TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

EBUBEKİR SURATLI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/10997)

 

Karar Tarihi: 29/11/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 9/1/2024-32424

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Ebubekir SURATLI

Vekili

:

Av. Hasan ATAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kanun hükmünde kararnameyle kapatılan eğitim kurumundan yapılan taşınmaz alış işleminin muvazaalı olduğunun aksi ispat edilemez kanuni karine hâline getirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/4/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

7. Birinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1981 doğumlu olup Mersin'de ikamet etmektedir.

10. Başvurucu, Mersin ili Tarsus ilçesi İnceark Mahallesi'nde kâin 3564 ada 6 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki on bir bağımsız bölümü Koza Özel Eğitim Hizmetleri Kültür Turizm Yemekçilik İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinden (Şirket) 10/12/2015 tarihinde intifa hakkı Şirkette kalmak kaydıyla satın almıştır.

11. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Darbe teşebbüsüne ilişkin süreç, OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-20, 47-66) kararında yer almaktadır.

12. OHAL tedbirleri kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle, terör örgütleriyle bağlantılı görülen eğitim kurumları, öğrenci yurtları ve dershanelerin faaliyetlerine son verilmiştir. Bu çerçevede 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendiyle Şirkete ait eğitim kurum ve kuruluşları ile öğrenci yurtları ve pansiyonlar kapatılmıştır. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca, kapatılan kurum ve kuruluşlar ile öğrenci yurtlarına ve pansiyonlara ait taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiştir.

13. 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (670 sayılı KHK) 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasıyla da Şirketin faaliyetleri sonlandırılarak ticari sicil kayıtları resen terkin edilmiştir.

14. 29/10/2016 tarihinde yürürlüğe giren 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (675 sayılı KHK) 12. maddesinde, OHAL kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonlarının faaliyetlerinin sürdürüldüğü dönemde üzerlerinde bulundukları, mülkiyeti kapatılanların sahibi gerçek veya tüzel kişilere ait olan taşınmazlardan 1/1/2014 tarihi ile bahse konu yerlerin kapatılma tarihleri arasında üçüncü kişilere devri yapılan ve üzerinde kapatılanlar tarafından aynı faaliyete kapatılma tarihi itibarıyla devam edilen taşınmazların devir işlemlerinin muvazaalı kabul edileceği, tapuda ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak resen tescil edileceği düzenlenmiştir.

15. Mersin Valiliğince başvurucu ile Şirket arasındaki 10/12/2015 tarihli satış sözleşmesinin muvazaalı olduğu kabul edilerek 675 sayılı KHK'nın 12. maddesi uyarınca taşınmazın Hazine adına tescili için Tarsus Tapu Müdürlüğüne yazı yazılmış ve taşınmaz 11/11/2016 tarihinde Hazine adına tescil edilmiştir.

16. Başvurucu, taşınmazların Hazine adına tesciline ilişkin işlemin iptali talebiyle 3/4/2017 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, satış işleminin muvazaalı olmadığını ileri sürmüştür.

17. Ankara 12. İdare Mahkemesi 13/7/2017 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı Mersin idare mahkemelerine göndermiştir.

18. Davaya bakan Mersin 1. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 21/9/2017 tarihinde, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 675 sayılı KHK'nın 12. maddesine 29/4/2017 tarihinde yürürlüğe giren 17/4/2017 tarihli ve 689 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (689 sayılı KHK) 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla eklenen (3) numaralı fıkrasına yer verilerek sözü edilen 675 sayılı KHK'nın 12. maddesi kapsamında görülmekte olan davalarda konusuz kalma nedeniyle davanın esası ve yargılama giderleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedileceğinin düzenlendiği belirtilmiştir. Kararda, anılan (3) numaralı fıkra uyarınca dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

19. Başvurucu, bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Konya Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 13/2/2018 tarihinde istinaf talebini esastan ve kesin olarak reddetmiştir. Nihai karar 15/3/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. 667 sayılı KHK'nın 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen;

...

b) Ekli (II) sayılı listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları,

...

kapatılmıştır.

 (2) ... kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir ...

 (3) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı belirlenen ve ekli listelerde yer almayan özel ve vakıf sağlık kurum ve kuruluşları, özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, vakıflar, dernekler, vakıf yükseköğretim kurumları, sendikalar, federasyonlar ve konfederasyonlar, ilgili bakanlıklarda bakan tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakan onayı ile kapatılır. Bu fıkra kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlar hakkında da ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

..."

21. 670 sayılı KHK'nın 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının bağlı oldukları şirketlerin faaliyetleri sonlandırılarak ticari sicil kayıtları resen terkin edilir. Bunların devralınan varlıkları dışındaki varlıkları da Hazineye bedelsiz devredilmiş sayılır ..."

22. 675 sayılı KHK'nın 12. maddesi şöyledir:

"(1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonlarının faaliyetlerinin sürdürüldüğü dönemde üzerlerinde bulundukları, mülkiyeti kapatılanların sahibi gerçek veya tüzel kişilere ait taşınmazlardan 1/1/2014 tarihi ila bahse konu yerlerin kapatılma tarihleri arasında üçüncü kişilere devri yapılmış olan ve üzerinde kapatılanlar tarafından aynı faaliyete kapatılma tarihi itibarıyla devam edilen taşınmazların devir işlemleri muvazaalı kabul edilir ve tapuda ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak resen tescil edilir."

23. 675 sayılı KHK'nın 12. maddesi 6/2/2018 tarihli ve 7082 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 8/3/2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucu aynen kanunlaşmıştır.

24. 689 sayılı KHK'nın 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla 675 sayılı KHK'nın 12. maddesine eklenen (2) ve (3) numaralı fıkralar şöyledir:

"(2) Birinci fıkrada belirtilen taşınmazların devredildiği üçüncü kişilerin terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya irtibatı olması halinde, taşınmaz üzerinde aynı faaliyete devam edildiğine bakılmaksızın devir işlemleri muvazaalı kabul edilir ve tapuda ilgisine göre Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak resen tescil edilir.

(3) Bu madde kapsamında görülmekte olan davalarda konusuz kalma nedeniyle davanın esası ve yargılama giderleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilir."

25. 689 sayılı KHK'nın 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası 7/2/2018 tarihli ve 7088 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 8/3/2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucu aynen kanunlaşmıştır.

26. Anayasa Mahkemesi 7082 sayılı Kanun'un 12. maddesine benzer bir hüküm içeren 6/2/2018 tarihli ve 7086 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 4. maddesinin iptali talebini incelemiş, 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararla anılan maddeyi iptal etmiştir. İptal kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

367. Kuralda, 5271 sayılı Kanun’un 133. maddesi gereği kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve haklarına ilişkin olarak soruşturmanın başladığı tarihten, kuralın yürürlüğe girdiği tarihe kadarki süreçte yapılan devir ve temliklerin muvazaalı kabul edilerek iptal edileceği hükme bağlanmıştır.

...

370. Kuralla, 5271 sayılı Kanun’un 133. maddesi gereği kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı tarih ile kuralın yürürlüğe girdiği tarihler arasında hukuk düzeninin öngördüğü şekilde şirket ortaklık pay ve hakkı elde eden kişilerin devir ve temliklerinin geçersiz sayılarak iptal edilmesi, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkını sınırlandırdığı gibi hukuk düzeninin öngördüğü şekilde geçerli olarak yapılan devir ve temliklerin temelinde yatan işlemlerin (hisse devir sözleşmesi, alacağın temliki vs.) geçersiz sayılması suretiyle Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğü de sınırlandırılmaktadır.

371. Mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca temel haklara sınırlama getiren düzenlemelerin, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.

372. Kuralın millî güvenliğe ve kamu düzenine aykırı faaliyetlerin odağı hâline gelebilecek şirketlerin mal varlığının kaçırılmasının önlenerek bunların anılan faaliyetlerde finanse edilmesini engellemek amacıyla ihdas edildiği dolayısıyla meşru bir amacının olduğu ve bu amacı gerçekleştirmek için elverişli ve gerekli olduğu söylenebilir.

373. Kuralla, kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı tarihten 8/3/2018 tarihine kadarki süreçte şirket ortaklarının pay ve haklarına ilişkin üçüncü kişilerle yaptıkları devir ve temlikler muvazaalı kabul edilerek iptal edilmekte ve resen ticaret sicilinden terkin edilmektedir. Kural, yapıldığı dönemde yürürlükteki hukuk kurallarına göre geçerli olarak varlık kazanmış ve tamamlanmış hukuki işlemlere doğrudan müdahale ederek bu işlemlerin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır.

374. Kural kapsamındaki devir ve temlikler (sözleşmeler), aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturulmak suretiyle geçersiz hale getirilmektedir. Başka bir ifadeyle kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve hakkını devralan iyiniyetli üçüncü kişilerin kuralla getirilen kanuni karinenin aksini yani işlemin muvazaalı olmadığını iddia ve ispat etme imkânları bulunmamaktadır. Bu yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki keyfîlikleri önleyecek yasal güvencelerin temin edilmediği anlaşılmaktadır.

375. Buna göre hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kural, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.

376. Bu çerçevede kuralın olağan dönemde Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde yapılan tespit, kuralların olağanüstü dönemde Anayasa’ya aykırı olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmeyi kapsamamaktadır.

377. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

..."

27. Anayasa Mahkemesi 7082 sayılı Kanun'un 12. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkralarının iptali talebini incelemiş, 31/5/2023 tarihli ve E.2018/77, K.2023/105 sayılı kararıyla anılan fıkraları iptal etmiştir. İptal kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

260. Dava konusu kurallar ile 7086 sayılı Kanun’un 4. maddesi benzer niteliktedir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline hükmedilmiştir.

261. Anılan kararın gerekçesinde kural kapsamındaki devir ve temliklerin (sözleşmeler), aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturulmak suretiyle geçersiz hâle getirildiği, başka bir ifadeyle kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve hakkını devralan iyiniyetli üçüncü kişilerin kuralla getirilen kanuni karinenin aksini yani işlemin muvazaalı olmadığını iddia ve ispat etme imkânlarının bulunmadığı, bu yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki keyfîlikleri önleyecek yasal güvencelerin temin edilmediği; hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğunun kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kuralın, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirdiği belirtilmiştir (AYM, E.2018/81, K. 2021/45, 24/6/2021, §§ 369-376) .

262. Dava konusu kurallar açısından söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kurallar yönünden de geçerlidir.

263. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Anayasa Mahkemesinin 29/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

29. Başvurucu; taşınmazları terör örgütüne yardım amacıyla değil ticari faaliyet kapsamında ve ticari gerekçelerle satın aldığını, satın alma işleminin muvazaaya dayanmadığını ileri sürmüştür. Taşınmazları 1.675.000 TL'ye satın aldığını ancak satış bedelinin piyasa rayicinin altında olması sebebiyle satıcıya dört yıl süreyle kullanma hakkı sağladığını iddia etmiştir. Başvurucu; taşınmazların tapularının Hazine adına tescil edilmesinin masumiyet karinesini, suçta ve cezada kanunilik ilkesini, mülkiyet hakkını, mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağını ihlal ettiğini belirtmiştir.

30. Bakanlık görüşünde, başvurucunun temyiz yolunu tüketmeden bireysel başvuruda bulunması dolayısıyla başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği savunulmuştur.

B. Değerlendirme

31. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun temel şikâyeti taşınmazın devrinin muvazaalı kabul edilmesine yöneliktir. İdare Mahkemesinin devir işleminin muvazaalı olup olmadığını incelemediği ve davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verdiği gözetildiğinde başvurucunun şikâyetinin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 31/5/2023 tarihli ve E.2018/77, K.2023/105 sayılı kararında bireysel başvuruya konu işlemin dayanağını oluşturan hükmün iptali talebine yönelik incelemenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılmadığı gözetildiğinde eldeki bireysel başvuruda da Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında bir inceleme yapılmayacaktır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Bakanlık, temyiz yolunun tüketilmediği itirazında bulunmuştur. Somut olayda Bölge İdare Mahkemesinin istinaf talebini kesin olarak karara bağladığı ve başvurucunun Bölge İdare Mahkemesinin bu değerlendirmesine yönelik bir itirazının olmadığı görülmüştür. Başvurucunun kararın kesin olarak verilmesine yönelik bir şikâyetinin bulunması hâlinde Bölge İdare Mahkemesinin somut olaydaki kararına karşı temyiz yolunun açık olup olmadığının incelenmesinin gerekeceği muhakkaktır (bu konuda detaylı açıklama için bkz. Umut Öztürk [GK], B. No: 2017/37079, 29/9/2021, §§ 30-36). Ancak somut olayda başvurucunun bu yönde bir şikâyeti olmadığından Anayasa Mahkemesinin Bölge İdare Mahkemesinin kararın kesin olduğu yolundaki tespitinden ayrılmasını gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu sebeple başvuru yollarının tüketildiğinin kabulü gerekir.

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

35. Hazine adına tapuya kaydedilen taşınmazların tapusunun başvurucu adına kayıtlı olması mülkün var olduğu sonucuna ulaşılması için yeterli görülmüştür.

b. Genel İlkeler

36. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).

37. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarının mevzuatta yer alması tek başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen şartlar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, şartların oluşmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).

38. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi ise insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve görevleri arasında saymıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz. Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 37; AYM, E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

39. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekir. Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, §§ 46, 48).

40. Devletin taşınmaz mülkiyetinin kaybı sonucunu doğuran kamu gücü işlemlerinin hukuka aykırılığı iddialarının ileri sürülebileceği, gerekirse mülkten yoksun bırakan işlemin sonuçlarını telafi edebilecek başvuru yollarının oluşturulması Anayasa'nın 40. maddesinin gereğidir.

c. İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Somut olayda başvurucunun 10/12/2015 tarihinde satın aldığı taşınmazların tapusu, 675 sayılı KHK'nın 12. maddesi gereğince devir işleminin muvazaalı olduğu kabul edilerek iptal edilmiş ve taşınmazlar Hazine adına tescil edilmiştir. Başvurucu İdare Mahkemesinde açtığı iptal davasında devir işleminin muvazaalı olmadığını ileri sürmüştür. Ancak İdare Mahkemesi 675 sayılı KHK'nın 12. maddesinin dava devam ederken yürürlüğe giren (29/4/2017 tarihinde) (3) numaralı fıkrasına dayanarak davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

42. Etkili başvuru hakkı Anayasa'da düzenlenen hak ve özgürlüklerle ilgili uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını güvence altına almaktadır. Buna göre etkili başvuru hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın esasının karara bağlanmasını da zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle bir uyuşmazlığın dava konusu edilebilmesi etkili başvuru hakkıyla ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmiş sayılabilmesi için yeterli olmayıp uyuşmazlıktaki esaslı iddiaların dinlenilmesi ve karara bağlanması da zaruridir. Yargısal başvuru yollarına müracaat eden kişinin amacı uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde edebilmektir. Dava sonucunda şayet meselenin esası incelenmiyorsa ilgili işlemin dava konusu edilebilmesinin bir anlamı da kalmayacaktır.

43. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığın esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer (maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir. Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür (Emin Arda Büyük, § 52).

44. Anayasa Mahkemesince ilk incelenecek mesele, İdare Mahkemesinin dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermesinin kanuni bir temelinin olup olmadığıdır. Somut olayda İdare Mahkemesinin 675 sayılı KHK'nın 12. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayandığı görülmüştür.

45. İdare Mahkemesinin dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermesine dayanak oluşturan ve 675 sayılı KHK'nın ilk hâlinde yer almayan (3) numaralı fıkra, dava derdestken yürürlüğe giren 689 sayılı KHK'nın 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla maddeye eklenmiştir. 675 sayılı KHK'nın 29/4/2017 tarihinde yürürlüğe giren (3) numaralı fıkrasının İdare Mahkemesinin karar verdiği, ayrıca yargılamanın Bölge İdare Mahkemesi kararıyla kesinleştiği tarihte (13/2/2018 tarihinde) yürürlükte olduğu açıktır. Şu hâlde 675 sayılı KHK'nın 12. maddesinin (3) numaralı fıkrasının gerek İdare Mahkemesince karar verildiği tarihte gerekse yargılamanın kesinleştiği tarihte yürürlükte bulunduğu anlaşıldığından davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin kanuni temelden yoksun olmadığı anlaşılmıştır.

46. İkinci olarak incelenecek husus ise dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin başvurucunun satışın muvazaalı olmadığı iddiasının yargısal denetim konusu yapılmasını zorlaştırıp zorlaştırmadığı veya imkânsız kılıp kılmadığıdır. İdare Mahkemesinin dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolundaki kararının başvurucunun muvazaanın bulunmadığı iddiasının bu davada incelenmemesi sonucunu doğurduğu açıktır. Öte yandan başvurucunun muvazaa bulunmadığı iddiasını başka yollarla da yargı mercilerinin önünde tartıştırmasının zayıf bir ihtimal olduğu görülmüştür. Zira 675 sayılı KHK'nın 12. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 7082 sayılı Kanun'un söz konusu kuralın aynen kanunlaşmış hâlini içeren 12. maddesinin (1) numaralı fıkrasının söz konusu kural kapsamındaki devirleri -aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturmak suretiyle- geçersiz hâle getirmektedir. Başka bir ifadeyle OHAL tedbirleri kapsamında kanun hükmünde kararnameyle veya idari işlemle kapatılan kurumların sahibi olan kişi ve şirketlerden taşınmaz devralan iyi niyetli üçüncü kişilerin kuralla getirilen kanuni karinenin aksini yani işlemin muvazaalı olmadığını iddia ve ispat etme imkânı bulunmamaktadır. Bu yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki keyfîlikleri önleyecek yasal güvencelerin temin edilmediği anlaşılmıştır.

47. Buna göre devrin gerçekleştiği tarih itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak kazanılan taşınmaz mülkiyetinin aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kural, taşınmazın tapusunun Hazine adına tescil edilmesine ilişkin işleme karşı dava açılmasını anlamsız hâle getirecektir. Bu durumda muvazaanın bulunmadığı iddiası başka yollarla yargı mercileri önüne taşınsa bile 7082 sayılı Kanun'un 12. maddesinin (1) numaralı düzenleme sebebiyle dava, başarı şansı sunma kapasitesini haiz olmayacaktır.

48. Nitekim Anayasa Mahkemesi 31/5/2023 tarihli ve E.2018/77, K.2023/105 sayılı kararıyla 7082 sayılı Kanun'un 12. maddesinin (1) numaralı fıkrasını, hukuki ilişkinin aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğunun kabul edilerek ortadan kaldırılmasının kişilere aşırı bir külfet yüklemek suretiyle mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirdiği gerekçesiyle iptal etmiştir.

49. Sonuç olarak devir işleminin muvazaalı olmadığının ortaya belirlenmesi imkânının ortadan kaldırılmış olması sebebiyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

50. Öte yandan somut olaydaki tedbirin bir olağanüstü hâl tedbiri olduğu kabul edilse bile varılan sonuç değişmeyecektir. Olağanüstü hâl rejimi hukukun tamamen rafa kaldırıldığı bir rejim değildir. Keyfîlik, olağanüstü hâl döneminde de müsamaha gösterilebilmesi mümkün olmayan mutlak bir yasaktır. Bu nedenle olağanüstü hâl döneminde uygulanacak tedbirin keyfîliğe karşı yeterince önlem içermesi gerekir. İşlettiği kurumların olağanüstü hâl tedbirleri kapsamında kanun hükmünde kararnameyle kapatılan, yine kanun hükmünde kararnameyle tüzel kişiliği sona erdirilen Şirketten başvurucunun 1/1/2014 tarihinden sonra (10/12/2015 tarihinde) gerçekleştirdiği taşınmaz devralma işleminin aksinin ispatı imkânı tanınmaksızın muvazaalı olduğu kabul edilmiştir. Aksinin ispatına imkân verilmeden taşınmazın devrinin muvazaalı olduğunun kesin bir karine olarak kabul edilmesi başvurucuyu keyfî uygulamalara karşı güvencesiz konuma getirmiştir. Dolayısıyla taşınmazın devrinin muvazaalı olmadığının ortaya konulması imkânı tanınmaması olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde bir tedbir olmadığından yukarıda varılan sonuç da değişmemektedir.

VI. GİDERİM

51. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, giderilmesi için gerekenlere hükmedilmesi, taşınmazların iadesinin sağlanmaması hâlinde 1.025.000 TL maddi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

52. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

55. Başvurucunun gerçekleştirdiği devralma işleminin muvazaalı olmadığının ortaya konulması imkânının ortadan kaldırılması sebebiyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiği, bunun 675 sayılı KHK'nın 12. maddesinden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır.

56. 7082 sayılı Kanun'un 12. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkraları Anayasa Mahkemesinin 31/5/2023 tarihli ve E.2018/77, K.2023/105 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bununla birlikte söz konusu kuralın iptal edilmesi başvurucunun bireysel mağduriyetini gidermemektedir. Başvurucunun mağduriyetinin giderilmesini sağlayacak araç yeniden yargılamaya hükmedilmesidir. Somut olayda ihlal mahkeme kararından kaynaklanmasa bile ihlalin kaynağı olan kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edildiği gözetildiğinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.094,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 1. İdare Mahkemesine (E.2017/1205, K.2017/1504) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.094,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/11/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, kanun hükmünde kararnameyle kapatılan eğitim kurumundan yapılan taşınmaz alış işleminin muvazaalı olduğunun aksi ispat edilemez kanuni karine hâline getirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu; Bölge İdare Mahkemesi’nin istinaf talebini kesin olarak karara bağladığını ve başvurucunun Bölge İdare Mahkemesinin bu değerlendirmesine yönelik bir itirazının olmadığını, başvurucunun kararın kesin olarak verilmesine yönelik bir şikâyetinin bulunması hâlinde Bölge İdare Mahkemesinin kararına karşı temyiz yolunun açık olup olmadığının incelenmesinin gerekeceğini, ancak somut olayda başvurucunun bu yönde bir şikâyeti bulunmadığından Anayasa Mahkemesinin Bölge İdare Mahkemesinin kararın kesin olduğu yolundaki tespitinden ayrılmasını gerektiren bir durum bulunmadığı gerekçesiyle başvuru yollarının tüketildiği sonucuna varmıştır.

2. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdare Dava Dairesi’nin E.2019/866, K.2019/1155; E.2019/642, K.2019/1143 sayılı ve 18/4/2019 tarihli kararlarında, 675 sayılı KHK'nın 12. maddesi ile düzenlenen koşulların varlığının belirlenmesi ve buna göre taşınmazın üçüncü kişiye devrinin muvazaalı olduğuna karar verilmesinin idari bir işlem olduğu, bu işlemin iptal davasına konu edilebileceğinin açık olduğu vurgulanmıştır. Somut olayda başvurucu, kanun hükmünde kararnamenin verdiği yetkiye dayanılarak idarece tesis edilen işleme ilişkin olarak idare mahkemeleri nezdinde bir iptal davası açmış olsa da başvurusunu son aşamada talebi inceleme yetkisi bulunan Danıştay’a taşımadan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

3. Her ne kadar istinaf ret kararında başvuru ile ilgili olarak verilen kararın kesin olduğu ifade edilmiş ise de başvurucu, davasını avukat aracılığıyla takip etmiştir.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un “Temyiz” başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde, “Konusu yüz bin Türk lirasını aşan vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemler” hakkında açılan davalarda temyiz yolunun açık olduğu düzenlenmiştir. Davayı takip eden avukatın, kanunun anılan düzenlemesini bilmediğini kabul etmek mümkün görünmemektedir. Danıştay 5. Dairesi’nin E.2019/5878, K.2021/748 sayılı ve 22/3/2022 tarihli kararından da dava konusu işlemle ilgili olarak başvurucunun temyiz kanun yoluna başvurulabileceği açıktır.

4. Sonuç olarak, başvurucunun istinaf ret kararı üzerine Danıştay’a temyiz başvurusunda bulunması gerekirken; bu yola başvurmadan, diğer bir deyişle olağan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu görülmektedir. Bu yüzden başvurunun öncelikle “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği düşüncesini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

Üye

Muhterem İNCE