TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

TALET ŞANLI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/20526)

 

Karar Tarihi:17/1/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2023-32181

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Fatma Burcu NACAR YÜCE

Başvurucu

:

Talet ŞANLI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, disiplin cezasına karşı infaz hâkimliğine yapılan şikâyette hâkim tarafından sözlü savunma alınmadan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/4/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

6. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, başvuru konusu olayların geçtiği tarihte terör örgütüne üye olma suçundan aldığı cezanın infazı kapsamında Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunmaktadır.

9. Başvurucunun bulunduğu İnfaz Kurumunda 6/1/2017 tarihinde genel arama yapılmış; başvurucunun kaldığı odada Kurum kantininden satın alınan ve başvurucuya ait olan tıraş bıçağının içindeki jiletin çıkarıldığı, kesici alet hâline getirildiği tespit edilerek başvurucu hakkında tutanak düzenlenmiştir.

10. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı (Disiplin Kurulu) 9/1/2017 tarihinde disiplin soruşturması başlatmıştır. Başvurucu; bu kapsamda Disiplin Kurulunca alınan sözlü beyanında, Kurum kantininden aldığı tıraş bıçağını idareye dilekçe verirken kullandıkları A4 boyutlu kâğıtları A5 boyutuna getirmek için kesici alet hâline getirdiğini, farklı bir amacının olmadığını beyan etmiştir.

11. Tanık olarak dinlenen idare memuru A.H.Ş., tıraş bıçağının sökülerek jilet hâline getirildiğini başvurucunun kaldığı odada yapılan genel arama sırasında tespit ettiğini, durumu idare memuru H.Ç.ye bildirdiğini, başvurucuya jiletin kime ait olduğunu sorduklarında başvurucunun kendisine ait oluğunu ifade ettiğini, sonrasında jilete el konulduğunu belirtmiştir. İdare memuru H.Ç. de benzer yönde beyanda bulunmuştur.

12. Disiplin Kurulu 19/1/2017 tarihli ve 2017/43 sayılı kararında, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 39. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (j) bendinde düzenlenen ''idarece verilen eşya ve benzeri şeyleri kötü kullanmak'' eyleminden dolayı başvurucuya kınama cezası verilmesi gerektiğini belirterek başvurucunun iyi hâlli olmaması nedeniyle aynı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince, bir üst ceza olan bir ay bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

13. Başvurucu, anılan karara karşı Van İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyet başvurusunda bulunmuştur. 30/1/2017 tarihli dilekçesinde, Disiplin Kurulu kararına karşı sözlü savunma yapmak istediğini belirtmiştir.

14. Hâkimlik 10/2/2017 tarihli kararıyla, başvurucunun Disiplin Kurulu kararına karşı itirazını başvurucunun eyleminin müeyyidesi konusunda herhangi bir hatanın olmadığı, yaptırımın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle reddetmiştir.

15. Başvurucu; duruşma salonunda sözlü ifade vermek istediğini, Mahkemenin kendisini ve tanıkları dinlemediğini, eksik inceleme ile karar verdiğini, savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürerek karara itiraz etmiştir.

16. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz 1/3/2017 tarihinde Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Nihai karar, başvurucuya 5/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 5/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Bu kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine ilişkin hükümleri kapsar."

19. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:

...

3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

..."

20. 4675 sayılı Kanun'un "İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır.(Ek cümleler: 22/7/2010 - 6008/5 md.)Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.

İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir."

21. 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesine 22/7/2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun'un 5. maddesi ile getirilen ek cümlenin gerekçesi şöyledir:

''İnfaz Hakimliği Kanununun 6 ncı maddesinde, şikayet üzerine infaz hakiminin yapacağı işlemler ve verebileceği kararlar düzenlenmiştir. Buna göre, infaz hakimi duruşma yapmaksızın dosya üzerinde yaptığı incelemeden sonra karar vermektedir. Disiplin cezalarına karşı yapılan şikayet başvuruları da aynı usulle incelenmekte ve sonuçlandırılmaktadır. Bu hüküm ve uygulamalar, savunma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle eleştirilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının kapsam ve mahiyeti dikkate alınarak, hükümlü veya tutuklulara verilen disiplin cezalarına karşı yapılan şikayet başvurularında infaz hakiminin, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan sonra karar vermesini sağlamak amacıyla değişiklik yapılması öngörülmektedir. Ayrıca, hükümlü veya tutuklunun, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla da savunmasını yapabilmesi yönünde imkan getirilmektedir. Diğer yandan, infaz hakiminin, gerek görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda alabilmesine imkan tanınmaktadır.''

22. 5275 sayılı Kanun'un "Kınama" kenar başlıklı 39. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kınama cezası, hükümlüye eyleminin kötü niteliğinin ve uygunsuzluğunun açıklanması ve tekrarı durumunda doğuracağı sonuçlara dikkatinin çekilmesidir.

 (2) Kınama cezasını gerektiren eylemler şunlardır:

...

j) İdarece verilen eşya ve benzeri şeyleri kötü kullanmak

..."

23. 5275 sayılı Kanun’un "Disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması" kenar başlıklı 48. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

(2) Bir eylemden dolayı verilen disiplin cezası kesinleştikten sonra bu cezanın infazı

tamamlanıp kaldırılması için dördüncü fıkrada belirtilen süreler geçinceye kadar yeniden disiplin cezasını gerektiren bir eylemde bulunan hükümlü hakkında, her defasında bir üst ceza uygulanır.(2)

..."

B. Uluslararası Hukuk

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre duruşma yapmamayı haklı gösteren istisnai durumlar olmadığı sürece ilk derece mahkemesi önündeki yargılamalarda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası kamuya açık duruşma hakkı beraberinde duruşma isteme hakkını da gerektirir (Hakansson ve Sturesson/İsveç, B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 64).

25. AİHM sözlü yargılanma hakkı ile ilgili yaptığı tespitlerde Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen aleni duruşma hakkının sözlü yargılama hakkını da içerdiğini ancak yargılamada duruşma yapma yükümlülüğünün mutlak olmadığını ve ilgili tarafın bu hakkından feragat ettiği veya kamu yararının gerektirdiği durumlarda duruşma yapılmayabileceğini kabul etmiştir (Elo/Finlandiya, B. No: 30742/02, 26/9/2006, § 34; Lundevall/İsveç, B. No: 38629/97, 12/11/2002, § 34). AİHM'e göre ikinci ve üçüncü derecedeki yargılamalarda duruşma yapılmaması ancak ilk derece yargılamasında duruşma yapılması koşuluyla haklı görülebilir. AİHM duruşma yapılmamasını haklı kılan istisnai koşullar olmadığı sürece Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının en azından ilk derece mahkemesi huzurundaki davalarda bir kez duruşma yapılması hakkını sağlayacağını belirtmiştir (Döry/İsveç, B. No: 8394/95, 12/11/2002, § 39; Salomonsson/İsveç, B. No: 38978/97, 12/11/2002, § 39).

26. AİHM, bir yargılamada duruşma yapılmamasını haklı kılabilecek istisnai nedenleri tespit ederken ulusal mahkemeler önündeki davanın niteliğinin gözönünde bulundurulması gerektiğini vurgulamıştır (Miller/İsveç, B. No: 55853/00, 8/2/2005, § 29; Elo/Finlandiya, § 29). Bu bağlamda davanın yazılı beyan ve belgelere dayalı olarak çözülebilecek nitelikte olması, diğer bir deyişle dosya üzerinden çözülemeyecek herhangi bir maddi veya hukuki uyuşmazlığın bulunmaması ya da uyuşmazlığın sınırlı konular içermesi veya karmaşık olmaması durumlarında duruşmanın gerekli olmayabileceği belirtilmiştir (Jussila/Finlandiya [BD] B. No: 73053/01, 23/11/2006, § 29; Salomosson/İsveç, § 34; Allan Jacopsson/İsveç (No. 2), B. No: 16970/90, 19/1998, § 49; Varela Assalino/Portekiz (k.k.), B. No: 64336/01, 25/4/2002).

27. AİHM; özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olgularla ilgili hiçbir tartışma bulunmayan oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini açıklamıştır (Jussila/Finlandiya, § 41; Döry/İsveç, B. No: 28394/95, 12/11/2002, §§ 37-45; Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28/2/2012, § 30).

28. Schuler-Zgraggen/İsviçre (B. No: 14518/89, 24/6/1993, § 58) başvurusunda başvurucu; sosyal güvenlik hakkından yararlandırılmaması nedeniyle açtığı davada, Federal Sigorta Mahkemesinin duruşma yapmaksızın yargılamayı sonuçlandırdığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. AİHM bu tür davalarda yargılamaların genellikle duruşmasız yapıldığını, davanın teknik nitelikte ve yazılı belgelere göre yürütülebildiğini ve çözümünün tıbbi delillere dayandığını belirterek duruşma yapılmamasının adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmayacağını belirtmiştir.

29. Bununla birlikte AİHM, başvurucunun iddiası davanın çözümü için sözlü duruşmaya ihtiyaç duyulacak nitelikte bir olgu içeriyorsa veya başvurucuya kişisel durumunu duruşmada açıklama hakkı verilmesinin davanın çözümüne, adaletin doğru tecelli etmesine etki edeceği anlaşılıyorsa duruşma yapılmasının gerekli olduğunu kararlarında ifade etmiştir (Apaydın/Türkiye, B. No: 502/03, 12/2/2008, § 37; Fredin/İsveç (No. 2), B. No: 18928/91, 23/2/1994, § 22).

30. Göç/Türkiye ([BD]B. No: 36590/97, 11/7/2002) başvurusunda başvurucu, bir ceza soruşturması kapsamında Cumhuriyet savcılığı tarafından gözaltına alınmış; iki gün sonra serbest bırakılmıştır. Savcılık bir süre sonra takipsizlik kararı vermiştir. Başvurucu haksız yere gözaltına alındığını belirterek devlet aleyhine ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Mahkeme, üyelerden birini naip hâkim olarak atamış; naip hâkim, başvurucu ile ilgili kişisel bilgileri toplayarak raporunu mahkemeye sunmuştur. Mahkeme, duruşma yapmadan başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir. Karar, Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu; yargılamanın hiçbir aşamasında duruşma yapılmadığını, kendisine dava ile ilgili beyanlarını sözlü olarak açıklama fırsatı verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir (aynı kararda bkz. § 51). AİHM somut davanın -her ne kadar yargılama ceza mahkemesince yürütülüyor ise de- niteliği itibarıyla hukuk davası olduğunu belirterek yukarıda açıklanan ilkeleri tekrarlamış, başvuruyu özellikle ilk derece mahkemesi önündeki yargılama açısından sözlü duruşma yapılmamasını haklı kılabilecek istisnai koşulların bulunup bulunmadığı hususu ile ilgili olarak incelemiştir. AİHM; başvuru konusu davada tazminat miktarının belirlenmesinde başvurucunun yaşadığı olay nedeniyle çektiği sıkıntı, endişe ve manevi zararlarını sözlü olarak mahkemeye ifade etmesi hususunda başvurucuya fırsat tanınması gerektiğini, uyuşmazlığın teknik nitelikte olmadığını ve yalnızca dava dosyasındaki yazılı belgelere dayanılarak sonuçlandırılamayacağını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği kanaatine varmıştır.

31. Gülmez/Türkiye (B. No: 16330/02, 20/52008, §§ 27-34) kararında başvurucu; ceza infaz kurumunda çeşitli disiplin soruşturmaları kapsamında yaklaşık bir yıl boyunca ziyaretçi kabul etme hakkını kısıtlayan disiplin cezaları aldığını, kendisine uygulanan disiplin yaptırımlarının keyfî olduğunu, yerel makamlar huzurunda bizzat savunma hakkından mahrum bırakıldığını, duruşma yapılmaksızın, dava dosyasına dayanılarak karar verildiğini, söz konusu disiplin kovuşturması sırasında adil bir şekilde yargılanmadığını ileri sürmüştür. AİHM mahkemelerin açık duruşma yapmasının Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen temel bir ilke olduğunu, duruşmaların açık olarak görülmesinin davacıları adaletin kamu denetimine kapalı olarak gizli bir şekilde incelemesinden koruduğunu, bunun mahkemelere güven duyulmasını sağlamanın yollarından biri olduğunu, umuma açık olmanın adaletin işleyişini şeffaf hâle getirerek Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının amacının özellikle de Sözleşme’ye göre demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biri olan adil yargılanma ilkesinin gerçekleşmesine katkıda bulunduğunu ifade etmiştir. AİHM, disiplin suçlarıyla isnat edilen mahkûmların kendilerini bizzat veya avukatları aracılığıyla savunmalarına izin verilmesi gerektiğini ifade eden Avrupa Cezaevi Kurallarının 59 (c) maddesine atıfta bulunarak savunması alınmadan hükümlü hakkında disiplin cezası uygulanamayacağını vurgulamıştır. AİHM sonuç olarak başvuranla ilgili yargılamada duruşma yapılmadığını, infaz hâkimi ile ağır ceza mahkemesinin dava dosyasında yer alan belgelere dayanarak karar aldıklarını, başvurucunun savunmalarının yalnızca çeşitli cezalar uygulayan disiplin kurulu önünde dikkate alındığını belirtmiştir. AİHM'e göre disiplin itirazlarını sonuca bağlayan yerel mahkemeler huzurunda başvurucuya kendini savunma imkânı tanınmadığından başvurucunun aleyhinde yürütülen yargılamayı etkili bir şekilde takip edememiştir. AİHM bu gerekçeyle Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

32. AİHM açıkladığı ilkeler doğrultusunda bazı başvurular hakkında kabul edilemezlik kararları vermiştir. Jussila/Finlandiya başvurusunda AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında aleni yargılama hakkının tanınmasının zorunlu olarak sözlü yargılama hakkını da içerdiğini, bununla birlikte Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülüğün mutlak olmadığını belirterek yazılı belgeler çerçevesinde sonuca ulaşılmasının mümkün olduğu davada sözlü bir duruşmanın gerekli olmadığına karar vermiştir.

33. Speil/Avusturya ((k.k.), B. No: 42057/98, 5/9/2002) kararına konu olayda kendi mülkünde içki fabrikası işleten başvurucu, fabrikaya ait atık su sisteminin şehir kanalizasyonuna bağlanmasına ilişkin idari işlemin iptali talebiyle açtığı davada duruşma yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. AİHM, idare mahkemesinin başvurucunun davasının esasını inceleyen ilk ve tek mahkeme olduğunu ve başvurucunun yargılama sırasında duruşma yapılmasını açıkça talep ettiğini ancak olguların tartışılmadığı ve karmaşık nitelikte olmayan uyuşmazlıklarda sözlü duruşmaya gerek olmayabileceğini, başvuru konusu davanın bu özellikte olduğunu belirterek başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

34. Pákozdi/Hungary (B. No: 51269/07, 25/11/2014) davasında ise bu içtihada yeni bir yorum getirilmiş, duruşmada kanıtların inandırıcılığı ve güvenirliliği belirleyici olduğunda duruşma yapılmasının genellikle uygun olacağı belirtilmiştir.

35. AİHM; bir duruşmayı gerektiren güvenilirlik konularının veya tartışmaya açık olayların olmadığı, mahkemelerin adil ve makul bir şekilde dosya üzerinden davaya ilişkin karar verebileceği (Dörty/İsveç, B. No: 28394/95, 12/11/2002, § 37; Saccoccia/Avusturya, B. No: 69917/01, 18/12/2008, § 73) sınırlı kapsamda, tamamen hukuki konuların (Allan Jacobsson/isveç (No. 2), B. No: 16970/90, 19/2/1998, § 49; Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28/2/2012, §§ 29-31) veya özel bir karmaşıklığı bulunmayan hukuki yönlerin ileri sürüldüğü davalarda (Varela Assalino/Portekiz (k.k.), B. No: 64336/01, 25/4/2002; Speil/Avusturya) davanın oldukça teknik konuları ilgilendirdiği gibi durumları istisnai koşullar olarak değerlendirerek duruşma yapılmasından vazgeçilebileceğini belirtmiştir (Ramos Nunes de Carvalho e Sa/Portekiz, B. No: 55391/13, 6/11/2018, §§ 91-190).

36. Buna karşın AİHM merciler tarafından olayların doğru bir şekilde tespit edilip edilmediğini değerlendirme ihtiyacının olduğu (Malhous/Çek Cumhuriyeti [BD], B. No: 33071/96, 12/7/2001, § 60), koşulların mahkemenin davacılara kendi adlarına veya bir temsilci yoluyla kişisel durumlarını açıklama hakkı vererek onlara dair kendi izlenimini oluşturmasını gerektirdiği (Göç/Türkiye, § 51; Miller, § 34; Andersson/İsveç, B. No: 17202/04, 7/12/2010, § 57), mahkemenin -diğerlerinin yanında- bir duruşma aracılığıyla belirli noktalara ilişkin açıklama elde etme ihtiyacı olduğu (Fredinl/İsveç (No. 2), 23/2/1994, § 22, A Serisi No. 283-A; Lundevall/İsveç, B. No: 38629/97, 12/11/2002, § 39) durumlarda duruşma yapılmasının gerekli olduğuna karar vermiştir.

37. AİHM'in içtihadında teyit ettiği üzere sözlü duruşmadan vazgeçmeyi haklı kılan koşullar, esas olarak bu tür durumların sıklığına değil yetkili ulusal mahkeme tarafından karar verilecek konuların niteliğine bağlıdır. Bu, sözlü bir duruşma yapmayı reddetmenin sadece nadir durumlarda haklı gösterilebileceği anlamına gelmemektedir. 6. maddede yer alan ve kapsamlı olan adillik ilkesi, her zaman olduğu gibi temel olarak dikkate alınması gereken bir husustur (Jussila/Finlandiya, § 42). Ayrıca AİHM, önceden daha düşük dereceli bir yargı mercii önünde duruşma yapılmamasının -ihtilafın unsurlarını ve hukukunu incelemek üzere tam yargı yetkisi olduğu müddetçe- temyiz mahkemesi tarafından telafi edilebileceğine karar vermiştir (Ramos Nunes de Carbalho e Sa/Portekiz, § 192).

38. Son olarak AİHM, ceza infaz kurumu bağlamına ilişkin yargılamalar kapsamında ilgili mercilerin önüne gelebilecek çeşitli konuları ele almak amacıyla basitleştirilmiş usuller tesis etmek için pratik gerekçelerin ve politika gerekçelerinin olabileceğini kabul etmektedir. AİHM ayrıca basitleştirilmiş bir usulün Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca güvence altına alındığı üzere adil yargılanma ilkelerine uyması şartıyla yazılı yargılamalar yoluyla yürütülebileceğini gözardı etmemektedir (Pönka/Estonya, B. No: 64160/11, 8/11/2016, § 30). Bununla birlikte böylesi bir usul kapsamında bile mahkemenin başvuruyu reddedebilmesine ve özel olarak duruşma yapabilmesine rağmen tarafların en azından kamuya açık duruşma imkânının olması gerekmektedir (Martinie/Fransa [BD], B. No: 58675/00, 12/4/2006, § 42).

39. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararlarının disiplin suçu işlediği öne sürülen hükümlü ve tutuklulara dair 59. maddesi şöyledir:

''

a. Kendilerine isnat edilen suçlamaların mahiyeti hakkında anlayacakları bir dilde ve

ayrıntılı olarak bilgilendirilmelidir;

b. Savunmalarını hazırlayabilmeleri için yeterli zaman ve imkanlara sahip olmalıdırlar;

c. Savunmalarını bizzat kendilerinin yapmasına ya da adaletin yararı bunu gerektiriyorsa hukuki bir yardım alarak yapmalarına izin verilmelidir;

d. Tanık dinlenmesini istemelerine ve onları dinlemelerine, ya da kendileri adına

dinlenmelerine izin verilmelidir;

e. Soruşturma esnasında kullanılan dili anlayamıyor veya konuşamıyorsa bir çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanmalıdır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Anayasa Mahkemesinin 17/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

41. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Sözlü Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

42. Başvurucu; Disiplin Kurulunca hakkında verilen bir disiplin cezasına karşı İnfaz Hâkimliğine yaptığı şikâyette savunmasının duruşmada alınmasını istemesine rağmen Mahkemenin dosya üzerinden inceleme yaptığını, bu nedenle savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

43. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

44. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki sözlü yargılanma hakkı yönünden incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

45. Anayasa Mahkemesi birçok kararda, adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğunu belirterek hakkın kapsamının bu konularla sınırlandırıldığını kabul etmiştir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 23; Nihat Akbulak [GK], B. No: 2015/10131, 7/6/2018, § 35; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, § 44). Öte yandan Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ya da hükümlüler hakkında uygulanan disiplin cezalarının infazının kişiler üzerinde yaratacağı etkiyi değerlendirmek suretiyle bazı disiplin cezalarının kişisel hak ve bu bağlamda medeni hak niteliğinde olduğunu, söz konusu disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyetlerin infaz hâkimliği tarafından incelenmesinin de medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık kapsamında kaldığını ifade etmiştir (örnek olarak bkz. Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, § 37; Cihan Yeşil, B. No: 2013/8635, 6/5/2015, § 35; Metin Yamalak (2), B. No: 2013/9450, 13/4/2016, § 59).

46. Somut olayda başvurucunun aldığı disiplin cezasının infazının bazı etkinliklerden yoksun bırakılması sonucunu doğuracağından buna yönelik şikâyetin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlık kapsamında kaldığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla somut olayda Anayasa’nın 36. maddesinin güvencelerinin uygulanması gerekir.

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

48. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

49. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de yargılamanın kamuya açık olarak duruşmalı yapılması ilkesidir. Bunun yanında Anayasa’nın 141. maddesinde de yargılamanın kamuya açık olarak duruşmalı yapılması ilkesi açık olarak belirtilmiştir. Buna göre başvurucu; yargı mercileri önünde davanın dinlenmesi hakkına, bu bağlamda diğer hususların yanı sıra savunma yapma, aleyhindeki ifadeleri dinleme, tanıkları sorgulama veya sorgulatma imkânlarına sahip olmalıdır (Muhsin Hükümdar, B. No: 2016/15853, 7/11/2019, § 37).

50. Sözlü yargılanma hakkı hem savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırmaktadır. Anılan hak, sadece duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini dinlemeyi, takip etmeyi, iddia/savunmaları destekleyecek olgu ve delilleri ileri sürmeyi de içerir. Dolayısıyla duruşmada hazır bulunma hakkının tarafların yargılamaya etkili katılmaları ile doğrudan ilişkisi vardır. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere tarafların duruşmada hazır bulunmasının sağlanması çelişmeyi gerçekleştirmektedir. Böylelikle taraflar gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olmakta ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânını elde etmektedir.

51. Gerek hukuk gerekse ceza yargılamalarında duruşma yapılmamasını haklı kılabilecek koşullar ilgili uyuşmazlığın niteliğine ve esas itibarıyla derece mahkemelerince karara bağlanacak meselenin mahiyetine bağlıdır. Bu kapsamda yapılan incelemelerde -duruşma yapılması usul kurallarına göre zorunlu olsun ya da olmasın- davanın açıklığa kavuşturulmasında dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin yeterli olup olmadığı önem taşımaktadır. Bunun yanında davada başvurucunun kişisel özellikleri, davranışları gibi sözlü yargılamayı zorunlu kılan olguların bulunup bulunmadığı veya şeklî, sınırlı ve teknik nitelikte bir incelemenin çözüm için yeterli olup olmadığı hususları da değerlendirilmelidir. Bu çerçevede delil ve ifadelerin sözlü olarak sunulmasını veya tanıkları sorgulamayı veya sorgulatmayı gerektirecek inandırıcılıkla ilgili sorunların ya da ihtilaflı olayların var olmadığı ve suç isnadında bulunulan kişiye savunmasını yazılı olarak sunma ve aleyhindeki delillere itiraz etme imkânının tanındığı hâllerde duruşma yapılması gerekli görülmeyebilir (Muhsin Hükümdar, § 39).

52. Adil yargılama hakkının diğer güvencelerine uyulmak kaydıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması tek başına ihlale yol açmaz. Anayasa Mahkemesi nihai olarak duruşma yapılmamasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğini gözönünde bulundurur (benzer yöndeki kararlar için bkz. Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 7/1/2016; Mustafa Doğan, B. No: 2014/1836, 28/9/2016; Peyote Müzik Film Org. Tur. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/9345, 7/7/2015; Fatih Birol ve Remziye Birol, B. No: 2013/19, 7/3/2014).

53. Bu çerçevede sözlü yargılama;

i. Duruşma yapılmasını gerektirecek güvenirlilik (delillerin güvenirliliği, inandırıcılığı, çelişkili tanık ifadesi) sorununun veya tartışmalı olgunun bulunmadığı, önemli bir hukuki veya olgusal mesele içermeyen konularda mahkemelerin adil ve makul bir şekilde dosya üzerinden, tarafların beyanlarına ve diğer yazılı belgelere istinaden davaya ilişkin karar verebileceği durumlarda,

ii. Sınırlı kapsamda tamamen hukuki konuların veya özel bir karmaşıklığı bulunmayan hukuki yönlerin ileri sürüldüğü davalarda,

iii. Yazılı olarak dosya üzerinden daha iyi şekilde ele alınabilecek, son derece teknik konuları içeren davalarda,

iv. İvedilikle yargılama yapılmasının lüzumlu olduğu (örneğin tekzip), özen gerektiren, duruşma yapılmasının gerekli özenle incelemeye engel oluşturabileceği davalarda (sigorta uyuşmazlıkları, sosyal güvenlik uyuşmazlıkları) gerekli görülmeyebilir.

54. Buna karşılık sözlü yargılama;

i. Merciler tarafından olguların doğru bir şekilde tespit edilip edilmediğinin değerlendirilmesi ihtiyacı olduğunda,

ii. Hukuki meselelerin yanı sıra önemli olgusal meselelerin ortaya çıktığı veya uyuşmazlığın olgularının daha ayrıntılı incelenmesinin lüzumlu olduğu hâllerde,

iii. Mahkemelerin başvurucuya dair kişisel bir izlenim edinmesini, başvurucunun kişisel durumunu şahsen izah edebilmesini gerektiren durumlarda,

iv. Mahkemelerin bir duruşma aracılığıyla belirli noktalara ilişkin açıklık getirmesi lüzumlu olduğunda gerekli ve zorunlu görülebilir.

55. Kişiler sözlü yargılanma hakkına genel anlamda sahip olmakla birlikte başvurucular bu haktan açıkça veya zımnen feragat edebilir. Sözlü yargılama yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi zımnen feragate örnek gösterilebilir (benzer bir değerlendirme için bkz. Adnan Altın, § 46). Her iki durumda da feragatin tereddüde yer vermeyecek şekilde açık olması ve aynı zamanda kamu yararına aykırılık taşımaması gerekir. Sözlü yargılanma hakkından feragat, ilgili tarafa bu haktan vazgeçmesiyle orantılı asgari güvenceler sağlanmadıkça kamu yararına uygunluk taşımayabilir. Ayrıca örtülü feragatin geçerli olabilmesi için feragat eden tarafın söz konusu eylemlerinin sonuçlarını makul olarak öngörebileceğinin ortaya konulması gerekmektedir (Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732, 6/2/2020, § 75).

56. Somut olayda başvurucunun disiplin cezasına karşı yaptığı şikâyete ilişkin iddialarını infaz hâkimliği önünde sözlü olarak dile getirme imkânından yoksun bırakılması nedeniyle sözlü yargılanma hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

 (1) Genel İlkeler

57. Yukarıda da değinildiği üzere Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan sözlü yargılanma hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir (Muhsin Hükümdar, § 38). Ancak yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

58. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

59. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

60. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

61. Hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını; ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).

62. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Mülkiyet hakkına müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

63. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Bu bağlamda müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

64. İnfaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması kapsamında verilen bir ay etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasına karşı başvurucunun şikâyetlerini İnfaz Hâkimliği önünde dile getirme imkânından yoksun bırakılmasının kanuni bir dayanağının bulunması gerektiği açıktır.

65. 4675 sayılı Kanun'un 3. maddesinde hükümlü ve tutuklular hakkındaki disiplin tedbirleri ile cezalarına ilişkin şikâyetleri inceleyerek karara bağlamakla görevli olan infaz hâkimlerinin aynı Kanun'un 6. maddesinin ikinci fıkrasına göre bu şikâyetleri “duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde” karara bağlayacakları düzenlenmiştir.

66. Yine anılan fıkrada disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyetlerde "disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkiminin, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını vereceği, hükümlü veya tutuklunun, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabileceği, infaz hâkiminin gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabileceği" hükme bağlanmıştır. Anılan hüküm, esas olarak disiplin cezalarına yönelik şikâyetlerin karara bağlanmasından önce ilgilinin savunmasının infaz hâkimi tarafından dinlenmesini ve talep edilen diğer delillerin toplanıp değerlendirilmesini gerektirmektedir.

67. Hükümlü ya da tutuklunun mahkeme huzurunda bulunması usul hukuku bağlamında duruşma veya farklı yöntemlerle sağlanabilir. Nitekim kanunda infaz hâkiminin söz konusu savunmayı duruşma açmak suretiyle ya da duruşma yapmaksızın odasında veya duruşma salonunda yahut ceza infaz kurumunda almasına imkân tanındığı anlaşılmıştır. Kanunda öngörülen söz konusu usuldeki temel amacın disiplin yaptırımı uygulanan hükümlü ya da tutuklunun hâkim karşısında meramını anlatabilmesini, dosyada aleyhine olan delillere etkili bir şekilde karşı çıkabilmesini sağlamak olduğu açıktır.

68. Somut olayda Mahkemece başvurucuya itirazla ilgili sözlü beyanda bulunma imkânı tanınmadan, soruşturmaya esas tutanak içeriği ve soruşturma sırasında alınan tanık beyanlarına dayanılmak suretiyle şikâyetin esası hakkında karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucu, disiplin cezasına karşı sözlü beyanda bulunma ve tanıklarını dinletme talebini açık ve net şekilde yargılama sürecinde dile getirmiştir.

69. 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesinde disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyette başvurucuya, savunmasını hâkim önünde bizzat veya hazır bulunmak suretiyle avukatı aracılığıyla dile getirme imkânı tanındığı hâlde İnfaz Hâkimliğinin başvurucunun bu yöndeki talebini dikkate almaksızın şikâyetin esasını dosya üzerinden değerlendirerek karara bağlaması, başvurucunun sözlü yargılanma hakkına yapılan müdahaleyi kanunilik unsurundan yoksun bırakmaktadır.

70. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

71. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.

72. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamındaki sözlü yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki sözlü yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van İnfaz Hâkimliğine (E.2017/328, K.2017/334) GÖNDERİLMESİNE,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.