TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ARJİN EDİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/14655)

 

Karar Tarihi: 19/12/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Melek ŞAHAN

Başvurucular

:

1. Arjin EDİN

 

 

2. Berivan EDİN

 

 

3. Muhammed Ali EDİN

 

 

4. Sahip Baran EDİN

 

 

5. Süleyman EDİN

 

 

6. Zekiye EDİN

Vekili

:

Av. Öztürk TÜRKDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm olayı ve bunu takip eden süreç nedeniyle başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Türkiye'de PKK terör örgütünün neden olduğu terör ve şiddet eylemleri 2015 yılının ortalarından itibaren özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri; Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş ve bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017).

3. Operasyonların gerçekleştirildiği dönemde sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı 2/3/2016 tarihinde Cizre ilçesi, Sur Mahallesi, Akdeniz Sokak, No: 16 adresinde bir erkek cesedinin bulunduğunun bildirilmesi üzerine belirtilen adrese gidilmiş; birinci katın giriş ana kapısının arka kısmında, bu kısmın yaklaşık bir metre karşısında sarı renkli battaniye içinde, yarı sarılı vaziyette, yüzünde ve ellerinde kararma ve morarmalar başlamış bir erkek cesedinin üzerinde mont, pantolon, çorap, ayrıca bir çift, çıkarılmış ve ayak ucuna bırakılmış kahverengi bot olduğu görülmüştür. Cesedin bulunduğu bu binadan daha önceki bir tarihte (11/2/2016 tarihinde) terör örgütü mensubu dokuz ceset ile birlikte çok sayıda otomatik silah ve ateşli silah ürünü çıkarılmıştır. Cumhuriyet savcısının talimatıyla olay yeri çalışmaları Olay Yeri Grup Amirliği görevlilerince yapılmış, cesedin ayak ucuna doğru yaklaşık 3 m uzaklıkta yerde bulunan, daha önceden terör örgütü üyeleri tarafından kullanıldığı değerlendirilen pantolon, puşi, mont, kuşak, ekranı kırık, içinde SIM kartı olmayan cep telefonu gerekli incelemelerin yapılabilmesi için muhafaza altına alınmıştır. Ceset, ölü muayene ve otopsi işlemleri için cenaze aracıyla Cizre Devlet Hastanesine nakledilmiştir.

4. Cesedin bulunmasını takiben Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başlatılan soruşturmada olay yerinde fotoğraf, video çekimi yapılmış, ilgili emniyet birimlerine gereken delillerin toplanması için talimat yazılmıştır. Aynı gün düzenlenen Olay Yeri İnceleme Tutanağı'na göre binada üzerinde mont, pantolon ve ayak ucunda bot bulunan bir ceset, başka bir örgüt mensubuna ait olduğu değerlendirilen kıyafetler ile cep telefonu tespit edilmiştir. Söz konusu deliller, elkoyma kararı verilerek muhafaza altına alınmıştır. Güvenlik güçlerince tutulan tutanaklarda (telsiz kayıtları vb. çözümlemesi) cesedin bulunduğu bina ve çevresinin operasyonlar sırasında terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı, güvenlik güçlerine bu binadan ateş açılıp çatışmalar yaşandığı ifade edilmiştir.

5. Ayrıca aynı gün, olay yerinde bulunan ceset üzerinde Cumhuriyet savcısının huzurunda ölü muayene işlemi yapılmış, kriminal incelemelerinin yapılabilmesi amacıyla kıyafetler ve svaplar Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğüne, ceset ise kesin ölüm nedeninin tespiti için Adli Tıp Kurumunun ilgili birimine sevk edilmiştir. Ölü muayene işleminden sonra İ.E. cesedin kardeşi S.E.'ye ait olduğunu teşhis etmiştir. S.E., başvurucuların çocuğu, eşi ve babalarıdır.

6. 2/3/2016 tarihli otopsi raporunda, şahsın penetran metalik cisim yaralamasına bağlı kafatası kemikleri parçalı kırığı ile beyin parankin harabiyeti sonucu hayatını kaybettiği ifade edilmiştir. Ayrıca cesetten laboratuvar incelemesi için kas ve kemik örnekleri alındığı belirtilmiştir. 5/3/2016 tarihli ekspertiz raporuna göre alınan parmak izinden ölenin S.E. olduğu anlaşılmıştır. Yapılan laboratuvar incelemesi sonucu yanak ve el svaplarında antimon elementi/atış artığı tespit edilmemiş; kıyafetler üzerinde tespit edilmiştir.

7. Süreçte ölenin kardeşi İ.E.nin bilgi sahibi sıfatıyla ifadesine başvurulmuştur. İ.E. 2/3/2016 tarihli ifadesinde özetle ailesiyle birlikte Cudi Mahallesi'nde yaşadıklarını, sokağa çıkma yasaklarının 20. gününde evi terk ettiklerini ancak kardeşleri S.E. ile M.E.nin "Başkalarına misafir olup rahatsızlık vermeyiz." diyerek kendileriyle gelmediğini, daha sonra S.E.yi gelmesi için aradığında "Can güvenliğim olmadığından gelemem." dediğini, bodrumda yaralı olduğunu duyduğunu, bir daha kendisinden haber alamadıklarını beyan etmiştir.

8. Cesedi bularak yetkililere haber veren M.Ş.Ö.nün bilgi sahibi sıfatıyla aynı gün ifadesi alınmıştır. M.Ş.Ö. ifadesinde özetle cesedin bulunduğu binanın ailesine ait olduğunu, sokağa çıkma yasaklarının başlamasından önce herkesin binayı terk ettiğini, kendisinin de dört yıldır yurt dışında yaşadığını, sokak boyunca hendekler olduğunu bildiğini ancak örgüt mensubu kimseyi görmediğini ve ayrıca tanımadığını, daha önceden (11/2/2016 tarihinde) binada bulunan terör örgütü mensubu dokuz ceset, çok sayıda mühimmat, mermi, uzun namlulu silah ve her türlü patlayıcı madde hususunda bilgisi olmadığını, binanın terk edilmesinden sonra terör örgütü mensuplarının binayı uzun bir süre kullandığını düşündüğünü belirtmiş; ayrıca cesetleri bulmasından bir gün önce Cizre'ye döndüğünü, ifade verdiği aynı gün binayı kontrol etmek için belirtilen adrese gittiğini, binanın harabe olduğunu, binaya girip cesedi gördüğü gibi dışarı çıktığını, binanın önündeki kalabalık vatandaş grubunun cesedin önce üst katta olduğunu, daha sonra aşağı kata girişe indirildiğini söylediğini ifade etmiştir.

9. Aynı gün ifadesi alınan S.Ö. özetle bahsi geçen binanın amcası ve ailesine ait olduğunu, sokağa çıkma yasağı başlamadan birkaç gün önce ikametgâhlarından ayrıldıklarını, evi kontrol etmek için bir gün önce geldiğini, civardaki binaların tamamen yıkık vaziyette olduğunu, amcasının iki katlı olan binasının da tamamen yandığını, her yerinde mermi ve hasar izi, kırık ve göçükler olduğunu, tüm daire kapılarının ve duvarlarının kırık olduğunu ancak herhangi bir silah ve mühimmat veya ölü örgüt mensubu görmediğini, giriş kattaki dairede yerde kan izi, üzerinde koyu renkli lekeler bulunan sargı bezleri, eldiven gibi tıbbi gereçler olduğunu, binada patlayıcı vs. olabileceğini düşünerek daireyi hızlı bir şekilde kontrol ettiğini ama her tarafı kontrol edemeden evden ayrıldığını, bu sebeple bir gün önce cesedi bulamamış olabileceğini beyan etmiştir.

10. Güvenlik güçleri, yaptıkları araştırma sonucu olay yerini gören ve kayıt yapan kamuya ya da özel şahıslara ait kamera ve/veya tanık tespit edememiştir.

11. Aralarında kimliği gizli beş kişinin de olduğu on altı kişi S.E.yi teşhis etmiştir. Bu teşhis işlemlerinin sekizine Cumhuriyet savcısı da katılmıştır. Fotoğraf Teşhis Tutanaklarına göre ikisi gizli, sekiz tanık S.E.nin PKK terör örgütünün gençlik yapılanması içinde yer aldığını, örgütün eylemlerine aktif katıldığını, olayların yaşandığı tarihlerde hendek ve barikatların kazılmasına aracı ile malzeme taşıyarak destek sağladığını, Cudi Mahallesi'ndeki barikatlarda Kalaşnikof marka silahla nöbet tuttuğunu belirtmiştir.

12. Güvenlik birimleri, yaptıkları incelemede S.E.nin PKK/KCK terör örgütü adına milis/iş birlikçi olarak bir takım faaliyetlerde bulunup aynı örgütün silahlı yapılanmalarından olan YPS içinde silahlı eylemde bulunduğuna dair istihbarat bilgisine ulaşmıştır. Diğer taraftan güvenlik güçleri yaptıkları internet taramasında terör örgütünü destekleyen yayınlar yaptığı değerlendirilen bir internet sitesinde S.E.nin öz yönetim direnişlerinde yaşamını yitiren savaşçı olarak anılıp fotoğraflarına yer verildiğini tespit etmiştir. Güvenlik güçleri; S.E.nin cesedinin ele geçirildiği yerin PKK/KCK terör örgütü mensupları ile girdikleri silahlı çatışmanın yaşandığı operasyon bölgesinde kaldığı ve maktulün cesedinin ele geçirildiği adreste operasyon sürecinin önceki tarihlerinde dokuz terör örgütü mensubunun cesedinin silahları ve mühimmatları ile birlikte ele geçirildiğine işaret etmiştir. Bu sebeple maktulün güvenlik güçlerine yönelik silahlı saldırı eylemi/girişimi esnasında etkisiz hale getirilen terör örgütü mensuplarından olduğu ve cenazesinin güvenlik güçlerinin eline geçmemesi amacıyla terör örgütü mensupları tarafından söz konusu adrese taşındığını/saklandığı değerlendirmesinde bulunmuştur.

13. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 15/2/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Gerekçede, elde edilen deliller uyarınca S.E.nin terör örgütü üyesi olduğunun, örgütün emir ve talimatları doğrultusunda güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiğinin tespit edildiğini, güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında kanunu/emri yerine getirmeleri kapsamında güç kullanmalarının hukuka uygunluk şartlarını taşıdığını ifade etmiştir. Söz konusu karara yönelik itiraz Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) tarafından 6/4/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinde; operasyonların arka planına ve güç kullanımına ilişkin mevzuata dair kapsamlı bir açıklama yapılarak güvenlik güçlerinin terörist grupla silahlı çatışma yaşarken terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunda oldukları, kanunun verdiği yetkiyi kullanarak, terör örgütü mensubu olduğu tespit edilen S.E.yi etkisiz hâle getirdikleri sonucuna ulaşıldığı ve bu bağlamda Başsavcılık kararında hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

14. Başvurucular, anılan kararı 30/4/2018 tarihinde öğrenmelerinin ardından 29/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. S.E. ile birlikte yirmi kişinin yaralı hâlde Cizre ilçesi Sur Mahallesi Beyazıt Sokak Alize Künefe Salonunun arkasındaki binanın bodrum katında bulundukları belirtilerek 10/2/2016 tarihinde tedbir talebiyle bireysel başvuru yapılmıştır. Şırnak Valiliği (Valilik) tarafından 11/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine gönderilen yazıda, Bostancı Sokak, Narin Sokak ve Beyazıt Sokak’ta bulunan binalara sağlık görevlileri ve ilgili personellerle gidildiği ve bu adreslerde yaralıların bulunmadığının anlaşıldığı bildirilmiştir. İkinci Bölüm 12/2/2016 tarihinde, tedbir kararı verilmesine yer olmadığına, kamu makamlarının kim olduklarına bakılmaksızın başvurucu olduğu belirtilen kişilerin bulunduğu yerin tespiti ve sağlık hizmetlerine erişimleri için gerekli tedbirleri almaya devam etmesine, Başsavcılıktan başvurucu olduğu belirtilen kişilerin hayatını kaybedenler arasında olup olmadığının bildirilmesinin istenmesine ve Valiliğin sonraki gelişmelerden Anayasa Mahkemesini gecikmeksizin bilgilendirmesine karar vermiştir.

16. 29/5/2018 tarihli başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

17. Başvurucular, hukuka aykırı olarak ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında başlatılan operasyonlarda yakınları S.E.nin güvenlik güçlerince ağır şekilde yaralandığını ve binadaki diğer kişiler ile milletvekillerinin yardım ve ambulans taleplerinin cevapsız bırakılması sonucu yakınlarının öldüğünü ileri sürmüştür. S.E.nin terör örgütü üyesi olmadığını, hiçbir çatışmaya katılmadığını, silah kullandığının ve kullanılan gücün mutlak zorunlu ve orantılı olduğunun kanıtlanamadığını, S.E.den alınan svaplarda atış artığı ve antimon elementine rastlanmadığını, aleyhe ifade veren gizli tanıkların beyanlarının hukuki karşılığının olmadığını, sokağa çıkma yasaklarının operasyonlar bittiği hâlde delil karartmak amacıyla üç hafta daha devam ettirildiğini, olay yeri incelemesinin Cumhuriyet savcısı olmadan yapıldığını, soruşturmanın çelişkiler, eksiklikler içerdiğini ve tarafsız yürütülmediğini, Başsavcılığın hiçbir hususta resen araştırma yapmadığını, operasyona ilişkin temel soruların cevapsız bırakıldığını ve kararların gerekçesiz olduğunu belirterek yaşam hakkı ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

18. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; operasyonlardaki planlama ve hazırlık aşamasının somut olayın şartları ile uyumlu olduğu, güvenlik güçlerinin somut olayın şartlarına göre kendilerinden beklenebilecek gerekli tüm önlemleri aldıkları, güvenlik güçlerinin silah kullanımının ilk andan itibaren suçun işlenmesinin önlenmesine ve sivillerinin terör örgütünün şiddet eylemlerine karşı korunmasına yönelik olduğu ancak yer yer terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında gerçekleşen çatışmalarda silah kullanımının güvenlik güçleri açısından meşru müdafaa kapsamında kaldığı ifade edilmiştir. Ayrıca güvenlik güçlerinin kendilerine ve üçüncü kişilere zarar verilmesini önlemek için silah kullanmalarının zorunluluk arz ettiği, somut başvuruda güvenlik güçlerinin başvurucuların yakınına karşı haksız ve ölümcül güç kullandığı kanaatini destekleyecek her türlü makul şüphenin ötesinde bir delil olmadığı, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma dosyasında yer alan delillerden başvurucuların yakını S.E.nin terör örgütüne katıldığı ve çatışmalarda fiilen yer aldığı anlaşıldığı, ayrıca olayın hangi şartlar altında meydana geldiğini ortaya koymaya elverişli bir soruşturma yürütülmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilmediği bildirilmiştir.

19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki iddialara benzer iddialar ileri sürmüştür.

20. Başvuru, yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

21. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü (negatif yükümlülük) ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından bu iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. Bununla birlikte S.E.nin yeri ve durumu konusunda yetkililerin haberdar edilmesine rağmen tıbbi yardım sağlanmadığı ve böylece yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

22. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler, başvuru konusu olayı çevreleyen şartlara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır; öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte Türkiye'nin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör olaylarının ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 332).

A. Öldürmeme Yükümlülüğün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamaları dikkate alınmalıdır. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221).

24. Öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular, yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kararda da S.E.nin ölümünün operasyonlar sırasında kamu gücünün kullanımına bağlı olarak gerçekleştiği kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların yakınının güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

25. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın şartlarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvurudaki ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın öznel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) şartlarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararındaki belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

26. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

27. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada kanunun verdiği yetkiyi kullanarak güç kullandıkları kabul edilmiştir. Hâkimlik de olayda meşru müdafaa hâlinin varlığını kabul etmiştir. Söz konusu kabuller; S.E.nin PKK/KCK terör örgütü adına milis/iş birlikçi olduğuna, aynı örgütün silahlı yapılanmalarından olan YPS içinde ise silahlı faaliyette bulunduğuna dair istihbarata, S.E.nin üzerinde (kıyafetlerinde) ateşli silah atış artığı varlığını tespit eden laboratuvar raporuna, cesedinin bulunduğu binadan daha önceki bir tarihte terör örgütü mensubu dokuz ceset ile birlikte çok sayıda otomatik silah ve ateşli silah ürünü çıkarılmasına, güvenlik güçleri tarafından tutulan S.E.nin terör örgütü mensubu olduğuna ve cesedinin bulunduğu binadan güvenlik güçlerine ateş açılıp çatışmalar yaşandığına dair tespitler içeren tutanaklara, terör örgütü lehine propaganda yapan internet sitelerinin yayınlarına ve soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller S.E.nin terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlarda güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada, güvenlik güçlerinin emrin yerine getirmesi sırasında kanunun verdiği yetkiyle ve kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defettiklerinin, bir başka ifade ile meşru müdafaa koşulları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir.

28. Diğer taraftan söz konusu operasyonların yapılma sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında S.E.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan, bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

29. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik gerçekleşen müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen, kesintisiz ve öngörülemez nitelikte olan ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucuların yakını S.E.nin de soruşturma dosyasında mevcut deliller uyarınca Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilen ve detaylandırılan operasyonlar kapsamında güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla söz konusu operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelendirmenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekir. Bu perspektiften üzerinde atış artığı tespit edilen, PKK terör örgütünün gençlik yapılanması içinde yer aldığına, örgütün eylemlerine aktif katıldığına, olay tarihlerinde hendek ve barikatların kazılmasına aracı ile malzeme taşıyarak destek sağladığına, Cudi Mahallesi'ndeki barikatlarda Kalaşnikof marka silahla nöbet tuttuğuna ilişkin çok sayıda tanığın beyanı bulunan S.E.nin meşru müdafaa ve silahlı ayaklanmanın bastırılması kapsamında zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, bu nedenle somut olayda yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal olmadığı değerlendirilmiştir.

30. Açıklanan gerekçelerle öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Etkili Soruşturma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamları, olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmalı; resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm delilleri tespit etmelidir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan karar, soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanmalı; bunun yanı sıra yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermelidir (birçok karar arasından bkz. Cem Sarısülük ve diğerleri, §§ 140-151).

32. Somut sürece bakıldığında S.E.nin bedeninin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl bir soruşturma başlatılmış, olay yeri incelemesi yapılmış, deliller toplanıp muhafaza altına alınmış, güvenlik birimleri ile gerekli yazışmalar yapılmış, otopsi işlemi vakit kaybetmeden gerçekleştirilmiştir. Süreçte S.E.nin kıyafetlerinden alınan numune üzerinde ateşli silah atış artığı tespit edilmiştir. Ayrıca olay mahallinde görüntü kaydeden kamuya ya da özel şahsa ait kamera ile görgü tanığı bulunmadığı yönünde tespit yapılmış, S.E.nin kardeşinin ve cesedini bulan kişinin ifadesine başvurulmuştur.

33. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği şartların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Öyle ki söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine, onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı görevlilerin yaralandığı, arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldıkları, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak gerçekleştirilen terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle bu görevlilerin Adliye binası dışında çalıştıkları tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir. (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

34. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmek zorunda olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın şartlarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi, fotoğraftan teşhis işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilinde tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

35. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın şartlarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış, kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmesi son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

36. S.E.nin ölümüne ilişkin olarak olay yerinde araştırma yapılarak tutanağa bağlandığı, otopsi işleminin gecikmeksizin gerçekleştirildiği, olay yerindeki delillerin muhafaza altına alındığı, laboratuvar incelemelerinin elde edilen veriler ölçüsünde yapıldığı, S.E.nin kardeşinin ve cesedini bulan kişinin ifadesine başvurulduğu, muhtemel tanıkların araştırıldığı görülmüştür. Başsavcılık görüntü kayıtlarına ulaşmak için girişimde bulunmuş ise de olay yerini kaydeden kamera tespit edilememiştir. Süreç yaklaşık iki yılda tamamlanmıştır.

37. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu, döneme hâkim olan şartlar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanması, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemdedir. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen şartların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilginin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, tanıkların beyanının alındığı, kimlik teşhisinin yapıldığı ve sürecin iki yıl gibi makul olarak değerlendirilebilecek bir sürede tamamlandığı açıktır. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır şartlar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.

38. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, başka bir ifade ile yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir husus bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne yönelik bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Yaşamı Koruma Yükümlülüğün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

40. Topraklarının bir kısmını fiilen işgal etme girişiminde bulunarak ağır silahlarla ölümcül saldırılar düzenleyen PKK terör örgütü mensuplarının eylemlerine karşı bölgede yaşayan sivil halkın yaşamını koruma konusunda devletin pozitif yükümlülüğü bulunduğu kuşkusuzdur. Aynı yükümlülük terör eylemlerinin sonlandırılması ve kamu hizmetlerinin devam ettirilmesi için çaba harcayan kamu görevlilerinin yaşam haklarının korunması bakımından geçerlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 301). Başvurucular, yaralı hâlde bulunan S.E.nin yeri ve durumu konusunda yetkililer haberdar edilmesine rağmen S.E.ye tıbbi yardım sağlanmayıp yaşamı koruma yükümlülüğüne aykırı davranıldığını iddia etseler de Bakanlık görüşü ile ekindeki belgelerde yer alan bilgiler ve soruşturmalarda toplanan deliller neticesinde güvenlik güçleri, silahlı terörist faaliyetlerde bulunan S.E.nin eylemlerine karşılık sivil halka ve kamu görevlilerine karşı pozitif yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla hareket etmiştir. Bir başka ifadeyle S.E.'nin çatışmalar sırasında bir binanın bodrum katına sığınan sivillerden olduğu iddiasının aksine, kendisi PKK terör örgütünün öz yönetim ilanını takip eden süreçte gerçekleşen terör eylemlerine bizzat katılan ve güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele yürüten biridir. Bu durumda S.E.ye sağlık yardımı sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğinin belirlenebilmesi için yapılması gereken, S.E.nin iddia edildiği gibi yaralı ve savunmasız bir durumda iken sağlık yardımı talebinde bulunup bulunmadığı konusunun aydınlatılmasıdır.

41. S.E. ile birlikte yirmi kişinin yaralı hâlde Cizre İlçesi Sur Mahallesi Beyazıt Sokak Alize Künefe Salonunun arkasındaki binanın bodrum katında bulunduklarına dair tedbir talepli bireysel başvuru Anayasa Mahkemesine 10/2/2016 tarihinde yapılmıştır. Valilik tarafından 11/2/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine gönderilen yazıda; belirtilen adresteki binalara sağlık görevlilerinin ve ilgili personelin gittiğinin ve bu adreslerde yaralıların bulunmadığının anlaşıldığının bildirilmesi üzerine tedbir kararı verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir (yaralıların olduğu iddia edilen adreslere yakın çevrede gerçekleştirilen terör saldırılarına ilişkin inceleme için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 316).

42. Başvuru dosyasında S.E.nin yaralı olarak bulunduğuna dair soyut iddia dışında somut bir bilgi ve kanıt mevcut değildir. Bu durumda S.E.nin yaralı vaziyette sağlık yardımına ihtiyaç duyduğuna, bu hususta bir talepte bulunduğuna, bireysel başvuruda iddia edilen adreste herhangi bir zamanda olduğuna dair somut delil bulunmamaktadır. Esasen S.E.nin cesedi bir bodrum katında da bulunmuş değildir. Başvuru dosyasındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde S.E.nin cesedinin bulunmasının ardından yürütülen soruşturmalarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektirir hiçbir yön olmadığı, bu kişilerin olaylarının başlamasından ölü bulundukları tarihe kadar teslim olmayı düşünmeden Cizre'de silahlı terör eylemlerine katıldıkları sonucuna varılmıştır. Bu süre zarfında terör örgütünün operasyonlarda yaralı sivillerin hedef alındığı algısını yaratarak kamunun desteğini sağlamak, bu algıyı kullanarak sokağa çıkma yasağının kaldırılması, sivil halkın çatışma bölgesine girmesi ve çatışma bölgesindeki sivil halkın tahliyesini önlemek için çalıştığı, nihayetinde güvenlik güçlerinin operasyonları ile sıkıştırılan terör örgütü mensuplarının teslim olmalarını engelleyip yakalanmadan bölgeden çıkmalarını amaçladığı değerlendirilmiştir.

43. Açıklanan gerekçelerle acil sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 19/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.