturma izni, şikayet, ihbar veya iddia konusu olaylar ile bunlara bağlı olarak ileride soruşturma sırasında ortaya çıkabilecek konuları kapsar.
Soruşturma sırasında izin verilen olay ve konudan tamamen ayrı veya farklı bir suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil ortaya çıktığında, yeniden izin alınması zorunludur.
Suçun hukuki niteliğinin değişmesi, yeniden izin alınmasını gerektirmez."
62. 4483 sayılı Kanun’un 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Kanunun 44. maddesiyle değişik "İtiraz" kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir. "
B. İçtihat
63. Yargıtay5. Ceza Dairesinin4/11/2019 tarihli ve E.2019/6138, K.2019/10220 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"
...
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 160. maddesinde yer alan ’Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.’ şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu,
Dosya kapsamına göre, müştekinin şikayetinde özetle, şüpheli tarafından kendisine yumuşak diş dolgusu yapıldığı, iki gün sonra dolgunun düştüğü ve sızı yaptığı, iki dişin birleştirilerek dolgu yapılması sebebiyle sağlam bir dişinin zarar gördüğü yönündeki açıklamalarıyla, ... Ceza İnfaz Kurumu hükümlü ve tutuklularına bakmakla görevlendirilen ... Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Diş Hekimi olan şüpheli hakkında somut isnatta bulunması nedeniyle, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca görevi kötüye kullanma suçu açısından 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 4. maddesi gereğince deliller toplandıktan sonra ilgili makamdan soruşturma izni istenmesi gerekirken, iddiaların soyut ve genel nitelikte olduğundan bahisle işleme konulmamasına karar verildiği anlaşılmakta olup, itirazın bu yönden kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 01/07/2019 tarihli ve ... sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte gönderilmekle gereği düşünüldü:
... Cumhuriyet Başsavcılığınca 09/01/2019 tarihli, ... Soruşturma ve ... sayılı Karar ile müştekinin iddialarının ’soyut ve mesnetsiz’ olduğundan bahisle 4483 sayılı Kanunun 4/3-son madde ve fıkraları uyarınca dosyanın işleme konulmamasına karar verildiği, aynı Kanunun ’itiraz’ başlıklı 9. maddesi ’Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili mercin kararının tebliğinden itibaren on gündür.’ şeklinde iken 20/08/2016 tarihli ve 6745 sayılı Kanunun 44. maddesiyle bu fıkranın birinci cümlesine ’Cumhuriyet Başsavcılığı veya şikayetçi’ ibaresinden sonra gelmek üzere ’izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama kararına karşı da şikâyetçi’ ibaresinin eklendiği, anılan değişiklikten önce 4483 sayılı Kanun uyarınca verilen işleme koymama kararına karşı herhangi bir kanun yolu öngörülmemişken, değişiklik ile şikâyetçiye, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen bu nitelikteki kararlara yönelik itiraz yoluna başvurma hakkının tanındığı, kanun koyucunun, Cumhuriyet savcısı tarafından verilen işleme koymama kararlarına karşı herhangi bir kanun yolu öngörmediği, zira 4483 sayılı Kanun uyarınca verilen işleme koymama kararlarının CMK’nın 172. maddesinde düzenlenen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların hukuki sonuçlarını doğurmayacağı ve .... 2. Sulh Ceza Hakimliğince verilen 31/01/2019 tarihli ve ... Değişik iş sayılı Kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından... [karar verilmiştir.]’’
64. Danıştay Birinci Dairesinin 16/2/2022 tarihli ve 2022/249E., 2022/167 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
" ... 2709 sayılı T.C. Anayasasının 129 uncu maddesinin 6 ncı fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlı olduğu düzenlenmiştir.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında, görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümlerin saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 17.2.2012 tarih ve 6278 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ve 2.7.2018 tarih ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik ’Soruşturma izni ve yargılama’ başlıklı 26 ncı maddesinde, MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilenlerin; görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılmasının Cumhurbaşkanının iznine bağlı olduğu; aynı maddenin üçüncü fıkrasında, isimsiz, imzasız, adressiz yahut takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikâyetlerin, Cumhuriyet savcılarınca işleme konulmayacağı, dördüncü fıkrasında da, Teşkilat Başkanı hakkında soruşturma yapılmasının Cumhurbaşkanının iznine bağlı olduğu, soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi kararlarına karşı on gün içinde Danıştay Birinci Dairesine itiraz edilebileceği, itirazların öncelikle inceleneceği ve en geç üç ay içinde karara bağlanacağı, verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmış, söz konusu maddede, madde kapsamına giren görevlilerle ilgili soruşturma usulüne ilişkin olarak düzenleme bulunmayan hallerde 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun uygulanacağına ilişkin bir atfa ise yer verilmemiştir.
Yukarıdaki düzenlemeler çerçevesinde, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, MİT mensupları veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilenler, görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olduğundan, sayılanların 4483 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmeleri mümkün olmadığı gibi, 4483 sayılı Kanunda öngörülen düzenlemelerin, 2937 sayılı Kanuna tabi personel için kıyasen de uygulanamayacağı açıklık kazanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, Milli İstihbarat Teşkilatı Kontrterör Dairesi Eski Başkanı M... E...’ün 5.11.2021 tarihinde ... internet haber sitesine verdiği röportajda ve H... Tv’de katıldığı bir yayında, işkence yapılan sorgulara girdiğini, konuşmayan kişilere yönelik işkence yapıldığını ve yapılması gerektiğini düşündüğünü belirterek görevi sırasında işkence yaptığını kabul eden açıklamalarda bulunduğundan bahisle yapılan şikayet üzerine ... Cumhuriyet Başsavcılığının 10.1.2022tarih ve Soruşturma No: ..., Karar No: ... sayılı kararı ile, 2937 sayılı Kanunu 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince şikayetin işleme konulmamasına karar verildiği, şikayetçilerden Türkiye İnsan Hakları Vakfı vekili Av. ...’nin 20.1.2022 tarihli dilekçesi ile söz konusu kararın kaldırılarak M... E... ile diğer sorumlular hakkında soruşturma başlatılmasına karar verilmesi istemiyle Dairemize başvurulduğu anlaşılmıştır.
Ancak, 2937 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında, Cumhuriyet savcılıklarınca ihbar veya şikayetin işleme konulmamasına karar verilebileceği hükme bağlanmış olmakla birlikte, aynı maddenin dördüncü ve devamı fıkralarında Cumhuriyet savcılarının bu kararlarına karşı anılan Kanun kapsamında herhangi bir itiraz yolu öngörülmediğinden, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 10.1.2022 tarih ve Soruşturma No: ... Karar No: ... sayılı şikayetin işleme konulmamasına ilişkin kararına yapılan itirazın Dairemizce incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
65. Anayasa Mahkemesinin 14/12/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
66. Başvurucular;
-Toplantıya yönelik saldırı gerçekleşeceğine ilişkin sorumlu kamu görevlilerinin elinde istihbarat bilgisi olmasına rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını,
- Patlamanın ardından kolluk görevlilerinin yaralıların ve ölülerin olduğu yere göz yaşartıcı gaz bombası attığını, böylelikle orada bulunan diğer kişilerin saldırıda yaralananlara yardım etmelerini engelledikleri gibi yaralıların sağlık durumlarının kullandıkları gazın etkisi ile kötüleşmesine hatta bazı yaralıların ölümüne neden olduklarını,
- Patlamadan sonra kolluk görevlilerinin yapması gerekenin cankurtaran çağırıp güvenliği sağlamak ve yaralılara yardım etmek olduğunu ancak yardım etmek yerine yaralılara ve onlara yardım etmeye çalışanlara gaz bombaları ve coplarla müdahale etmeleri sonucunda birçok yaralının sağlık kuruluşlarına zamanında ulaştırılamadığını, ayrıca cankurtaranlara geçiş imkânı tanımayarak cankurtaranların olay yerine ulaşmasına, dolayısıyla yaralılara ilk müdahalede bulunmasına engel olduklarını,
- Bombalı saldırıyı önlemede sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi ve bir soruşturma başlatılmaması nedeniyle yaşam hakkı kapsamındaki etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünün ihlal edildiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
67. Başvurucuların bir kısmı ayrıca idari soruşturmadan haberdar edilmediklerini, kolluk görevlilerinin soruşturulduğu bir dosyada bu kişilerin amiri valinin kararı sonucunda soruşturmalara engel olunduğunu iddia etmiş; bununla birlikte 4483 sayılı Kanun'da işleme konulmama kararına karşı bir kanun yolunun öngörülmemiş olmasının da adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucuların bazıları bu iddiaların yanında idari soruşturmanın sonrasında ortaya çıkan ve çeşitli haberlerde de yer verilen çok sayıdaki yeni delilin varlığına rağmen dilekçelerinde ileri sürdüğü iddialarının araştırılmamasını, kolluk görevlileri hakkındaki incelemede mağdur olarak yer almamalarını ve ön soruşturma sonucunda verilen kararın kendilerine bildirilmemesini gerekçe göstererek yaşam hakkı kapsamındaki etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğini öne sürmüştür.
68. Ekli listedeki tablo 9’da yer alan başvurucuların ayrıca sağlık görevlileri hakkında birtakım iddialar ileri sürdüğü görülmüştür. Başvurucular, toplantı için görevlendirilen cankurtaranların ya olay yerini patlamadan sonra hemen terk ettiğini ya da zamanında veya hiç harekete geçmediğini, patlamadan sonra olay yerine gelen üç cankurtarandan ilkinin saat 10.09’da, ikincisinin 10.11’de, üçüncüsünün ise 10.13’te olay yerine ulaştığını, saat 10.20’ye kadar on üç vakaya ulaşıldığını, saat 10.30’a kadar sekiz cankurtaranla on altı vakanın sağlık merkezlerine gönderildiğini ileri sürmüş; İl Sağlık Müdürlüğünde görevli yöneticiler hakkındaki soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararın kendilerine tebliğ edilmediğini, karardan haberdar olan bazı müştekilerin (Bu müştekilerin kim olduğu, başvurucuların bu kişiler arasında olup olmadığı açıklanmamıştır.) bölge idare mahkemesine itiraz ettiğini ancak itirazlar hakkında bir karar verilmesi beklenmeden Cumhuriyet Başsavcılığınca işlemden kaldırma kararı verilip böylece kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmesi yerine işlemden kaldırma kararı verilerek itiraz haklarının engellenmek istendiğini iddia etmiştir. Başvuruculara göre Valiliğin soruşturma izni verilmemesi kararı hiçbir müştekiye de tebliğ edilmediği için kesinleşmemiştir, dolayısıyla Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına kararı da verilemez.
2. Bakanlık Görüşü ve Bakanlık Görüşüne Karşılık Beyanlar
69. Bakanlık, sağlık hizmetlerinin planlanması ve sunulmasında İl Sağlık Müdürlüğü görevlileri hakkında ileri sürülen ihmal iddiaları hakkındaki soruşturma izni verilmemesi ile ilgili yapılan 2018/4339 sayılı bireysel başvuruda görüş bildirmiştir.
70. Görüşte; başvurucuların şikâyetlerinin özünün patlamanın gerçekleştiği alanda sağlık hizmetinin gereği gibi sunulmaması ve patlamaya rağmen kolluk görevlilerince alana göz yaşartıcı gaz sıkılması iddialarına ve bu iddialarla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesine ilişkin olduğu, saldırı istihbarat birimlerince öngörülmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyet yönünden mevcut başvuru yolları tüketildikten sonra bir başvuru yapılabileceği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucuların sağlık görevlilerinin sağlık hizmetini kasıtlı olarak sunmadığı yönünde bir şikâyeti olmaması nedeniyle sağlık hizmetlerine ilişkin şikâyetler yönünden yaşam hakkı kapsamındaki etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün idari yargı mercileri önünde tam yargı davası açma yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabileceği, başvurucuların patlamaya rağmen toplantı alanına gaz sıkıldığı ve sağlık hizmetinin gereği gibi sunulmadığı yönündeki şikâyetleri ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı/İçişleri Bakanlığı aleyhine hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde bir zarar meydana gelmişse bu zararın giderilmesini sağlayabilecek tam yargı davası yolunu tüketip tüketmedikleri konusunda herhangi bilgi ve belge sunmadıkları ifade edilmiştir.
71. Görüşte ayrıca soruşturma izni verilmemesine dair kararın başvuruculara tebliğ edilmesi görevinin Cumhuriyet Başsavcılığına ait olmadığı, Valilikçe başvurucular vekiline hitaben yazılan 4/5/2018 tarihli yazıda Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili yazısında müşteki konumunda isim belirtilmediğinden soruşturma izni verilmemesi kararı tebliğ edilmemekle birlikte Bölge İdare Mahkemesi nezdinde itiraz haklarını kullanabileceklerinin belirtildiği, kolluk görevlilerine yönelik söz konusu şikâyetlerin Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen başka soruşturmalar kapsamında incelendiği, bu nedenle sözü edilen şikâyetlerin ancak daha önce yürütülen soruşturma kapsamında verilen kararlara istinaden yapılan bireysel başvuruda incelenebileceği, sağlık görevlileriyle ilgili şikâyetlerin esasının incelenip başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için sağlık görevlileriyle ilgili süreçlere gerekli olduğu ölçüde katılabildikleri açıklanmıştır.
72. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı sundukları beyanlarında Anayasa Mahkemesinden önceki yetkili makamlara ilettikleri şikâyetlerin ilk kez dile getirdikleri birtakım iddialara ve yeni nitelikteki delillere dayandığını belirterek başvuru formunda ileri sürdükleri iddiaları yinelemiştir.
3. Değerlendirme
a. İddiaların Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
73. Anayasa’nın incelemeye dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
74. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
75. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”
76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
77. Başvuruya konu olay ve olgular ile başvurudaki şikâyetlerin dile getiriliş biçimi dikkate alındığında iddiaların özünün yaşam hakkının korunmasında ihmali olduğu ileri sürülen kamu görevlileri hakkında cezai soruşturma açılmaması, görevliler hakkındaki ön inceleme süreçlerinde verilen kararlara etkili katılımın sağlanmaması olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvuru yaşam hakkı kapsamında sadece etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğü kapsamında incelenecektir. Diğer taraftan başvurucuların adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkı kapsamında nitelendirdikleri birtakım iddiaların ise yaşam hakkının anılan yükümlülüğü kapsamında olduğu değerlendirilmiştir.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Ekli Listedeki Tablo 1’de Yer Alan Başvurucu Murat Yılmaz (2016/8554 Sayılı Başvuru) Yönünden
78. Başvurucu, avukat olduğunu ifade etmiştir. Başvuru dosyasındaki bilgi ve belgelerden de başvurucunun somut olaya ilişkin olarak gerek kendi adına gerek vekil olarak temsil ettiği bir dernek adına Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğu anlaşılmaktadır (bu başvurucu dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 11-24).
79. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler (doğrudan mağdur) olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) (ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabilecektir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 47). Nitekim mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemelerine rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabilecekleri kabul edilmiştir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014).
80. Başvurucu, başvuru formunda saldırı nedeniyle pek çok kişinin öldüğünü veya yaralandığını ifade etmiş ancak yakın ve özel bir bağı olan bir yakınının toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp yaşamını yitirdiğini ya da kendisinin anılan toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp yaralandığını veya yaralanmamakla birlikte saldırı sonucunda bir ölüm tehlikesi yaşadığını belirtmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun doğrudan veya dolaylı mağdur statüsünü ortaya koyamadığı gibi toplumun menfaatinin korunmasını amaçlayıp halk davası (actio popularis) olarak isimlendirilen bu türden başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında olmadığı (Tezcan Karakuş Candan ve diğerleri, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 21; Mahmut Tanal, B. No: 2014/11368, 23/7/2014, § 20; Liberal Demokrat Parti, B. No: 2014/11268, 23/7/2014, § 18) da dikkate alındığında başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.
81. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Ekli Listedeki Tablo 9’da Yer Alan Başvurucular (2018/4339 Sayılı Başvuru) Yönünden
82. Başvurucular diğer iddialarının yanında olay öncesinde acil sağlık hizmetlerine yönelik bir planlama yapılmadığını, güvenlik güçlerinin büyük bir toplantı alanı için sadece iki cankurtaran görevlendirilmesini istediğini, bundan başka sağlık tedbiri alınmadığını, güvenlik güçlerinin yaralılara yapılması gereken tıbbi müdahaleyi ve yaralıların hastaneye tedavi için naklini kolaylaştırmak yerine gaz fişeği kullanarak yaralıların durumunu daha da ağırlaştırdığını, bu durumun ise olaydaki can kaybını artırdığı iddia etmiştir (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 49-55).
83. Öte yandan başvurucular, ölen yakınlarının patlamadan sağ kurtulup patlamanın ardından acil sağlık hizmetine ihtiyaç duyup duymadığı ve güvenlik güçlerince yapıldığını ileri sürdükleri müdahale ile acil sağlık hizmetlerinde yaşandığını ileri sürdüğü ihmallerin ölen yakınlarını ne şekilde etkilediği yönünde bir açıklama yapmamıştır. Ayrıca yakınlarının patlamalardan sağ olarak kurtulup güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi ve/veya acil sağlık hizmetlerindeki ihmalleri nedeniyle yaşamını yitirdiğini de iddia etmemiştir. Bu nedenle başvuruların halk davası olarak isimlendirilen başvuru niteliğinde olup bu türden başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında olmadığı dikkate alındığında başvurucuların güvenlik güçlerinin olay yerinde maddi güç kullandığı iddiaları ile sağlık hizmetlerinin yürütülmesiyle ilgili şikâyetlerinin yaşam hakkı veya Anayasa ile Sözleşme’nin ortak koruma alanındaki bir başka hak, özgürlük veya yasak kapsamında incelenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
84. Bu durumda başvuruda yaşam hakkı kapsamında incelenecek tek iddia, saldırı yapılacağı önceden bilinmesine rağmen yaşamı koruyucu önlemlerin alınmadığıdır.
(a) Başvurucu Abdulselam Çetin Yönünden
85. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte sınırlı bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi yaşam hakkı çerçevesinde bir inceleme yapılabilmesi olanaklıdır (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
86. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuruda somut olayın koşullarının dikkate alınarak başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenemeyeceği yönünden değerlendirme yapılırken maruz kalınan eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliği olup olmadığı ve mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçlarının ne olduğu önem taşımaktadır (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 109, 110).
87. Başvuru formunda başvuruya konu olay nedeniyle başvurucuların yakınlarının da aralarında olduğu 101 kişinin öldüğü, 450’den fazla kişinin yaralandığı ifade edilmiş ancak ölen kişiler arasında başvurucu Abdulselam Çetin ile yakın ve özel bir bağı bulunan birinin olduğu ya da başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp yaralandığı veya yaralanmamakla birlikte saldırı sonucunda ölüm tehlikesi yaşadığı belirtilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun mağdur statüsünü ortaya koyamadığı gibi öncesinde de açıklandığı üzere halk davası niteliğindeki başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında olmadığı da dikkate alındığında bu başvurunun da kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(b) Diğer Başvurucular Yönünden
89. Başvuru formunda diğer başvurucular, olayda ölen kimlerin yakını olduklarını ve ölenlerle arasındaki yakınlığın ne olduğunu açıklamamıştır ancak başvurucuların daha önce bazı istihbarat bilgileri nedeniyle mağdurlar açısından yakın ve gerçek bir riskin varlığının resmî makamlarca kesin olarak bilindiğine ve buna rağmen riskin gerçekleşmemesi için gerekli asgari tedbirlerin dahi alınmadığına yönelik iddialarını bir başka bireysel başvuru (2016/12665 sayılı) kapsamında dile getirdiği dikkate alındığında başvurucuların mağdur sıfatları ve bu bağlamda başvuruda kişi bakımından yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriteri yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
90. Başvurucular bazı istihbarat bilgileri nedeniyle mağdurlar açısından yakın ve gerçek bir riskin varlığının resmî makamlarca kesin olarak bilindiğini, buna rağmen riskin gerçekleşmemesi için gerekli asgari tedbirlerin dahi alınmadığını ileri sürmüştür. Ne var ki başvurucular Cumhuriyet Başsavcılığına yaptıkları 10/5/2016 tarihli suç duyurularında aynı iddiaları dile getirmiş ve verdikleri dilekçenin işleme konulmaması kararı sonrasında başka bireysel başvuru yapmıştır. Başvurucular işbu başvurunun önceki başvurudan neden farklı olduğuna ve iddiaların neden ayrıca incelenmesi gerektiğine yönelik bir açıklamada da bulunmamıştır. Bu başvurunun Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen yeni karar üzerine yapıldığında bir kuşku bulunmamaktadır ancak Ceza Mahkemesince yapılan suç duyurusu üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir işlem yapılmamış, daha önce verilen işlemden kaldırma ve dilekçenin işlememe konulmamasına ilişkin kararlara işaret edilerek mükerrer soruşturma nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu nedenle başvurucuların aynı ihlal iddialarını daha önce yaptıkları bireysel başvuruda dile getirmeleri nedeniyle işbu başvurunun mükerrer olduğu sonucuna varılmıştır.
91. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
iii. Ekli Listedeki Tablo 4’te Yer Alan Başvurucular (2016/12949 Sayılı Başvuru) Yönünden
92. Başvurucular toplantıyı düzenleyen konfederasyonlardan olan DİSK’in Genel başkanı ile DİSK Genel İş Sendikası genel başkanıdır. Başvurucu Remzi Çalışkan bunun yanında olay günü gerçekleştirilen toplantının tertip komitesi üyesidir. Her iki başvurucu da toplantının çağrıcısı ve düzenleyicisi olup saldırının gerçekleştirildiği alanda bulunmalarını, saldırının hedefinde olmalarına gerekçe olarak ileri sürmekte; bu nedenle yaşam haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvurucular belirttikleri bu husus dışında yaşam hakkının kendileri bakımından da uygulanabilirliği konusunda herhangi bir ayrıntı vermemiştir (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 29-32).
93. Öncelikle ilgili bölümde açıklandığı üzere bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan ölümün gerçekleşmesidir. Öte yandan sınırlı bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi yaşam hakkı çerçevesinde bir inceleme yapılabilmesi olanaklıdır. Ancak olayın tüm koşulları dikkate alınarak başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenemeyeceği yönünden bir değerlendirme yapılırken maruz kalınan eylemin potansiyel olarak öldürücü nitelikte olup olmadığı ile mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçlarının ne olduğu bir önem taşımaktadır. Başvuruya konu somut olaya bu yönüyle bakıldığında toplantıya on binlerle ifade edilen sayıda kişinin katıldığı, ilk toplantı alanının ve kalabalığın alanda toplanmasının ardından yürüyüşün gerçekleştirileceği alanın çok geniş olduğu anlaşılmıştır. Saldırganların ilk toplanma alanındaki kalabalığı hedef aldığında tereddüt bulunmamaktadır. Saldırıda kullanılan bombaların öldürücü nitelikte olduğu, infilak etmesinden sonra yüzlerce kişinin yaralanması ve ölümü ile ortaya çıkan sonuçtan açıkça anlaşılmaktadır. Öte yandan tüm bunlara rağmen alandaki on binlerce kişinin saldırı noktalarına ölümcül potansiyele maruz kalma yönünden aynı derecede yakın olduğu söylenemez. Saldırganların hedefinde, bir kişi bile ayırt etmeksizin kalabalığın olduğu ve saldırının öldürücü niteliğinin yüksek olduğu doğru olmakla birlikte bu tür bir saldırıda dahi on binlerce kişinin öldürücü eyleme maruz kalma bakımından olaydan aynı derecede etkilendiğini kabul etmek mümkün değildir. Başka bir deyişle saldırıda on binlerce kişinin öldürücü potansiyeli olan bir saldırıya aynı şekilde maruz kaldığı sonucuna varılamaz. Bu noktada başvurucuların bu bağlamdaki açıklamaları ile başvurularında sundukları bilgi ve belgeler bu değerlendirme açısından kritik önemdedir. Başvurucuların her ikisi de bu bağlamda sadece on binlerle ifade edilen kalabalığın içinde olmalarını gerekçe göstermiştir. Diğer taraftan başvurucular toplantının çağrıcısı ve düzenleyicisi olmalarını saldırganların hedefinde olmalarına bir gerekçe olarak göstermiştir. Ancak başvurucular ne bireysel başvuru formunda ne de formun eklerinde kendilerinin somut olarak saldırganların hedefinde olup ölenlerin ve yaralananların ise asıl hedefe (kendilerine) yönelik bir saldırıdan etkilendiklerini gösteren bir bilgi veya belge sunmuştur. Saldırganlar, başvurucuların kendilerinin de şikâyete konu ettikleri edinilen bilgiye göre ana kentlerde kalabalıklara bir saldırı hazırlığı planladıklarıyla suçlanmakta olup başvurucuları doğrudan hedef aldıkları iddia edilmemektedir.
94. Başvurucular diğer taraftan saldırının öncesinde gerekli acil müdahale tedbirleri alınmaması ile sonrasında göz yaşartıcı gaz kullanılması nedeniyle ölümlerin gerçekleşip olayda yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu başvurucuların da diğer bazı başvurucular gibi akrabalık ilişkisi gibi özel bir bağı olan yakınlarının toplantıya katılıp saldırıda yaşamını yitirdiğini açıklamadıkları görülmüştür. Dolayısıyla başvurucuların doğrudan veya dolaylı mağdur statülerini ortaya koyamadığı, başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.
95. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Ekli Listedeki Tablo 3’te Yer Alan Başvurucular (2016/12665 Sayılı Başvuru) Yönünden
96. Başvuru formunda sayıları 150’yi aşan başvurucular, olayda ölen kişiler arasında bir yakınının olduğu ya da saldırı sonucunda ölüm tehlikesi yaşadığını somut olarak açıklamamıştır. Başvuruda "Saldırıda iki intihar bombacısı yanı sıra başvurucu müvekkilin yakınlarının da içinde bulunduğu 101 kişi öldürülmüş, kimi başvurucu müvekkilin de arasında olduğu 450’den fazla kişi de yaralanmıştır" şeklinde bir açıklama yer almakla birlikte başvuru formunun diğer bölümlerinde hangi başvurucunun yaralandığı ya da hangi başvurucunun bir yakını veya yakınlarının (yakınlık derecesi ile birlikte) yaşamını yitirdiğine ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. Diğer taraftan başvuru formunun ekinde başvurucular tarafından sunulan "Başvurucular Listesi" başlığı altındaki bir listede yaşamını yitirdiği veya yaralandığı açıklanmayan bazı isimler ile bu isimlerle sıhri akrabalık dâhil bazı akrabalık bağlarına sahip kişilerin isimlerine de yer verilmiştir. Bu kişilerin arasında başvuru formunda başvurucu olarak isimleri açıklanmayan kişilerin olduğu görülmüştür. Daha öncesinde de ifade edildiği üzere saldırıda yüzlerce kişi yaralanmış veya yaşamını yitirmiştir. Anayasa Mahkemesine 150’yi aşan sayıda kişinin birlikte yaptığı bireysel başvuruda ise bu konuda hiçbir açıklama yapılmaması nedeniyle sayıları yüzlerle ifade edilen başvurucular ile bahsi geçen ve yine sayıları yüzlerle ifade edilen ölenler ve yaralılarla başvurucular arasında yaşam hakkı bağlamında olması gereken irtibatın ortaya konmadığı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte başvurucuların olayın mağduru olduklarını ileri sürerek Valilik kararına karşı ilgili kanun yoluna başvurmadıkları, olayda var olduğunu iddia ettikleri ihmalin ve Valiliğin bu iddia ile ilgili olarak soruşturma izni vermemesine dayandığı ilgili gerekçenin Anayasa Mahkemesinden önce herhangi bir merci tarafından değerlendirilmediği görülmüştür (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 26-28).
97. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
98. Somut olayda başvurucuların iddialarında bireysel başvurularına konu ettikleri Valilik kararının kendilerine mağdur sıfatıyla tebliğ edilmemesine rağmen Bölge İdare Mahkemesine mağduriyetlerini açıklayarak yapacakları itirazın herhangi bir sebeple başarısız olacağını da ileri sürmedikleri görülmüştür. Dolayısıyla ihlale neden olduğu ileri sürülen ihmal için kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmediği sonucuna varılmıştır.
99. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Ekli Listedeki Tablo 7’de Yer Alan Başvurucular (2016/14543 Sayılı Başvuru) Yönünden
100. Başvurucuların Cumhuriyet Başsavcılığının kararına yaptığı itirazların Danıştay Birinci Dairesince ilgili kanunda Cumhuriyet Başsavcılığının bu nitelikteki kararlarına karşı bir kanun yolu öngörülmediği gerekçesiyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi üzerine bireysel başvuruda bulunduğu tespit edilmiştir (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz.§§ 41-44).
101. Başvurucuların şikâyetleri ile ilgili verilen kesin nitelikteki kararın kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmadığı anlaşılmıştır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
vi. Ekli Listedeki Tablo 2’de Yer Alan Başvurucular (2016/9141 Sayılı Başvuru) Yönünden
103. Başvurucular, Cumhuriyet Başsavcılığının 7/3/2016 tarihinde verdiği işlemden kaldırma kararını 21/4/2016 tarihinde öğrendiklerini ifade ederek Cumhuriyet Başsavcılığına ayrı bir başvuruda da bulunmaksızın Anayasa Mahkemesine doğrudan bireysel başvuru yapmıştır. "OLAY VE OLGULAR" bölümünde açıklandığı üzere (bkz. § 30) bu başvurucular, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında saldırıyı önlememeleri nedeniyle soruşturma izni verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. § 25).
104. Somut başvuruda, başvurucuların öncelikle iki temel iddiada bulundukları görülmüştür. Başvurucular, bir saldırı yapılacağı bilgisine ulaşıldığını ancak bilindiğini ileri sürdükleri tehlikeye yönelik gerekli tedbirlerin alınmadığını ifade etmekte, ihmali olan kamu görevlileri hakkında bir cezai soruşturma başlatılması gerektiğini iddia etmektedir. Bir başka ifadeyle başvurucuların iddialarının özünün saldırı öncesine ilişkin olarak ihmal düzeyinde kusurları bulunduğunu ileri sürdükleri görevliler hakkında cezai soruşturma izni verilmeyerek herhangi bir görevlinin cezai bir yaptırımla hesap vermesinin önüne geçildiğine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
105. Somut olayda İçişleri Bakanlığı müfettişlerince patlamalarla ilgili olarak yeterli önleyici güvenlik tedbirlerinin alınıp alınmadığı iddiaları incelenmiş, iddia hakkında Müfettişliğin İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri (bir görevli dışında) hakkında soruşturma izni verilmesi teklifi karşısında Valilik, öz olarak "terör örgütüne ilişkin istihbarat bilgilerinin genel nitelikte olup toplantı özelinde somut bir bilgi içermediği" gerekçesiyle soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir.
106. Bunun yanında bu başvurucuların da olayın mağduru olduklarını ileri sürerek Valilik kararına karşı ilgili kanun yoluna başvurmadıkları görülmüştür. Somut olayda başvurucuların olaydan sonra Ankara İl Emniyet görevlilerinin saldırının önlenmesinde kusurları olduğunu ileri sürerek Cumhuriyet Başsavcılığına bir başvuruda bulunmadığı anlaşılmıştır. Başvurucular, idari soruşturma üzerine görevliler ile ilgili olarak soruşturma izni verilmemesine bağlı olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen bir evrakın işlemden kaldırılması kararını öğrendiklerini belirterek başvuruda bulunmuştur. Başvurucular Anayasa Mahkemesinden önce ne Cumhuriyet Başsavcılığına ne de Valiliğin kararına yönelik olarak Bölge İdare Mahkemesine başvurmuş; olayda ihmali bulunduğunu ileri sürdükleri görevlilerin cezai sorumluluklarının olduğunu ileri sürüp doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır. Başvurucuların söz konusu iddialarını Cumhuriyet Başsavcılığına iletmedikleri ve bu nedenle soruşturmada mağdur konumunda yer almadıkları, Valiliğin soruşturma izni vermemesine bağlı olarak verilen Cumhuriyet Başsavcılığı kararında ve ilgili belgelerde de bu nedenle isimlerinin mağdur olarak belirtilmediği, dolayısıyla da Valilik kararının kendilerine tebliğ edilmediği açıktır. Ayrıca başvurucuların iddialarında Valilik kararının kendilerine mağdur sıfatıyla tebliğ edilmememesine rağmen Bölge İdare Mahkemesine mağduriyetlerini açıklayarak yapacakları itirazın herhangi bir sebeple başarısız olacağını ileri sürmedikleri de görülmüştür. Dolayısıyla ihlale neden olduğu ileri sürülen ihmal için kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmediği sonucuna varılmıştır.
107. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
vii. Ekli Listedeki Tablo 8’de Yer Alan Başvurucu Elif Özdemir (2017/4461 Sayılı Başvuru) Yönünden
108. Başvurucu, saldırı öncesinde yetkililerin canlı bomba saldırısı yapılacağı bilgisine sahip olmasına rağmen gerekli tedbirleri almadığını ve kolluk görevlilerinin saldırıdan sonraki bazı tutumlarının yaralıların durumunu ağırlaştırıp olaydaki can kayıplarını artırdığını iddia etmiştir. Başvurucu, şikâyeti ile işleme konulmama kararlarına konu önceki soruşturmalar arasında konu bakımından bir fark olup olmadığını Cumhuriyet Başsavcılığının irdelemediğini ileri sürmüştür (bu başvurucunun dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 45-48).
109. Öncelikle bireysel başvuru formunda başvurucu, olayda yaralandığı ve/veya bir yakınının olayda yaşamını yitirdiğini açıklamamıştır. Bireysel başvuru ekinde bulunan ve ilgili bölümde açıklanan şikayet dilekçesinde ise başvurucu, olayda kendisi gibi kızının da yaralandığını ifade etmiştir. Hatta Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/11/2015 tarihinde alınan başvurucunun ifadesine göre kızı saldırı sonucunda ağır yaralanmıştır. Başvurucu söz konusu ifadesinde hem kendi hem de kızı adına olayın sorumlularından şikâyetçi olduğunu açıklamıştır. Bireysel başvuru formunda "Kamu Gücünün İşlem, Eylem ya da İhmaline Dair Olayların Tarih Sırasına Göre Özeti" bölümünde aynen "Saldırıda iki intihar bombacısı yanı sıra başvurucu müvekkilin yakınlarının da içinde bulunduğu 101 kişi öldürülmüş, kimi başvurucu müvekkilin de arasında olduğu 450’den fazla kişi de yaralanmıştır." şeklinde bir açıklama yer almakta, formun diğer bölümlerinde başvurucunun olayda yaralandığına veya kızının yaşamını yitirdiğine ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır.
110. Anayasa Mahkemesinden, bireysel başvuru formunda mağdur statüsü ile ilgili bir açıklama yapılmadığı bir durumda, başvurucunun da yerine geçerek yaşam hakkı kapsamında doğrudan ve/veya dolaylı mağduriyeti konusunda resen bir değerlendirme yapması beklenemez. Başvurucuların Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurularda yaşam hakkı kapsamında doğrudan ve/veya bir yakınlarının yaşamını yitirmesi nedeniyle dolaylı mağdur olduklarını ortaya koyabilecek şekilde ilgili ve yeterli açıklama yapmaları gerekir. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunurken özenli davranmaları, hangi hak veya özgürlüklerinin hangi nedenle ihlal edildiğini ve öncelikle ihlal nedeniyle meydana gelen mağduriyetlerini yeterli şekilde açıklamaları gerekmektedir. Başvuruya konu edilen olayda pek çok kişi yaralanmış ya da yaşamını yitirmiştir. Anayasa Mahkemesine olay nedeniyle başvuranlar; saldırıda yaralandıklarını, ölüm tehlikesi atlattıklarını ya da saldırıda hayatını kaybetmiş bir kişinin/kişilerin yakını olduklarını ilgili ve yeterli şekilde açıklamalıdır. Aksi hâlde olay ve olayda yaralanan veya yaşamını yitiren yüzlerce kişi ile bireysel başvuru yapan ek listelerde bir kısmı da yer alıp sayıları yüzleri aşan kişiler arasında yaşam hakkı kapsamında gerekli bağlantıyı kurabilmek mümkün değildir. Bireysel başvurunun niteliği; yaşanan maddi olay ile haklar veya özgürlükler arasındaki bağlantının ilgili ve yeterli şekilde kurulmasını, ilgili olay ve olgular kapsamında anayasal şikâyetin ileri sürülmesini gerektirmektedir. Somut başvuruda olaydan sonra kendisinin yaralandığını, kızının da ağır yaralanıp hastaneye kaldırıldığını ilgili makamlara ileten başvurucunun vekili aracılığıyla sunduğu bireysel başvuru formunda yaralanması ile ilgili olarak bir açıklamasının olmadığı, kızının durumuna ilişkin açıklama da yapmayarak aynı zamanda başka başvurucu da olmadığı hâlde varmış gibi aynen "başvurucu müvekkilin yakınlarının da içinde bulunduğu kişilerin olayda yaşamını yitirdiği ve kimi başvurucu müvekkilin de arasında olduğu kişilerin yaralandığı" şeklinde bir açıklamaya yer verdiği görülmüştür. Bu durumda başvurunun, başvurucunun kendisinin yaşam hakkı kapsamında bir yaralanmasına bağlı olarak (doğrudan mağduriyet) veya olayda yaralandığına dair yetkili makamlara açıklanıp bireysel formunda bu konuda kendisiyle ilgili olarak yapıldığı gibi herhangi bir açıklama ve bir bilgiye yer verilmeyen kızının yaşam hakkı kapsamında (dolaylı mağduriyet) ya da varsa her iki (dolaylı ve doğrudan) mağduriyetine yönelik olarak mı yapıldığı anlaşılamamaktadır. Ayrıca başvuruda kolluk görevlilerinin saldırıdan sonraki tutumlarının yaralıların sağlık durumunu ağırlaştırıp olaydaki can kayıplarını daha da artırdığı iddia edilmiş, bu nedenle yaşamını yitirdiği iddia edilen kişiler arasında başvurucunun kızının olup olmadığı konusunda açıklama yapılmamıştır. Öte yandan yeri geldiği için halk davası niteliğindeki başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında olmadığını burada yeniden belirtmek gerekir. Hâl böyle olunca yaşam hakkı kapsamında yapılacak inceleme için kritik önemdeki bilgilere yer verilmeyen bu başvuruda da mağdur statüsünün hiçbir surette açıklanmadığı sonucuna varılmıştır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
viii. Ekli Listedeki Tablo 5’te Yer Alan Başvurucu Mehtap Sakinci (2016/13481 Sayılı Başvuru) Yönünden
112. Başvurucu, saldırı olacağı bilgisine ulaşılmasına rağmen kolluk görevlilerinin ihmali olup gerekli tedbirleri almadığının çeşitli vasıtalarla kamuoyuna yansıyan bilgi ve belgelerden anlaşılması üzerine istihbarat yetkilileri, Emniyet Müdürlüğü ve diğer kolluk görevlileri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi sunduğunu, dilekçesinde ayrıca TTB’nin saldırı ile ilgili hazırladığı rapor ile Ankara Barosundan temin ettiği belgeler ile tanık delili gibi diğer bazı delilleri de ibraz ederek olay sonrasında polisin göz yaşartıcı gaz ile kalabalığa müdahalesi sonucunda yaralıların durumunun daha da ağırlaşıp acil ilk yardım müdahalesinin bu sebeple geciktiğini ifade etmektedir. Başvurucu; sunduğu şikayet dilekçesinden sonra bağımsız soruşturma ilkesinin ihlal edildiğini, dahası sunduğu yeni delillerin değerlendirilmeyip önceki soruşturmalara atıfla karar verildiğini ileri sürmektedir. Bunun yanında terör saldırısını gerçekleştirenlerin Suriye'den Türkiye’ye giriş yapıp ardından Gaziantep'e ve oradan da Ankara’ya geldiği dikkate alınarak Türkiye’ye giriş yaptıkları sınır kapıları, Gaziantep'e ve Gaziantep’ten Ankara’ya geliş güzergâhında bulunan tüm illerin istihbarat ve güvenlik birimi yetkililerinin de olayda ihmali veya bir kasıtlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekirken Cumhuriyet Başsavcılığınca bu yönde bir işlem yapılmadığını belirtmektedir (bu başvurucunun dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 33-47).
113. Öncelikle başvurucunun diğer bazı başvurucular gibi saldırı sonrasında kolluk görevlilerinin bazı tutumlarının saldırı sonucunda yaralanan kişilerin sağlık durumlarının daha da ağırlaşmasına ve acil ilk müdahalenin gecikmesine sebep verdiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Başvurucu bu bağlamda Cumhuriyet başsavcılığına yeni deliller sunduğunu ifade etmiştir. Ancak başvurucu, ölen eşinin patlamalardan sağ kurtulup patlamanın ardından acil sağlık hizmetine ihtiyaç duyup duymadığı ve kolluk görevlilerince yapıldığını ileri sürdüğü müdahale ile acil sağlık hizmetinde yaşandığı iddia ettiği ihmallerin ölen eşini ne şekilde etkilediği yönünde bir açıklama yapmamıştır. Ayrıca eşinin patlamalardan sağ olarak kurtulup kolluk görevlilerinin müdahalesi ve/veya acil sağlık hizmetlerindeki ihmaller nedeniyle yaşamını yitirdiğini de iddia etmemiştir. Bu nedenle bu iddiaları içeren başvurusunun bir halk davası niteliğinde olup bu türden başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında olmadığı dikkate alındığında kolluk görevlilerinin olayda maddi güç kullanması ve sağlık hizmetlerinin gereği gibi yürütülmemesiyle ilgili şikâyetlerinin yaşam hakkı veya Anayasa ile Sözleşme’nin ortak koruma alanındaki bir başka hak, özgürlük veya yasak kapsamında incelenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
114. Başvurucunun Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkındaki şikâyetlerine gelince başvurucunun da diğer bazı başvurucular gibi olaydan hemen sonra saldırının kamu görevlilerince bilindiği veya bilinmesi gerektiği ancak görevlilerin bu bilgiye rağmen gerekli tedbirleri almadığı yönünde yetkili bir makama şikâyette bulunmadığı, İçişleri Bakanlığınca yapılan ön incelemede hazırlanan Müfettişlik raporunun kamuoyuna yansımasıyla olayda eşinin de yaşamını yitirdiğinden bahisle Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğu görülmüştür. Başvurucu bu konuda gerek Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu şikâyet dilekçesinde gerekse bireysel başvuru formunda söz konusu ön inceleme raporuna ve bu rapordaki bazı ifadelere dayanarak Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında soruşturma açılmamasını talep etmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki karar gerekçesi ise aynı iddialara ilişkin olarak Valilikçe kolluk görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi üzerine işlemden kaldırma kararı verilmesi ve başvurucunun yeni bir delil ibraz etmeksizin işlemden kaldırma kararına konu iddiaları tekrarlamasıdır. Diğer taraftan başvurucunun eşinin yaşamını yitirmesi nedeni ile mağdur olduğunu belirterek Bölge İdare Mahkemesine başvurup Valilikçe verilen soruşturma izni verilmemesine kararına itiraz etme seçeneğini ise hiç değerlendirmediği hatırlatılmalıdır.
115. Başvurucu, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri dışındaki kamu görevlileri hakkındaki iddialarında ise saldırının faillerinin yurt dışından giriş yapıp önce Gaziantep’e, oradan da Ankara’ya gelebilmelerini dile getirmektedir. Başvurucunun bu iddialarının dayanağı, Müfettişlerce hakkında ön inceleme yapılan Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin ön incelemede suçlamaları reddettiği ifadelerindeki açıklamalardır. Anılan görevliler; saldırganların Suriye’den Ankara’ya kadar gelebildiklerini eğer saldırıda bir sorumluluk varsa sorumluluğun Ankara'daki yetkililerde, dolayısıyla kendilerinde değil ülke sınırlarını korumakla görevli Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Gaziantep ve Ankara’ya geliş güzergâhındaki illerin istihbarat birimlerinde ve kolluk yetkililerinde, MİT Bölge Başkanlıklarında, Ankara İl Jandarma Komutanlığında olduğunu, Ankara’da bir saldırı gerçekleştirileceği bilgisinin olmadığını belirtmiştir. Bu görevlilerin söz konusu açıklamalarında saldırıyı gerçekleştirdiği ileri sürülen terör örgütü ve saldırganlar ile ilgili somut bir bilgi bulunmamaktadır. Bu kişilerin olayın önceki aşamalarıyla geniş ölçekli olay olmasını gerekçe göstererek olayda bir sorumluluk varsa bu sorumluluğun kendilerine yüklenmesinin hakkaniyete uygun olmadığını açıklamak için bu türden söylemlerde bulunduğu görülmüştür. Başvurucu da bu ve benzeri olaylar ve olgularla saldırganların Ankara’ya gelişlerinde kamu görevlilerinin ihmalleri ve kasıtları olduğunu ileri sürerek bölgeden sorumlu üst düzey yetkilileri dâhil tüm istihbarat birimlerinin ve güvenlik güçlerinin saldırı nedeniyle soruşturulmasını talep etmiştir.
116. Cumhuriyet Başsavcılığı somut bir delil veya bilgiye dayanmadığını kabul ettiği bu iddiayı içeren şikâyetin işleme konulmamasına karar vermiştir. Başvurucunun söz konusu iddiası incelendiğinde bireysel başvuruya konu ettiği Cumhuriyet Başsavcılığı kararının verildiği tarihte söz konusu kamu görevlilerinin saldırıyı öngördükleri, saldırganları bildikleri veya başkaca bir ihmal veya kasıtlarının bulunduğuna ilişkin herhangi bir bilgi veya kanıtın bireysel başvuru dosyasında ve eklerinde olmadığı görülmüştür. Ayrıca başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığının bireysel başvuruya konu kararının ardından herhangi bir somut bilgi veya kanıta ulaşılıp Ankara dışında görev yapan herhangi bir kamu görevlisi hakkında bir soruşturma açılıp açılmadığı konusunda bilgiyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Kaldı ki bireysel başvuruya konu yapılan kararın verildiği tarihteki bilgi ve belgelere göre incelenmesi gerektiğinde bir tereddüt bulunmamaktadır. Ayrıca ilgili bölümde açıklanan Müfettişlik ön raporunda da olaydan önce saldırganların iletişimlerinin tespit edilip saldırıdan önce bu tespit çalışmalarına son verildiği iddiası ile ilgili olarak başkaca inceleme yapılacağı açıklanmıştır (bkz. § 16). Başvuru dosyasında ve eklerinde bu incelemenin aşaması ile ilgili bir bilgi de bulunmamaktadır. Başvurucu bu konuda bir bilgi vermediği gibi şayet bir inceleme yapılmış ve ardından gerekli soruşturma açılmış ise bu soruşturmaya dâhil olup olmadığı konusunda bir açıklama yapmamıştır. Bu noktada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının ihmalleri olduğu değerlendirilen Ankara dışındaki kamu görevlileri ile ilgili olarak bir soruşturma açma yetkisi olduğunun veya başka illerdeki Cumhuriyet başsavcılıklarınca söz konusu iddialara ilişkin bir soruşturmayı yetkisizlik kararı veya başka bir kararla uhdesini aldığının başvurucu tarafından da ileri sürülmediğini belirtmek gerekir.
117. Diğer taraftan başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığının şikâyetini soyut ve genel nitelikte olmasını gerekçe göstererek işleme koymaması kararına yönelik olarak bir kanun yolu öngörülmemesini de şikâyet etmektedir. 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması zorunludur. Anılan Kanun maddesine göre bu şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki karar gerekçesi ise başvurucu tarafından ileri sürülen aynı iddialara ilişkin olarak Valilikçe kolluk görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi üzerine işlemden kaldırma kararı vermesi ile başvurucunun yeni bir delil ibraz etmeksizin işlemden kaldırma kararına konu iddiaları tekrarlamasıdır. Öncelikle 4483 sayılı Kanun’da soruşturma izni istenen iddialara ilişkin olarak verilen Valiliğin soruşturma izni vermemesi kararına karşı bir kanun yolunun düzenlendiğini belirtmek gerekir. 4483 sayılı Kanun’da soruşturma izni istenmesi yeterliliği bulunmayan soyut ve genel nitelikteki iddialara ilişkin olarak yetkili mercilerce verilen işleme koymama kararlarına karşı bir kanun yolunun bulunmadığı ancak başvurucunun iddialardan bazılarının itiraz edilmeyip kesinleşen soruşturma izni verilmemesi kararına bağlı olarak verilen Cumhuriyet Başsavcılığının kesin nitelikteki önceki kararlarına konu iddialarıyla aynı olduğu, diğer kısmının ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma yetkisi dışındaki ve Ankara dışındaki bölgelerden sorumlu veya bu bölgelerde görev yapan kamu görevlilerine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucunun Ankara’daki kamu görevlileri ile ilgili olarak daha öncesinde ileri sürülen iddialara ek olarak yeni belge veya benzeri güçlü kanıt ileri sürerek Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu gösterdiğini ortaya koyan nitelikte bir bilgi veya belge de bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Bu itibarla başvurucunun Cumhuriyet Başsavcılığının söz konusu kararına itiraz edememesinin yaşam hakkı kapsamındaki etkili bir ceza soruşturması yükümlülüğü bağlamında bir sorun oluşturduğu söylenemez. Bu nedenlerle başvurucunun şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
118. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ix. Ekli Listedeki Tablo 6’da Yer Alan Başvurucular (2016/14573 Sayılı Başvuru) Yönünden
119. Bu bireysel başvuru formunda "Kamu Gücünün İşlem, Eylem ya da İhmaline Dair Olayların Tarih Sırasına Göre Özeti" bölümünde "Saldırıda iki intihar bombacısı yanı sıra başvurucu müvekkillerin yakınlarının da içinde bulunduğu 101 kişi öldürülmüş, kimi başvurucu müvekkilin de arasında olduğu 450’den fazla kişi de yaralanmıştır." şeklinde bir açıklama yer almakta, formun diğer bölümlerinde ise olayda ne başvuruculardan herhangi birinin yaralandığına ne de herhangi birinin yakınının yaşamını yitirdiğine ilişkin bir açıklama bulunmaktadır (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 38-40).
120. Başvuruda diğer bazı başvurularda da olduğu gibi toplantıya yönelik saldırının önlenemediği, saldırı gerçekleştirildikten sonra gerekli sağlık ve acil durum tedbirleri alınmadığı hatta saldırının ardından göz yaşartıcı gaz kullanımının yaşam hakkını ihlal ettiği iddiaları ileri sürülmekte fakat gaz kullanımı sonucunda herhangi bir yakının yaşamını yitirdiği, acil durum ve sağlık tedbirlerinin alınmaması sonucunda toplantı alanında bulunan kimin bu nedenle yaşamını yitirdiği gibi inceleme için kritik önemi olan bir hususta açıklama yer almamaktadır. Belirtildiği üzere başvuruda ifade edilen tek husus aslında bilinen bir olgu olan olayda pek çok kişinin yaşamını yitirip daha fazla sayıdaki kişinin yaralandığıdır.
121. İlgisi nedeniyle yukarıdaki bölümlerde açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesinin bir başvuruyu yaşam hakkı kapsamında inceleyebilmesi için başvurucuların yaşam hakkı kapsamındaki mağduriyetlerini başvuru formunda tartışmasız şekilde belirtmeleri gerekir. Keza yaşam hakkı kapsamında bir dolaylı mağduriyetin belirlenebilmesi için başvuru formunda olayda yaşamını yitiren kişiler ile başvurucular arasında olması gereken özel ve yakın bağ en azından kısaca açıklanmalıdır. Bu başvuruda da hangi başvurucuların kendileri, hangi başvurucuların olayda yaşamını yitiren bir yakını/yakınları için başvuruda bulunduğu, kendileri için başvuruda bulunan başvurucuların varsa olaydan kaynaklanan yaralanmalarının derecesi, bir yaralanma meydana gelmemiş ise saldırıdan yara almamakla birlikte öldürücü potansiyeli olan saldırı nedeniyle hayati tehlike atlatıp bu tehlike nedeniyle başvuruda bulundukları hususlarında açıklama yoktur. Bu nedenle halk davası niteliğindeki başvuruların bireysel başvuru hakkı kapsamında olmadığı da dikkate alındığında başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.
122. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
123. Başvurucular Kani Beko ile Remzi Çalışkan 2016/12949 sayılı başvurularında olay nedeniyle ağır bir travma yaşanmasına rağmen kamu makamlarının sorumluların ortaya çıkarılmasında duyarsız davrandığını, arkadaşlarının ve sendika üyelerinin ölü bedenlerini gördüklerini, kolluk görevlilerinin orantısız müdahaleleri ve bu kişilere yardım edilmesine engel olmaları nedeniyle büyük bir acı ve öfkenin yaşandığını, ceset parçaları yerde olduğu hâlde olay yerinin trafiğe açılması, bir gün sonra anma için olay yerine gidildiğinde kolluk tarafından bir kez daha müdahalede bulunulması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini öne sürmüştür (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz.§§ 29-32).
2. Değerlendirme
124. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
125. Başvurucuların saldırıyı önlemede ihmali olduğunu ileri sürdükleri görevliler ile ilgili olarak verilen karar üzerine bireysel başvuru yaptıkları görülmüştür. Başvurucular kötü muamele yasağı kapsamında diğer iddialarının yanında ihmali olduğunu ileri sürdükleri görevliler hakkında verilen karar sürecinde kayıtsızlık gösterildiğini de iddia etmiştir. Başvurucuların yaşam hakkı kapsamındaki şikâyeti bakımından varılan sonuç gözönüne alındığında bu iddia ile ilgili olarak herhangi bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir. Öte yandan başvurucular kolluğun saldırıdan sonra sadece olay günü değil bir gün sonra da gerçekleştirdiğini ileri sürdükleri birtakım eylemlerinden de şikâyet etmiştir. Bu itibarla başvurucuların ileri sürdükleri manevi ızdırabın kötü muamele yasağı bakımından aranan asgari eşiği aşıp aşmadığı, böylece söz konusu yasak kapsamında doğrudan mağdur sıfatına sahip olup olmadıkları yönünde bir inceleme yapılmasına gerek olmadığı çünkü başvurucuların Anayasa Mahkemesinden önce yetkili bir makama anılan şikâyetlerini konu ettikleri bir başvurularının olmadığı sonucuna varılmıştır.
126. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
127. Başvuruculardan DİSK yetkilileri Kani Beko ile Remzi Çalışkan 2016/12949 sayılı başvurularında; bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün farklı grup veya kişilerce engellenmesini ya da müdahale edilmesini önlemek için devletin gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğunu, olayda gerekli tedbirlerinin alınmadığının açık olduğunu, bu yetersizliğin tesadüfi ya da uygulamaya bağlı aksaklıkların bir sonucu olarak nitelendirilemeyeceğini, aksine söz konusu yetersizliğin ve ihmallerin siyasal iktidarın temsilcilerinin ve onlara bağlı üst düzey kamu görevlilerinin oluşturduğu bir organizasyonun yöneliminin bir neticesi olduğunu ileri sürmüştür. Başvuruculara göre olayda güvenliğin sağlanamaması, hükûmet politikasında yapılan genel tercihin bir sonucudur hatta başvuruculara göre olayda yaşamını yitirenler ile yaralananlar arasında herhangi bir güvenlik görevlisinin olmaması, güvenlik görevlilerinin bu tür saldırıya karşı öncelikle kendilerini koruyup toplantının katılımcılarına yönelik bir tedbir almamaları, kamu makamlarının sorumluluğunun ihmalin ötesine geçtiğini göstermektedir. Başvurucular, süreçteki kamu makamlarının bu gibi tutumları sonucunda hükûmete muhalif görüşleriyle bilinen kişi ve örgütlerin toplanma ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ağır darbe aldığını ileri sürmüştür. Başvurucu Kani Beko, patlama sonrasında kolluk tarafından göz yaşartıcı gaz kullanılıp bu gaza maruz kalması nedeniyle söz konusu hakkının ayrıca ihlal edildiğini iddia etmiştir (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz. §§ 33-36).
2. Değerlendirme
128. Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi devletin temel amaç ve görevlerin düzenleyen Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını güvence altına alma yönünde bazı pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Bu pozitif yükümlülüklerden biri de hukuka uygun toplantı ve yürüyüşlerin barışçıl bir şekilde yapılmasını ve sözü edilen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılacak kişilerin güvenliğinin sağlanması için uygun tedbirleri uygulama yükümlülüğüdür ancak bu yükümlük bir sonuç gerçekleştirme yükümlülüğü değildir. Ayrıca tedbirlerin seçimi açısından kamu makamları geniş takdir yetkisine sahiptir (bahsedilen pozitif yükümlükler konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaklaşımı için bkz. Kudrevičius ve diğerleri/Litvanya [BD], B. No:37553/05, 15/10/2015, § 159; Frumkin/Rusya, B. No:74568/12, 5/1/2016, §§ 128, 129).
129. Diğer taraftan başvurucular anılan pozitif yükümlülüğün ihlal edilmesinde kamu görevlilerinin sorumluluğu olduğundan ve sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin ceza soruşturmalarıyla karşı karşıya kalmamasından şikâyet etmektedir. Bununla birlikte devletin yaşam hakkında olduğu gibi ihlalin tespit edilmesi ve varsa ihlalden kaynaklanan mağduriyetin giderilmesi için sorumlular hakkında mutlaka bir cezai soruşturma yürütmesi yükümlülüğü olduğu söylenemez. Başvurucuların iddialarını sadece kişilerin cezai sorumluluğunun değerlendirildiği bir cezai soruşturma açma yetkisi bulunan Cumhuriyet Başsavcılığı önünde dile getirdikleri, bunun dışında Anayasa Mahkemesinden önceki yetkili bir makamın önünde ihlalin tespiti ile varsa mağduriyetlerinin giderilmesini talep etmedikleri görülmüştür.
130. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı ile Bağlantılı Olarak Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
131. Başvurucular Kani Beko ile Remzi Çalışkan 2016/12949 sayılı başvurularında, saldırının yaşanmasında sorumluluk sahibi kamu görevlilerinin tutumundaki olumsuzlukların kaynağında temsil ettikleri sendikanın ve diğer toplantı katılımcılarının muhalif görüşlerinin olduğunu, Diyarbakır’da Suruç’ta ve Ankara’da gerçekleştirilen saldırıların muhalif siyasi görüşe sahip kişilere yönelip her nedense hükûmet olan ya da hükûmetle aynı siyasi görüşü paylaşan siyasi partilere ve aynı görüşteki sendikaların bu türden toplantılarına yönelik bir saldırı gerçekleşmediğini, bu durumun Türkiye dışındaki ülkelerde söz konusu olmadığını iddia etmiştir. Başvurucular; saldırı sonrasında kolluğun kalabalığa, ölüler ile yaralılara karşı göz yaşartıcı gaz kullanarak sergilediği olumsuz tutumun ayrımcılığın boyutunu gösterdiğini, öte yandan hükûmete yakın olan ve hükûmet ile aynı siyasi görüşü paylaşan sendikaların yaptığı toplantılarda alınan olağanüstü güvenlik tedbirlerinin bu toplantıda alınmamasının ayrımcılığı açıkça ortaya koyduğunu ileri sürmüştür (bu başvurucuların dosyasına ilişkin ayrıntılar için bkz.§§ 29-32).
2. Değerlendirme
132. Anayasa’nın 10. maddesi şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
...
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
133. Başvurucunun Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp iddiaların Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
134. Ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için kural olarak kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığının tespiti gerekir. Ayrımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (2), B. No: 2013/514, 2/10/2013, § 46).
135. Başvurucular, toplantının hükûmete muhalif kişilerce organize edilmesinden hareketle saldırının önlenmemesinde ve saldırıyı önlemekte sorumlulukları olanlar olduğunu ileri sürdükleri kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması yürütülmemesinde siyasi görüşe dayalı bir ayrımcılık saiki ile hareket edildiğini, bu saikle öngörülebilir saldırının görmezden gelindiğini ve olayın sorumluları hakkında gerekenlerin yapılmadığını iddia etmiştir.
136. Somut olayda başvurucuların iddialarını temellendirecek somut bir bilgi ve kanıt sunmadıkları, iddialarını soyut olarak ileri sürdükleri anlaşılmıştır.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Murat Yılmaz’ın iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Abdulselam Çetin’in iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Başvurucu Abdulselam Çetin dışındaki ek tablo 9’da yer alan başvurucuların iddialarının mükerrer olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Ek tablo 4’te yer alan başvurucuların iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Ek Tablo 3’te yer alan başvurucuların iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Ek tablo 7’de yer alan başvurucuların iddialarının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Ek tablo 2’de yer alan başvurucuların iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Başvurucu Elif Özdemir’in iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Başvurucu Mehtap Sakinci Coşgun’un iddialarının açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Ek tablo 6’da yer alan başvurucuların iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
12. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
13. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.