TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

B. Z.B. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/1270)

 

Karar Tarihi: 3/5/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

 

 

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

B. Z. B.

Vekili

:

Av. Nuray ÖZDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kolluk görevlilerinin barışçıl bir toplantıya müdahale etmesi ve toplantıya katılım nedeniyle aleyhe kamu davası açılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, toplantıya müdahale sırasında yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Artvin'in Cerattepe mevkiinde, ağaçlık bir alanda madencilik faaliyetinin yapılmasının planlanması kamuoyunun ve birçok sivil toplum kuruluşunun tepkisini çekmiş; anılan yerde protesto faaliyetleri düzenlenmiştir. Somut olayda maden sahası olarak tahsis edilen bölgede bulunan ağaçların kesilmesini engellemek amacıyla bir araya geldiğini belirten bir grup 21/6/2015 tarihinden itibaren 250 gün nöbet tutmuştur. Olaylar, daha önce yargı merciince iptaline karar verilen olumlu çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporunun yeniden kabul edilmesi ve ilgili maden şirketinin 16/2/2016 tarihinde gerekli araç ve ekipmanlara yer tahsisi yapmak istemesi üzerine eylemcilerin iş makinelerinin maden sahasına girişini engellenmesi ve kolluk güçlerinin gruba müdahale etmesi neticesinde meydana gelmiştir.

7. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğince düzenlenen ön inceleme raporunda yer alan Artvin Valiliğinin 27/2/2018 tarihli yazısına göre olaylar özetle şu şekilde gerçekleşmiştir:

i. 1990 yılı başlarından itibaren Artvin'in Cerattepe ilçesinde maden çıkarılması çalışmalarına halk tepki göstermiştir. Bu amaçla Yeşil Artvin Derneği kurulmuş, anılan faaliyete karşı geniş katılımların olduğu eylemler sonrası maden arama çalışmalarına başlanamamıştır.

ii. 2012 tarihinde Cerattepe mevkiinde bir şirketin maden çıkarma başvurusu kabul edilmiş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca olumlu ÇED raporu verilmiştir. Anılan idari işlem aleyhine dava açılmasının sonucu ÇED raporu 24/12/2014 tarihinde iptal edilmiştir. 2/6/2015 yılında hukuka aykırı hususların giderilmesi akabinde yeniden ÇED olumlu raporu düzenlenmiştir. Anılan raporun iptali ve yürütmenin durdurulması için 13/7/2015 tarihinde yeniden dava açılmıştır.

iii. 21/6/2015 tarihinden itibaren Yeşil Artvin Derneği öncülüğünde birçok sivil toplum kuruluşunun da katılımıyla, maden çıkarılmasına başlamasının engellenmesi amacıyla nöbet tutmaya başlayan grubun eylemi 17/2/2016 tarihine kadar devam etmiştir.

iv. Artvin Valiliği 16/2/2016 tarihinde maden sahası olarak belirlenen yerin şirkete tahsisinin yapılması, çalışmalar için gerekli araç ve ekipmanların geçişi için güvenlik tedbiri alınması için kolluk görevlilerine talimat vermiştir. Valilik "halkın çevreye olan duyarlılığı[nın] kullanıl[ması]", hükûmet ve kamu kurumları aleyhine kitlesel boyutta tepkiler oluşmaya başlaması ve protesto eylemlerinin kamu hayatını bozabilecek boyutta olabileceğine dair istihbari bilgiler olması nedeniyle iki yüz kolluk gücünü anılan bölgede görevlendirmiştir.

v. 16/2/2016 tarihinde Cerattepe yolu yamaçlarında 2.000 kişilik bir grup toplanmış, maden sahasına giden yola çok sayıda aracın park etmesi nedeniyle iş makinesi ve ekipmanların geçişi engellenmiştir. Grupla yapılan müzakerelerden sonuç alınamaması ve araçların çekiciyle kaldırılmak istenmesi üzerine gösterici grup; taş, şişe, kereste ve benzeri yaralayıcı maddeleri kolluk görevlilerine atmıştır. Bunun üzerine topluluk, biber gazı kullanılarak dağıtılmıştır.

vi. 17/2/2016 tarihinde saat 06.00 sıralarında 300 kişilik bir gösterici grubun Cerattepe'nin Atmaca bölgesindeki yolu yaklaşık elli araçla trafiğe kapatması üzerine araçlar çekiciyle kaldırılmıştır. Aynı güzergâhta eylem yapan 30 kişilik bir grubun eylem yaptığı anılan yerde yolun ortasına bir iş makinesinin park edildiği, yine anılan yerin otuz metre ilerisinde 150 kişilik bir başka grubun olduğu ve yola çöp konteynerleri, parke taşı, tahta parçalarından oluşan bir barikat kurulduğu belirtilmiştir. Aralarında Yeşil Artvin Derneği başkanının da olduğu 30 kişilik grubun ihtara rağmen eylemlerine son vermemesi nedeniyle kolluk görevlileri gruba müdahale ederek yakalama ve gözaltı işlemi gerçekleştirmiştir. Anılan müdahale sırasında barikat çevresinde bulunan kişilerin polise yaralayıcı maddeler atması üzerine biber gazıyla müdahale edilerek grup dağıtılmış ve aralarında başvurucunun da olduğu 22 kişi hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından soruşturma başlatılmıştır.

vii. Artvin Valiliği 19/2/2016 tarihinde toplantıların ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklanmasına karar vermiştir.

viii. 20/2/2016 tarihinde sulh ceza hâkimliğinin önleme arama kararına istinaden Cankurtaran bölgesinde saat 07.30'da yol kontrolü yapılmıştır. Diğer illerden katılım sağlamak için araçlarla gelen grupları polis engellemiştir. Polis barikatını aşamayan grubun kolluk güçlerine direnç göstermesi ve yaralayıcı madde atması üzerine toplumsal olaylara müdahale aracı (TOMA) ile müdahalede bulunmak ve biber gazı sıkmak suretiyle polis, grubu dağıtmıştır. Aynı gün saat 13:30 sıralarında Yeşil Artvin Derneğinin organizasyonunda birçok sivil toplum kuruluşu üyesi ve halktan oluşan 6.000 kişi Cerattepe mevkinde ilgili şirkete yer tahsis edilmesini protesto etmek amacıyla toplanmış, basın açıklaması ve yürüyüş sonrasında grup kendiliğinden dağılmıştır. Bu etkinlik nedeniyle altı kişi hakkında "izinsiz gösteri yürüyüşüne katıldığı ve eyleme öncülük ettiği" gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır.

ix. İdare 21/2/2016 tarihinde Yeşil Artvin Derneğinin öncülüğünde sivil toplum kuruluşlarının, marjinal grupların ve siyasi parti üyelerinin katılımıyla maden yeri tahsis çalışmalarını protesto edeceği bilgisi almıştır. Grubun maden şirketinin araçlarını ve çalışanlarını bölgeden uzaklaştırmak, madencilik faaliyetlerini engellenmek amacıyla basın açıklaması yapacağı, akabinde de Cerattepe maden sahasına doğru yürüyüşe geçeceği bilgisi üzerine gerekli emniyet tedbirleri alınmıştır. Saat 11.00 sıralarında dernek başkanının yaklaşık 2.000 kişilik topluluğa kısa bir konuşma yapmasından sonra Bibak Kavşağı'na kadar yürüyen grubun önü, -Valiliğin Cerattepe istikametine çıkan yolun gösteri yapan gruplara kapatılması talimatı doğrultusunda- polis barikatıyla kesilmiştir. Yapılan müzakerelerden bir sonuç alınamamış, ortamın sakinleşmesi için beklendiği sırada gösterici grup polise hakaret etmiş, kalkanlara tekme atarak ve kalkanları iterek barikatı açmaya çalışmıştır. Akabinde grupta bulunan bazı kişilerin yamaçlardan ve hastane bahçesinden polise yaralayıcı maddeler atması nedeniyle yedi polis yaralanmış ve bir kamu aracı zarar görmüştür. Gösterici gruba birçok kez ihtarda bulunulmuş, gösterinin şiddetinin artması üzerine kalkanlarla gruba müdahale edilmiş, gücün yetersiz kalması üzerine önce TOMA ile tazyikli su sıkılmış, sonrasında biber gazıyla gruba müdahale edilmiştir. Saat 14.30 sıralarında tekrar toplanan 350-400 kişilik grup, barikatların kurulduğu yerde sloganlar atıp halay çektikten sonra saat 15.30 sıralarında Bibak Kavşağı'nda toplanmış, dernek başkanı anılan yerde basın açıklaması yapmıştır. Grup içinde polise hakaret eden iki kişi ve yaralayıcı madde atan bir kişi yakalanarak haklarında soruşturma işlemi yapılmıştır.

x. 14/3/2016 tarihinde idare mahkemesi ÇED olumlu kararının iptaline ilişkin davayı reddetmiştir. Danıştay, kararın temyizi ve yürütmesinin durdurulması talebini 26/1/2017 tarihinde reddetmiş; karar kesinleşmiştir.

8. Başvurucu 21/2/2016 tarihinde Artvin'in Cerattepe bölgesindeki madencilik faaliyetlerine yönelik protestolara katılmıştır.

9. Başvurucu, anılan tarihte katıldığı eyleme müdahale edilmesi sırasında yüksekten düşerek yaralanmıştır. 21/2/2016 tarihinde saat 15.22'de başvurucunun her iki bacağındaki kırık nedeniyle Artvin Devlet Hastanesi Acil Polikliniğinden hastaneye yatışının yapıldığı görülmüştür.

A. Başvurucunun Yaralanması Nedeniyle Yürütülen Adli Süreç

10. 23/2/2016 tarihinde başvurucunun Artvin Devlet Hastanesi hasta odasında müşteki sıfatıyla beyanı alınmıştır. Başvurucu, Çevik Kuvvet polisleri, Çevik Kuvvet amirleri, Artvin valisi ve içişleri bakanından şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.

11. Başvurucunun beyanına göre yaralanması şu şekilde meydana gelmiştir:

i. Olay günü Cerattepe bölgesine doğru yürüyüş yapmak isteyen grup, polis barikatı ile karşılaşmıştır. Alanın bir tarafı tepe, bir tarafı ise uçurumdur. Grubun polis barikatına doğru yürümesi üzerine Çevik Kuvvet polisleri grubu geriye doğru itmeye başlamıştır.

ii. Bir polis memurunun gruptaki kadınlardan birini darbetmeye başlaması üzerine arbede yaşanmıştır. Biber gazı, cop ve TOMA'lardan sıkılan suyla gruba müdahale edilmiştir.

iii. Başvurucu, grupla birlikte geriye çekilmiştir. Grubun ve polisin yol açtığı izdiham nedeniyle ezilmemek için güvenlik bariyerlerinin arka tarafına geçmiş, sıkılan sularla ıslanan çimenler nedeniyle dengesini kaybederek 5 m yüksekten düşmüş ve yaralanmıştır.

iv. Polis müdahalesi nedeniyle ambulansın gelmesi ve ambulansın hastaneye ulaşması gecikmiştir.

12. 24/2/2016 tarihinde başvurucu, Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesine sevk edilmiştir.

13. Müşteki sıfatıyla beyanı alındıktan sonra soruşturma işlemlerine ilişkin herhangi bir evrak tebliğ edilmemesi nedeniyle başvurucu, vekili aracılığıyla 6/9/2017 tarihinde Artvin Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe vermiştir. Başvurucu, anayasal hakkını kullanmakta iken güvenlik güçlerinin orantısız ve hukuka aykırı şiddetine maruz kaldığını, her iki bacağında parçalı kırık meydana geldiğini, çok sayıda ameliyat geçirmesine karşın iyileşemediğini, bakıma muhtaç kaldığını belirterek Artvin Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü görevlileri, olay tarihinde görevli olan Artvin İl Jandarma Komutanlığı görevlileri ve olaya sebebiyet veren diğer kamu görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu ayrıca 22/6/2017 tarihinde Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesince hakkında düzenlenen %48 engelli raporunu Başsavcılığa sunmuştur.

14. Artvin Cumhuriyet Başsavcılığı 14/9/2017 tarihinde, eski Artvin valisi hakkında soruşturma yürütme yetkisinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu, diğer kamu görevlileri hakkındaki soruşturmanın da bağlılık kuralı gereği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

15. 22/9/2017 tarihinde yine Artvin Cumhuriyet Başsavcılığı, evrakın görevsizlik kararı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Bakan hakkındaki şikâyetlerin soruşturma yetkisinin savcılıkta bulunmadığı gerekçesiyle şikâyete ilişkin işlem yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz Artvin Sulh Ceza Hâkimliğince 17/10/2017 tarihinde reddedilmiştir.

16. 7/12/2017 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı; Çevik Kuvvet şube Müdürlüğü görevlileri, Artvin jandarma personeli ve sorumlu diğer kolluk görevlileri hakkındaki soruşturma ile Artvin valisi hakkındaki soruşturmaların ayrılmasına, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü görevlileri, Artvin jandarma personeli ve sorumlu diğer kolluk görevlileri hakkında soruşturma yürütme yetkisinin Artvin Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek dosyanın Artvin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.

17. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin Artvin valisi hakkındaki ihbar ve şikâyetin soyut ve genel olduğu gerekçesiyle 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4. maddesi uyarınca işleme konulmamasına karar vermiştir. Kesin nitelikte olan karar 18/12/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, anılan kararın tebliğ edilmesinden sonra otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Artvin Cumhuriyet Başsavcılığı; Artvin İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü görevlileri, olay tarihinde görevli Artvin İl Jandarma Komutanlığı görevlileri ve olaya sebebiyet veren diğer kamu görevlileri hakkında 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre Artvin Valiliğinden soruşturma izni talep etmiştir.

19. Artvin Valiliği olaya ilişkin ön inceleme yaptırmıştır. Ön inceleme raporunda özetle olay günü toplanan kalabalığa dağılmaları yönünde yapılan uyarılara karşın kalabalığın dağılmaması ve polise saldırıda bulunması nedeniyle gruba orantılı şekilde müdahale edildiği, başvurucunun -kendi beyanından da anlaşılacağı üzere- kişilerin düşmesinin engellenmesi için güvenlik tedbiri olarak konulan bariyerlerin arkasına geçmesi sonucu tedbirsizliği sonucu yaralandığı görüşü bildirilmiştir.

20. Artvin Valiliğinin 26/2/2018 tarihli ve 2018/5 sayılı kararıyla anılan kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemiştir.

21. Bunun üzerine Artvin Cumhuriyet Başsavcılığınca 7/8/2018 tarihinde, memurlar hakkında gerekli soruşturma izninin verilmemesi halinde ceza soruşturması başlamayacağı için kovuşturmaya yer olmadığına değil inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verileceği ve bu kararın itiraza tabi olmayacağı gerekçesiyle inceleme yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiştir. Anılan karar başvurucuya 10/8/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. Başvurucu Hakkında Yürütülen Adli Süreç

22. 17/2/2016 tarihli Olay ve Yakalama Tutanağı'na göre aynı tarihte saat 12.30 sıralarında katılımcıların C. Holding Anonim Şirketinin Artvin'deki binası önünde "Artvin direnişini sahipleniyoruz" konulu bir protesto gerçekleştirileceği bilgisi üzerine emniyet görevlileri, anılan yerde barikat oluşturarak tedbir almıştır. Aralarında başvurucunun da olduğu yaklaşık elli kişilik grup barikatların önünde toplanarak sloganlar atmış ve ses yükseltici cihazla konuşma yapmıştır. Grup, şirket binasının önünde eylem yapmak için barikatın kaldırılmasını talep etmiştir. Bir müddet sonra polis, barikatı şirket binasına doğru geri çekerek grubun kısmen ilerlemesi sağlamıştır. Anılan yerde de ses yükseltici cihazla konuşmalar yapılmış, topluluk oturma eylemi yapmaya davet edilmiştir. Saat 12.58 sıralarında grubun tüm açıklamaları sona ermesine karşın toplandıkları sokağı araç trafiğine kapatarak eylemlerine devam etmesi üzerine polis, topluluğa eylemin kanuna aykırı olduğunu belirterek dağılmalarını söylemiş; aksi hâlde zor kullanılacağına dair uyarılarda bulunmuştur. Grubun ihtarlara uymaması üzerine saat 13.30 sıralarında Çevik Kuvvet görevlileri kalkanlarla süpürme işlemi uygulayarak grubu uzaklaştırmaya çalışmıştır. DVD İzleme ve Tespit/Teşhis Tutanağı'na göre başvurucu, basın açıklamasının sona ermesine, tüm ihtarlara rağmen dağılmayarak sokağı tamamen araç trafiğine kapatacak şekilde oturma eylemi yapan şahıslardandır.

23. 13/4/2016 tarihinde, başvurucunun 21/2/2016 tarihinde katıldığı başvuruya konu protestolar nedeniyle 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan yürütülen soruşturmada başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.

24. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 13/12/2017 tarihinde, başvurucunun 17/2/2016 tarihinde C. Holding Anonim Şirketi binası önünde gerçekleştirilen protestolara katıldığı, protestoların 2911 sayılı Kanun'a aykırı olduğu bildirilerek grubun dağılması istenmesine karşın dağılmadığı ve polise mukavemette bulunduğu, başvurucunun da bu grupta yer aldığı gerekçesiyle 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlemiştir. Başvurucu hakkında Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesince verilen beraat kararı 7/2/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

C. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç

25. Başvurucu, güvenlik güçlerinin orantısız ve hukuka aykırı şiddetine maruz kaldığı, iki bacağında parçalı kırık oluştuğu ve sayısız operasyon geçirmesine rağmen iyileşemediği, en son Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Araştırma ve Uygulama Hastanesi Engelli Sağlık Kurulu'nun 22/6/2017 tarih ve 575307 nolu raporu ile maluliyet durumunun %48 olduğunu öğrendiği, iş ve güç kaybının, efor kaybının çok daha fazla olduğu, yaralanmasından idari makamların ve güvenlik güçlerinin sorumlu oldukları, olayın gerçekleşmesinde idarenin ağır kusurunun söz konusu olduğu hususlarını belirterek maddi ve manevi tazminat talebiyle tam yargı davası açmıştır.

26. Rize İdare Mahkemesi 6/9/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... davacının yaklaşık 2000 kişiyle birlikte yasaklanan bir gösteriye katıldığı, kolluk kuvvetlerince grubun dağılması yönünde uyarılarda bulunulmasına rağmen kalabalık grubun dağılmadığı, bu durumun hastane acil girişinin ve yollarının kapatılmasına sebebiyet verdiği, güvenlik güçlerince asayişin ve kamu düzeninin sağlanması için yasaklama kararı bulunan bir eyleme müdahale etme ve göstericilerin dağıtılmasına ilişkin olarak mevzuatta öngörülen müdahale yetkisinin kullanımına dair şartların oluştuğu ve kullanılan gücün de orantılı olduğu; öte yandan dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerde davacının herhangi bir kolluk görevlisi tarafından itildiğine ilişkin bir tespit bulunmadığı gibi davacının müdafii eşliğinde alınan 23/02/2016 tarihli müşteki ifade tutanağında '...Çimenlerin ıslanması sonucu dengemi kaybettim ve yaklaşık 5 metrelik uçurumdan yuvarlanmaya başladım.' şeklinde yer alan beyanından kolluk görevlisi tarafından itilmediğinin açıkça ikrar edildiği anlaşıldığından, meydana gelen zararın güvenlik güçleri tarafından yapılan müdahale nedeniyle oluştuğunun kabulünün mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır."

27. Başvurucunun istinaf istemi Samsun Bölge İdare Mahkemesince 30/9/2020 tarihinde temyiz yolu açık olarak reddedilmiştir. Anılan karar 25/10/2020 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

D. Anayasa Mahkemesine Yapılan Bireysel Başvurular

28. Başvurucu; Artvin Cumhuriyet Başsavcılığının 7/8/2018 tarihli, inceleme yapılmasına yer olmadığına dair kararına karşı 2018/29961 sayılı bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan başvuruda 3/7/2020 tarihinde başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda başvurucunun, başvuruya konu ettiği olay ile ilgili Artvin Valiliğinin 26/2/2018 tarihli ve 2018/05 sayılı soruşturma izni verilmemesine yönelik karara karşı hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır."

29. Başvurucu 21/12/2020 tarihinde tam yargı davasının reddi nedeniyle 2021/106 sayılı bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan başvuru 7/1/2022 tarihinde süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik kararı ile sonuçlanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kötü Muamele İddiasına İlişkin Olarak

30. 4483 sayılı Kanun'un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir."

31. 4483 sayılı Kanun'un "Olayın yetkili mercie iletilmesi, işleme konulmayacak ihbar ve şikayetler" kenar başlıklı 4. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:

"Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.

Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir..."

32. 4483 sayılı Kanun'un "Ön inceleme" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İzin vermeye yetkili merci, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır."

33. 4483 sayılı Kanun'un "İtiraz" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.

Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir...

...verilen kararlar kesindir."

34. 4483 sayılı Kanun'un 12. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcıvekili tarafından yapılır.”

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkına İlişkin Olarak

1. Ulusal hukuk

35. 2911 sayılı Kanun'un 17. maddesi şöyledir:

"Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir."

36. 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin (i) bendi şu şekildedir:

"i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,

...

Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."

37. 2911 sayılı Kanun’un 24. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."

38. 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"A) Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür.

....

C) İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. (Ek cümle: 25/7/2018-7145/1 md.) Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.

 (Ek paragraf: 25/7/2018-7145/1 md.)Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir."

2. Uluslararası Hukuk

39. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Lashmankin ve diğerleri/Rusya (B. No: 57818/09 ve diğer başvurular, 7/2/2017) kararında, kamu otoritelerinin somut olayın koşullarına göre belirli yerleri veya güzergâhları yasaklaması ve değiştirmesi toplanma hakkına yönelik açık müdahale olmakla birlikte tek başına hakkın ihlali olmadığını belirtmiştir. Kararda, somut olayın koşulları açısından toplantının amacı, zamanı, süresi ve yöntemi gibi toplanma yerinin yasaklanmasının ulaşılmak istenen meşru amaçlar için gerekli ve orantılı bir tedbir olup olmadığını değerlendirmiştir. Bu doğrultuda kamu otoritelerinin gerçek bir tehdidin varlığını ve bu tehdidin toplanma hakkını daha az sınırlayan bir tedbir alarak önlenmesi imkânının olmadığını ortaya koyması gerektiğini açıklamıştır (Lashmankin ve diğerleri/Rusya, §§ 433, 434; benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Gün ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8029/07, 18/6/2013, §§ 50, 70).

40. AİHM birçok kararında, kamu otoritelerinin yalnızca barışçıl toplanma hakkını korumakla kalmayıp aynı zamanda bu hakka makul olmayan dolaylı kısıtlamaları uygulamaktan da kaçınması gerektiğini ifade etmiştir. Toplanma özgürlüğünün temel doğası ve demokrasi ile yakın ilişkisi gözönüne alarak bu hakka bir müdahale için haklı, ikna edici ve zorlayıcı nedenler bulunmasının zorunlu olduğunu vurgulamıştır (Ouranio Toxo/Yunanistan, B. No: 74989/01, 20/10/2005, § 36; Adalı/Türkiye, B. No: 38187/97, 31/3/2005, § 267; Emin Huseynov/Azerbaycan, B. No: 59135/09, 7/1/2015, § 97).

41. AİHM, Gün ve diğerleri/Türkiye (B. No: 8029/07, 18/6/2013) kararında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve bu hak kapsamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun en temel değerleri arasında olduğunu, demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücünün yer aldığını belirtmiştir. Kararda gösterilerin genel anlamda yasaklanması ancak gösterilerin diğer daha az sert tedbirlerle önlenemeyecek nitelikte karışıklıklara yol açabileceği konusunda gerçek bir tehlikenin mevcut olması hâlinde haklı olacağını vurgulamıştır. Yalnızca benzer yürüyüşlerin yasaklanması nedeniyle oluşan engelin bu yasaklamayı haklı gösteren güvenlik sebepleriyle açıkça aşılması ve aynı zamanda bu yasaklamanın -kapsamı yer ve süre uygulaması bakımından sıkıca sınırlandırılan- istenmeyen yan etkilerinden sakınma imkânının bulunmaması hâlinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinin ikinci fıkrası anlamında söz konusu yasaklamanın gerekli olduğunun kabul edilebileceğini açıklamıştır (Gün ve diğerleri/Türkiye, §§ 50, 70).

42. Greenpeace üyesi başvurucuların balina avcılığını engellemeye yönelik doğrudan eylemlerini Drieman ve diğerleri/Norveç kararında inceleyen AİHM, yaklaşık bir ay boyunca yaptıkları protesto eylemleriyle Norveç sularında balina avcılığını kesintiye uğratan, teknelerle manevralar yaparak tehlikeli bir şekilde av faaliyetlerini engellemeye çalışan başvuruculara verilen para cezası veya kısa süreli hapis cezasını -şikâyetinin hangi hak kapsamında olduğunu incelemeyi gerekli görmeden- kabul edilemez bulmuştur (Drieman ve diğerleri/Norveç, B. No: 33678/96, 4/5/2000).

43. AİHM, Budaházy/Macaristan (B. No: 41479/10, 15/12/2015) kararında seçimlerde oy sayımının tekrarlanması ihtimalini protesto eden eylemciler, şehir merkezindeki bir köprünün altı şeridinde araçlarının kontağını kapatmış, ambulanslar dışında hiçbir aracın geçmesine izin vermemiştir. AİHM, katılımcılara park kurallarını ihlal etmeleri nedeniyle verilen para cezasının ve kamu işlerinin aksamasına neden olmaları nedeniyle uygulanan otuz gün kamu hizmeti yapma cezasının toplanma hakkını ihlal etmediği sonucuna ulaşmıştır. AİHM, köprünün bloke edilerek kapatılmasının günlük olağan yaşama etkisi ve yarattığı kargaşa nedeniyle gerçekleştirilen müdahalenin toplanma hakkını ihlal etmediğini ifade etmiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

44. Anayasa Mahkemesinin 3/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Söz Konusu Dönemin Artvin Valisi Yönünden

a. Başvurucunun İddiaları

45. Başvurucu, yaralanmasının güvenlik güçlerinin söz konusu olayın gerçekleştiği tarihteki Artvin valisinin talimatı doğrultusunda orantısız ve hukuka aykırı güç kullanması neticesinde gerçekleştiğini belirterek vali hakkında işleme konulmama kararı verilmesi nedeniyle etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

46. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

47. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili resmî bir soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25). Ancak bu konuda bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).

48. Başvuruya konu işleme konulmama kararının kolluk görevlilerine talimat vermesi nedeniyle yaralanma olayından sorumlu olduğu ileri sürülen dönemin Artvin valisi hakkında olduğu anlaşılmıştır.

49. Kolluk müdahalesinden dolayı cezalandırılması talep edilen üst düzey kamu görevlileri hakkında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince devletin etkili bir soruşturma yükümlülüğünden bahsedilebilmesi için öncelikle savunulabilir bir iddianın ortaya konulması gerekmektedir. Savunulabilir bir iddianın esasını, hakkında soruşturma yapılacak kişilerin mağdurun yaralanmasından ceza hukuku anlamında sorumlu olabilme ihtimalinin ortaya konulması oluşturmaktadır. Aksi takdirde devletin ceza hukuku kapsamında sorumlu olmayan kişiler hakkında da makul kabul edilemeyecek bir şekilde soruşturma yükümlülüğü altına sokulması söz konusu olur (İbrahim Akan, B. No: 2014/10628, 16/11/2016, § 36).

50. Başvurucu, kolluk müdahalesi sırasında dengesini kaybetmesi sonucu yüksekten düşerek yaralanmıştır. Başvurucu her ne kadar dönemin Artvin valisinin toplantıya müdahale edilmesi yönünde talimat vermesi nedeniyle yaralanma olayından sorumlu olduğunu ileri sürmüşse de anılan iddialar temelinde dönemin valisinin başvurucunun yaralanmasından ceza hukuku kapsamında doğrudan sorumlu olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedir. Başvurucu, kolluğun müdahalesi ile valinin talimatları arasında ceza hukuku kapsamında illiyet bağını gösterebilir/savunulabilir bir bilgi veya belge de ortaya koymamıştır. Toplantının dağıtılmasına yönelik talimatların başvurucunun yaralanması olayıyla illiyet bağının kurulması için yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut olayda vali hakkında işleme konulmama kararı verilmesi etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmediği olarak yorumlanamayacaktır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Ulaş Lokumcu, B. No: 2013/7753, 27/10/2016; Davut Yıldız, B. No: 2014/14147, 24/1/2018).

51. Bu açıklamalar ışığında dönemin Artvin valisi tarafından verilen toplantının dağıtılmasına ilişkin talimatlar ile başvurucunun yaralanması arasında vali hakkında ceza soruşturması yürütülmesini gerektirecek nitelikte illiyet bağı bulunduğunu gösterir kanıt unsuru bulunmadığı, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki iddiaların soyut ve kanıtlanmamış şikâyetlerden ibaret olduğu anlaşılmıştır.

52. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Diğer Kamu Görevlileri Yönünden

a. Başvurucunun İddiaları

53. Başvurucu; Artvin İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü görevlileri, olay tarihinde görevli Artvin İl Jandarma Komutanlığı görevlileri ve olaya sebebiyet veren diğer kamu görevlilerinden de şikâyetçi olduğunu ancak bu kişiler hakkında işlem yapılmadığını belirterek etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

54. Başvurucunun aynı olaya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine yaptığı 2018/29961 sayılı bireysel başvuru, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı ile sonuçlandırılmıştır. Başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararıyla sonuçlandırılan anılan başvurudan önceki bir tarihte yapılan mevcut başvuru yeni bir veri içermediğinden başvurunun mükerrer nitelikte olduğu anlaşılmıştır.

55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

56. Başvurucu; barışçıl bir toplantıya hukuka aykırı müdahale edilmesinde sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında etkili bir soruşturma yapılmamasının ve temel bir hakkını kullanması nedeniyle aleyhinde kamu davası açılmasının ifade özgürlüğü,toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı ile etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü ihlal ettiğinden yakınmıştır.

2. Değerlendirme

57. Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu bağlamda başvurucunun katıldığı bir toplantıya kolluk görevlilerince hukuka aykırı ve orantısız şekilde müdahale edildiğine, sorumlular hakkında şikâyete yönelik etkili bir soruşturma yapılmadığına ilişkin iddialarının bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

60. Başvurucunun katıldığı bir toplantıya kolluk görevlilerinin müdahalesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

61. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

62. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

63. 2911 sayılı Kanun'un 17., 23. ve 24. maddeleri ile 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

64. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bir topluluğun düzenlediği toplantıya müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin engellenmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

65. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından biri de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı veya güzergâhı seçme serbestîsidir. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacı bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek olup gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) [GK], B. No: 2017/36889, 29/9/2022, § 42; yasal düzenlemeler bağlamında yapılan açıklamalar için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 25).

66. Bununla birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı devlete, toplantı veya gösteriye katılanların bu haktan tam anlamıyla yararlanabilmesi ve katılımcıların kısmen ya da tamamen şiddete yönelmesi veya toplantı veyahut gösterinin bütünüyle kamu düzenini bozucu bir yöne evrilmesi durumuna karşı ihtiyaç duyulan koruyucu tedbirleri alması için pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı tedbirler toplantı ve gösterinin büyüklüğüne, mahiyetine ve katılımcı sayısının yanında toplantı veya gösterinin yapıldığı mekâna bağlı olarak değişebilir (DİSK, § 43; AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017 § 34).

67. Alması gereken tedbirler kapsamında devlet, bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri mekânı yasaklayabilir, böyle bir mekâna erişime sınırlı olarak izin verebilir veya alternatif bir toplantı mekânı sunabilir. Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin mevcut takdir paylarını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadığını, çatışan yararlar arasında adil bir denge kurulup kurulmadığını değerlendirmektir (Ahmet Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2014/10265, 10/1/2018, § 45; toplantı hakkına yapılan müdahalelerde adil denge sağlanması, ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmesi gerekliliği için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 74, 89, 92, 93; DİSK, § 44). Bu doğrultuda somut olayda, müdahale gerekçesi olarak ileri sürülen hususlar ile belirli bir alanda gerçekleştirilmek istenen toplantı ve gösteri yürüyüşüne müsamaha gösterilmesinin mümkün olup olmadığı tartışılmalı ve başvuruya konu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

68. Somut olayda, madencilik çalışmaları için özel bir şirkete yetki verilmesi üzerine bölge halkı ve birçok sivil toplum kuruluşu, gerçekleştirilmesi planlanan projenin doğayı tahrip edeceğinden bahisle protesto eylemi düzenlemiştir. Başvuruya konu olan 21/2/2016 tarihli eylemde polis, aralarında başvurucunun da olduğu grubun toplanmasına ve basın açıklaması yapmasına müsaade etmiş ancak madencilik çalışmalarının yapılacağı bölgeye gitmesine barikat kurmak suretiyle engel olmuştur. Topluluğun anılan bölgeye gitmek için polis barikatına müdahale etmesi, ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etmesi ve polise yaralayıcı maddeler atması nedeniyle topluluk zor kullanılarak dağıtılmıştır. Buna göre başvuruya konu asıl müdahalenin idarenin Cerattepe bölgesinde toplanılmasına izin vermemesi olduğu ve katılımcıların maden çalışmalarını engelleyecekleri yönündeki bilginin -barikat kurmak suretiyle gerçekleştirilen- müdahalenin dayanağını oluşturduğu anlaşılmıştır (bkz. § 7).

69. Eldeki başvuruda müdahalenin gerekliliği hususunda değerlendirme yapılırken müdahalenin gerçekleştirildiği andaki genel koşulların ve gösteri için seçilen alanda yaşanan olayların da gözetilmesi gerekir. Çevresel varlıkları ve doğayı korumayı amaçladığını belirten topluluk, Cerattepe bölgesinde doğanın tahrip edileceği gerekçesiyle, madencilik faaliyetine başlanılmasını engellemek amacıyla yaklaşık 250 gün nöbet tutmuştur. Topluluk, maden sahasının yer tahsis işleminin yapılacağı 16/2/2016 ve 17/2/2016 tarihlerinde de madencilik faaliyetinin başlamasını engellemek için araçlarıyla ve çeşitli materyallerle barikat kurarak iş sahasına giden yolu kapatmış; maden işleticisinin araç ve iş malzemelerini geçirmek için yolu açmaya çalışan kamu görevlilerine yaralayıcı maddeler atarak görevlilerin yaralanmalarına sebebiyet vermiştir.

70. Her ne kadar başvuruya konu 21/2/2016 tarihli toplantının barışçıl nitelikte olmadığı yönünde bir değerlendirme bulunmasa da bir toplantıda ve gösteri yürüyüşünde toplanan grubun sadece şiddete başvurmaması, kolluk güçlerinin toplantıya yönelik her müdahalesini -kategorik olarak- hukuka aykırı hâle getirmemektedir. Aksi yöndeki düşünce, şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin somut olayın koşulları değerlendirilmeksizin -nerede ve ne amaçla yapıldığı gözetilmeksizin- hiçbir şekilde sınırlanamayacağı anlamına gelir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Oya Meriç Eyüboğlu, B. No: 2015/15836, 8/1/2020, § 43).

71. Nitekim Anayasa Mahkemesi birçok kararında toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabileceğini vurgulamıştır (birçok karar arasından bkz. Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 40 ; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81). Bununla birlikte belirli bir mekânda toplantı yapılmasının sınırlanmasına ilişkin yukarıda açıklanan ilkelere göre Devletin pozitif yükümlülüğü gereği idarece anılan tedbirlerin alınması zorunlu olup belirli koşulların varlığı hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmek istenen mekânın yasaklanması da mümkündür (bkz. §§ 66, 67). Başvuruya konu 21/2/2016 tarihli müdahaleden çok kısa bir zaman önce aynı grubun Cerattepe bölgesinde gerçekleştirdiği toplanmalarda engelleyici veya cebri davranışlarla maden faaliyetlerini durdurmayı amaçlayan eylemler gerçekleştirdiği, kamu görevlilerine yaralayıcı maddeler attığı, dolayısıyla toplanmaların kamu düzenini bozucu niteliğe evrildiği gözetildiğinde idarenin aynı bölgede geniş katılımlı bir toplantı yapılmasına izin vermeme gerekçesinin somut ve haklı olmadığı söylenemez.

72. Öte yandan protesto faaliyetinin amacı ve önemi gözetilerek katılımcıların Cerattepe bölgesinde 250 gün süren nöbet tutma şeklindeki toplantılarına müdahale edilmediği gibi başvuruya konu 21/2/2016 tarihli eylemde de grubun basın açıklaması yapmalarına ve toplanmalarına müsaade edilmiştir (bkz. §§ 7, 22). Somut olayda katılımcıların fikirlerini ifade edebilmeleri için kolluk görevlilerince müsamaha gösterilmesine, protesto faaliyeti ve basın açıklamasıyla kamuoyuna iletilmek istenen mesaj için yeterli süre tanınmasına karşın topluluğun haklı gerekçelerle toplantı yapılması sınırlanan bir bölgeye gitmekte ısrar etmesi hakkın gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranış olarak da kabul edilemez (barışçıl toplantı hakkının bireylerin bu hakkı kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklardan ayrı düşünülemeyeceğine ilişkin değerlendirmeler için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 43; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 62; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 57; Leyla Akbulut ve Sakina Aktaş, B. No: 2016/14834, 12/1/2022, § 50).

73. Yukarıda açıklanan gerekçelerle idare, Cerattepe bölgesinde geniş katılımlı toplantı yapılmasına ilişkin güvenlik gerekçelerinin anılan yerde toplantının engellenmesinin oluşturduğu dezavantajdan açıkça daha ağır nitelikte olduğunu değerlendirerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını sınırlandırmıştır. Bununla birlikte idare, anılan hakkı tamamen ortadan kaldırmamış; katılımcı gruba basın açıklaması ve protesto faaliyeti için imkan tanımış; sadece belirli bir mekânda yapılmasını engelleyerek dar kapsamlı bir sınırlama yoluna gitmiştir. Bu kapsamda farklı menfaatleri dengeleme konusundaki takdir yetkisi bulunan idarece kamu düzeni ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir denge kurulduğu, her iki hakkın da gerektiği ölçüde korunduğu bir yolun benimsendiği anlaşılmıştır.

74. Öte yandan başvurucunun katıldığı eylemler nedeniyle yapılan soruşturma ve kovuşturma sonucu başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı ve beraat kararı verilmiştir (bkz. §§ 23, 24). Bu suretle başvurucu hakkındaki ceza tehdidi tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkmıştır. Başvurucu söz konusu kovuşturmanın hak üzerinde caydırıcı bir etki yarattığını ileri sürmüş ise de somut olaydaki yargılamanın gerçek ve etkili bir baskı aracı niteliğinde olduğuna dair somut hiçbir açıklamada bulunmamıştır. Yapılan değerlendirmede, hem yapılan soruşturma/kovuşturmanın hem de kolluk görevlilerinin müdahalesinin hakkın kullanımı üzerinde caydırıcı bir etki yaratmadığı değerlendirilmiştir (farklı bağlamda benzer değerlendirmeler için bkz. Oğulcan Büyükkalkan ve diğerleri, B. No: 2014/17226, 10/1/2018, §§ 49-53).

75. Sonuç olarak somut olayda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen sınırlamanın anılan hakkı anlamsız kılacak nitelikte olmadığı, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

76. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Olayların yaşandığı tarihteki Artvin valisi hakkında işleme konulmama kararı verilmesinden dolayı kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesinden dolayı kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,

3. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 3/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.