TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALEV YILDIRIM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/22127)

 

Karar Tarihi: 12/1/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Alev YILDIRIM

Vekilleri

:

Av. Elif ŞAHİN TAŞKIN

 

 

Av. Ebru HANDEKLİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1979 doğumlu olan başvurucu, 2008 yılından itibaren Ankara Büyükşehir Belediyesinde (Belediye) Turizm Şube Müdürlüğü nezdinde usta öğretici olarak çalışmaya başlamış ve 2017 yılına kadar çalışmaya devam etmiştir.

7. Belediye, 21/4/2017 tarihli kararla başvurucunun iş akdinin feshedilmesine karar vermiş ve aynı tarihte fesih kararı başvurucuya bildirilmiştir. Kararın gerekçesinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 2016/180056 sayılı soruşturma dosyasında başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) mensupları tarafından kullanılan, kapalı devre haberleşme sistemi olan ByLock programı aboneliği bulunduğu tespit edildiği belirtilmiştir.

8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talepleriyle Belediye aleyhine 15/5/2017 tarihinde dava açmıştır. Ankara 1. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunulan dava dilekçesinde başvurucu; fesih gerekçesinde soyut bir tespite yer verildiğini, ByLock indirilen hattın hangi numaraya ait olduğu hususunun dahi belirtilmediğini, kendisine yönelik Başsavcılık tarafından başlatılmış bir işlem bulunmadığını, feshin geçersiz ve haksız olduğunu, bugüne kadar bahsi geçen örgütle hiçbir irtibatı olmadığı gibi ByLock programını da indirmediğini ve kullanmadığını ileri sürmüştür.

9. Mahkeme yargılama sürecinde başvurucuya ilişkin bilgi ve belgeleri toplamış, Başsavcılıktan gelen, 2016/180056 sayılı soruşturma dosyasında yer alan ByLock sorgulama konulu cevapları incelemiş; başvurucunun tanıklarını dinlemiştir. Sonuç olarak 28/12/2017 tarihli kararla davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Öncelikle, davacı hakkında, Ankara C. Başsavcılığınca henüz savunma imkanı verilmemiş, kendisine tebliğ edilmemiş bir soruşturma bulunmakta olduğu, soruşturmanın da 29/08/2014 tarihinde bir kez davacının telefonuna FETO/PDY mensuplarının kullandığı kapalı devre program BYLOCK'un yüklü olduğunda ihtilaf bulunmayıp, Yargıtay uygulamalarında, hakkında mahkumiyet olmasa da, iddia düzenlenmese de, kamu ceza i soruşturması açılmış olması, iş yeri şüphe feshi kapsamında, geçerli fesih kabul görmekte ise de;

...davacının durumunda terör örgütü üyeliğinin ispatı ile olabilecek olup, bunun ise ancak mahkumiyet ile ispatlanabileceği, güveni temelden sarsma şartının ise yine sırf terör örgütü üyeliği kastı ile bylock'un indirildiği, indirilen programın teknik olarak abone dışında veya hataya uğratılarak, kanarak, bilmeden indirme ihtimali araştırılarak veya kullanmak maksadını ispatlar pek çok bylock kullanıcı ile görüşmenin tespiti ile ispatlanmış sayılabilecektir. Nitekim, terör örgütü üyeliğinin varlığında, Yargıtay uygulamaları ile getirilen ilkeler arasında bir defaya mahsus kayıt değil, söz konusu örgüt üye veya örgüt çatı mensupları ile görüşme sayıları önem arz etmektedir.

İspat yükü kendisinde olan işveren sadece telefon da bylock programı ile iş akdini feshetmiş olup, mahkememizce davacının iki kez C.Savcılığından istenilen müzekkere cevabı ile basında, yetkililerince, duyurulan, hatanın öğrenilmesi, pişmanlığının başlangıcı kabul olarak görülen 17-25 Aralık 2014 tarihi öncesi hiç kullanılmamış bylock indirimi dışında başkaca şüphe gerektirecek aleyhe delil bulunmamaktadır."

10. Davalı Belediye, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; başvurucunun 053656169... numaralı hattı üzerinden ByLock programına ilk giriş tarihinin 29/8/2014 olduğunu, başvurucu hakkında her ne kadar mahkeme kararı bulunmasa da Başsavcılığın 2016/180056 sayılı soruşturma dosyasından gelen yazıda ByLock programı aboneliği bulunmasının makul şüphe olarak değerlendirildiğini, başvurucunun usta öğretici olarak görev yapması nedeniyle ilgili mevzuat uyarınca başvurucuyu açığa alma imkânı olmadığından iş akdinin tek taraflı feshedildiğini, söz konusu işlemin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.

11. Başvurucu; istinaf dilekçesine karşı cevap dilekçesinde iş akdi feshedilirken savunmasının alınmadığını, Başsavcılık ve Millî İstihbarat Teşkilatından gelen müzekkere cevaplarında hatta tanımlı bir ByLock programı olduğunun belirtildiğini ancak yazışma içeriğine rastlanmadığını yani programı kullanmadığı hususunun sabit olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca ilk derece mahkemesinin karar verdiği gün Başsavcılık tarafından "ByLok Mağduru 11.480 Kişi" başlıklı bir liste yayımlandığını, bu listede örgütün ByLock tuzağı olan Morbeyin sebebi ile mağdur olan kişilerin telefon numaralarının yer aldığını, kendisinin programı indirdiği iddia edilen hatta ait numaranın da bu listede yer aldığını ifade etmiş ve söz konusu programın adını dahi darbe teşebbüsüne kadar duymadığını, örgütle hiçbir irtibatının bulunmadığını belirterek istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.

12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 8/5/2018 tarihli karar ile istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Ankara C. Başsavcılığı 04/04/2017 tarih 2016/180056 C.B.S. Soruşturma dosyası yazı cevaplarından davacının telefonunda Bylock proğramı yüklü olduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Yazı cevapları ve dosya kapsamı dikkate alındığında, FETÖ/PDY terör örgütünün haberleşme yöntemi olduğu bilinen bu proğramın davacının telefonunda bulunduğu tespiti karşısında davacının örgüt ile irtibatının bulunduğuna dair kuvvetli şüphe oluştuğu, bu durumda işverenin davacı ile iş sözleşmesini sürdürmesinin beklenemeyeceği, proğramı kullanıp kullanmadığını, hangi tarihte indirildiğini, savcılıkta ifadesinin alınıp alınmadığını araştırmasının işverenden beklenemeyeceği, feshin haklı neden kuvvetinde olmasa da en azından geçerli nedene dayandığının kabulü gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. İşverence haklı nedenle fesih yapıldığı savunulup, haklı nedenle olmasa da geçerli nedenle fesih olduğu tespit edildiğinde ise, yerleşik Yargıtay kararlarına göre artık fesih öncesi savunma alınmış olması şartı da aranmayacaktır. Buna göre, davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı bulunmuş, davalı başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

13. Nihai karar başvurucu vekiline 25/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 18/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

15. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...Davacının hakkında derdest bulunan ceza yargılamasında, 'Morbeyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ... gerekmiştir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 12/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucu; söz konusu programı bilinçli bir şekilde yüklemediğini, basına yansıdığı kadarıyla özellikle Morbeyin isimli uygulama nedeniyle birçok kişinin ByLock tespitleri kapsamında mağduriyet yaşadığını, kendisinin de bunların arasında olduğunu, program yüklenmiş olsa dahi kullanmadığı hususunun sabit olduğunu, nitekim Yargıtay içtihadında da sadece uygulamayı indirmiş olmanın örgüt ile irtibatı ortaya koyma açısından yeterli kabul edilmediğini, buna ilişkin ilgili dokümanın istinaf mercine sunulduğunu, ancak buna rağmen gerekli inceleme ve araştırma yapılmaksızın davanın reddine karar verildiğini belirtmiştir. Öte yandan her ne kadar Başsavcılıktan hakkında ByLock tespiti olduğuna dair belge gelse de tarafına yönelik spesifik bir soruşturma yahut kovuşturma bulunmadığını belirten başvurucu, dolayısıyla anılan iddiaya karşı kendini savunma ve tespitin gerçeği yansıtmadığını ispat etme imkânı bulamadığını ifade etmektedir. Başvurucu, uygulamayı kullandığını kabul etmemekle birlikte aksi olsa dahi bu durumun 17-25/12/2014 tarihinden öncesine ait bir tespit olduğunu, bu dönemde ise örgütün gerçek yüzünün henüz ortaya çıkmadığını belirterek adil yargılanma hakkının, eşitlik ilkesi ile suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

22. Bakanlık görüşünde; Morbeyin uygulamasına ilişkin Yargıtay içtihadına yer vererek başvurucunun buna dair iddiasının kabul edilebilirlik ve esasa ilişkin değerlendirmede dikkate alınması gerektiği, başvurucunun ByLock kullanıcısı olmadığı hususunun ilgili mercilerce yapılacak yazışma sonucu açıklığa kavuşturulması hâlinde ise bu durumun iş akdinin feshi ile işe iade davası kapsamında yürütülen yargılamada dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

23. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde Başsavcılık tarafından yayımlanan ve Morbeyin uygulaması nedeniyle ByLock mağduru olan kişilere dair listede kendi numarasının da yer aldığını, hakkında bir soruşturma yahut kovuşturma olmadığı için masumiyetini ispat edemediğini, istinaf incelemesi sırasında ise bu hususlar dikkate alınmadan davanın reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin feshine gerekçe yapılan hususunun gerçeği yansıtmadığı, buna dair Başsavcılık listesi derece mahkemesine ibraz edildiği hâlde yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddedildiğine ilişkindir. Bu kapsamda başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık keyfîlik olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

30. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

31. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda işveren nezdinde 2008 yılından beri çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, adına kayıtlı hat üzerinden ByLock indirdiği tespit edildiği gerekçesiyle ve FETÖ/PDY ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu; iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini, adı geçen uygulamadan haberdar olmadığını belirterek işveren aleyhine işe iade istemiyle dava açmıştır.

33. Ankara 1. İş Mahkemesi 28/12/2017 tarihli gerekçeli kararında her ne kadar ByLock indirildiği tespit edilmiş ise de söz konusu uygulamanın kullanıldığına dair bir tespit olmadığını, Yargıtayın içtihadı uyarınca uygulamanın sadece telefona indirilmiş olmasının örgüt ile irtibata dair yeterli veri oluşturmadığını belirterek davanın kabulüne hükmetmiş ancak istinaf incelemesi sonucunda mevcut tespitin şüphe feshi açısından yeterli olduğu değerlendirilerek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine hükmedilmiştir (bkz. §§ 9-12).

34. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 16, 17). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

35. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkının hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev gördüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

36. Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır (bkz. § 18). Yani derece mahkemelerinin tarafların ileri sürdüğü yahut ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak ayrıca araştırma yapması, yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekmektedir.

37. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek, keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanmasını ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 27-31).

38. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

39. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun ByLock tespiti olduğu görülmüştür. Buna göre Başsavcılık tarafından 2016/180056 sayılı soruşturma dosyasından gelen evrakta başvurucunun adına kayıtlı hat üzerinden ByLock indirdiği hususunun tespit edildiği bildirilmiştir. Başvurucu ise söz konusu uygulamadan haberdar dahi olmadığını, Başsavcılığın 28/12/2017 tarihinde yayımladığı listeye göre Morbeyin uygulamasının mağduru olduğunu, nitekim gelen evraktan da uygulamayı hiç kullanmadığının anlaşıldığını ileri sürmüştür.

40. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile ilgisi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini kaydetmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020, §§ 112-116). ByLock uygulamasının FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi ve anılan programın özellikleri de dikkate alındığında buna yönelik bir tespitin şüphe feshi açısından yeterli olduğu yönünde bir değerlendirmenin keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte söz konusu tespitin -özellikle teknik olarak tespite imkân veren bir durum olduğu düşünüldüğünde- iddia olmaktan öte gerçeği yansıtıp yansıtmadığının da mahkemelerce araştırılması gerekmektedir.

41. Öncelikle belirtmek gerekir ki Başsavcılık tarafından yürütülen 2016/180056 sayılı soruşturma ByLock programına ilişkin listelerinin güncellenmesi için Türkiye geneli ByLock kullanıcıları ile ilgili yazışmalarının yapıldığı bir dosya olup herhangi bir şahıs bu soruşturma dosyasında taraf/şüpheli olarak yer almamaktadır. Başvurucuyla ilgili olarak UYAP üzerinden yapılan incelemede ise hakkında yürütülen herhangi bir soruşturma yahut kovuşturmaya rastlanmamıştır.

42. Öte yandan Başsavcılığın yaptığı soruşturmada FETÖ/PDY'nin ileride delil olması ihtimaline karşı gerçek ByLock kullanıcılarının açığa çıkmasını önlemek, ilgisiz kişileri bu programa yönlendirmek ve bu suretle delilin güvenirlik derecesini düşürmek amacıyla 2014 yılında Morbeyin isimli bir yazılım yaptırdığı, kullanıcının kıble pusulası, namaz vakti, dua dinleme, Kur'an okuma ve çeşitli sözlük uygulamalara girmesi hâlinde bu program nedeniyle, cihazının bilgisi ve iradesi dışında bir iki saniye kadar ByLock sunucusunun IP'lerine bağlandığı tespit edilmiştir. Bu konuda gerçekleştirilen detaylı inceleme neticesinde bağlantı ve veri parametreleri bakımından benzer özellikler taşıyan 11.480 GSM numarasının kullanıcısının iradesi dışında ByLock sunucusu IP'lerine yönlendirildiği belirlenmiştir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 37).

43. Başvuruya konu olayda başvurucu; adına kayıtlı olan ve ByLock indirildiği tespit edilen telefon numarasının Başsavcılık tarafından yayımlanan listede yer aldığını belirterek buna dair gazete kupürünü istinaf cevap dilekçesine eklemiş ve hakkında yürütülen spesifik bir soruşturma da bulunmadığını, tüm bu hususların gözetilerek işe iade davasının kabulü gerektiğini ileri sürmüştür. Buna mukabil İstinaf Mahkemesi, söz konusu iddia ve itirazlar yönünden herhangi bir inceleme yapmaksızın, sadece ByLock tespitinin yeterli olduğu gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir.

44. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda kalabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

45. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen başvurucunun Bylock programını kullanıp kullanmadığı hususunu -başvurucunun iddialarını da gözeterek- netleştirmesidir. Bu kapsamda başvurucunun programı indirmesi veya kullanması nedeniyle hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığı hususunun araştırılarak, özellikle Morbeyin iddiasının gerçeği yansıtıp yansıtmadığının ortaya konulması gerekmektedir.

46. Başvuruya konu olaya ilişkin olarak yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

47. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

49. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

50. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

51. Dosyadaki belgeden tespit edilen 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 1. İş Mahkemesine (E.2017/289, K.2017/844) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.