TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

F. A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/22559)

 

Karar Tarihi: 11/7/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Taner POLAT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç

6. 1989 doğumlu olan başvurucu, 2014 yılında çeşitli alt işveren şirketler nezdinde (şirket) asıl işveren Van Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (Kurum) nezdinde su arıza işçisi olarak çalışmaya başlamıştır.

7. Kurum tarafından alt işveren şirkete gönderilen talimat doğrultusunda 28/11/2017 tarihli bildirimle başvurucunun iş akdinin feshedilmesine karar verilmiştir.

8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle şirket ve Kurum aleyhine 12/12/2017 tarihinde dava açmıştır. Van 2. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usule aykırı olduğunu, feshin gerekçesi olarak kapatılan derneklerde üyeliğinin bulunduğu hususunun gösterildiğini ancak bu durumun gerçeği yansıtmadığını, herhangi bir dernekte üyelik kaydının bulunmadığını, bu kapsamda yeterli inceleme yapılmadan iş akdinin feshedildiğini, işverenin iddiasını somut bir bilgi yahut belgeye dayandırmadığını ileri sürmüştür.

9. Davalı Kurum, cevap dilekçesinde usule ilişkin olarak süre aşımı ve husumet itirazlarında bulunmuş; esasa ilişkin olarak da Van Valiliği Olağanüstü Hâl Bürosu (OHAL Bürosu) tarafından sosyal çevre ve haricî araştırmalar sonucunda terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklı oldukları tespit edilen kişilerin kendilerine bildirildiğini, başvurucunun da bu kişilerden olduğunu, bu çerçevede ilgili kanun hükmünde kararname kapsamında yapılan feshin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

10. Mahkeme 19/2/2018 tarihli kararında davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"... davacının PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla 07/11/2012 tarihinde emniyet güçlerince gözaltına alınıp, 10/11/2012 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan dolayı tutuklandığı, her ne kadar davacı taraf terör örgütüne üye olma suçundan dolayı hakkında açılan kamu davasından beraat etmişse de davacının PKK Terör Örgütü ile bağlantılı olabileceğine ilişkin davalı kuruma gönderilen 'Gizli' ibareli Van Emniyet Müdürlüğü'nün 17/11/2017 tarihli araştırma raporu ve davacı hakkında terör örgütü üyesi olduğu suçlamasıyla kamu davası açılmış olması hususları nazara alındığında taraflar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiği, davalı işverenden iş akdinin devamının beklenemeyeceği, fesih tarihi itibariyle işe iade davası bakımından en azından geçerli nedenin bulunduğu, kaldı ki işe iade davalarında geçerli nedenin bulunup bulunmadığının davacının işvereni olan alt işveren açısından gerekmekte olup, davacının iş akdinin feshinin asıl işverence Ohal kapsamında PKK/KCK terör örgütü ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle istenilmekle, alt işveren açısından feshin zorunlu hale geldiği ve geçerli fesih sebebinin oluştuğu anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis etmek gerekmiştir."

11. Başvurucu, karara karşı 29/3/2018 tarihli dilekçesi ile istinaf talebinde bulunmuş; derece mahkemesi tarafından yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığını, işveren açısından feshin zorunlu olduğu sonucuna nasıl ulaşıldığı hususunun gerekçeli karardan anlaşılamadığını, beraat kararı gözetildiğinde feshin hukuki olmadığını belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

12. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 24/5/2018 tarihli kararı ile istinaf talebinin reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve özellikle asıl işverence davacının güvenliği tehdit ettiğine ilişkin somut belge veya bilgi sunulmamışsa da asıl işverenin bir yazı ile, terör örgütü ile ilgili olarak yapılan değerlendirmeler sonucunda güvenlik tedbirleri nedeniyle davacının çalışmasının uygun görülmediğinin bildirilmesi üzerine, alt işveren açısından fesih zorunlu hale geldiğinden, feshin geçerli nedene dayandığı anlaşılmakla, davacının istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir."

13. Nihai karar 13/6/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 13/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç

15. Başvurucu hakkında Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisi (DYGM) ve Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) içinde faaliyet yürüttüğü, ÖSB'nin üniversite sorumlusu olarak görev yaptığı iddialarıyla soruşturma başlatılmış; 7/11/2012 tarihinde gözaltı tedbiri uygulanmış, 10/11/2012 tarihinde de başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.

16. 29/3/2013 tarihli iddianameyle başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma isnadıyla Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde dava açılmıştır. Söz konusu iddianamede ÖSB'nin PKK/KCK terör örgütüne bağlı alt bir yapılanma olduğu, özellikle örgütün isteklerinin yerine getirilmemesi durumunda bombalı saldırıları organize etmekle sorumlu olduğu belirtilmiş; PKK/KCK terör örgütünün talimatlarıyla KCK tutuklamalarını protesto etmek amacıyla ceza infaz kurumlarında süresiz açlık grevleri başlatıldığı ancak grevlerin 18/11/2012 tarihinde sona erdiği ifade edilmiştir. Başsavcılık başvurucuya yönelik olarak iletişimin tespiti ve fiziki takip tedbirlerini de kullanmak suretiyle delil elde etme yoluna gitmiş ve örgüt mensubiyetine yönelik şu tespitlerde bulunmuştur:

- Başvurucunun açlık grevlerinin sona ermesine ilişkin olarak arkadaşlarına içeridekiler ölümle burun buruna gelirken kendilerinin bayram yapamayacaklarını ifade eder nitelikte birtakım mesajlar atmış ve mesajlaşma içerikleri iddianameye yansıtılmıştır.

- Telefon görüşmelerinden başvurucunun ceza infaz kurumlarındaki açlık grevlerine destek vermek için 30/10/2012 tarihinde Van Merkez Beşyol mevkiinde gerçekleştirilen yasa dışı gösterinin organizasyonunda yer aldığı ve eyleme bizzat katıldığı, 17/3/2011 günü Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kampüsü'nde örgüt propagandasına dönüşen nevruz etkinliğine katıldığı, eylemci grup ile birlikte halay çektiği, “Özgürlük Mahkûmları” isimli sözde marşı söylediği ve alkışlayarak destek verdiği anlaşılmıştır.

- Başvurucu, mesajlaşmaları gerçekleştirdiği kişilerden bir kısmı ile 9/10/2012 ve 20/9/2012 tarihlerinde örgütsel buluşma gerçekleştirmiştir.

- Başvurucunun evinde yapılan aramada Abdullah Öcalan’ın yazdığı "Ortadoğu’da Uygarlık Krizi, Demokratik Uygarlık Çözümü" isimli kitap bulunmuş; ayrıca örgütü ve örgüt mensuplarını övücü, özendirici, şiddeti teşvik edici nitelikte doküman ele geçirilmiştir.

- Gizli tanık ifadelerine göre başvurucu, üç gün süren örgütsel eğitime katılan on beş kişiden biridir ve ÖSB yapılanması içinde faaliyet yürütmüştür.

17. Başvurucu, Emniyette ve Başsavcılıkta alınan beyanlarında ileri sürülen iddiaları reddetmiş; örgüt ile bağlantısının bulunmadığını belirtmiştir.

18. 30/1/2014 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.

19. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi 30/11/2015 tarihli kararı ile başvurucunun atılı suçtan beraatına hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Sanıklar Furkan ASLAN ve [M.H.Ç.] ye ait cep telefonu numaralarının, örgüt üyesi olduğu ve Van ilinde ÖSB faaliyetleri yürüttüğü bildirilen M.Y. adlı şahsın üzerinden ele geçtiği sabit ise de; bu hususun tek başına sanıkların M.Y. adlı şahısla birlikte örgütsel faaliyette bulunduklarını göstermeyeceği, sanıklar Furkan ASLAN, [M.H.Ç] ve [M.D.] ye ait telefon tapeleri incelendiğinde sanıkların M.Y. adlı şahıstan talimat aldıklarına, yapılan eylemlere ilişkin adı geçen şahsa rapor verdiklerine dair her hangi bir delil bulunmadığı, PKK terör örgütünün Van ilindeki ÖSB bünyesinde faaliyet yürüttüklerine dair somut bir tespitin bulunmadığı, sanıkların evlerinde yapılan aramalarda örgüt propagandası niteliğindeki örgüte bir kısım yayınlar ile görüntü ve ses kayıtlarının (müzik dosyalarının) ele geçmesinin sanıkların örgüte sempati duyduklarını göstermekle birlikte tek başına örgüt üyesi sayılmalarında yeterli olmayacağı, aralarında yaptıkları telefon görüşmelerinde örgütün propagandasına dönüşen bir kısım gösterilere katıldıklarına ilişkin görüşme yapmalarının da tek başına sanıkların örgüt hiyerarşisine tabi olduklarını göstermeyeceği, eylemlerinde çeşitlilik ve yoğunluk bulunmadığı anlaşılmakla sanıkların atılı suçu işledikleri sabit olmadığından CMK'nun 223/2-e maddesi uyarınca atılı suçtan beraatlerine karar vermek gerekmiştir."

20. Karar 8/12/2015 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

21. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

22. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

23. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

24. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi'dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

25. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar vermiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi tarafından da aynı gerekçelerle esastan reddedilmiştir. ...

Davacının hakkında derdest bulunan ceza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

26. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.

... 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."

27. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Anayasa Mahkemesinin 11/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

29. Başvurucu; işe iade talebiyle başlatılan yargılama neticesinde varılan sonucun hakkaniyete aykırı olduğunu, iş akdinin yasalarda öngörülen usule riayet edilmeksizin feshedildiğini, beraat kararı gerekçe gösterilerek iş akdinin feshinin hukuki olmadığını, iddia ve itirazlarının incelenmediğini, yeterli araştırmanın yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Bakanlık görüşünde; dava dosyasına gelen müzekkere cevaplarından başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle 10/11/2012 tarihinde tutuklama tedbiri uygulandığı, Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/184, K.2015/337 sayılı gerekçeli kararında delil yetersizliğinden beraat karar verildiği, bu kararın temyiz edilmeyerek 8/12/2015 tarihinde kesinleştiği, buna mukabil Emniyetin davalı Kuruma gönderdiği "gizli" ibareli, 17/11/2017 tarihli araştırma raporu ve başvurucu hakkında terör örgütü üyesi olduğu suçlamasıyla kamu davası açılması nazara alındığında güven ilişkisinin sona erdiği, başvurucunun ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kaldığı ileri sürülmüştür.

31. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

2. Değerlendirme

32. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası, beraat kararına rağmen derece mahkemelerince bu konudaki iddia ve itirazları karşılanmadan davanın reddine karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

37. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).

38. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

39. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Somut olayda işveren nezdinde 2014 yılından itibaren çalışan başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütü ile irtibatı/iltisakı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır.

41. Başvurucu, dava dilekçesinde kapatılan derneklerde üyeliğinin bulunduğu gerekçesiyle iş akdinin feshedildiğini ancak bu durumun gerçeği yansıtmadığını, işveren tarafından yeterli araştırma yapılmadığını ileri sürmüştür. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde başvurucu hakkında OHAL Bürosundan gönderilen yazı çerçevesinde iş akdinin feshedildiğini, söz konusu yazının sosyal çevre de dâhil olmak üzere yapılan çeşitli araştırmalar sonucu terör örgütü ile irtibatlı olabilecek kişilere dair bir listeden ibaret olduğunu, başvurucunun da bu listede adı olduğunu ifade etmiştir.

42. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir (bkz. §§ 21, 23).

43. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

44. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 35-39).

45. Tüm bu açıklamalar kapsamında gerekçeli karardan anlaşıldığı kadarıyla başvurucu hakkında OHAL Bürosundan gönderilen "gizli" ibareli yazı ile 2012 yılında örgüt üyeliğinden başlayan soruşturma, bu kapsamda verilen gözaltı ve tutukluluk kararı, en nihayetinde 2015 yılında delil yetersizliğinden verilen beraat kararı bulunduğu görülmüştür. Van 2. İş Mahkemesi 19/2/2018 tarihli gerekçeli kararında başvurucu hakkında 2012 yılında uygulanan tutuklama tedbiri ve beraat kararına değinmiş, her ne kadar başvurucu beraat etmiş ise de kamu davası açılması ve Emniyetten gelen "gizli" ibareli 17/11/2017 tarihli araştırma raporu dikkate alınarak feshin geçerli nedene dayandığı gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiş ve bu karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (bkz. § 10).

46. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbiri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını da ayrıca incelemektedir (bkz. §§ 25-27).

47. Bu kapsamda şüphe feshine gerekçe olarak Mahkeme tarafından ortaya konulan temel gerekçelerden biri Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/11/2015 tarihli beraat kararıdır. Ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin iş akdinin feshine olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle başvurucunun iş akdinin haksız olarak feshedildiğine ilişkin iddialarının salt hakkında ceza soruşturması ya da kovuşturması yahut beraat ya da mahkûmiyet kararı bulunduğu tespitlerine yer verilmek suretiyle geçiştirilmemesi, elde edilen delillerin -soruşturma tamamlanarak kovuşturma aşamasına geçildiği de gözönünde bulundurulduğunda- iş akdinin feshedilmesindeki hukuki etkisine dair değerlendirmenin ortaya konulması gerekmektedir. Başvuru konusu olaya bakıldığında ise Mahkeme tarafından ceza dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin değerlendirilmediği; iş akdinin feshedilmesindeki şüphenin olgusal dayanaklarının ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır.

48. Gerekçeli kararda ayrıca Emniyetten gelen "gizli" ibareli bir rapordan bahsedilmiştir. Mahkeme, söz konusu belgenin Emniyet tarafından PKK/KCK ile bağlantılı olabileceğine ilişkin bir araştırmaya ilişkin olduğunu belirtmiş ancak bu sonuca nasıl ulaşıldığı, raporun içeriğinde ne gibi tespitlere yer verildiği hususlarında bir açıklamaya yer vermemiştir. Nitekim başvurucu da rapora dair tek bildiği hususun sosyal çevre araştırmasından ibaret olduğunu belirtmektedir.

49. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

50. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile terör örgütleri arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebepleri gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak, kendisini davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmaktır.

51. Başvuruya konu olayda, başvurucu hakkında elde edilen bilginin iş akdinin feshini neden ve nasıl haklılaştırdığı hususunun gerekçeli kararda tartışılmadığı, cezai sürece ve içeriği açıklanmayan bir rapora atıf yapılmakla yetinildiği, başvurucunun yargılamanın sonucuna tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

53. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle çalışma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

54. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

55. Başvurucu; ihlalin tespiti ile maddi/manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

56. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

58. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 294,70 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, İrfan FİDAN ile Muhterem İNCE'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 2. İş Mahkemesine (E.2017/761, K.2018/121) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında, davanın reddine karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkı ile çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, derce mahkemesi kararında yeterli gerekçe bulunmadığından adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

2. Van Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü nezdinde su arıza işçisi statüsünde çalışan başvurucunun iş akdinin, terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle Van Valiliği Olağanüstü Hâl Bürosu tarafından feshedilmesine karar verilmiş; feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi için açılan davada Van 2. İş Mahkemesi, başvurucunun PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla 07/11/2012 tarihinde emniyet güçlerince gözaltına alınıp, 10/11/2012 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan dolayı tutuklanmış olduğu ve terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla hakkında kamu davasının açıldığı dikkate alındığında taraflar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiği, davalı işverenden iş akdinin devamının beklenemeyeceği, fesih tarihi itibariyle işe iade davası bakımından en azından geçerli nedenin bulunduğu, böylelikle geçerli fesih sebebinin oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karara vermiştir.

3. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

4. Somut başvuruda şüphe feshine gerekçe olarak Mahkeme tarafından ortaya konulan temel gerekçelerden biri Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/11/2015 tarihli beraat kararıdır. Beraat kararın gerekçesinde, bir kısım olayın sübut bulduğu ancak terör örgütü üyeliği açısından yeterli olmadığı gerekçesiyle delil yetersizliğinden başvurucunun beraatine hükmedilmiştir. Bu kapsamda gerçekliği tespit edilen olay ve olgular; başvurucunun ceza infaz kurumlarındaki açlık grevlerine destek için 30/10/2012 tarihinde Van Merkez Beşyol mevkinde gerçekleştirilen yasa dışı eyleme katıldığı, 17/3/2011 günü Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kampüsü'nde örgüt propagandasına dönüşen nevruz etkinliğine katıldığı, eylemci grupla halay çektiği, “Özgürlük Mahkûmları” isimli sözde marşı söylediği ve alkışlayarak destek verdiği, 7/11/2012 tarihinde gözaltına alınıp 10/11/2012 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklandığı tespitleridir. Ayrıca evinde yapılan aramalarda örgüt propagandası niteliğinde bir kısım yayının ele geçirildiği belirtilmiştir (bkz. §§ 18-21). Başvurucu hakkında daha önce de soruşturma yapıldığı hususları mevcut yargılama sürecinde ortaya çıkan tespitler ile birlikte ele alındığında, işveren açısından yeterli şüphenin oluştuğu yönünde Van 2. İş Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirme sonunda verilen kararda yeterli gerekçenin olmadığını söylemek mümkün değildir.

5. Gerekçeli kararda ayrıca Emniyetten gelen “gizli” ibareli bir belgeden bahsedilmiş ise de söz konusu belgenin ne olduğu, içeriğinde ne gibi tespitlere yer verildiği yargılama dosyasından anlaşılamamakla birlikte, bunun dışındaki tespitlerin şüphe feshi kapsamında yeterli olduğu tespiti gözönüne alındığında, söz konusu belgenin yargılamanın sonucuna yönelik bir etkisinin olmadığı karardan anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun da anılan belgeye erişemediği veya içeriği hakkında bilgi sahibi olmadığı için yargılamanın aleyhine neticelendiği yönünde bir şikâyeti bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarının gerekçesinde bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik oluşturan bir husus da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti kapsamında kaldığı görülmektedir.

6. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun gerekçeli hakkı yönünden adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Muhterem İNCE