TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YASEMİN PELENK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/33865)

 

Karar Tarihi: 1/11/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Kemal ÖZEREN

Başvurucular

:

Yasemin PELENK ve Diğerleri (ekli I, II, III ve IV sayılı listeler)

Vekili

:

Av. Bedrettin KALIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, çevresel etki değerlendirmesinin olumlu olduğuna ilişkin kararın iptali talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 23/8/2017 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Arka Plan Bilgisi

5. Artvin'in Cerattepe mevkiinde 1986 yılında başlayan maden arama faaliyetleri 2008 yılına kadar birçok aşamadan geçmiştir. Süreç içinde ilk olarak uluslararası bir şirket olan C. Madencilik ruhsat sahibi olarak faaliyete başlamıştır. Anılan faaliyetle ilgili olarak Artvin Valiliği Mahalli Çevre Kurulunca alınan 10/11/1995 tarihli ve 1995/4 sayılı karar 13/2/1996 tarihli ve 22553 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. Bahse konu kararın ilgili kısmı şöyledir:

"D) [C.] Madencilik A.Ş.nin İlimizde yapmayı plânladığı madencilik faaliyetlerinin oluşturabileceği çevresel etkiler:

 [C. ] Madencilik A.Ş. ... belirtilen 250 Hektarlık sahada maden çıkartma ve işletmeyi Atilla (Hatila) Millî Parkı bitişiğindeki Gavur Deresi üzerinde ise atık barajı yapımını plânladıklarını belirtmişlerdir.

Söz konusu plânlanan madencilik faaliyetlerinin ele alındığı paneller öncesinde bölgede panele katılan Bilim adamlarınca bölgede incelemeler yapılmış ve panellerde ağırlıklı olarak bölgenin konumu, yapısı v.b. özellikleri nedeni ile madencilik faaliyetlerinin sürdürülmesi ile bölgenin çevresel değerlerinin olumsuz etkileneceği şeklinde görüş bildirmişlerdir.

Kurulumuzun bu konudaki görüşleri özet olarak aşağıda sıralanmıştır.

1 — Erozyon etkisi:

Bölgenin yüzey şekilleri bakımından kırık bir yapıya sahip olması, arazinin yüksek eğimi, bölgenin meteorolojik durumu v.b. özellikleri sebebi ile söz konusu bölgede açık işletme madenciliği veya herhangi bir sebeple bölgedeki bitki ve orman varlığının yokedilmesi durumunda heyelan, sel v.b. istenmeyen olaylar meydana gelebilecek ve başta il merkezi olmak üzere bölge olumsuz etkilenecektir.

2 — Bölgenin tabii yapısına etkileri:

Sözkonusu madencilik faaliyetlerinin planlandığı bölgenin bir yandan İlimize hakim yükseklikte yoğun bitki ve orman varlığına sahip olması diğer yandan Kafkasör Turizm Merkezi ile iç içe olması sebebi ile bölgede yürütülen turizm faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyecektir.

3 — Sulara etkileri:

Bölgede yürütülecek madencilik faaliyetleri sonucunda bölgedeki mevcut kaynak suları ve yüzeysel sular kirlenecektir.

4 — Barajın oluşturacağı olumsuz etkiler:

Atık barajının yapımının planlandığı bölge Atilla (Hatila) Millî Parkı ile sınır olup İl Merkezine kuş bakışı yaklaşık 10 Km.dir. Bu bölgede inşa edilecek atık barajında siyanür ve diğer tehlikeli atıkların depolanması bölge üzerinde yüksek risk oluşturacaktır.

... işbu Kararın Kamu Kurum ve Kuruluşları ile Kamuoyuna Basın ve Yayın yolu ile duyurulmasına oybirliği ile karar verildi.

Tebliğ olunur."

6. Devam eden süreçte C. Madencilik, haklarını İ. Mining isimli şirkete devretmiştir. Bu şirkete ait ruhsat ve işletme haklarının idari yargı yerince iptaline karar verilmesi üzerine İ. Mining projeyi terk etme kararı almıştır. İ. Mining şirketinin 2008 yılındaki terk kararından sonra bölgede 2012 yılına kadar madencilik faaliyetine ilişkin herhangi bir iş veya işlem yapılmamıştır.

7. 2012 yılında söz konusu alan için yeniden yapılan ihale sonucunda bahse konu alanın ihalesi Ö. İnşaat Tic. San. A.Ş. üzerinde bırakılmıştır.

8. Artvin, Merkez Cerattepe mevkiinde Ö. İnşaat Tic. San. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Cerattepe Bakır Madeni Projesi ile ilgili olarak 18/7/2013 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmiştir. Bu kararın iptali talebiyle açılan davada Rize İdare Mahkemesi (Mahkeme) keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermiştir. Bu kapsamda bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 8/9/2014 tarihli teknik bilirkişi raporunun ilgili kısımlarında şu tespitler yer almaktadır:

i. Projede su kirliliği, orman tahribatı, ekosistem bütünlüğü açısından deprem, taşkın, sızdırmazlık, patlatmalar gibi durumlar için alternatif tedbirler belirtilmemiştir.

ii. ÇED raporunda büyük bir heyelanın meydana gelmemesi için alınacak önlemleri, hafriyat ve atıklar için depolama alanları tespit edilmemiştir.

iii. Proje kapsamında maden faaliyetinin çıkarılması ve atık malzeme yığılması orman içindeki kaynak suları ve yer altı sularının kirlenmesine sebep olabilir. Faaliyet süreci ormanların devamlılığı, flora ve faunanın korunması yönünden telafisi mümkün olmayan sakıncalar içermektedir.

iv. Faaliyet nedeniyle ortaya çıkacak gazlar sülfürik-nitrik aside dönüşerek su ve toprak kaynaklarına, bitki örtüsüne ve sucul canlılara zarar verebilir, proje alanının şehir merkezine çok yakın olması nedeniyle insanlar üzerinde ciddi sağlık sorunları meydana gelebilir.

v. Çıkarılacak cevherin işleme tesisine taşınması için oluşturulacak yollar heyelanlara sebep olabilir, taşıma esnasında kamyonlardan dökülebilecek, %9-10 oranında bakır içeren malzeme çevre ve canlı sağlığı açısından tehlike oluşturabilir.

9. Mahkeme 24/12/2014 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde, yargılama safahatında düzenlenen bilirkişi raporuna da değinilerek anılan proje için hazırlanan ÇED raporunda eksiklik, yetersizlik ve belirsizliklerin bulunduğu, gerçekleştirilmesi planlanan maden faaliyetinin bölgedeki içme ve kullanma amaçlı yer üstü ve yer altı su kaynaklarını kullanılamaz hâle getireceği, sucul yaşamın devamını büyük ölçüde tehlikeye atacağı, bölgedeki orman varlığının yok edilmesine neden olabileceği ve bölgeyi heyelanlara açık hâle getireceği belirtilmiştir. Bununla birlikte söz konusu maden faaliyetinin hayata geçirilmesi hâlinde yöre sakinleri açısından Artvin'in bu bölgenin yaşam alanı olmaktan çıkacağı vurgulanmıştır.

10. Mahkemenin anılan kararı (kapatılan) Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından 26/4/2016 tarihli kararla onanmıştır. Onama kararında bilirkişilerin alınması gereken önlemler konusundaki görüşleri doğrultusunda yeniden ÇED raporu hazırlanarak buna göre yeni bir ÇED kararı alınmasının gerektiği ve işlemin iptali yolunda verilen temyize konu kararın iptale ilişkin kısmında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmadığı vurgulanmıştır.

11. Mahkemenin 24/12/2014 tarihli iptal kararıyla ilgili temyiz incelemesi sonuçlanmadan, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yayımlanan ÇED Yönetmeliği Uygulamaları konulu 2009/7 sayılı mülga Genelge uyarınca bahse konu proje ile ilgili yeni bir ÇED süreci başlatılmıştır.

12. Söz konusu Genelge'de idari yargı mercileri tarafından iptal edilen ÇED olumlu kararlarından sonra ilgili kararın yeniden ele alınıp değerlendirilmesinin gerekmediği durumlarda ÇED raporu hazırlık sürecinin baştan tekrar edilmesinin zaruri olmadığı, sadece eksik ve yetersiz görülen kısımların yeniden düzenlenmesinin yeterli olduğu belirtilmiştir. Öte yandan 2009/7 sayılı Genelge'nin iptali talebiyle açılan dava, (kapatılan) Danıştay Ondördüncü Dairesinin 10/1/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 27/5/2015 tarihli kararıyla, karar düzeltme başvurusu ise anılan Kurulun 27/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

B. Somut Olay Bilgisi

13. 2009/7 sayılı Genelge kapsamında yürütülen ÇED sürecinin sonucunda Ö. İnşaat Tic. San. A.Ş. tarafından yapılması planlanan Cerattepe Bakır Madeni, Kırma-Eleme Tesisi ve Teleferik Hattı Projesi'ne yönelik 2/6/2015 tarihli ÇED olumlu kararı verilmiştir.

14. Bu kararın iptali talebiyle dava açılmıştır. Dava dilekçesinde, Mahkemenin 24/12/2014 tarihli kararında söz konusu alanda madencilik faaliyeti yürütmenin hukuka aykırı olduğu ve projenin hayata geçmesi hâlinde Artvin'in yaşam alanı olmaktan çıkacağı hususunun ortaya konulduğu, 2009/7 sayılı Genelge uyarınca yürütülen ÇED süreci sonucunda yeniden verilen ÇED olumlu kararıyla mahkeme kararının etkisiz hâle getirildiği belirtilmiştir.

15. Mahkeme, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir. Bu kapsamda bilirkişi heyeti tarafından 1/6/2016 tarihli teknik bilirkişi raporu düzenlenmiştir. Mahkeme tarafından yöneltilen sorular bağlamında raporun ilgili kısmı genel olarak şöyledir:

i. Faaliyet sırasında proje alanında heyelan veya benzeri faaliyet olup olmayacağı, oluşabilecek heyelana karşı alınabilecek önlemler yönünden ÇED raporunun heyelan açısından tüm riskleri içerdiği ve bu risklere karşı alınacak önlemlerin ve tedbirlerin ÇED raporunda yer aldığı belirtilmiştir.

ii. Projenin orman ekosistemi ve tarım arazileri üzerindeki etkileri yönünden proje kapsamında inşa edilecek teleferik hattı ve madende kapalı ocak işletme yöntemi kullanılacak olması nedeniyle projenin orman ekosistemi ve tarım arazileri üzerinde ciddi derecede olumsuz etkisi olmayacağı ifade edilmiştir.

iii. Proje kapsamındaki atık suların nasıl bertaraf edileceği, oluşabilecek metal zehirliliğinin yer altı ve yüzey sularına etkileri yönünden ÇED raporundaki atık su bertaraf yöntemi, çökeltim sistemi ve arıtma usulü ile ocak içinde kurulması planlanan drenaj sisteminin uygulanması durumunda faaliyet esnasında açığa çıkacak atık suların ekosisteme herhangi bir olumsuz etkisinin olmayacağı sonucuna varılmıştır.

iv. Faaliyet sırasında oluşabilecek hava kirliliğinin çevreye etkileri yönünden ise projede yer alan teleferik hattına değinilmiştir. Bu kapsamda önerilen yıllık 500 bin ton cevher üretiminin 292 bin ton taşıma kapasitesi olan teleferik hattı ile çıkarılmasının mümkün olmadığı, bu konuda gerekli tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır.

16. Başvurucular anılan bilirkişi raporuna itiraz etmiştir. Mahkeme; bilirkişi raporundaki ayrıntılı tespitler, gözlemler, bilimsel ve teknik açıklamalar karşısında başvurucuların bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının bilirkişi raporuna itibar edilmemesini gerektirir nitelikte olmadığı sonucuna vararak 20/9/2016 tarihinde bazı davacılar açısından davanın ehliyet yönünden reddine, diğer davacılar açısından ise davanın reddine karar vermiştir. Kararın davanın reddine yönelik kısmının gerekçesinde, bilirkişi raporuna atıfta bulunmuş; rapordaki tespitlerden hareketle projeye ilişkin ÇED raporunun madencilik faaliyetleri açısından ilgili mevzuata ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte 24/12/2014 tarihli iptal kararıyla ÇED raporundaki belli eksikliklerin ortaya konulduğunu ve bu minvalde 2009/7 sayılı Genelge'nin uygulanabileceğini, bu kapsamda yeniden düzenlenen ÇED raporunda daha önceki ÇED raporundaki olumsuzlukların ve eksikliklerin giderildiğinin anlaşıldığını belirtmiştir. Sonuç olarak Mahkeme, bahse konu ÇED olumlu kararında hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.

17. Ayrıca Mahkeme projede önerilen yıllık 500 bin tonluk cevher üretiminin 292 bin ton taşıma kapasitesine sahip teleferik hattı ile taşınmasının teknik olarak mümkün görülmediğini belirtmiştir. Buna rağmen cevherin nakliyesi sırasında oluşması muhtemel tozların olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasıyla bu hususun bertaraf edilebileceğini, teleferik hattının cevherin nakliyesinde yetersiz kalacağına yönelik teknik tespitin ÇED olumlu kararını olumsuz etkilemeyeceğini vurgulamıştır.

18. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusunda karara esas alınan bilirkişi raporunun bilimsellikten uzak ve Mahkemece bilirkişilere sorulan soruların yetersiz olduğu belirtilmiştir. Projeye konu teleferik hattının 500 bin tonluk cevheri taşıyamayacağı kabul edilmesine rağmen bu durumun ÇED olumlu kararını etkilemeyeceğini söylemenin mümkün olmadığı ve Artvin'in bütün su kaynaklarının proje alanında kaldığı, projenin gerçekleşmesi hâlinde hava ve su kaynaklarının kirleneceği ifade edilmiştir.

19. (Kapatılan) Danıştay Ondördüncü Dairesi 3/5/2017 tarihli kararla mahkeme kararının bazı davacılar açısından verilen davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının bozulmasına, diğer davacılar açısından verilen davanın reddine ilişkin kısmının onanmasına karar vermiştir.

20. Nihai karar 23/8/2017 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

21. Öte yandan UYAP kayıtlarının incelenmesinden ekli (I) sayılı listede yer alan başvurucuların başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği, başvurucular vekilinin 14/12/2022 tarihli dilekçeyle bahse konu başvurucular yönünden başvuruya devam edilmeyeceğini bildirdiği görülmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun “Amaç” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır."

23. 2872 sayılı Kanun'un “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda geçen terimlerden;

Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,

Sürdürülebilir çevre: Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecini,

Sürdürülebilir kalkınma: Bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişmeyi,

...

Çevresel etki değerlendirmesi: Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları,

ifade eder.”

24. 2872 sayılı Kanun'un “Çevresel etki değerlendirilmesi” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler.

Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.

Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.”

25. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan mülga Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin (ÇED Yönetmeliği) “Çevresel etki değerlendirmesi başvuru dosyası, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlama yükümlülüğü” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler."

26. Mülga ÇED Yönetmeliği'nin “Çevresel etki değerlendirmesi olumlu veya çevresel etki değerlendirmesi olumsuz kararı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

"(1) Komisyon tarafından incelenerek son şekli verilen ÇED Raporu, halkın görüş ve önerilerini almak üzere, Bakanlık ve/veya Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı ile on (10) takvim günü görüşe açılır. Bakanlıkça proje ile ilgili karar alma sürecinde bu görüşler de değerlendirilir. Bakanlık halktan gelen görüşler doğrultusunda, rapor içeriğinde gerekli eksikliklerin tamamlanmasını, ek çalışmalar yapılmasını ya da Komisyonun yeniden toplanmasını isteyebilir. Nihai ÇED Raporu ve eklerinin proje sahibi taahhüdü altında olduğunu belirten taahhüt yazısı ve noter onaylı imza sirküleri beş (5) iş günü içerisinde Bakanlığa sunulur. Kamu kurum/kuruluşlarından imza sirküleri istenmez.

 (2) Birinci fıkrada belirtilen belgeler, süresi içerisinde gerekçesi belirtilmeden sunulmaz ise, projenin ÇED süreci sonlandırılır.

 (3) Bakanlık, Komisyon çalışmalarını ve halkın görüşlerini dikkate alarak proje için "ÇED Olumlu" ya da "ÇED Olumsuz" kararını on (10) iş günü içinde verir ve bu kararı Komisyon üyelerine bildirir. Proje için verilen "ÇED Olumlu" ya da "ÇED Olumsuz" kararı Bakanlık ve Valilik tarafından askıda ilan ve internet aracılığı ile halka duyurulur."

27. Çevre ve Orman Bakanlığının 13/2/2009 tarihli ve 2009/7 sayılı ÇED Yönetmeliği Uygulamaları konulu mülga Genelgesi'nin ilgili kısmı şöyledir:

"...Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararları hakkındaki yürütmenin durdurulması/iptal kararları, hakkında ÇED Olumlu Kararı verilen ÇED Raporunun bir ya da birkaç bölümüne ilişkin ise ve yürütmenin durdurulması/iptal kararı, ÇED Raporunun diğer bölümlerini olumsuz yönde etkilemiyor, yani Kararın tümünün yeniden ele alınıp değerlendirilmesini gerektirmiyorsa, ÇED Raporunun hazırlanmasına ilişkin tüm sürecin en baştan tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır.

Böyle bir durumda uygulamanın 'yürütmenin durdurulması/iptal kararının gerekçesi dikkate alınarak, sadece eksik veya yetersiz görülen kısımların yeninden düzenlenerek hazırlandığı ÇED Raporunun Bakanlığa sunulmasını müteakip, Bakanlıkça bir toplantı tarihi belirlenerek, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu tekrar toplanır ve komisyonca değerlendirilir. Yapılan düzenlemelerin yeterli görülmesi halinde ÇED Raporu Komisyonca nihai edilir. Komisyonun değerlendirmeleri, üyeler tarafından imzalanarak tutanak altına alınır. Bakanlık, proje ile ilgili olarak ÇED Olumlu ya da Olumsuz Kararını verir. Bu kararı, proje sahibi ile ilgili kurum ve kuruluşlara yazılı olarak bildirir. Valilik, alınan kararın içeriğini, karara esas gerekçelerini uygun araçlarla halka duyurur."

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Cordella ve diğerleri/İtalya (B. No: 54414/13 ve 54264/15, 24/1/2019) kararında bir çelik fabrikasının neden olduğu ve civarda yaşayan nüfusun sağlığını tehlikeye düşüren hava kirliliğine ilişkin olarak yerel makamların kirli bir bölgenin arındırılmasını sağlama çabalarından istenen sonuçların alınamamasının özel hayata saygı hakkının ihlali anlamına geldiği sonucuna varmıştır. AİHM, çevre kirliliğinin başvuranların sağlığını tehlikeye düşürdüğünü kanıtlayan resmî bilimsel çalışmalara rağmen mevcut durumun yıllarca devam ettiğini belirterek ulusal makamların başvuranların özel hayatlarına saygı hakkının etkili bir şekilde korunmasını sağlamak için gerekli önlemleri almadığını vurgulamıştır (Cordella ve diğerleri/İtalya, §§ 167-174).

29. Ayrıca ilgili hukuk için bkz. Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, §§ 19-31; Binali Özkaradeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/4686, 1/2/2018, § 32,33; Ahmet Bilgin ve diğerleri, B. No: 2015/11709, 12/12/2018, §§ 18-24.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Anayasa Mahkemesinin 1/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Ekli (I) Sayılı Listede Yer Alan Başvurucular Yönünden

31. Somut olayda UYAP kayıtlarının incelenmesi sonucunda ekli (I) sayılı listede yer alan başvurucuların başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği, vekilin 14/12/2022 tarihli dilekçeyle bahse konu başvurucular yönünden başvuruya devam edilmeyeceğini bildirdiği görülmüştür.

32. Bu nedenle adı geçen başvurucular yönünden başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden herhangi birinin bulunmadığı değerlendirilmiştir (Anayasa Mahkemesinin başvurucunun bireysel başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkeleri belirlediği karar için bkz. Şadiye Vural [GK], B. No: 2018/30235, 29/9/2022, §§ 38-43 kararı).

33. Açıklanan gerekçelerle anılan başvurucular yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.

B. Ekli (II) Sayılı Listede Yer Alan Başvurucu Yönünden

34. Hukukumuzda özel hukuk tüzel kişilerinden biri olan derneklerin sadece dernek tüzel kişiliğine ait hakların ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilecekleri öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesinin yerleşik hâle gelmiş içtihadına göre ise yalnızca üyelerinin haklarını etkileyen müdahaleler nedeniyle topluluk tarafından bireysel başvuruda bulunulamayacağı kabul edilmiştir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95, 25/12/2012, §§ 20-23; Egeçep Derneği (2), B. No: 2018/29449, 13/1/2022, §§ 29-33).

35. Somut olayda ihlale neden olduğu ileri sürülen ÇED olumlu kararından ekli (II) sayılı listede yer alan başvurucu Yeşil Artvin Derneği tüzel kişiliğinin doğrudan etkilenmediği ve tüzel kişiliğe ilişkin bir hakkın ihlal edilmediği, dolayısıyla başvurucunun mağdur statüsünün olmadığı anlaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Egeçep Derneği (2), §§ 34, 35). Öte yandan anılan ÇED olumlu kararı nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenebilecek gerçek kişilerin bireysel başvuru yolunu kullanmasında mâni bir durum da bulunmamaktadır.

36. Bu nedenle başvurucu Dernek yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Ekli (III) Sayılı Listede Yer Alan Başvurucular Yönünden

37. Başvurucular bahse konu ÇED olumlu kararı nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının, özel hayata saygı hakkının, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Bakanlığa gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur (bkz. §§ 43-45).

38. Anılan başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucunun özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında yeterince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, § 69; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, B. No: 2013/6587, 24/3/2016, § 68; Ahmet İsmail Onat, B. No: 2013/6714, 21/4/2016, § 84).

39. Somut olayda ekli (III) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden projeye konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığına ilişkin yeterli düzeyde bilgi ve belge dosyaya sunulmamıştır. Bu kapsamda proje bağlamındaki çevresel etkiler ile başvurucuların özel hayata saygı hakkı arasında yeterince sıkı bir bağın var olup olmadığı, özel hayata saygı hakkına yönelik bir etkinin bulunup bulunmadığı yönünden yeter mahiyette verinin bireysel başvuru dosyasında yer almadığı ve başvurucuların bu yöndeki yükümlülüklerini yerine getirmedikleri anlaşılmıştır.

40. Öyle ki anılan başvurucular söz konusu alanda ikamet ettiklerine, taşınmaz sahibi olduklarına yahut benzeri durumlara ilişkin çevresel faaliyet ile özel hayata saygı hakkı arasındaki bağı ortaya koyar nitelikte herhangi bir bilgi ve belge sunmamış, bu bağlamda başvurucuların somut olayın şartlarında ne suretle etkilendiklerine ya da etkilenme ihtimalleri olduğuna yönelik beyanlarda bulunmadıkları görülmüştür.

41. Bununla birlikte vurgulamak gerekir ki çevresel meselelerle ilgili bireysel başvurularda başvurucu sayısının fazla olması başarıya ulaşma olasılığını arttırmamaktadır. Herhangi bir çevresel faaliyet ile özel hayata saygı hakkı arasındaki yeterince sıkı bir bağın sadece bir başvurucu tarafından yeter düzeyde ortaya konulması söz konusu bireysel başvurunun bu bağlamdaki kabul edilebilirlik kriterini sağlaması bakımından yeterli olabilecektir. Bu hususun dikkate alınması usul ekonomisinin sağlanması ve yargılamanın süratle neticelenmesi için de önem arz etmektedir.

42. Sonuç olarak açıklanan gerekçelerle ekli (III) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Ekli (IV) Sayılı Listede Yer Alan Başvurucular Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

43. Başvurucular; 2009/7 sayılı Genelge'nin maden işletmeciliğiyle ilgili olmadığını, bu kapsamda yeniden hazırlanan ÇED raporunda ormana zarar vermemek için önerilen kapalı ocak işletmesinin suya zarar vermeyeceğine dair somut vaatlerin yer almadığını belirtmiştir. Teleferik projesiyle ilgili olarak ise taşıma kapasitesi 292 bin ton olan teleferik hattının işletilmesi planlanan yıllık 500 bin ton rezervi taşıyamayacağını vurgulamıştır. Proje nedeniyle su kirlenmesinin önlenmesinin mümkün olmadığını ifade eden başvurucular, heyelan riskinin nasıl önleneceğine ilişkin de ÇED raporunda somut verilerin yer almadığını ifade etmiştir. Bu bağlamda maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi, özel hayata saygı, sağlıklı bir çevrede yaşama, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

44. Bakanlık görüşünde; başvurucuların mağdur sıfatı bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte devletin ülke kaynaklarının kullanımı konusunda geniş bir takdir yetkisi olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucuların iddiaları ile ilgili görüşte;

i. Su kaynaklarında kirlenmenin önlenemeyeceğine ilişkin iddia yönünden proje kapsamında madenlerin çıkarılması esnasında tehlikeli maddelerin yer altı suyuna karışma ihtimali çok düşük olduğu, ÇED raporunda böyle bir ihtimalin gözönünde bulundurularak sınır değerin üzerinde tespitler yapılması hâlinde suyun arındırılması için kullanılacak kimyasalların belirlendiği ve raporda, alınan bu önlemlerin çevreye ve insan sağlığına olabilecek etkileri ortadan kaldıracağı belirtilmiştir.

ii. Bölgedeki tarım, orman ve bitki örtüsünün zarar göreceğine ilişkin iddia yönünden daha önce kara yolu ile taşınması düşünülen bakır madeninin ÇED raporunda teleferik hattı ile taşınmasına karar verildiği, bu kapsamda kara yolu için kesilmesi gereken ağaç miktarının düşürüldüğü, kara yolunda taşıma yapacak taşıtların tozma ve emisyonlarıyla ağaçlara zarar vermesinin önüne geçilmeye çalışıldığı vurgulanmıştır.

iii. Bölgedeki çalışmaların erozyon, heyelan gibi doğa olaylarını etkileyeceği iddiasıyla ilgili olarak projede bölgede heyelan ve erozyon ihtimali değerlendirilerek bölgede oluşabilecek kaymaların hesaplandığı, projenin mevcut hâliyle heyelan açısından tüm risklerin gözönüne aldığı ve bu risklerin önlemlerinin de ÇED raporunda yer aldığı ifade edilmiştir.

iv. Maden sahasının bölgedeki hava kirliliğini arttıracağı, alınacak önlemlerin bu kirliliği önlemeyeceği iddiasıyla ilgili olarak ÇED raporunda hesaplanan emisyon değerlerinin yönetmelik ve standartlarda belirtilen kontrol tedbirlerinin üzerinde olmadığı, maden faaliyeti sırasında kullanılacak iş makinelerinin egzoz emisyonlarının tek başına hava kirliliği oluşturmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.

45. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı sundukları beyan dilekçesinde, önceki beyanlarını tekrarlamakla birlikte projeye ilişkin iddialarının Bakanlığın cevabında yer alanlardan fazla olduğunu, esas itibarıyla projenin çevresel etkilerinin tahammül edilebilir ya da düzeltilebilir nitelikte olmadığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

46. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."

47. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”

48. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ihlal iddialarının mahiyeti gereği özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 46; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 51).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

50. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, esas itibarıyla Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında bulunmayan Anayasa'nın 56. maddesinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi; daha önce pek çok kararında söz konusu hakkın Anayasa’nın fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması ile ilgili hukuksal çıkarları ihtiva eden 17. maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20. maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi ile bağlantılı olarak ve söz konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Mehmet Kurt, § 46; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 43; Ahmet İsmail Onat, § 59; Fevzi Kayacan (2), B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 39; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 52).

51. Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucuların özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (Mehmet Kurt, § 70; Ahmet İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 68). Bireysel başvuru dosyasına sunulan belgelerden ekli (IV) sayılı listede yer alan başvurucuların bahse konu projenin yer aldığı bölgede tarla ve konutlarının bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumla birlikte başvurucuların iddiaları gözönüne alındığında özel hayata saygı hakkı yönünden inceleme için gerekli olan bağın ortaya konulduğu görülmüştür. Dolayısıyla anılan projenin başvurucuların özel hayata saygı hakkına yönelik etkisinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

53. Devletin özel hayata saygı hakkını etkili olarak koruma ve bu hakka saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Pozitif yükümlülük ilgililerin çevresel mesele ile ilgili karar alma sürecine katılımı ile etkili idari ve yargısal yollara başvuru imkânı tanınmasını içeren usule ilişkin yükümlülüklerin yanı sıra anayasal hakların korunmasına yönelik maddi yükümlülükleri ihtiva etmektedir.

i. Genel İlkeler

54. Bu tür başvurularda devletin negatif veya pozitif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılabilmesi ise oldukça güçtür. Kaldı ki söz konusu başvurularda devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri yönünden uygulanacak ilkeler çoğunlukla aynıdır (benzer yöndeki karar için bkz. Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 59; Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 54).

55. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet Kurt, §§ 61-66; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 64, 65; Ahmet İsmail Onat, §§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§ 56-61; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 56).

56. Anayasa'nın 48. maddesi gereğince özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine uygun yürümesinin sağlanması konusunda devlete düşen bazı yükümlülükler vardır (Ahmet İsmail Onat, § 99). Ayrıca devletin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında koruyucu bir mevzuat oluşturma ödevi yanında denetleme yapma ve koruyucu fiilî tedbir ve faaliyetlerde bulunma yükümlülüğü de bulunmakta olup bu kapsamda devletin gereken tedbirleri alması gerekir. Bununla birlikte hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve bu tedbirlerin nasıl uygulanacağı hususlarında kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi mevcuttur (Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 57).

57. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekir. Bu alanda kamusal makamların sahip olduğu geniş takdir yetkisi dikkate alındığında çevresel meseleler bağlamında Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu çevresel rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağı veya etkilerinin nasıl azaltılacağının bizzat belirlenmesi değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal makamlar başta olmak üzere kamusal makamların konuya gereken özenle yaklaşıp yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek durumundadır (Mehmet Kurt, § 78; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 70, 71; Ahmet İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§ 66, 67; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 61).

58. Karmaşık çevresel sorunların ele alınıp çözümlenmesi aşamasında karar süreci, çevreye ve kişi haklarına zarar verebilecek faaliyetlerin etkilerini önceden değerlendirecek ve önleyecek şekilde tesis edilmelidir. Böylece bireysel ve kamusal menfaatler arasında adil bir denge tesis edilerek karşıt görüşlerin dile getirilmesine olanak tanıyacak gerekli etüt ve değerlendirmelerin gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Bu bağlamda söz konusu sürece ilişkin bilgilere erişim ve karar alma sürecine aktif katılımın yanı sıra karardan etkilenebilecek olan bireylerin karar alma sürecinde görüş ve menfaatlerinin yeterince dikkate alınmadığını dile getirebilmek için konuyla ilgili her türlü tasarrufa karşı yargısal başvuru hakkına sahip olmaları ve iddialarının yargısal makamlarca özenli bir şekilde değerlendirilmesi son derece önemlidir (Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 75; Ahmet İsmail Onat, § 94; Fevzi Kayacan (2), § 71; Ahmet Bilgin ve diğerleri, § 62). Bu anlamda anılan anayasal güvenceleri gözeten bir yargılama süreci yürütülmesi ve neticede ulaşılan sonucun konuyla ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Çevrenin kirlendikten veya bozulduktan sonra eski hâle getirilmesinin çok külfetli olması hatta kimi durumlarda imkânsız olması nedeniyle kirlenen çevreyi temizleme veya bozulan çevreyi onarmak yerine, olumsuz etkileri baştan önlemenin yöntemleri aranmıştır. ÇED, kalkınma ve ekonomik gelişme için yapılacak yatırım ve faaliyetlerin doğayı tahrip etmeden ve çevreyi kirletmeden gerçekleştirilmesinde kullanılan yöntemlerden birisidir. ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur, çevre ve bu çevredeki varlıklardır (AYM, E.200/99, K.2009/9, 15/1/2009).

60. Esasen kalkınma ve çevre kavramları arasındaki denge, literatürde sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre kavramlarıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Nitekim bu iki kavram 2872 sayılı Kanun'da da yer almaktadır. Sürdürülebilir çevre, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda ıslahı, korunması ve geliştirilmesi süreci olarak tarif edilmiştir. Sürdürülebilir kalkınma kavramı ise bugünkü ve gelecek kuşakların sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayanan kalkınma ve gelişmeyi tanımlamaktadır.

61. Bir yandan bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını karşılarken öte yandan gelecek kuşakların durumunu dikkate alma hususundan hareketle çevre ve kalkınma arasında bir çatışmanın var olduğu söylenebilir. Çevre ve kalkınma arasında ortaya çıkabilecek çatışmaların hem çevreyi koruyan hem de kalkınmayı teşvik eden teknikler geliştirmek ve çözümler bulmak suretiyle giderilmesi olanaklıdır. Özellikle ekolojik dengeyi tehdit etmeyen ve bu dengeyi gözeten bir teknoloji sayesinde bu çatışmanın önüne geçilmesi ve çevre ile kalkınma arasında süreklilik arz eden bir uzlaşma sağlanması mümkündür. Bununla birlikte çevre ile kalkınma arasındaki uzlaşı veyahut diğer bir ifadeyle çevre ve kalkınmanın sürdürülebilirliği ÇED süreciyle somutlaşmaktadır.

62. Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları ifade edecek şekilde tanımlanan ÇED prosedürü; çevresel varlıkları korumayı amaçlayan, proje şeklindeki faaliyetler için uygulanan, muhtemel olumsuz etkileri değerlendiren ve bunların yanında faaliyet sahibi, kamu otoritesi ve halkın karşı karşıya geldiği bir süreci ifade eder (Mehmet Kurt, § 73).

63. Bu bağlamda ÇED; kalkınma ve ekonomik gelişme için yapılacak yatırım ve faaliyetlerin doğayı tahrip etmeden ve çevreyi kirletmeden gerçekleştirilmesinde kullanılan, karar verme sürecini etkileyen, dolayısıyla karar mercilerine kararlarını sağlıklı bir şekilde verebilmeleri için seçenek üreten ve bu seçeneklerin olumlu ve olumsuz yönlerini saptayan bir yöntem olarak görülmektedir. ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur, çevre ve bu çevredeki varlıklardır (AYM, E.2013/89, K.2014/116, 3/7/2014; E.2006/99, K.2009/9, 15/1/2009; Mehmet Kurt, § 74).

64. Çevresel karar alma süreçlerinin karmaşık yapısı nedeniyle kamusal makamların geniş bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu bağlamda söz konusu alanda bir projenin inşası ve işletilmesi hususunda kamusal makamlarca verilen kararın yerindeliğinin denetlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte süreçte, bireyin temel hakları ile söz konusu kamusal menfaat arasında gerekli dengenin tesisine hizmet edecek güvencelerin yer alıp almadığının tespiti önemli olup belirtilen yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin tespitinde ise çevresel meseleler bağlamında söz konusu olan usul güvencelerinin gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir (Mehmet Kurt, § 75).

65. Öncelikle somut olaydaki çevresel meselenin temelinin doksanlı yıllara dayanmakta olduğu not edilmelidir. Arka plan bilgisinde de aktarıldığı üzere bahse konu alanda madencilik faaliyeti erken dönemde C. Madencilik ve İ. Mining isimli şirketler tarafından üstlenilmiştir. Bu dönem İ. Mining isimli şirketin 2008 yılında projeyi terk etmesiyle sona ermiştir. Bu dönem için vurgulanması gereken önemli husus, Artvin Valiliği Mahalli Çevre Kurulunun Resmî Gazete'de de yayımlanmış olan 10/11/1995 tarihli kararıdır. Bahse konu kararda bölgede yürütülecek madencilik faaliyetinin heyelan, sel gibi durumlara neden olabileceğinden, bölgede yürütülen turizm faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyeceğinden, bölgedeki mevcut kaynak sularını ve yüzeysel suları kirleteceğinden ve bölge üzerinde yüksek risk oluşturacağından bahsedilmiştir. Dolayısıyla belirtmek gerekir ki yıllara sâri şekilde devam eden bahse konu madencilik faaliyetinin erken döneminde, ana hatlarıyla birçok çevresel olumsuzluğa bizatihi merkezî idarenin taşra teşkilatı olan Valilik tarafından işaret edilmiştir.

66. Bahse konu alandaki madencilik faaliyeti 2012 yılında yapılan ihale ile birlikte yeni bir döneme girmiştir. Bu kapsamda alınan ÇED olumlu kararının iptaline ilişkin Mahkemenin 24/12/2014 tarihli kararında, gerçekleştirilmesi planlanan maden faaliyetinin bölgedeki içme ve kullanma amaçlı yer üstü ve yer altı su kaynaklarını kullanmayı elverişsiz hâle getireceği, sucul yaşamın devamını büyük ölçüde tehlikeye atacağı, bölgedeki orman varlığının yok edilmesine neden olabileceği ve bölgeyi heyelanlara açık hâle getireceği belirtilmiştir. Bu bağlamda 10/11/1995 tarihli Artvin Valiliği Mahalli Çevre Kurulu kararından sonra Mahkemenin 24/12/2014 tarihli kararı ile bahse konu alandaki madencilik faaliyetine yönelik benzer mahiyetteki hususlara dikkat çekilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki anılan mahkeme kararında söz konusu maden faaliyetinin hayata geçirilmesi hâlinde yöre sakinleri açısından Artvin'in yaşam alanı olmaktan çıkacağı vurgulanmıştır. Sonuç olarak bahse konu karar (kapatılan) Danıştay Ondördüncü Dairesi tarafından onanarak kesinleşmiştir.

67. Mahkemenin 24/12/2014 tarihli iptal kararından sonra başlatılan, ÇED sürecinin dayanağı olan 2009/7 sayılı Genelge, hakkında ÇED olumlu kararı verilen ÇED raporunun bir ya da birkaç bölümüne ilişkin iptal ya da yürütmenin durdurulması kararı verilmesi ve bu kararın ÇED raporunun diğer bölümlerini olumsuz yönde etkilemiyor olması hâlinde uygulama alanı bulmaktadır. 24/12/2014 tarihli iptal kararında ise ÇED raporundaki belli başlı ve fakat genel mahiyette birçok eksikliğe vurgu yapılmış olmakla birlikte sonuç olarak maden faaliyetinin hayata geçirilmesinin Artvin'i yaşam alanı olmaktan çıkaracağına yönelik temel bir gerekçe ortaya konulmuştur (bkz. §§ 8, 9). Bununla birlikte Mahkeme somut başvuruya konu edilen 2/6/2015 tarihli ÇED olumlu kararının iptali talebinin reddine ilişkin 20/9/2016 tarihli kararında, başvurucuların 2009/7 sayılı Genelge'nin uygulanamayacağına ilişkin itirazını yerinde görmemiştir. Öte yandan 24/12/2014 tarihli iptal kararındaki maden faaliyetinin Artvin'i yaşam alanı olmaktan çıkaracağına ilişkin temel gerekçenin söz konusu iptal kararı sonrasında 2009/7 sayılı Genelge'nin uygulama alanı bulmasını engellediği, ÇED sürecinin bu genelge kapsamında ikmal edilerek değil baştan başlatılması gerektiği değerlendirilmelidir. Nitekim 24/12/2014 tarihli iptal kararındaki bu temel gerekçe, ÇED raporunun diğer bölümlerini de olumsuz yönde etkileyebilecek niteliktedir.

68. Öte yandan 2/6/2015 tarihli ÇED olumlu kararına ilişkin yargılama safahatında başvurucular, projede yer alan ve taşıma kapasitesi 292 bin ton olan teleferik hattının işletilmesi planlanan yıllık 500 bin tonluk rezervi taşıyamayacağına yönelik iddiayı öne sürmüştür. 1/6/2016 tarihli teknik bilirkişi raporunda da projede yer alan teleferik hattına değinilmiş, yıllık 500 bin ton cevher üretiminin 292 bin ton taşıma kapasitesine sahip teleferik hattı ile çıkarılmasının mümkün olmadığı, bu konuda gerekli tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır. Mahkemenin 20/9/2016 tarihli kararında ise bilirkişi raporundaki bu tespite yer verilmiş olmakla birlikte somut bir belirleme yapılmaksızın bu durumun ÇED olumlu kararını olumsuz olarak etkilemeyeceği belirtilmekle yetinilmiştir. Sonuç olarak Mahkeme bilirkişi raporunda da değinilmiş olan başvurucuların teleferik hattıyla ilgili iddiasına karşılık somut bir gerekçeye yer vermemiştir.

69. Netice itibarıyla somut başvuru açısından yukarıda belirtilen hususların, başvurucuların ve kamunun menfaatleri arasında adil bir denge tesis edilip edilmediğinin ortaya konulması bağlamında önem arz ettiği anlaşılmıştır. Buna rağmen başvurucuların belirtilen iddia ve itirazlarının derece mahkemesi ve temyiz mercii tarafından özel hayata saygı hakkının gerektirdiği özende değerlendirilmediği, bu bağlamda uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazların tamamının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı görülmektedir.

70. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya gereken özenle yaklaşmadığı, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri adil bir biçimde dengelendiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamadığı, sonuç olarak kamusal makamların özel hayata saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği kanaatine varılmıştır.

71. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

VI. GİDERİM

72. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.

73. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Ekli (I) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden başvurunun DÜŞMESİNE OYBİRLİĞİYLE,

B. Ekli (II) sayılı listede yer alan başvurucu yönünden başvurunun kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Ekli (III) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

D. Ekli (IV) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

E. Ekli (IV) sayılı listede yer alan başvurucular yönünden Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

F. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Rize İdare Mahkemesine (E.2015/470, K.2016/485) GÖNDERİLMESİNE,

G. 257,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.057,50 TL yargılama giderinin ekli (IV) sayılı listede yer alan başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay (kapatılan) Ondördüncü Dairesinin (E.2016/11573, K.2017/2940) dosyalarının devredildiği daire ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/11/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Bireysel başvuruya konu olayda Artvin, Merkez Cerattepe mevkiinde özel bir şirket tarafından yapılması planlanan Cerattepe Bakır Madeni projesi ile ilgili olarak 18/7/2013 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmiştir. ÇED olumlu kararına karşı açılan davada Rize İdare Mahkemesi (Mahkeme) bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir. Bilirkişi raporunda proje için hazırlanan ÇED raporunda eksiklik ve belirsizliklerin bulunduğu yönünde tespitlere yer verilmiş ve Mahkeme bu doğrultuda ÇED olumlu kararının iptaline karar vermiştir. Karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

Bunun üzerine bahse konu proje için ÇED Yönetmeliği Uygulamaları konulu 2009/7 sayılı Genelge uyarınca ÇED süreci başlatılmıştır. 2009/7 sayılı Genelge’de idari yargı mercileri tarafından iptal edilen ÇED olumlu kararlarından sonra, ilgili kararın yeniden ele alınıp değerlendirilmesinin gerekmediği durumlarda ÇED raporu hazırlık sürecinin baştan tekrar edilmesinin zaruri olmadığı, sadece eksik ve yetersiz görülen kısımların yeniden düzenlenmesinin yeterli olduğu belirtilmektedir.

2009/7 sayılı Genelge uyarınca başlatılan süreçte proje için 2/6/2015 tarihli yeni ÇED olumlu kararı verilmiştir. Başvurucular söz konusu ÇED olumlu kararının iptali istemiyle tekrar idari yargıya başvurmuşlardır. Mahkeme, önceki iptal kararında ortaya koyulan eksiklik ve belirsizliklerin yeni ÇED raporunda giderilip giderilmediğinin tespiti için belirli sorular yöneltmek suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, bilirkişi raporundaki ayrıntılı tespitler, gözlemler, bilimsel ve teknik açıklamalar çerçevesinde ÇED olumlu kararının çevrenin korunmasına yönelik gerekli taahhüt ve tedbirleri içerdiği kanaatine ulaşmıştır. Mahkeme kararında, bilirkişi raporunda tespit edilen bazı eksikliklere işaret edilmiş ancak bir bütün olarak değerlendirildiğinde anılan eksikliklerin ÇED raporunu olumsuz olarak etkilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Mahkeme, projeye ilişkin önceki ÇED olumlu kararının iptali sonrasında 2009/7 sayılı Genelge uyarınca ÇED süreci yürütülemeyeceği itirazını da yerinde görmemiştir. Mahkeme, iptal kararıyla ortaya konulan eksikliklerin 2009/7 sayılı Genelge kapsamındaki ÇED hazırlık sürecine konu olabileceğini, projeye ilişkin önceki ÇED raporundaki olumsuzlukların ve eksikliklerin yeni ÇED raporunda giderildiğini belirtmiştir.

Sonuç olarak Mahkeme kararında bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda projeye ilişkin ÇED olumlu kararının madencilik faaliyetleri açısından ilgili mevzuata ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla projeye ilişkin ilk ÇED olumlu kararının Mahkemece yeterli görülmeyerek iptali sonrasında yürütülen süreçte hazırlanan ÇED olumlu kararında önceki eksikliklerin giderildiği ve mevzuata aykırılık bulunmadığı yine Mahkemece ortaya koyulmuştur.

Bu bağlamda uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazların yargı merciilerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılandığı görülmektedir. Bu gerekçeyle çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE