TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2017/18826)

 

Karar Tarihi: 17/1/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 16/3/2023 - 32134

 

GENEL KURUL

 

KARAR

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportörler

:

Hasan HÜZMELİ

 

 

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Halkın Kurtuluş Partisi

Vekili

:

Av. Pınar AKBİNA KARAMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri çerçevesinde Taksim Meydanı'nda gerçekleştirilmek istenen gösteri yürüyüşüne hukuka aykırı olarak müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/1/2017tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

4. Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Genel Açıklamalar

5. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır (2012 ve 2015 tarihleri arasında Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile DEAŞ'ın ortaya çıkışı, eylemleri ve bunun Türkiye etkileri ile gerçekleştirilen şiddet eylemlerine ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 26, 27; Figen Yüksekdağ Şenoğlu, B. No: 2016/25187, 4/4/2018, §§ 9-17; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, § 9; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019; Selahattin Demirtaş (5), B. No: 2016/4154, 10/6/2020, § 8).

6. 20/7/2015 tarihinde Suruç'ta (Şanlıurfa) Suriye'deki çatışmalara ilişkin yapılan basın açıklaması sırasında DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi de yaralanmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 28; Selahattin Demirtaş (5), § 11).

7. Bu saldırı sonrası Türkiye genelinde birçok terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. İstanbul'da bu tarihten 2016 yılı Aralık ayına kadar gerçekleştirilen terör saldırılarının kronolojik sıralaması ise şöyledir:

- 10/8/2015 tarihinde Sultanbeyli'de bomba patlatmak suretiyle Fatih Polis Merkezine düzenlenen saldırı ile sonrasında gerçekleştirilen silahlı saldırıda on kişi yaralanmış ve bir güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiştir.

- 23/12/2015 tarihinde Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı'nda gerçekleştirilen havan topu saldırısı sonucunda bir kişi hayatını kaybederken bir kişi de yaralanmıştır.

- 12/1/2016 tarihinde Fatih ilçesindeki Sultanahmet Meydanı’nda DEAŞ tarafından düzenlendiği ileri sürülen ve turist kafilesinin içine girilmesi suretiyle gerçekleştirilen bombalı intihar saldırısında 13 kişi hayatını kaybederken 16 kişi de yaralanmıştır.

- 19/3/2016 tarihinde toplanılmak istenen yer olan Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi'nde DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında beş kişi hayatını kaybetmiş, 16 kişi yaralanmıştır. Bu terör eylemi, 2016 yılı Ocak ayında Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleştirilen saldırının ardından 2016 yılında İstanbul'da meydana gelen ikinci bombalı intihar saldırısı olmuştur.

- 12/5/2016 tarihinde Sancaktepe ilçesindeki Samandıra Kışlası yakınlarında askerî servis aracına yönelik olarak bomba yüklü araçla gerçekleştirilen terör saldırısında dokuz kişi yaralanmıştır.

- 7/6/2016 tarihinde Fatih ilçesinin Vezneciler semtinde bomba yüklü araçla gerçekleştirilen bombalı intihar saldırısında beşi güvenlik görevlisi olmak üzere 13 kişi hayatını kaybederken 36 kişi de yaralanmıştır.

- 28/6/2016 tarihinde Atatürk Havalimanı'nın dış hatlar terminalinde DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen silahlı ve bombalı intihar saldırısında 45 kişi hayatını kaybederken 236 kişi de yaralanmıştır.

- 10/12/2016 tarihinde Beşiktaş ilçesindeki Vodafone Park yakınında ve Maçka Demokrasi Parkı içinde gerçekleştirilen iki ayrı bombalı intihar saldırısında 39'u emniyet personeli olmak üzere 46 kişi hayatını kaybetmiş, 166 kişi ise yaralanmıştır.

B. Başvuru Konusu Olaya İlişkin Bilgiler

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) günümüzde faaliyetlerini sürdürmekte olan siyasi bir partidir.

10. Başvurucu, kendi mensuplarının da aralarında bulunduğu topluluğun 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kapsamında Taksim Meydanı'na yürüyüş düzenlemek ve bu alanda kutlama yapmak amacıyla 1/5/2016 tarihinde İstanbul'un Beşiktaş ilçesinde yer alan Barbaros Bulvarı'nda toplandığını belirtmiştir.

11. Kolluk görevlilerince düzenlenen 1/5/2016 tarihli tutanağa göre yaklaşık kırk kişiden oluşan bir grup saat 09.30'da Barbaros Bulvarı'nda toplanmıştır. Tutanağa göre başvurucu Partinin adının yazılı olduğu flama ve pankart taşıyan söz konusu grup "Kahrolsun AKP Emperyalizmi, İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek, 1 Mayıs Hakkımız Engellenemez!" şeklinde sloganlar atmıştır.

12. Polis tutanağına göre Taksim Meydanı'na doğru yürüyüşe geçen grup, kolluk görevlilerince durdurulmuştur. Kolluk görevlileri gruba hitaben "1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamaları için İstanbul Valiliğince uygun görülen alan Bakırköy Cumartesi Halk Pazarı alanıdır. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü için Taksim Meydanına yürüyüşünüze izin verilmeyecektir. Yapmış olduğunuz eylem kanuna aykırı eylemdir. Eylemlerin sonlandırılmasını rica ediyorum." anonsu yapmış ve grubun dağılmasını istedikleri istikameti göstermiştir. Polis tutanağına göre makul bir süre beklenerek anons iki defa daha tekrarlanmış fakat grubun dağılmaması üzerine kamu düzenini bozan, yolu trafiğe kapatarak hayatın olağan akışını engelleyen, toplu olarak hareket eden ve kolluk görevlilerine karşı saldırıya geçen gruba, Zincirlikuyu istikameti boş bırakılmak suretiyle dirençleri kırılacak ölçüde ve artan oranda zor kullanılarak müdahale edilmiştir. Müdahale sonunda grup içinden yirmi bir kişi hakkında yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir.

13. Yukarıda belirtilen polis tutanağından ayrı olarak 1/5/2016 tarihli farklı iki polis tutanağı daha düzenlenmiştir. Bu tutanaklara göre ilk grubun dağıtılmasından sonra saat 12.00'de yaklaşık kırk kişilik, saat 12.40'ta ise yaklaşık yirmi kişilik grup Barbaros Bulvarı'nda tekrar toplanmıştır. Bahsedilen diğer iki tutanağa göre dağıtılan ilk grupla aynı flama ve pankartı taşıdığı, ayrıca aynı sloganları attığı belirtilen grupların dağıtılması süreci de ilk grubun dağıtılması süreciyle aynı olmuştur. Yani her iki grup da Taksim'e doğru yürüyüşe geçmek üzereyken durdurulmuş, gruplara dağılmaları yönünde üç defa anons yapılmış fakat dağılmamakta ısrar etmesi nedeniyle gruplar zor kullanılarak dağıtılmıştır. Dağıtma eylemi sonunda saat 12.00'de toplanan gruptan 12 kişi hakkında, saat 12.40'ta toplanan gruptan ise dokuz kişi hakkında yakalama işlemi yapılmıştır.

14. Başvurucu Parti 17/5/2016 tarihinde bu olayla ilgili olarak Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul İl Emniyet Müdürü ve Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürü ile sorumluluğu tespit edilecek polis memurları hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu Parti şikâyet dilekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) toplantı hakkına ilişkin ilkelerini içeren kararlarından bahsetmiş ve kendilerinin de barışçıl bir biçimde toplantı haklarını kullanmak istediklerini vurgulamıştır. Başvurucu Parti, orantısız biçimde biber gazı kullanılmasının ve mensuplarının darbedilmesinin, hukuka aykırı olarak gözaltına alınmasının ve toplantı hakkını kullanmasının keyfî şekilde engellenmesinin suç oluşturduğunu belirtmiş; bu suçların idari hiyerarşi uyarınca silsile yoluyla kanuna aykırı emirler verilmesi ve bu emirlerin uygulanması şeklinde gerçekleştiğini ifade etmiştir.

15. Soruşturma usullerinin farklı olması sebebiyle olaya doğrudan müdahalede bulunan kolluk görevlileri ile İlçe Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturma Memur Suçları Soruşturma Bürosuna; Başbakan, İçişleri Bakanı, Vali, Emniyet Genel Müdürü ve İl Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturma ise Özel Soruşturma Bürosuna kaydedilmiştir.

16. Bunun yanında İstanbul Valiliği 1/7/2016 tarihinde şikâyete konu olay nedeniyle müdahaleyi gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında da disiplin soruşturması başlatmıştır. Cumhuriyet Savcılığının talebiyle olaya ilişkin görüntülerin kaydedildiği DVD'lerin incelenmesi sonucu düzenlenen 11/7/2016 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilen hususlar şu şekildedir:

- "Beşiktaş'ta da karıştı- Gerçek Gündem" şeklinde kayıtlı videoda; caddede "Katil ABD Ortadoğudan defol, direne direne kazanacağız." şeklinde slogan atarak, HKP flamaları ve pankartları taşıyarak yürüyen grubun içindeki katılımcıları kolluk güçlerinin tek tek çekip gözaltına aldığı, kişilerin gözaltı işlemine direndiği, slogan atmaya ve zafer işareti yapmaya devam ettiği ve akabinde gözaltı aracına bindirildiği tespit edilmiştir.

- "Gözaltına alınan HKP'liler böyle tepki gösterdi- ODATV Vide" şeklinde kayıtlı videoda; gruba biber gazı sıkan kolluk güçlerinin katılımcıları tek tek gözaltına aldığı, gözaltına alınan şahısların "Yaşasın Halkın Kurtuluş Partisi, halkız haklıyız yeneceğiz. Davamız halkın kurtuluş davasıdır." şeklinde slogan atmaya devam ettiği tespit edilmiştir.

- "VID-20160501- WA0005" şeklinde kayıtlı videoda, grubun slogan attığı, bu esnada önlerinde bekleyen kolluk güçleri ile aralarında itişmeler yaşandığı tespit edilmiştir.

- "VID-20160501- WA0007" şeklinde kayıtlı videoda, emniyet görevlilerinin kaçmakta olan grubun arkasından biber gazı sıktığı ve şahısları gözaltına aldığı görülmüştür.

- "VID-20160503-WA0101" şeklinde kayıtlı videoda; grubun slogan attığı, birbirlerine kenetlendiği, tek tek gözaltına alınmaları sırasında direndiği ve kolluk güçlerinin gruba biber gazı sıktığı tespit edilmiştir.

17. Başsavcılık 1/8/2016 tarihinde, Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürü hakkında şikâyete konu hususlara ilişkin olarak Valilikten soruşturma izni talep etmiştir. Valilik, ön inceleme raporu doğrultusunda İlçe Emniyet Müdürü hakkında soruşturma izni verilmemesine karar vermiştir. Anılan kararda; gerçekleştirilmek istenen toplantı için Valilik tarafından Bakırköy Cumartesi Halk Pazarı alanının uygun görüldüğü, Taksim Meydanı'na yürüyüş izni verilmeyeceğinin belirtildiği, yapılan eylemin kanuna aykırı olduğu ve sonlandırılması için gruba anons yapıldığı ancak eylemlere devam etmesi üzerine kamu düzenini bozan, yolu trafiğe kapatarak hayatın olağan akışını engelleyen, toplu hareket ederek güvenlik güçlerine saldırıya geçen gruba dirençlerini kıracak ölçüde ve artan oranda zor kullanılarak müdahale edildiği, müdahale sonrası yirmi bir şahsın gözaltına alındığı, dolayısıyla kolluk görevlilerinin kanuni sınırlar çerçevesinde olaya müdahale ettiği vurgulanmıştır. Başsavcılık soruşturma başlattığı altı kolluk görevlisi hakkında 5/6/2017 tarihinde atılı suçları işlediklerine dair haklarında dava açılmasını gerektirir delil elde edilemediğinden bahisle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin karar vermiştir.

18. Başsavcılık 12/10/2016 tarihinde Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Vali, İl Emniyet Müdürü hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında Başsavcılığın doğrudan soruşturma yapma yetkisinin olmadığı, bunlar hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İçtüzüğü'ndeki özel usulün uygulanması gerektiği, bu sebeple Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkındaki başvurunun TBMM Başkanlığınca yapılması gerektiği belirtilmiştir.

19. Vali, Emniyet Genel Müdürü ve İl Emniyet Müdürü hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinde ise bu kişilerin başvuru konusu toplantının ve gösteri yürüyüşünün dağıtılması hususunda emir ve talimat verdiklerine ilişkin delillerin şikâyet dilekçesinde gösterilmediği, bu konuda somut bir delil de bulunmadığı, ayrıca İstanbul'un birçok ilçesinde meydana gelen, adli ve idari soruşturma gerektiren olaylar nedeniyle Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü'nün doğrudan sorumlu tutulmasının ceza hukukunun şahsi sorumluluk ilkeleriyle de bağdaşmadığı ifade edilmiştir. Ceza hukuku açısından sorumluluk doğması için eylem ile eylemin faili veya failleri arasında uygun illiyet bağı bulunmasının hukuki bir zorunluluk teşkil ettiğini vurgulayan Başsavcılık, söz konusu olaylar bakımından şikâyet edilen üst düzey kamu görevlileri ile gerçekleşen olaylar arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı sonucuna varmıştır.

20. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Soruşturma Bürosunun 12/10/2016 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etmiştir. İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 13/12/2016 tarihinde itirazı reddetmiştir. Başvurucu, bu karara karşı bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun idarenin işlem yaptığı tarihte yürürlükte olan "Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.

İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde ve 22 nci maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşleri alınarak mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir. İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilir.

Belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı yerel gazeteler ile valilik ve kaymakamlık internet sitelerinden ilan edilerek halka duyurulur.

Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yer ve güzergâhı hakkında sonradan yapılacak değişiklikler de aynı yöntemle yapılır. Bu değişiklikler duyurudan on beş gün sonra geçerli olur.

Birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhının belirlendiği il ve ilçelerde düzenleme kurulu, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde belirlenen yer ve güzergâhlardan birisini tercih edebilir."

22. 2911 sayılı Kanun'un "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" kenar başlıklı 23. maddesinin (d) bendi şöyledir:

" d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen yerler dışında,

...

Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."

23. 2911 sayılı Kanun’un "Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı24. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"...

Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."

24. İlgili uluslararası hukuk için Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ([GK], B. No: 2017/36889, 29/9/2022, §§ 25-27) kararına bakılabilir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 17/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu Parti; 1 Mayıs 2016 tarihinde Emek ve Dayanışma Günü kapsamında Beşiktaş'tan Taksim Meydanı'na yürümek ve kutlama yapmak üzere karar aldığını, anılan karar doğrultusunda Beşiktaş'ta toplanmaya başlayan ve barışçıl bir biçimde gösteri yürüyüşü yapmak isteyen Parti üyelerine kolluk görevlilerince uyarı yapılmadan ve orantısız şekilde müdahale edildiğini, üyelerin darbedildiğini, üyelere biber gazı sıkıldığını ve üyelerin hukuka aykırı olarak gözaltına alındığını iddia etmiştir. Taksim Meydanı'nın İşçi Bayramı yönünden tarihsel ve sosyal önemi olduğunu belirten başvurucu, bahsedilen hukuka aykırı müdahalenin haklarında suç duyurusunda bulunulan kamu görevlilerinin talimatları sonucu gerçekleştirildiğini, buna rağmen yapılan suç duyurusunun sonuçsuz kaldığını, dolayısıyla etkili başvuru hakkı, ifade hürriyeti ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, başvurucu Parti ve mensuplarının Valilik tarafından önceden belirlenen alanlar dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek istemeleri nedeniyle karşılaştıkları müdahalenin meşru amacının kamu düzeni ve güvenliğinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması olup olmadığı, yargılama makamlarının kararlarındaki tespit ve sonuçların ilgili mevzuatın uygulanması niteliğinde bulunup bulunmadığı, ayrıca ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususlarının somut olayın koşulları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi, olayın başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (diğerleri arasından bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 32; Hamit Yakut [GK], B. No: 2014/6548, 10/6/2021, § 63). Başvurucu, gerçekleştirmek istedikleri gösteri yürüyüşüne kolluk görevlilerince hukuka aykırı olarak müdahale edilmesi nedeniyle sorumlu olarak gördüğü kamu görevlileri hakkındaki suç duyurusunun etkin bir soruşturma yapılmayarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandırılmasından şikâyet etmiştir. Bu doğrultuda başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden incelenecektir.

29. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Anayasa Mahkemesinin yerleşik hâle gelmiş içtihadına göre yalnızca üyelerinin haklarını etkileyen müdahaleler nedeniyle tüzel kişilikler tarafından bireysel başvuruda bulunulamayacağı kabul edilmiştir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95, 25/12/2012, §§ 20-23; Ahmet Pervane ve İnsan Hakları Derneği, B. No: 2016/3349, 2/6/2020, §§ 32-37; Egeçep Derneği, B. No: 2015/17415, 17/4/2019, §§ 33-38). Buna karşın Anayasa Mahkemesi yakın tarihli bir kararında, bir derneğin yapmak istediği gösteri yürüyüşünün yasaklanmasına ilişkin başvuruyu incelemiş; dernek ile gerçekleştirmek istenen yürüyüş arasındaki ilişkinin kuvvetini gözeterek başvurucu derneğin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yönünden mağdur sıfatı bulunduğunu kabul etmiştir (Kaos Gl Derneği (3) [GK], B. No: 2016/11193, 20/10/2022, §§ 37, 38; farklı bağlamda benzer değerlendirme için bkz. Halkevleri Derneği, B. No: 2015/9174, 7/3/2019, § 29).

31. Eldeki başvuruya konu yürüyüşü başvurucu Parti organize etmiş ve yürüyüşe izin verilmemesine ilişkin müdahale nedeniyle Savcılığa şikâyette bulunmuştur. Bu doğrultuda gerek başvurucu Partinin gerçekleştirmek istediği yürüyüş ve toplantıyla kuvvetli bir ilişkisinin bulunması gerekse başvurunun soyut şekilde (in abstracto) ileri sürülmüş bir ihlal iddiasına değil somut bir müdahaleye ilişkin olması hususları dikkate alındığında somut olayda başvurucu Partinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden mağdur sıfatı bulunduğu kabul edilmiştir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

32. Somut olayda başvurucu Partinin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nda düzenlemek istediği toplantı kolluk tarafından engellenmiştir. Dolayısıyla başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahalede bulunulduğu kabul edilmelidir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ...aykırı olamaz.”

34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

35. Müdahalenin 2911 sayılı Kanun'un 6., 23. ve 24. maddelerine dayanılarak yapıldığı ve kanunilik şartını karşıladığı anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

36. Başvurucu Partinin belli bir mekânda yapmak istediği toplantıya yapılan müdahalenin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

37. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin düşünce açıklamalarında bulunmak amacıyla açık veya kapalı mekânlarda kamu otoriteleri ile üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın, geçici olarak bir araya gelebilme serbestîsini korumaktadır (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 21). Demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer alan bu hak, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Anayasa Mahkemesinin norm denetiminde verdiği bir karar için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 21).

38. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından biri de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı veya güzergâhı seçme serbestîsidir. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacı bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek olup gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir (yasal düzenlemeler bağlamında yapılan açıklamalar için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 25).

39. Bununla birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı devlete, toplantı veya gösteriye katılanların bu haktan tam anlamıyla yararlanabilmesi ve katılımcıların kısmen ya da tamamen şiddete yönelmesi veya toplantı veyahut gösterinin bütünüyle kamu düzenini bozucu bir yöne evrilmesi durumuna karşı ihtiyaç duyulan koruyucu tedbirleri alması için pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı tedbirler toplantı ve gösterinin büyüklüğüne, mahiyetine ve katılımcı sayısının yanında toplantı veya gösterinin yapıldığı mekâna bağlı olarak değişebilir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017 § 34).

40. Alması gereken tedbirler kapsamında devlet, bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri mekânı yasaklayabilir, böyle bir mekâna erişime sınırlı olarak izin verebilir veya alternatif bir toplantı mekânı sunabilir. Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin mevcut takdir paylarını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadığını, çatışan yararlar arasında adil bir denge kurulup kurulmadığını değerlendirmektir. Anayasa Mahkemesi böyle bir değerlendirmeyi müdahalelerin gerekçelerine bakarak yapacaktır (Ahmet Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2014/10265, 10/1/2018, § 45; toplantı hakkına yapılan müdahalelerde adil denge sağlanması, ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmesi gerekliliği için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §§ 74, 89, 92, 93).

41. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70).

42. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasını işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasını işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 46, 49, 50; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 39). Bu bağlamda bir toplantının düzenleyici ve katılımcılarının bireysel yararları ile kamu düzeninin ve üçüncü kişilerin haklarının korunmasındaki kamusal yarar arasında bir denge kurulmalıdır. Ortaya konulan kamusal yarara kıyasla bireylerin mekân seçme hususundaki tercih hakkını aşırı biçimde kısıtlayan ve toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılımı caydırıcı hâle getiren müdahaleler orantısız olacaktır (DİSK, § 46).

43. Somut olayda başvurucu Partinin mensupları, 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarını Taksim Meydanı'nda yapmak istemiştir. Kolluk güçleri, anılan yerin 2911 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca Valilikçe belirlenen toplantı alanlarından biri olmadığı gerekçesiyle Taksim Meydanı istikametine yürüyen grubu durdurmuştur. Kolluk görevlileri Taksim Meydanı'nda toplantıya izin verilmeyeceğini belirtirken toplantı için alternatif bir meydan olduğu bilgisini vermiş ve dağılmaları yönünde ihtarlarda bulunmuştur. Polis raporlarında grubun yolu trafiğe kapatması ve kolluk güçlerine saldırması nedeniyle zor kullanılarak dağıtıldığı belirtilmiştir.

44. Başvurucu; kolluk görevlilerince uyarıda bulunulmadan Parti üyelerine orantısız şekilde müdahale edildiğini, üyelere biber gazı sıkıldığını, üyelerin darbedilip hukuka aykırı olarak gözaltına alındığını belirtmiş; haklarında suç duyurusunda bulundukları kamu görevlilerinin talimatıyla gerçekleşen müdahale hakkındaki suç duyurusunun sonuçsuz kaldığından yakınmıştır. Başvurunun konusu Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına ilişkin karar ile sınırlıdır. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi söz konusu kamu gücü işlemi ve başvurucunun şikâyeti ile sınırlı değerlendirme yapacaktır.

45. Bu çerçevede öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu DİSK kararında; idarenin somut olayın koşullarını değerlendirerek 2016 yılı Emek ve Dayanışma Günü'nün Taksim Meydanı'nda geniş katılımlı toplantı yapılmasına ilişkin güvenlik gerekçelerinin, toplantının yasaklanmasının oluşturduğu dezavantajdan açıkça daha ağır nitelikte olduğu sonucuna vararak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını sınırlandırdığını belirtmiştir. Bununla birlikte idarenin, anılan hakkı tamamen ortadan kaldırılmadığını, alternatif bir mekân önerilerek daha dar kapsamlı bir sınırlama yoluna gidildiğini ifade etmiştir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi anılan kararda, kamu düzeni ve güvenliği ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir denge kurulduğunu ve her iki hakkın da gerektiği ölçüde korunduğu bir yolun benimsendiğini değerlendirmiştir (DİSK,§ 55).

46. Başvuru konusu toplanmanın da 2016 yılı 1 Mayıs etkinliklerine ilişkin olduğu gözetildiğinde, kolluk görevlilerinin Taksim Meydanı'nda toplanılmasını engellemesine yönelik müdahalesinde de DİSK kararında belirtilen gerekçenin bu başvuru yönünden de yinelenmesi gerekir. Nitekim devletin, somut tehlike veya açık ve yakın tehdit arz eden bu koşulların tüm tedbirlere rağmen engellenemeyecek nitelikte olduğu durumlarda kamu düzenine ilişkin gerekli tedbirleri alma bakımından geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu doğrultuda idarenin, başvurucu Partinin Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs kutlaması yapmak istediği tarihlerde ülkenin içinde bulunduğu koşulları gözeterek somut terör tehlikesi bağlamında güvenlik kaygılarıyla hareket ettiği, dolayısıyla Taksim'e gerçekleştirilecek yürüyüşe izin verilmemesi şeklindeki başvuru konusu müdahalenin zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşıladığı değerlendirilmiştir. Bunun yanında 1 Mayıs kutlaması için idare tarafından alternatif mekân sunularak dar kapsamlı bir sınırlama yoluna gidildiği de dikkate alınmalıdır.

47. Başvurucunun, başvuru konusu olayda cezalandırılması için suç duyurusunda bulunduğu üst düzey kamu görevlileri yönünden ise Başsavcılık, söz konusu olaylar bakımından şikâyet edilen bu görevliler ile gerçekleşen olaylar arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı sonucuna varmıştır. Başsavcılığa göre başvuru konusu toplantının ve gösteri yürüyüşünün dağıtılması hususunda emir ve talimat verdiklerine ilişkin deliller şikâyet dilekçesinde gösterilmediği gibi bu konuda somut bir delil de bulunmamaktadır. Başsavcılık bu çerçevede İstanbul'un birçok ilçesinde meydana gelen adli ve idari soruşturma gerektiren olaylar nedeniyle Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürünün doğrudan sorumlu tutulmasının ceza hukukunun şahsi sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmadığını ifade etmiştir. Başsavcılığın bu kararına karşı yapılan itiraz da Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesince anılan kararlarda açık bir keyfilik veya bariz takdir hatası tespit edilmediği gibi başvurucu da -bu bireysel başvurunun koşulları altında- şikâyet edilen üst düzey kamu görevlilerinin toplantıya orantısız biçimde müdahale edilmesi nedeniyle cezalandırılmalarının gerekli olduğunu gösterir somut olgulara dayalı herhangi bir bilgi veya belge ortaya koyamamıştır. Dolayısıyla başvuru konusu müdahalenin orantılı olduğu kanaatine varılmıştır.

48. Sonuç olarak somut olayda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına gerçekleştirilen müdahalenin anılan hakkı anlamsız kılacak nitelikte olmadığı ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu anlaşılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ve Kenan YAŞAR bu sonuca katılmamışlardır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA ,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/1/2023tarihindekarar verildi.

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucunun 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri kapsamında Taksim Meydanı’nda gerçekleştirmek istediği gösteri yürüyüşüne müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

2. Başvurucu Halkın Kurtuluş Partisi’nin bazı mensuplarının da aralarında bulunduğu yaklaşık kırk kişilik bir grup 1 Mayıs 2016 günü Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçmiş, ancak topluluk kolluk görevlilerince durdurulmuş ve kendilerine 1 Mayıs kutlamaları için idarece başka bir alanın uygun görüldüğü belirtilerek yürüyüşe izin verilmeyeceği bildirilmiştir. Dağılmak istemeyen grup kolluk tarafından zor kullanılarak dağıtılmış, daha sonra yeniden toplanan küçük gruplar da aynı şekilde dağıtılmış ve bazı kişiler hakkında yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir (§§ 12-13).

3. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarından biridir. Demokratik toplum şiddet içermemek kaydıyla her türlü görüşün savunulabildiği, serbestçe ifade edilebildiği ve başkalarıyla paylaşılabildiği bir ortamın varlığını gerektirir. Bu anlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin gelişmesi bakımından zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması ve korunmasını güvence altına almaktadır (bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B.No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri ve diğerleri [GK], B.No: 2014/920, 25/5/2017, § 79).

4. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bu hakkın kullanılacağı yer ve güzergahı seçme konusundaki tercih hakkını da içermektedir. Bu nedenle ilgili kanun hükümlerinin tercih hakkını ortadan kaldıracak veya etkisiz hale getirecek şekilde yorumlanmaması gerekmektedir.

5. Kuşkusuz toplantı hakkı da kişilerin toplantı ve yürüyüş yerini seçme konusundaki tercih hakları da sınırsız değildir. Bu haktan yararlanmanın ön şartı toplantı ve yürüyüşün barışçıl olmasıdır. Şiddetin yaygınlaştığı ve toplantıya bir bütün olarak hâkim olduğu durumlarda barışçıl bir toplantı ve gösteri yürüyüşünden söz edilemez. Aynı şekilde idari makamlar, seçilen yer ve güzergahta toplantı ve yürüyüşün gerçekleşmesi durumunda kamu düzeni ve güvenliğinin tehlikeye gireceğini somut ve haklı gerekçelerle ortaya koyarak başka yer ve güzergâh gösterebilirler.

6. Anayasa Mahkemesinin Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu kararına yazdığım karşıoyda belirtilen ihlal gerekçeleri eldeki başvuru için de geçerlidir. İdarenin toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale gerekçesi, soyut ve muhayyel değil, somut, gerçek, açık ve yakın bir tehlikenin varlığı olmalıdır. Zira kamu düzeninin bozulacağına dair soyut ve kategorik değerlendirmeler, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanılamaz hale getirebilecektir. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü için seçilen yerin daha önce belirlenen alanlar içinde olmaması ve kamu güvenliğinin sağlanması şeklindeki soyut gerekçelerle toplantı yapılmasının engellenmesi, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun görülemez (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) [GK], B. No: 2017/36889, 29/9/2022, Karşıoy Gerekçesi, § 11).

7. Mevcut başvuruya konu olayda da kamu makamları başvurucunun 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmasının yaratacağı somut, açık ve yakın bir tehlikenin varlığını ortaya koyamamıştır. Aynı şekilde başvurucunun gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik zor kullanılarak dağıtma şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulduğu söylenemez.

8. Kuşkusuz Taksim Meydanı’nın sosyal ve kültürel etkinliklerin yoğunlaştığı merkezi bir konumda bulunması nedeniyle, kalabalık toplantı ve yürüyüşlerin bir yandan halkın günlük hayatını aksatabileceği diğer yandan da kamu düzeninin korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasını zorlaştırabileceği söylenebilir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kamuya açık alanda yapılan bir gösterinin günlük hayatın akışını belli ölçüde aksatabileceğini ve düşmanca tepkilere yol açabileceğini, yetkililerin de bunlara yönelik önleyici tedbirler alabileceğini belirtmektedir. Ancak başta bildirimde bulunma yükümlülüğü olmak üzere düzenlemelerin ve alınan tedbirlerin barışçıl toplantı özgürlüğüne yönelik dolaylı sınırlamalara ve “örtülü engel”e dönüşmemesi gerekir (Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01, 5/12/2006, § 38).

9. Bunun yanında toplantıların ve gösteri yürüyüşlerinin başkalarının hayatını belli ölçüde zorlaştırması kaçınılmazdır. Anayasa Mahkemesine göre bu gerekçeyle hakka müdahale edilebilmesi için “gündelik yaşamın “aşırı ve katlanılamaz derecede” zorlaşması gerekmektedir” (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/09/2017, § 52). Somut olayda böyle bir durumun söz konusu olduğu kamu makamlarınca ortaya konulabilmiş değildir. Yirmi veya kırk kişilik küçük bir grubun 1 Mayıs kutlamaları kapsamında Taksim Meydanı’nda yapmak istediği bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün gündelik yaşamı aşırı ve katlanılamaz derecede nasıl zorlaştıracağı gösterilememiştir.

10. Devlete düşen görev, soyut ve kategorik ifadelerle yasaklama/engelleme yoluna gitmek ve yürüyüşlere müdahale etmekten ziyade gerekli tüm tedbirleri almak suretiyle kişilerin Taksim Meydanı’nda toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını kullanmalarını sağlamaktır. Nitekim uzun yıllar toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kapatılan Taksim Meydanı’nda, 1 Mayıs gününün “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildiği 2009 yılından itibaren 2010, 2011 ve 2012 yıllarında toplantı yapılmasına müdahale edilmemiş, alınan tedbirler sayesinde de kamu düzenini bozacak nitelikte şiddet olayları yaşanmamıştır (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), § 17).

11. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini düşündüğümden aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Başkan

 Zühtü ARSLAN

 

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Aynı gün Taksim Meydanında toplantı ve gösteri yapmak isteyen diğer bir grupla ilgili olarak 2017/36889 numaralı başvuruda belirttiğim ihlal nedenleri bu başvuru bakımından da geçerlidir.

2. Öte yandan bu başvuruda eylem yapmak isteyenler kolluk tutanağına göre başlangıçta yaklaşık 40 kişilik, daha sonraki aşamada 20 kişilik küçük bir gruptur. Yine tutanağa göre gruptan kolluk görevlilerine yönelik bir şiddet hareketi olmayıp, yalnızca dağıtılma girişimine karşı pasif direnişte bulunmuşlardır. Müdahale anına kadar herhangi bir şiddete başvurmanın görülmediği ve bu nedenle günün anlamı kapsamında eylem yaptıklarını belirten grubun dosyaya yansıyan şekliyle barışçıl olmadığını söylemek için yeterli verilerin olmadığı görülen eylemlerinin anayasal güvence kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Bu durumda Mahkememizin ilgili kararlarında belirtildiği üzere kolluğun gerekli güvenlik önlemlerini almak dışında bir müdahalesinin bulunmaması gerekirdi. Buna karşın kolluk tarafından cebri dağıtma yapılmış ve gruptaki bir kısım göstericiler gözaltına alınmıştır. Bu nedenle, önceki karşıoyumda belirtilen değerlendirmeler kapsamında bu başvuruda da toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiği görüşündeyim.

 

 

 

 

Başkanvekili

 Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Daha önce benzer bir başvuruda belirttiğim karşıoy gerekçeleri (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Disk) [GK], B. No: 2017/36889, 29/9/2022) önümüzdeki başvuru için de geçerlidir. DİSK başvurusundan farklı olarak burada polis eylemcileri güç kullanarak dağıtmıştır.

2. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde Taksim Meydanı’nda yapılmak istenen toplantı ve gösteri yürüyüşüne kolluk müdahalede bulunmuştur. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bu müdahale demokratik toplumda zorunlu bir ihtiyacı karşılamamaktadır. İdare ve derece mahkemeleri müdahalenin gerekçesine ilişkin olarak yaptıkları incelemede somut, yeterli ve gerekli gerekçeler ortaya koymamıştır, çünkü toplantının günlük yaşama etkisini en aza indirecek şartlarda gerçekleştirilmesini sağlayacak tedbirler konusunda bir değerlendirme yapılmamıştır.

3. Başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının demokratik toplum düzeninde zorunlu olmayan bir müdahaleyle ihlal edildiği sonucuna ulaştığımdan çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 Engin YILDIRIM

 

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1 Mayıs etkinlikleri çerçevesinde Taksim Meydanında yapılmak istenen gösteri yürüyüşüne müdahale edilmesi sebebiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruda, Anayasanın 34. maddesinde teminat altına alınan mezkûr hakkın ihlal edilmediğine karar verilmiştir.

Kararın gerekçesinde; başvurucunun düzenlemek istediği kutlama için valilik tarafından alternatif toplanma ve gösteri yürüyüşü düzenleme alanı önerildiği, sınırlanan hakkın tamamen ortadan kaldırılmadığı, bu kapsamda kamu düzeni ile anılan hak arasında adil bir denge kurulduğu ve müdahalenin zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşıladığı belirtilmiştir.

Çoğunluğun gerekçesinde müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken kanunîlik ve meşru amaç ile ilgili olarak dile getirilen tespitler ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk bakımından aktarılan ilkeler isabetli olmakla birlikte, bu ilkelerin somut olaya uygulanmasıyla ilgili değerlendirmelerin ve ulaşılan sonucun mezkûr ilkelerle ve AİHM ile Mahkememizin konuya ilişkin yerleşik içtihadıyla bağdaştığı söylenemez.

Başvuru ile ilgili olayda, başvurucu Partinin mensuplarının da aralarında olduğu yaklaşık kırk kişilik bir grup 1 Mayıs 2016 tarihinde Taksim Meydanına yürüyüş düzenlemek ve bu alanda kutlama yapmak amacıyla toplanmış, ancak yürüyüşe geçen topluluk kolluk görevlilerince durdurulmuştur. Tutanaklara göre kolluk görevlilerince gruba uyarılarda bulunularak dağılması istenmiş, dağılmaması üzerine de bir istikamet boş bırakılmak suretiyle dirençlerini kıracak ölçüde ve artan oranda zor kullanılarak müdahale edilmiştir.

Daha sonra tutulan iki tutanakta da, ilk grubun dağıtılmasından sonra yeniden toplanan ve aynı pankart ve flamaları taşıyan grupların aynı şekilde zor kullanılarak dağıtıldığı ve bazı kişiler hakkında yakalama işlemi yapıldığı belirtilmiştir.

Bilindiği gibi, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği yerin, bu hakkı kullanmak isteyenlerin düşüncelerini muhataplarına ulaştırmaları bakımından önemi büyüktür. Bu nedenle Mahkememiz, anılan hükmün Anayasaya aykırı bulunmadığı norm denetimine ilişkin kararında, mülkî âmirin toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yeri ve güzargâhı belirleme yetkisinin düzenleyicilerin yer ve güzargâh seçme serbestîsini tamamen gözardı etmesine imkân tanımadığını ve bu yetkinin ilgililerin mekân tercihine saygı gösterecek şekilde kullanılması gerektiğini, bu kapsamda bireysel yarar ile kamu düzeninin ve üçüncü kişilerin haklarının korunmasındaki kamu yararı arasında söz konusu olan hassas dengenin, yani orantılılık ilkesinin gözetilmesinde zorunluluk bulunduğunu hükme bağlamıştır (28/9/2017 tarihli ve E.2014/101, K. 2017/142 sayılı karar, § 37).

Dolayısıyla sözü edilen alana ilişkin olarak soyut ve kategorik bir yasaklama kararı verilmesi, ayrıca bu kararın verilmesinde esas alınan somut ve açık gerekçelerin gösterilmemesi anılan hakkın ihlali sonucunu doğurur. Belli yerlerde bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasaklanması; kamu düzenini bozacak nitelikte somut bir tehlikenin veya gerçek bir tehdidin varlığının, devletin bu hakka ilişkin pozitif yükümlülüğünün yerine getirilemeyeceğinin, söz konusu tehlike ve tehditlerin daha hafif tedbirlerle engellenemeyeceğinin, yani bu tedbirin zorunlu olduğunun ve bu konudaki keyfîliğin önlenmesi açısından bu şartların bulunduğunun yargı denetimine imkân verecek şekilde gösterilmesi hâlinde meşrû kabul edilebilir.

Başvuru konusu olayda idare ve kolluk güçleri, 1 Mayıs etkinliklerinin Taksim Meydanında yapılmasının katılımcılar için önemini somut olayda gözardı etmiştir. Oysa meselâ 2009 ile 2012 yılları arasında 1 Mayıs etkinliklerinin, anılan alanda yapılmasına müdahale edilmemiş ve kutlamalar önemli bir sıkıntı ile karşılaşılmadan Taksim Meydanında yapılabilmiştir.

Somut olayda polis tutanaklarına göre katılımcıların Taksim Meydanına yürümeleri engellenmiş ve güç kullanılarak toplantı ve gösteri yürüyüşü dağıtılmıştır. Bu sırada katılımcıların dağılmamak için kolluk güçlerine direndikleri ve aralarından bazılarının şiddete başvurdukları belirtilse de bunlar başvurucunun yapmak istediği toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilmesinin sebepleri değildir.

Nitekim tutanaklarda da bu olayların, toplantıya müdahale edilerek grubun engellenmesinden sonra gerçekleştiği belirtilmiştir. Bu sebeple, mezkûr gerekçelerin, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı yönündeki değerlendirmede gözönünde bulundurulmasına gerek olmadığı açıktır.

Bu çerçevede, 1 Mayıs günü Taksim Meydanında yapılmak istenen bir toplantı ve gösteriye, mekânı sebebiyle müdahalede bulunulmuş; buna karşılık idare ve yargı mercileri konuya ilişkin değerlendirmelerinde müdahalenin gerekçesini yeterli şekilde ortaya koyamamış, ayrıca toplantının günlük hayata etkisinin en az seviyeye indirilecek şartlarda gerçekleştirilmesini sağlayacak tedbirleri de değerlendirmemiştir. Dolayısıyla, anılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilememiştir (aynı yönde bkz. 29/9/2022 tarihli ve 2017/36889 başvuru numaralı karara ilişkin karşıoy gerekçem).

Bu sebeplerle başvurucunun, Anayasanın 34. maddesinde teminat altına alınan temel hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, ihlal olmadığı yönündeki çoğunluk görüşüne karşıyım.

 

 

 

 

Üye

 M. Emin KUZ

 

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuru, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri çerçevesinde Taksim Meydanı'nda gerçekleştirilmek istenen gösteri yürüyüşüne hukuka aykırı olarak müdahale edilmesi nedeniyle toplantı hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından biri de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı veya güzergâhı seçme serbestîsidir. Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacına ve açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017).

3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı devlete, hakkın korunması ve kamu düzeninin korunması amacıyla pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı tedbirler kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri mekânı yasaklayabilir. Ancak anılan hakka yönelik müdahale, kaçınılmaz zorunluluklar ile haklı kılınabileceği hâllerde ve bu hakka getirilen sınırlamaların dar yorumlanarak uygulanması gerektiği de gözetilmelidir.

4. Somut olayda başvurucu Partinin mensupları, 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarını Taksim Meydanı'nda yapmak istemiştir. Kolluk güçleri, anılan yerin 2911 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca Valilikçe belirlenen toplantı alanlarından biri olmadığı gerekçesiyle Taksim Meydanı istikametine yürüyen grubu durdurmuştur. Kolluk görevlileri Taksim Meydanı'nda toplantıya izin verilmeyeceğini belirtirken toplantı için alternatif bir meydan olduğu bilgisi vermiş ve dağılmaları yönünde ihtarlarda bulunmuştur. Polis raporlarında grubun yolu trafiğe kapatması ve kolluk güçlerine saldırması nedeniyle zor kullanılarak dağıtıldığı belirtilmiştir.

5. Anayasa Mahkemesi ilk defa DİSK kararında "daha önce idarece belirlenen toplantı alanlarından biri olmadığı" şeklindeki bir gerekçe ile Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin yapılmak istenen bir toplantı ve gösteriye engel olunmasının Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna varmıştır.

6. Polis tutanaklarına göre başvuruya konu olayda katılımcıların Taksim Meydanı'na yönelmelerini engellenmiş ve yapılan ihtarlara rağmen dağılmamaları üzerine polis eylemcilere güç kullanarak toplantıyı dağıtmıştır. Bu sırada trafiğin aksadığı, eylemcilerin dağılmamak yönünde polise direndikleri ve bazı katılımcıların şiddete başvurdukları anlaşılmaktadır. Ancak bütün bunlar başvurucu siyasi partinin Taksim Meydanında yapmak istediği 1 Mayıs İşçi Bayramı toplantısına müdahale edilmesinin sebepleri değildir. Meydana gelen karışıklıklar toplantıya müdahale edilmesi ve katılımcıların engellenmesinden sonra gerçekleşmiştir. Bu sebeple anılan gerekçelerin toplantı hakkına yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı yönündeki değerlendirmede göz önünde bulundurulmasına gerek bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

7. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında somut olayda 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde yapılmak istenen bir toplantı ve gösteriye, tercih edilen mekân nedeniyle müdahalede bulunulmuş; buna karşın idare ve derece mahkemeleri müdahalenin gerekçesine ilişkin değerlendirmeyi ideal anlamda gerçekleştirememiştir. Ayrıca somut olayda, toplantının günlük yaşama etkisini en aza indirecek koşullarda gerçekleştirilmesini sağlayacak tedbirlerin değerlendirilmediği ve kamu otoritelerince alınan tek önlemin toplantıya son vermek olduğu anlaşılmaktadır.

8. Başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ DÜZENLEME HAKKININ İHLAL edildiği düşüncesi ile çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.

Üye

 Kenan YAŞAR