TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. Y. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/24394)

 

Karar Tarihi:12/4/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 19/7/2023-32253

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucular

:

1. A. Y.

 

 

Başvurucular Vekili

:

Av. Abdullah ALAKUŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk görevlilerinin silahlı güç kullanması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi ve bu olayın etkili soruşturulmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 3/8/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 2018/24402 numaralı başvuru incelenen başvuruyla birleştirilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından temin edilen belgelerde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu Ahmet Yılmaz Y.E.nin babası, M.E.nin kardeşidir. Başvurucu Asiye Yılmaz Y.E.nin annesi olup başvurucu Muazzez Eliveren, Muzaffer Eliveren, Mehmet Ali Yılmaz, Enes Yılmaz ve Elif Yılmaz Y.E.nin kardeşleridir. Başvurucular Hatun Eliveren, Hanım Eliveren, Nezahat Eliveren, Sebahat Eliveren, Halise Eliveren M.E.nin kardeşleridir. Y.E. ve M.E. amca ile yeğen olup olay tarihinde Bingöl'ün Genç ilçesinde yaşamaktadır.

7. 17/4/1999 tarihinde saat 21.00 sıralarında Bingöl İl Emniyet Müdürlüğü (Emniyet Müdürlüğü) Özel Harekât Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları devriye görevini yaptıkları esnada Genç ilçe merkezine teröristlerin sızdığı bildirilmiştir. İlçe girişinde korucuların uzun namlulu tüfekle ateş etmeleri üzerine teyakkuza geçen polis memurları, başvurucuların yakınları olan Y.E. ve M.E.nin ellerinde noktalayıcı lazer ışıkla yaklaştıklarını görmeleri üzerilerine ateş ederek Y.E. ve M.E.yi öldürmüştür.

8. Genç İlçe Emniyet Amirliğinin (Emniyet Amirliği) Genç Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) ilçe merkezine mezarlık bölgesinden sızmaya çalışan teröristlerle çıkan çatışmada iki teröristin öldürüldüğünü, cesetlerin polis karakolunda olduğunu bildirmesi üzerine Başsavcılık derhâl soruşturma başlatmıştır.

9. Cumhuriyet savcısı tarafından olay yerinde keşif yapılmış, yapılan keşif sonrası düzenlenen 18/4/1999 tarihli Olay Yeri Tespit Tutanağı'nda mezarlığın girişinin 500 metre kadar ilerisinde bulunan taş yapının yakınlarında M.E.nin dizaltından kopmuş bacağının, Y.E.ye ait ayakkabıların, bomba izlerinin, M16 ve Kalaşnikof marka tüfeklere ait çok sayıda boş kovanın olduğu, taş yapının 40 metre uzağında el bombası piminin, pimin 15 metre doğusunda boş şarjör ile içinde 17 mermi olan bir şarjörün ve Kalaşnikof marka tüfeğin bulunduğu tespit edildiği belirtilmiştir. Keşif sırasında tüfek ve şarjör üzerinde parmak izi araştırması ile cesetler üzerinde klasik otopsi yapılmamış, el svapları alınmamıştır.

10. Olay günü görev yapan polis memurları B.G., M.A. ve M.Y. Olay Yeri İnceleme Tutanağı düzenlemiştir. 18/4/1999 tarihli tutanak şöyledir:

"17/04/1999 günü Genç ilçesinde takviye kuvvet olarak beklerken saat 21.00 sıralarında 155'e yapılan ihbarla [C.] mahallesindeki mezarlıkta bölücü terör örgütü mensuplarının görüldüğünün bildirilmesi üzerine mevcut kuvvetlerimizle bahse konu yere intikal edilmiş olup, yaya olarak mezarlık içinde arama-tarama yaparken mezarlığın yüksek kesimlerinden üzerimize önce iki adet el bombası atılmış, akabinde uzun namlulu silahlar ile ateş edilmiştir. İlk atışta polis memuru [M.A] şarapnel parçasıyla sağ bacağının vücuda yakın kısmından hafifçe yaralanmıştır. Ateş edilen yere anında karşılık vermemiz üzerine çıkan çatışma takriben 20 dakika sürmüştür. O anda yaptığımız arazi taramasında aralarında 15-20 metre aralıklarla iki örgüt mensubu ölü olarak ele geçirilmiştir. Ayrıca her ikisinin yanlarında da atılmaya hazır birer adet Rus tipi el bombası bulunmuştur. Cesetler otopsi yapılması için Genç İlçe Emniyet Amirliği Merkez Karakoluna getirilmiştir. İnce arama için havanın aydınlanması beklenmiştir. Saat 05.45 de Cumhuriyet savcısı ile birlikte olay yerinde yapılan incelemede, bir adet kaleşnikof tüfek, iki ayrı yerde çok sayıda bu tüfeğe ait boş kovan, iki adet el bombası pimi, mezarlığın 200 metre güney batısındaki tepede iki adet boş, iki adet dolu Bixi makinalı tüfeğe ait fişek, ayrıca bir adet noktalayıcı (ışıklı) bulunmuştur. Mezarlığın güneyine çıkan dere yataklarında güneye doğru giden 7-8 kişilik guruba ait mekap ayakkabı izleri görülmüştür. Teröristlerin havanın karanlığından faydalanarak bu şekilde kaçtıkları tespit edilmiştir."

11. Başsavcılık ölü muayenesi ve otopsi işlemleri gerçekleştirmiştir. Yapılan işlemler sonrasında 18/4/1999 tarihli Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanakta cesetlerin haricî muayenelerinin yapıldığı, kesin ölüm sebebinin göğüs bölgesinden alınan yaralar sonucu büyük damarların ve hayati organların parçalanmasına bağlı kan kaybı nedeniyle dolaşım yetmezliği olduğu, kesin ölüm sebebinin belli olması nedeniyle klasik otopsiye gerek görülmediği ifade edilmiştir.

12. Cumhuriyet savcısı ölü muayenesi sırasında polis memuru M.A.nın tanık sıfatıyla beyanını almıştır. M.A. beyanında saat 21.00 sıralarında yapılan ihbarda ilçe merkezine teröristlerin sızdığının bildirilmesi üzerine mezarlığa gittiklerini, içeri girerken ateş açılıp el bombası atıldığını, kendilerinin de aynı şekilde bomba atarak ve ateş ederek karşılık verdiğini, çatışmadan sonra taş mezarın yanında ve 20 metre uzağında iki ceset bulduklarını, güvenlik nedeniyle cesetleri karakola getirdikten sonra yaptıkları incelemede her ikisinin üzerinde de Rus yapımı birer el bombası tespit ettiklerini, cesetlerin üzerinde ve olay yerinde başka silah ve mühimmat görmediklerini, karanlık olduğu için olay yerinde detaylı inceleme yapılmadığını belirtmiştir.

13. Polis memuru M.A. hakkında düzenlenen 16/4/1999 tarihli adli muayene raporunda sağ kasık bölgesinde şarapnel parçasına bağlı yüzeysel yaralanma olduğu belirtilmiştir. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26/11/2013 tarihli iddianamede anılan raporun sahte olduğuna dair somut deliller bulunduğu ifade edilmişse de başvuru formu ve ekleri ile UYAP'tan yapılan incelemede rapora ilişkin başkaca bir bilgiye ulaşılamamıştır.

14. Olay günü bekçi olarak görev yapan A.R.A. tutanak düzenlemiştir. Tutanakta A.R.A. saat 20.45 sıralarında Genç ilçesinin C. Caddesi ile Ç. Sokak'ın kesiştiği yerde bulunduğu sırada yanına ismini bildiği bir vatandaşın yaklaşarak C. Mahallesi'ndeki mezarlıkta bir grup teröristin olduğunu söylediğini, C. Caddesi üzerinde zırhlı araç ile bekleyen Özel Harekât Timinin yanına gidip durumu aktardığını, zırhlı araca binip mezarlığa gittiğini belirtmiştir. Araçtan inip mezarlığa doğru birkaç adım atınca kendilerine doğru yoğun bir ateş açıldığını, mevzilendiklerini, Özel Harekât Timlerinin ateşe karşılık verdiğini, zirve kısmından ilçeye doğru yoğun ateş olduğunu, sıcak temas sona erince ilerlediklerini, yer yer ateşin devam ettiğini, yukarı çıktıklarında iki PKK terör örgütü mensubunun ölü olduğunu gördüklerini, daha sonra PKK mensuplarını aşağıya indirerek zırhlı araca koyduklarını, oradan yaya olarak eve gittiğini belirtmiştir.

15. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Daire Başkanlığının 28/6/1999 tarihli uzmanlık raporu şöyledir:

"17. 04.1999 günü saat 21.30 sıralarında Genç ilçesi Cumhuriyet mh. Cumhuriyet mezarlığı civarında PKK terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada olay yerinden ele geçildiği bildirilen '1987SG 8770' numaralı silah; 7,62X39 mm çap ve tipinde fişek atan Bulgaristan yapısı kaleşnikof marka yarı ve tam otomatik ateşleme sistemlerine sahip bir tüfek olduğu, yapılan muayenesinde, normal olarak çalıştığı ve atışına engel mekanik herhangi bir arızasının bulunmadığının görüldüğü, birlikte gönderilen ve (3) üç adedinin kapsülleri üzerinde ateşleme iğnesi darbe izi bulunan toplam 21 adet fişekten kapsülü üzerinde ateşleme iğnesi darbe içi bulunan bir adedi de dahil toplam 19 adedi 7,62X39mm çap ve tipinde kapsülleri üzerinde ateşleme iğnesi darbe izi bulunan 2 adedi 7,62X54mm çap ve tipinde olup, çap ve tiplerine uygun ateşli silahlardan kullanılmak üzere imal edilmiş, kapsülleri üzerinde ateşleme iğnesi darbe izi bulunan 7,62X54 mm çap ve tipinde 2 adet olmak üzere toplam 3 adet fişek dışında kalan 7,62X39 mm çap ve tipinde 18 adet fişekten 8 adedi, inceleme konusu tüfek ime deneme ve mukayese atışlarında kullanılmış ve patladıklarının görüldüğü, Bu itibarla inceleme sonucu tüfek ve belirtilen 18 adet fişek; 6136 sayılı Yasaya göre yasak niteliği haiz ateşli silah ve fişeklerinden olduğu, ayrıca söz konusu tüfek nitelikleri itibariyle aynı yasanın 12/4. Maddesinde belirtilen silahlardan olduğu, Olay yerinden ele geçirildiği bildirilen 7,62X54 mm zap ve tipinde kapsülü üzerinde ateşleme iğnesi darbe izi bulunan 2 adet fişeğin mikroskopta yapılan incelemelerinde çap ve tipine uygun tek bir ateşli silah ile atılmak istendikleri, 7,62X39mm çap ve tipinde 2 adet kovanın mikroskopta yapılan incelenmelerinde; çap ve tipine uygun tek bir ateşli silah ile atıldıkları, Tetkik için gönderilen ve ekspere verilen eşya bölümünün 2. maddesinde belirtilen olay ile ilgili olarak olay yerinden ele geçirildiği bildirilen 7,62X39 mm çap ve tipinde 13 adet kovanın mikroskopta yapılan incelemelerinde (5-4-3-1) olmak üzere çap ve tipine uygun (dört) ayrı ateşli silah ile atıldıkları sonucuna varıldığı, Kapsülleri üzerinde ateşleme iğnesi darbe izi bulunan 7,62X54 mm çap ve tipinde 2 adet fişeğin yukarıda çap ve tipine uygun tek bir ateşli silah ile atıldıklarının tespit edildiği. 7,62X54mm çap ve tipinde 2 adet kovan ile mikroskopta yapılan karşılaştırılmalarında, aralarında çeşitli özellikler yönünden uygunluk bulunduğu görülmüş olup, bu 2 adet fişeğin söz konusu 2 adet kovanı atan silahla atılmak istendiklerinin anlaşıldığı, Olay yerinden ele geçirildiği bildirilen ve yukarıda (12-12-1) olmak üzere çap ve tipine uygun (3) ayrı ateşli silah ile atıldıklarını tespit ettikleri 7,62X39 mm çap ve tipinde 25 adet kovanın ekspere verilen eşya bölümünün 2. Maddesinde belirtilen olay ile ilgili olarak olay yerinden ele geçirildiği bildirilen ve yukarıda (5-4,3-1) olmak üzere çop ve tipine uygun 4 ayrı ateşli silah ile atıldıklarının tespit edildiği, 7,62X39 çap ve tipinde 13 adet kovan ile mikroskopta ayrı ayrı yapılan karşılaştırmalarında, bu 25 adet kovandan, 12 adedinin 13 adet kovandan 1 adedini atan silah ile, 12 adedinin 13 adet kovandan 5 adedini atan silah ile, bir adedinin 13 adet kovandan 3 adedini atan silah ile atıldıklarının anlaşıldığı, İnceleme konusu 7,62X39mm çapı ve tipinde toplam 38 adet kovan ile 7,62X39mm çap ve tipinde kapsülü üzerinde ateşleme iğnesi darbe izi bulunan 1 adet fişeğin birlikte gönderilen kaleşnikof marka tüfekten elde edilen mukayese kovanları ile mikroskopta ayrı ayrı yapılan karşılaştırmalarında, 25 adet kovandan 12 adet ve 13 adet kovandan bir adet olmak üzere toplam 13 adet kovanın inceleme konusu 1987 SG8770 numaralı kalaşnikof marka tüfek ile atıldığının, 7,x62X39 mm çap ve tipinde kapsülü üzerinde ateşleme iğnesi darbe izi bulunan bir adet fişeğin ise aynı silah ile atılmak istendiğinin anlaşıldığı, tetkik konusu 7,62X54 mm çap ve tipinde 2 adet kovan ile kapsülleri üzerinde ateşleme iğnesi izi bulunan 7,62X54mm çap ve tipinde 2 adet fişeğin inceleme konusu kaleşnikof marka tüfek ile atılmış olması/ atılmak istenmesi aralarındaki tip farkı nedeniyle mümkün olmadığının bildirildiği görülmüştür."

16. Başsavcılık tarafından düzenlenen soruşturma dosyası, ölenler Y.E. ve M.E.nin devletin hâkimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik, vahamet arz eden silahlı eylemlerde bulunma suçunu işledikleri iddiasıyla fezleke ile Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığına gönderilmiştir. DGM Başsavcılığı 22/12/1999 tarihinde, Y.E. ve M.E isimli şüpheliler öldükleri için anılan suç nedeniyle haklarında takipsizlik kararı vermiş; Y.E. ve M.E. ile aynı eyleme katıldığı iddia edilen meçhul şüpheliler hakkında ise 1999/907 soruşturma sayılı dosyası ile daimî arama kararı vermiştir. Y.E. ile M.E.nin ölüm olayına ilişkin soruşturma yapılıp yapılmadığı bireysel başvuru formu ve UYAP aracılığı ile ulaşılan bilgi ve belgelerden anlaşılamamıştır.

17. 2010 yılında T. isimli gazetede çıkan "11 yıllık sır ortaya çıktı" başlıklı bir haber üzerine olayla ilgili olarak Başsavcılık yeniden soruşturma başlatmıştır. Söz konusu haberde Bingöl'de 1999 yılında biri 17, diğeri 18 yaşındaki iki gencin ilçeye sızmaya çalışan terörist olduğu iddiasıyla öldürülmesi olayında gerçeğin on bir yıl sonra ortaya çıktığı, bu iki gencin suçsuz yere öldürüldüğü iddia edilmiştir.

18. Başvurucular 24/6/2010 tarihinde Başsavcılığa şikâyet dilekçesi vermiş, yakınları Y.E. ve M.E.nin terör örgütü üyesi olmadığı hâlde Emniyet Amirliğinde görev yapan polis memurları tarafından öldürüldüğünü bildirerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını talep etmiştir.

19. Başsavcılık, G.K. isimli tanığın beyanını almıştır. G.K. 1/7/2010 tarihli beyanında ölenleri köylüleri olmaları nedeniyle yakından tanıdığını, M.E.nin asker malzemesi satan bir dükkânı işlettiğini, ilçede o dönem emniyet teşkilatının amirlik olduğunu, İlçe Emniyet Amiri A.K. ile M.E.nin arasının çok iyi olduğunu, olayın meydana geldiği günden iki gün önce A.K. ile M.E. arasında dükkânda bir tartışma yaşandığını, A.K.nın M.E.den 8.000 dolar borç para alıp borcunu ödemediğini, M.E.nin alacağını talep etmesi üzerine aralarında tartışma çıktığını, A.K.nın borcunu ödemeyeceğini söylediğini, daha sonra da dükkânı terk ettiğini duyduğunu ifade etmiştir. Olay günü iki kişinin öldürüldüğünü duyup karakola gittiklerinde A.K.nın karakolda herkese bağırdığını, içeri girdiklerinde "Siz hepiniz teröristsiniz." diyerek kendilerini karakoldan dışarıya attığını beyan etmiştir.

20. Başsavcılık 1/7/2010 tarihinde S.K.nın tanık sfıtatıyla beyanını almıştır. S.K. beyanında; Y.E. ve M.E.nin olay günü akşam maç izlediklerini, maç bitiminde beraber çıktıklarını, Y.E. ve M.E.nin köşe başında bulunan dükkândan sigara alıp C. Mahallesi'ndeki evlerine doğru hareket ettiklerini, kendisinin de ertesi gün yapılacak seçimler için R. Partisi binasına gittiğini ifade etmiştir. Toplantı yaptıkları esnada C. Mahallesi tarafından silah seslerinin geldiğini, teröristlerle polisler arasında çatışma olduğunu, ertesi gün ise Y.E. ve M.E.nin çıkan çatışma sonucu ölü olarak ele geçirildiğini duyduklarını ancak Y.E. ve M.E.nin herhangi bir yasa dışı örgüte üyeliğinin mümkün olmadığını, ilçe merkezinde bilinen ve sevilen bir ailenin çocukları olduklarını belirtmiştir. S.K. beyanında ayrıca İlçe Emniyet Amiri A.K.nın M.E.den 8.000 dolar borç alıp borcu ödemediğini, bu nedenle M.E. ile aralarında tartışma yaşandığını, bildiği kadarıyla M.E. ile A.K.nın arasının iyi olduğunu, A.K.nın çoğunlukla M.E.nin dükkânında bulunduğunu, aralarının alacak verecek meselesi nedeniyle bozulduğunu, ölenlerin ailesinin olay sonrasında ilçeyi terk ederek Bursa'ya yerleştiğini belirtmiştir.

21. Başsavcılık 7/7/2010 tarihinde A.A.nın tanık sıfatıyla beyanını almıştır. A.A. beyanında; olayın meydana geldiği gün çatışma seslerini duyduğunu, o esnada seçim çalışması için evleri dolaştığını, komşusu Z.A. ile eve giderken sokağın başında güvenlik kuvvetleri ile birlikte Emniyet Amiri A.K.yı gördüğünü, A.K.nın iki leş aldıklarını, kendilerine dışarı çıkmamalarını, seçim çalışmalarını iptal etmelerini söylediğini belirtmiştir. A.A. beyanında ayrıca Z.A. ile evlerine döndüklerini, ölen kişilerin M.E. ve Y.E. olduğunu öğrendiklerini, bu çocukların ve ailelerinin terörle herhangi bir irtibatlarının olmadığını, A.K.nın M.E.nin işlettiği dükkândan sürekli sigara ve pipo tütünü aldığını, ilçedeki asker ve polislerin de ölenlerin dükkânından alışveriş yaptığını, ölenleri yakından tanıdığını, buna rağmen olay akşamı A.K.nın "İki leş aldık." dediğini, o dönem ilçe karışık olduğundan vatandaşların olayın iç yüzünü bilmesine rağmen söylemediğini, A.K.nın usulsüz işlemlerinden dolayı baskı ve korku içinde olduklarını beyan etmiştir.

22. Başsavcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında otuz altı kişinin tanık sıfatıyla beyanları alınmıştır. Tanıklar beyanlarında birbirleriyle benzer şekilde genel olarak M.E.nin Y.E.nin amcası olduğunu, M.E.nin Genç Kaymakamlık binasının karşısında askerî malzeme satan bir dükkânı bulunduğunu, Y.E.nin ise lise öğrencisi olduğunu, boş zamanlarında amcası M.E.nin yanında çalıştığını, terör örgütüyle irtibatının olmadığını, asker ve polislerin M.E.nin dükkânından alışveriş yaptıklarını, dönemin İlçe Emniyet Amiri A.K.nın da M.E.nin dükkânına sık sık gidip geldiğini, olay günü ölenlerin ilçe merkezinde bulunan bir kahvehanede maç izlediklerini, maçın bitiminde K. isimli kuruyemiş dükkânından sigara alıp C. Mahallesi'ndeki evlerine gittikleri sırada silah sesleri duyduklarını, ertesi gün öldürüldüklerini duyduklarını beyan etmiştir.

23. Başsavcılık, başvurucu Ahmet Yılmaz'ın müşteki sıfatıyla beyanını almıştır. Ahmet Yılmaz beyanında M.E.nin kardeşi, Y.E.nin oğlu olduğunu, ilçedeki tüm asker ve polislerle aile olarak ilişkilerinin çok iyi olduğunu, onlar tarafından çok iyi tanındıklarını, örgüte sempatilerinin dahi olmadığını herkesin bildiğini, İlçe Emniyet Amiri A.K.nın kendilerinden 8.000 dolar borç para aldığını, parayı ödemesini istediği için tartıştıklarını, A.K.nın her gün dükkânlarına gelmesine rağmen alacak verecek meselesi yüzünden aralarının bozulduğunu beyan etmiştir. Yakınlarının ölüm olayından sonra bir gece polis panzerinin evlerinin önüne geldiğini, içinden maskeli birinin inerek şikâyetçi olurlarsa evlerini yakacaklarını, aynı şekilde kendilerini de öldüreceklerini söylediğini, korkarak ilçeyi terk etmek zorunda kaldıklarını beyan etmiştir.

24. Başsavcılık, başvurucu Asiye Eliveren ve Hanife Eliveren'in müşteki sıfatıyla beyanlarını almıştır. Başvurucular beyanlarında yakınlarının terör örgütü ile irtibatlarının olmadığını, bir gece polisin panzerle gelerek Ahmet Yılmaz'la görüştüğünü, ne konuştuklarını duymadıklarını beyan etmiştir.

25. Başsavcılık, Genç Kaymakamlığına müzekkere yazarak o dönem görev yapan polis memurlarının kimlik bilgilerinin ve görev yerlerinin bildirilmesini talep etmiş; müzekkere cevabında polis memurlarının kimlik bilgileri ve görev yerleri bildirilmiştir.

26. Başsavcılık tarafından yapılan soruşturma sonucu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli olduğu belirtilerek soruşturma dosyası 26/7/2010 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da 25/8/2010 tarihinde 1999/907 Sor. sayılı dosya ile anılan soruşturma dosyasının birleştirilmesine karar vermiştir.

27. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 28/12/2011 tarihinde polis memuru A.H.nin talimat yoluyla tanık olarak alınan ifadesi şöyledir:

"... Ben olay tarihinde Merkez Karakolunda bulunuyordum. O dönem o bölgede olağanüstü hal devam ediyordu. Olayın olduğu gün bir seçim arefesiydi. İlçeye sürekli Bingöl merkezden özel harekat polisleri gelip devriye atıyorlardı. Özel harekat polisleri genellikle bir ya da iki dragon denilen hem uçaksavar mermisi atabilen hem de lançır mermisi atabilen zırhlı araçlarla geliyorlardı. İlçede saldırı ya da sızma olacağı zamanlar önceden istihbarat birimlerinden bilgi geliyordu. O gece de terör saldırısı olabileceğine yönelik duyum alınmıştı. Gece bizim emniyet müdürlüğünün elinde bulunan bir dragon, bir panzer, bir de şortland araçlar ile özel harekat da kendisinin getirmiş olduğu araçlarla koordineli olarak sızmaya ve terör saldırısına karşı devriye atılıyordu. Gece saatlerinde silah sesleri duyulmaya başladı. Ben karakoldan olayı telsiz anonslarından dinliyordum. Anonsta karşı taraftan ateş edildiği, bizim görevlilerin de karşılık verdiği şeklinde anonslar geçiyordu. Silah sesleri de devam ediyordu. Çatışma devam ederken telsiz anonstan bir şahsın alındığı bilgisi geçti. Bir müddet sonra ise ikinci bir şahsın alındığı yönünde anons geçti. Daha sonra görevliler çatışmada öldürülen iki şahsın cesedini zırhlı araçla karakolun bahçesine getirip koydular. O sırada oraya halk da toplandı. Ölenlerin yakınları şahısları teşhis etti. Hatta bunlardan birinin bacağı da kopmuştu. Terörle Mücadelede şahsın bu şekilde bacağı silah mermileri ile kopmaz ancak dragonların atmış olduğu lançır mermisi ile kopabilir. Şahsın bacağı da lançır mermisinin isabeti sonucu kopmuştu. Şahısların ateş ettiği söylenen yere gittim. Orası Genç ilçesinin dağ tarafında bulunan mezarlığın bulunduğu yerdi. Ateş edilen yer mezarlığın içerisi idi. Mezarlığın etrafı taş duvarla çevriliydi ve ateş etmeye müsaitti. Ateş edilen yer şehrin son binalarına yaklaşık 300 metre mesafedeydi. Zaten lançır denilen silah mermisi yakın mesafeye atılamaz. Tahminime göre 100 metre ve fazlasına ateş edilebilir. Daha kısa mesafeye atılırsa kendisine zarar verebilir..."

28. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca gizli tanık Mu.nun 7/3/2012 tarihinde talimat yoluyla beyanı alınmıştır. Gizli tanık Mu.nun 7/3/2012 tarihli beyanı şöyledir:

"... 1998 yılı bahar aylarında (Mayıs-Haziran) o dönemde komiser olan [K.Ç.] grup amirliğinde üç timden oluşan Özel Harekat Personelinin Genç ilçesi Yerlikaya köyünde PKK terör örgütü mensuplarıyla girilen sıcak çatışma sonucu 5 PKK'lı ölü ele geçirilmiş, akabinde olay yerine yakın samanlıkta PKK terör örgütüne ait şu anda sayısını hatırlayamadığım çok sayıda dürbün, telsiz, kaleşnikof marka tüfek, biksi marka tam otomatik tüfek ve çok sayıda rus yapımı el bombası ele geçirilmiş, bu mühimmatlarla bir kısmı mühimmat sorumlusu [H.A.S.] imzalı Bingöl Jandarma Alay Komutanlığına teslim edilmiştir. Ancak bu mühimmatlardan bir kısmı ise komiser [A.K.Ç.nin] direktifleri doğrultusunda bir adet biksi, altı adet kaleşnikof marka tüfek, iki adet dürbün, bir adet telsiz ve yirmiye yakın rus yapımı el bombası olası yanlışlıklarda kullanılmak üzere şube mühimmat deposu tulum ve kampetlerinde bulunduğu odada tulumların arasına saklanmak suretiyle bırakılmoştır. Ben mühimmat depo amirliğinden ayrılmadan yan 1999 Eylül ayına kadar malzemeler söylediğim yerde bulunmaktaydı. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen depoda yapılacak araştırmayla bu kaıyıt dışı malzemelerin ele geçirileceği kuvvetle muhtemeldir. İşte Genç ilçesinde 1999 yılı Nisan ayında meydana gelen olayda ölen iki gencin yanında bulunan bir adet kalaşnikof marka tüfek ile iki Rus yapımı el bombası olay saatinden sonrası Bingöl merkez Özel Harekat Şube Mühimmat deposundan alınarak Genç ilçesi olay mahalline bırakılan silahlardır. Şöyle ki ifadem içerisinde çalışma düzeni hakkında vermiş olduğum bilgiler ışığında 1995-1998 Nisan ve Mayıs ayına kadar tim personeli olarak görev yaptım. 1998 Nisan ve Mayıs ayı itibarıyle 1999 Eylül ayına kadar şube mühimmat deposunda bütün demirbaş malzemelerin zimmetini üzerime almak suretiyle polis memuru [H.A.S.] ile görev yaptım. Bu olayın olduğu saatlerde yani akşam saat 21.00-21.30 civarında sözde çatışmanın başlamasından yaklaşık 15-20 dakika sonra her operasyonda olduğu gibi [H.A.S.] ile birlikte şube mühimmat deposunda görevimizi yapmak üzere şubeye geldik. Sözde çatışmanın 20 dakika önce başladığını Şube Müdür vekili Başkomiser [K.Ç.] ve o gece Grup Amiri Komiser [B.G.] ile birlikte çatışma bölgesi olan Genç ilçesi bekleme görevinde olan tim amiri polis memuru [M.A.] ve Tim personeline takviye amaçlı belgeye gittiğini öğrendim. Diğer bütün arkadaşlar gibi bende Şube Müdür vekili [K.Ç.dan] gelecek emir ve direktifleri beklemeye başladık. Olayın başlamasından yaklaşık bir - bir buçuk saat sonra Başkomiser [K.Ç.] mühimmat deposunda beraber çalıştığımız polis memuru [H.A.S.yı] arayarak acele olay yerine depoda bulunan Yerlikaya köyünde ele geçirilen silahlardan bir adet kaleşnikof ve iki el bombası getirmesini kimsenin bilmemesi ve görmemesi uyarılarıyla, ben de tulum ve kampetlerin arasında gizlenmiş olan silah ve el bombalarından bir adet kalaşnikof ve iki adet elbombasını [H.A.S.ya] vermek suretiyle olay yeri olan Genç ilçesine gönderdim. Polis memuru [H.A.S.] olay yerinden geldikten sonra, olay yerinin tamamen projektörlerle aydınlatılmış olduğunu, sözde çatışmanın yerleşim yerine çok yakın bir yerde başlayarak mezarlık içerisine kadar devam ettiğini, mezarlık içerisinde bulunan türbe şeklindeki yerde bittiğini, olayda çok sayıda mermi kullanıldığı ve el bombası roket, lav silahının da kullanıldığı, ilk ateşi pusu faaliyetinde bulunan korucuların başlattığını daha sonra tim amiri polis memuru [M.A.] ve tim personelinin olaya dahil olduğunu, korucularda bulunan kaleşnikof tüfek seslerine karışımı olan özel timin sanki karşısında terörist unsur varmış gibi olaya mühadele ettiğini, masum iki gencin türbeye benzer yerde yanlışlıkla öldürüldüğünü, gençlerden bir tanesinin bacağının kopik olduğunu, çok sayıda mermi yarasının bulunduğunu, birinin üzerinde hala okul kravatı olduğunu, olayın olduğu yerde Başkomiser [K.Ç.], o gece grup amiri [B.G.], polis memuru [M.A.] Genç ilçe Emniyet Amiri Başkomiser [A.K.nin] olduğunun, ilçe halkının olay yerine yaklaşmaması için olay yeri güvenlik tedbirlerinin alındığını, depodan getirdiği mühimmatı [K.Ç.ye] verdiğini, [K.Ç.nin] de ölen gençlerin yanına bırakmadan önce boş araziye atış yapılarak kaleşnikofla darbeler yaptıktan sonra bıraktığını, bu şekilde düzenleme yapıldıktan sonra İlçe Cumhuriyet Savcısının çağırıldığını. Cumhuriyet Savcısının da yapılan yanlışlığı anlayacak ki gençlerden birinin üzerindeki okul kravatını kasıtla 'bari şu kravatı alın' şeklinde sözler söylediğini, polis memuru [H.A.S.nın] söylemi ile öğrendim. Ayrıca yine [H.A.S.nın] anlatımında polis memuru [M.A.ya] çatışmada yaralanmış raporu alınarak yapılan düzenlemenin sağlamlaştırıldığını da öğrendim. İlk atışı başlatan korucu unsurun o bölge insanı olması, bölge insanını iyi bilen tanıyan kişiler olması nedeniyle pusu bölgesinin aydınlatılmış hatta yerleşim yerlerine çok yakın oyarak başlayan ilk ateş sırasında neden aceleci başlatıldığı, olay gecesi pusu faaliyeti icra eden ilk atışı başlatan korucu unsurların öldürülen gençlerin aileleriyle bir husumetinin olup olmadığının, yine sözde çatışmada düzenlemeye sağlamlaştırmak için yaralandığı yönünde rapor alan polis memuru [M.A.nın] görev ve tazminatı için müracaatının olup olmadığının araştırılması, tim personelinin söde ele geçen iki terörist, bir kaleşnikof tüfek iki adet rus yapımı el bombaları için Valilik Makamına Emniyet Müdürlüğünün teltif müracaatının olup olmadığının (ki vicdani rahatsızlıkları nedeniyle bu konuda başvuruda bulunulmamıştır) araştırılmasını soruşturmanın selameti açısından yararlı olacağını düşünüyorum..."

29. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 9/7/2012 tarihinde polis memuru M.A.nın tanık sıfatıyla alınan beyanı şöyledir:

"...olay tarihinde Bingöl özel harekat polis şubesinde polis memuru olarak görev yapıyordum. Olay tarihinde 2 tim olarak 25-30 kişi Genç ilçesine görevlendirilmiştik. timlerden biri YİBO bölgesinde görev yapıyordu. 3 unsurdan oluşan diğer timin başında ben vardım. 2 timin başında da grup amiri olarak [B.] komiser vardı. Seçim dönemiydi, yakın tarihte teröristler iki defa ilçeyi basmışlardı. Olayın olduğu dönemde de seçim bürolarına saldırı olabileceği konuşuluyordu. Unsurlardan biri karakolda bekliyordu ikisi de zırhlı araçlarla devriye görevi yapıyordu. Saat 21.30 sıralarında gurup amirimiz telsizle anons ederek beni çağırdı, bir grup teröristin mezarlık bölgesine sızdığına dair telefonla ihbar geldiğini söyledi. 3 unsurdan oluşan 15-16 kişilik timle mezarlığa araçlarla gittik araçlardan inip yokuş yukarı doğru çıkmaya başladık, 20-30 m yukarda ateş edilmeye başlandı, el bombası da atılıyordu. Hava karanlıktı, mezarlıkta aydınlatıcı bir lambada yoktu, ateş edenlerin silahlarının namlu ağız alevlerini görebiliyorduk kendilerini göremiyorduk, seslerini de duyamıyorduk, atılan el bombalarının birinin şarampol parçası sağ kasığımın yukarı kısmına geldi. Ancak önemli bir yaram olmadığı için çatışmaya devam ettim, biz de el bombası atarak ve silahla karşılık verdik. Biz 40-50 m alana dağılmıştık karşılıklı ateş ediyorduk bize ateş edenlerin kaç kişi olduğunu bilemiyorum, çatışma bittikten sonra arka taraflarda bixi kovanları da bulduk. Bize ateş edilen el bombası atılan yerde bir ceset bulduk biz kademe kademe ilerliyorduk, buraya gelmeden önce bir hırıltı sesi duymuştum, bize doğru ateş kesilince de yaklaştım ve bir ceset buldum, kıyafetleri sivildi, hatta ceketinin cebinden bir kravat bulduğumuz da hatırlıyorum. Bu cesedin 15-20m aşağısında 2. bir ceset daha arkadaşlar bulmuşlar o da sivil kıyafetliymiş. Yanında kaleşnikof marka tüfek vardı ayrıca her 2 cesedin yakınlarında Rus yapımı el bombaları da bulunmuştu. Her iki cesedi polis karakoluna götürdük, Olay günü ilçe emniyet amiri [A.K.yi] ben hiç görmedim cesetleri bıraktıktan sonra tedavi için sağlık merkezine gittim, geri dönünce de karakolda görevli komiser ifademizi aldı. Daha sonra da savcı bey geldi olay yerine gittik keşif yaptık tutanaklar tanzim edildi bana gösterdiğiniz krokiyi ben çizdim daktilo ile yazılan olay ve olay yeri inceleme tutanağını da ben yazdırdım. Ölen cesetlerin el svaplarını soruşturmayı yürüten ilçe emniyet müdürlüğü görevlileri ile savcının alması gerekirdi ben şimdi düşünüyorum keşke alsaydılar diyiyorum ancak almamışlar. Vurulan şahıslardan birini bize doğru ateş edilen yerden ayağı kalkıp ateş ederek ilerlerken gördüm daha sonra vurulup yuvarlandı. Bu nedenle bu kişilerin başka yerde öldürülüp mezarlığa götürüldüğüne ihtimal vermiyorum onları bizim timimiz çatışma sırasında öldürdüğünü düşünüyorum...."

30. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 9/7/2012 tarihinde polis memuru B.G.nin tanık sıfatıyla alınan beyanı şöyledir:

"... Ben olayın olduğu 1999 yılında Bingöl il emniyet müdürlüğü özel harekat şubesinde müdür olarak görev yapıyordum. Genç ilçe emniyet amir vekili [A.K.] idi. İl emniyet müdürlüğüyle hemşeri olduğu için sık sık özel harekat ekibi isterdi, bu veya benzeri başka sebeplerle özel harekatçılar kendisini sevmezlerdi. İlçe emniyet amirliğine bağlı bir polis karakolu da vardı. Binaları farklı yerlerdeydi. Genç ilçesine gittiğimizde daha çok karakola uğrardık, bide cadde ve sokaklarda devriye, pusu görevleri yapardık. [A.K.Ç.] şube müdürümüz idi. Olay tarihinde Genç ilçesinde görevlendirilen ekibin grup amiri bendim. 2 tim özel harekat polisi olarak Genç ilçesine gitmiştik, timler 15-16 kişilikti, olaydan önceki saatlerde timlerden biri YİBO yakınlarında pusu faaliyeti yapıyordu, diğeri de ilçe merkezinde caddelerde devriye görevi yapıyordu, her timde bir panzer bir shortlant bir de lantrover araç oluyordu. Timler 3 unsurdan oluşuyordu. İlçenin giriş bölümünde jandarmaya bağlı olan korucular da emniyet amirinin jandarma komutanın ricasıyla nöbet tutuyordu. Ancak korucular nöbet yerlerinde yarım saat kadar oyalandıktan sonra evlerine gidip kendi işleriyle meşgul oluyorlardı, nöbet yerleri emniyet bölgesinde olduğu için başlarında kontrole kimse bulunmazdı. Onlarda türlü bahanelerle nöbet yerlerini terk ederlerdi. Olayın meydana geldiği sırada 5 kişilik bir unsur polis karakolunda bekliyordu. 10-12 kişilik bir unsurda cadde ve sokaklarda idi, ben karakolda idim, Saat 21.00 geçmişti. Karakola Emniyet bekçisinin telefonla bir terörist grubun Derekul deresi ve Cumhuriyet mezarlığı civarında görüldüğü ihbarının yaptığı söylendi. İlçe merkezinde bulunan ve devriye görevini yapan unsurlarla karakoldaki unsurlara da Cumhuriyet mezarlığına gitme talimatını verdim başlarında bende gittim. Mezarlığa girip yokuşa doğru çıkmaya başladığımız sırada bir el bombası sesini duyduk. Arkadaşlarımızdan [M.A.] bu el bombası şarapnel parçasıyla yaralandı. Yaklaşık 30 metre yukarımızdan ve arka taraflardan da ateş edilmeye başlandı. Biz ateş edenleri görmüyorduk, sadece namlu alevlerini görebiliyorduk. 30 metre yukarımızda iki üç kişi arka taraflarında da 4-5 kişinin olduğunun toplamda 7-8 kişilik bir grubun olduğunu tahmin ediyordum. Biz geriye yatarak karşılık verdik. El bombası attık ve silahlarımızla ateş ettik. Çatışma 15-20 dakika sürdü. Biz ateş ederken bir yandan da sıçrayarak yaklaşıyorduk. Mezarlık içinden bize ateş edenlerin ateş etmeyi kesmelerinden sonra bu bölgeyi kontrol eden arkadaşlar bir ceset olduğunu söylediler. arka taraftan ateş gelmeye devam ediyordu. Arkadaşlar bu cesedi çevirip kontrol ettiklerinde bir adet rus tipi el bombası olduğunu söylediler. Bu cesedin 15 metre kadar sol tarafından bir ceset daha vardı. Cesetlerden birinin bacağının koptuğunu da sonradan öğrendim. Cesetleri mezarlıktan sonra alıp ilçe emniyet amirliğine veya karakola götürdüler. Ben cesetleri sadece mezarlıktayken görmüştüm, karanlık olduğu içinde elbiselerine dikkat etmemiştim. Sabah erken saatlerinde savcı bey olay yerinde inceleme yaptı. olay tutanağını ilçede görevli memur arkadaşlar tuttular. Biz de imzaladık. Arkasından da ilçeden ayrıldık. Bingöl özel harekat şube müdürlüğünde teröristlerden ele geçirilen kayıt dışı silah ve mühimmatlardan haberim yoktu. Öldürülen şahısların terörist olmadıklarına dair iddiada bulunulduğunu ilk defa duydum bu tarihe kadar onların PKK'lı teröristler olduğunu biliyordum. Bu kişilerin çatışma sırasında bizim arkadaşlar tarafından vurulduğunu yoksa başka yerde daha önce öldürülüp cesetlerinin buraya atılmasından sonra taciz ateşi açılarak bizim oraya çekilip çekilmediğini bilemiyorum, bu da mümkündür. O akşam [A.K.yı] hiç görmedim. Cesetleri gönderdikten sonra biz arka taraftan ateş edenlerin peşinden gittik, onlarda ateşi kestiler kayboldular. O gün teröristlerin hiçbirini görmedik. Seslerini de duymadık, sadece silahların namlularından çıkan alevleri gördük, taşların yuvarlanması ve patırtı sesleri duyuyorduk, ancak insan sesi duymadık, sadece cesedi bulduğumuz yerde inleme sesi duyan arkadaşlarımızın olduğunu biliyorum. Ateş edilen yerin gerisi ormanlık ve dağlık alan idi, ormana gidip kaybolduklarını düşündük. Bulduğumuz boş kovanları da karakola teslim etmiştik. Sabah erken saatlerde de savcının ayrılmasından sonra Bingöl'e gittik. [A.K.nın] bulunduğu ilçe emniyet amirliğine hiç gitmedik. Bu tür operasyonların sonucunda soruşturma yürüten polis memurları taltif yazısı yazarlarsa operasyonlara katılanlara tazminat verilir. Ancak operasyonların yarısına yakınında yazılmazdı, bu olayda da yazılmamıştı. Şube müdürümüz [K.Ç.nin] Bingöl'e gelip gelmediğini bilmiyorum. O gün olaydan sonrada mezarlık çevresinde Dragon ve Shortland idi, ring atmıştık. Şube müdürümüzün gelip gelmediğini hatırlamıyorum..."

31. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 4/10/2012 tarihinde tanık sıfatıyla alınan beyanında A.R.A. kendisine teröristleri gördüğünü söyleyen kişinin N.Ö. olduğunu, panzerden hiç inmediğini, mezarlığa ve çatışmanın olduğu yere gitmediğini, tutanağın son kısmının doğru olmadığını, bu kısmı okumadan imzaladığını, panzerde bulunduğu sırada çatışma bölgesindeki polis memurunun telsizden "Birini vurduk, üst kısımdan ateş etmeye devam ediyorlar." dediğini belirtmiştir. A.R.A. beyanının devamında, bir süre sonra M.E.nin cenazesini panzerin yanına getirdiklerini, kendisine evine gitmesini söylemeleri üzerine panzerden çıkıp evine gittiğini, bir iki saat sonra Emniyet Amirliğine çağrıldığını, polis memuru A.Ş.nin tutanak tuttuğunu, kendisinin de imzaladığını, imzalamadan önce tutanağı okuduklarını, daha sonra polis karakoluna gitmesini istediklerini, öldürülenlerin M.E. ve Y.E. olduğunu öğrenince karşılaştığı polis memurlarına onların terörist olmadıklarını söylediğini, zaten onların da bunu bildiğini ifade etmiştir. Ayrıca ölenlerin yolda öldürülüp mezarlığa götürülmediğini, çatışma başlayınca korkup mezarlığa girmiş olabileceklerini, yanlışlıkla bu sırada vurulmuş olabileceklerini beyan etmiştir.

32. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 23/11/2012 tarihinde A.K.A.nın tanık sıfatıyla beyanı alınmıştır. A.K.A. beyanında olay günü kahvehanede maç izlediğini, yan masada ise Y.E., M.E. ve R.E.nin olduğunu, maç bittikten sonra kahvehaneden çıkıp köşedeki kuruyemiş dükkânından sigara almaya gittiğini, hemen arkalarından Y.E., M.E. ve R.E.nin de gelip sigara aldığını, dükkândan birlikte çıktıklarını, evlerinin bulunduğu sokağa doğru gittiklerini, kendisinin de R. Partisi binasına yöneldiğini, yaklaşık 50 metre kadar uzaklaştıktan sonra silah sesleri duyduğunu belirtmiştir. A.K.A. beyanının devamında kuruyemiş dükkânından ayrıldıkları sırada Y.E.nin elinde lazer ışığı veren küçük bir oyuncak olduğunu, Y.E. ve M.E. köşeyi döndüklerinde polislerin Y.nin elindeki lazer ışığını görünce terörist olduğunu zannedip ateş etmiş olabileceğini, yol üzerinde ve mezarlık içinde cesedin bulunduğu yerde kan izleri olduğunu, bu olayı evi orada bulunan çok kişinin gördüğünü ancak konuşmadığını beyan etmiştir.

33. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğünde bulunduğu iddia edilen kayıt dışı mühimmatla ilgili bilgi verilmesini istemiş, Özel Harekât Şube Müdürlüğünde oluşturulan araştırma komisyonu tarafından düzenlenen 17/12/2012 tarihli raporda kayıt dışı mühimmat bulunmadığı belirtilmiştir.

34. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 29/1/2013 tarihinde Mu.E.nin tanık sıfatıyla beyanını almıştır. Mu.E. alınan beyanında olay günü sabah erkenden işyeri olan pastaneye gittiğini, yolda karşılaştığı esnaftan M.E. ve Y.E.nin öldürüldüğünü öğrendiğini, işyerine gelir gelmez R.E.nin de geldiğini, ağlamaklı, kötü bir hâlde olduğunu, gözlerinin kıpkırmızı olduğunu, kahvaltı yapmak istediğini söylediğini beyan etmiştir. R.E.ye kahvaltı yaptığı sırada M. ve Y.nin neden öldürüldüğünü sorduğunu, R.E.nin ise kendisine M.ve Y.nin polisler tarafından öldürdüğünü, olay gecesi M. ve Y. ile birlikte kahvede maç seyrettiklerini, maçtan sonra kuruyemiş büfesinden M.nin sigara aldığını, M.nin evinin olduğu sokağa yaklaştıklarını, aniden gözlerine bir ışığın geldiğini, irkilip gözünü kapattığı sırada silah seslerinin geldiğini, M.nin "Ah!" diye bağırdığını, kendisinin ise yere atıp yolun üzerindeki bir kamyon kasasının altına girdiğini, oradan da okul duvarından atlayarak kaçtığını söylediğini beyan etmiştir. Mu.E. beyanında ayrıca bu olaydan sonra M. ve Y.nin ailesinin Bursa'ya taşındığını, yakın arkadaşı M.G.nin olay gecesi M. ve Y.nin yanında R.E.nin olduğunu ancak korktuğu için bunu sonradan inkâr ettiğini söylediğini ifade etmiştir.

35. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 30/1/2013 tarihinde M.A.A.nın tanık sıfatıyla beyanını almıştır. M.A.A. alınan beyanında olayın olduğu sırada olay yerine 50 metre kadar mesafedeki bir çay bahçesinde oturduğunu, ertesi gün seçim olduğu için çarşının kalabalık olduğunu, çay bahçesinde ondan fazla Özel Harekât polisinin bulunduğunu, saat 21.00'den sonraki bir saatte silah seslerinin gelmeye başladığını, 4-5 dakika kadar bu ateşin devam ettiğini, yan masada oturan polislerin telsizinden "İki kelle aldık." şeklindeki anonsu duyduğunu, Emniyet Amiri A.K.nın da çay bahçesinde kalabalığın içinde oturduğunu, bu anonsun duyulmasından sonra polislere doğru "Ateşi kesin." diye bağırdığını, ateşin geldiği yere hızlı adımlarla gittiğini, silah sesleri gelmeye başladığında çay bahçesindeki kalabalığın kaçışmaya başladığını, bazılarının yere yattığını, kendisinin de çay bahçesinin duvarının dibinde beklediğini, ertesi sabah olayın meydana geldiği sokağa gittiğini, bölgede kan izlerinin olduğunu ve krokide görülmeyen dar yollardan mezarlığa kadar gittiğini, izleri takip ettiğinde mezarlığın içindeki kümbetin çevresinde kan izlerinin yoğunlaştığını gördüğünü beyan etmiştir.

36. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 8/2/2013 tarihinde R.E.nin tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. R.E. olay günü M. ve Y.yi hiç görmediğini, Mu.E.nin beyanında anlattığı gibi pastanede kahvaltı ettiğini ancak bu olayın M. ve Y.nin öldürülmesinden bir hafta önce meydana geldiğini, Mu.E.nin beyanlarının doğru olmadığını iddia etmiştir.

37. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/2013 tarihinde N.Ö.nün tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. N.Ö. olayın olduğu saatlerde ilçenin çarşısında dolaşırken silah sesleri duyduğunu, çatışma olduğunu düşündüğünü, ara sokağa girip beklediğini, silah sesleri kesilince merak edip olay yerine gitmek istediğini ancak polislerin izin vermediğini, olay günü terörist görmediğini, bekçi A.R.A.yı o akşam görüp görmediğini hatırlamadığını ancak C. Mahallesi'nde silahlı şahısları gördüğünü söylemediğinden emin olduğunu ifade etmiştir.

38. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 20/3/2013 tarihinde, ölenlerin PKK terör örgütü mensubu olduğuna dair bir delil olmadığı, güvenlik görevlilerinin eylemlerinin birden fazla kişiyi kasten öldürme, gerçeğe aykırı olarak resmî belge düzenlemeye tehdit suçlarını oluşturduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek soruşturma dosyasını Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

39. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmaya devam ederek şüphelilerin ifadelerinin alınması için talimat yazmıştır.

40. Kolluk görevlileri 10/10/2013 tarihinde polis memuru M.A.nın şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. M.A. talimat yoluyla alınan ifadesinde olay tarihinde Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğünde görevli iken Genç ilçesinde devriye görevi ifa ettikleri sırada Grup Amiri B.G.ye mezarlıkta silahlı örgüt mensuplarının olduğu bilgisinin gelmesi üzerine sekiz on kişilik bir kuvvetle mezarlık bölgesine geldiklerini, yanlarında B.G.nin ve ismini hatırlamadığı bir bekçinin de olduğunu, mezarlığın orta kısmındaki tepeye çıkmak üzereyken el bombası atıldığını, uzun namlulu silahlarla ateş açıldığını, kendilerinin de karşı ateş açtıklarını, bu esnada bacağının sağ tarafından yaralandığını belirtmiştir. M.A. ayrıca teröristleri mezarların arkasına mevzilendikleri için gece karanlığında göremediklerini, sadece alevlerin olduğu kısma ateş ettiklerini, aşağıya doğru bir kişinin koştuğunu gördüklerini, üzerine ateş ettiklerini, şahsın yuvarlanarak gözden kaybolduğunu, çatışmanın yaklaşık yirmi dakika sürdüğünü, terör unsurlarının bölgeyi terk etmesinden sonra mezarlığın içinde iki erkek cesedi bulduklarını, cesetlerin yanında Rus tipi patlamamış bir el bombası olduğunu, otopsi yapılmak üzere cesetleri araca koyup Emniyet Amirliğine getirdiklerini ifade etmiştir. M.A. kendisinin de sağlık merkezine giderek rapor aldığını, doktorun rapor tarihini yanlışlıkla bir gün öncesi olarak belirttiğini, karakolda görevli komisere ifade verdikleri sırada Cumhuriyet savcısının da orada bulunduğunu, örgüt mensuplarının yanlarındaki mühimmatın hava aydınlandıktan sonra Cumhuriyet savcısının refakatinde bulunduğunu, gizli tanık beyanlarının doğru olmadığını, timde sekiz on kişilik bir ekip olduğunu, olay yerine onlarla birlikte gittiklerini, gerektiğinde onlara sorulabileceğini bildirmiştir.

41. Polis memuru H.A.S. 12/6/2013 tarihinde talimat yoluyla ve tanık sıfatıyla kolluk görevlileri tarafından alınan ifadesinde; olay tarihinde depo sorumlusu olmayıp deponun zimmetinin de kendisinde olmadığını, olay tarihinde görevli bulunmadığını, depoya kayıt dışı mühimmat sokulmasının mümkün olmadığını, Komiser A.K.Ç.nin böyle bir talebi olmadığını beyan etmiştir.

42. Polis memuru M.Y. 17/9/2013 tarihinde talimat yoluyla ve şüpheli sıfatıyla kolluk görevlileri tarafından alınan ifadesinde; olay tarihinde bölücü terör örgütü mensuplarının mezarlığın üst kısmında bulunduğu ihbarı üzerine olay yerine intikal ettiklerini, üzerilerine ateş açıldığını, el bombası atıldığını, kendilerinin de karşılık verdiğini, teröristlerin gecenin karanlığından faydalanarak kaçtığını, ortam normale döndükten sonra iki terör örgütü üyesinin etkisiz hâle getirildiğini gördüğünü beyan etmiştir.

43. Polis memuru B.G. 26/9/2013 tarihinde Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca talimat yoluyla ve şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde; olay günü polis karakoluna telefonla mezarlık bölgesine teröristlerin geldiğinin ihbar edildiği söylenince ilçe merkezinde devriye görevi yapan M.A.nın timini olay yerine sevk ettiğini, kendisinin de beş arkadaşıyla olay yerine gittiğini, mezarlığa girişten tepeye doğru timle çıkarken üzerilerine el bombası atıldığını, silahlarla ateş edilmeye başlandığını, kendilerinin de karşılık verdiğini, çatışmanın yaklaşık 20-25 dakika sürdüğünü, tepeye çıktıklarında iki terörist cesedi bulduklarını, ölenleri tanımadığını ancak kendilerine ateş etmeleri nedeniyle terörist olduklarını düşündüğünü, olay gecesi ne yaşandıysa ona uygun olarak tutanak tuttuklarını beyan etmiştir.

44. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı 7/11/2013 tarihinde yazılan talimat üzerine polis memuru A.K.Ç.nin ifadesini almıştır. A.K.Ç.nin şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde; olay tarihinde Özel Harekât Şube Müdürlüğünde görevli olduğunu, olay tarihinden yaklaşık bir ay kadar önce adliye lojmanlarının teröristler tarafından taranması üzerine Özel Harekât Şube Müdürlüğü olarak Genç ilçesinde her akşam on beş kişi görevlendirildiklerini, ilçenin 100-150 metre doğusundaki tepelerde pusu görevi yaptıklarını belirtmiştir. Olay günü Komiser B.G. komutasındaki timin görevli olduğunu, Özel Harekâtta görevli polislerin çatışmaya girdiği anonsu gelmesi üzerine takviye kuvvetle ilçeye gittiklerini, ilçeye vardıktan sonra çatışma alanına en yakın yerdeki polis karakoluna gittiklerini, silah sesleri kesilince iki şahsın etkisiz hâle getirildiğinin anons edildiğini, bu iki şahıs karakola getirildiğinde ikisinin de ölü olduğunu, Cumhuriyet savcısının ölenlerin üzerinde iki el bombası bulduğunu belirtmiştir. Ayrıca M.A. isimli polis memurunun da bu çatışmada yaralandığını, kendisinin koyduğu söylenen Kalaşnikof marka tüfeğin ve boş kovanların savcının da olduğu esnada çatışma bölgesinde bulunduğunu, Emniyet Müdürlüğü depolarında kayıt dışı hiçbir malzeme ve mühimmat olmadığını, depolarının her zaman denetime açık tutulduğunu, Emniyet Müdürlüğü deposundan malzeme alıp götürmesinin mümkün olmadığını beyan etmiştir.

45. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı, polis memuru A.K.nın talimat yoluyla ve şüpheli sıfatıyla müdafi eşliğinde ifadesini almıştır. A.K. 18/11/2013 tarihli ifadesinde; ölen M.E.den borç para almadığını, olay günü çatışma olup olmadığını hatırlamadığını ancak Özel Harekât görevlilerinin ilçenin emniyeti açısından ilçenin üst tarafındaki ormanlık alana ve teröristler tarafından devamlı taciz edilen bölgeyi kontrol amacıyla devriyeye çıktığını, Amirlik binasında otururken silah seslerinin geldiğini, telsiz merkezinden ilçenin üst tarafına taciz olduğunu anons ettiğini, Özel Harekâtın karşılık verdiğini, silah sesleri kesildikten sonra Özel Harekât ekibinin başındaki komiser muavininin yanına gelerek çatışma çıktığını, iki teröristin mezarlıkta öldürüldüğünü söylediğini, Emniyet Müdürü Y.T.yi arayarak durumu anlattığını, nöbetçi savcıya haber verildiğini, kimseyi tehdit etmediğini beyan etmiştir.

46. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda kolluk görevlileri A.K., A.K.Ç., M.Y., B.G., M.A. hakkında tasarlayarak öldürme, tehdit, resmî evrakta sahtecilik suçlarından iddianame düzenlenerek Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açılmıştır. 26/11/2013 tarihli iddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"...Toplanan delil, bilgi ve belgeler ile incelenen soruşturma evrakı kapsamından, Bingöl ilinden gelen Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli polis memurlarının devriye görevi yaptıkları esnada, ilçe girişinde pusu görevi icra eden korucuların kaleşnikof tüfekle ateş etmeleri üzerine teyakkuza geçtikleri, maktullerin de ellerinde noktalayıcı lazer ışıklık ile yaklaşmaları üzerine ateş ederek şahısları öldürdükleri, maktullerin terörist olmadıklarını anlayınca da sorumluluktan kurtulmak için cesetleri yakında bulunan mezarlığa götürdükleri, şüphelilerden [K.Ç.nin] daha önce ele geçirilen ancak kayıtlara geçirilmeyen bir kaleşnikof tüfek ile 2 el bombasını getirterek tüfek ile ateş ettiği, bu tüfek ve el bombalarını maktullerin yakınına koydukları, kovanlarını topladıkları, diğer şüphelilerin ise bu kovanların çatışmada kendilerine ateş eden teröristlerin tüfeklerinden elde edildiğine ve maktullerin de kendilerine ateş eden teröristlerden olduklarına dair gerçeğe aykırı tutanak tuttukları, yine somut olayda polis memuru [M.A.] hakkında düzenlenen 16.04.1999 tarihli adli raporun da sahih olmadığı yönünde somut delillerin bulunduğu, ayrıca şüphelilerin değişik zamanlarda ayrı ayrı yaşanan olaydan önce ve olaydan sonra müştekileri olayın duyulmaması için ölümle tehdit ettikleri hususunda haklarında kamu davası ikamesini haklı kılacak yeterlilikte şüphenin var olduğu..."

47. Mahkeme 3/2/2014 tarihinde sanık A.K.nın savunmasını almıştır. A.K. savunmasında olay tarihinde Genç İlçe Emniyet Amirliğinde büro amiri olarak görev yaptığını, çatışma esnasında operasyon mahallinde olmadığını, operasyona bizzat katılmadığını, sadece binadan açılan ateşe Kalaşnikof marka silahla karşılık verdiğini, iddia edildiği gibi kimseden borç para almadığını, kendisine iftira edildiğini belirtmiştir.

48. Mahkeme 4/3/2014 tarihinde tanık Ş.G.nin beyanını almıştır. Tanık Ş.G. talimat yoluyla alınan beyanında; ölenleri akrabaları olduğu için tanıdığını, terör örgütü ile herhangi bir irtibatlarının olmadığını, olay günü ilçenin arka kısmından ateş sesleri geldiğini, ateş bitinceye kadar kahvehanede beklediklerini, olay sonrasında iki teröristin vurulduğunu duyduklarını, daha sonra öldürülenlerin Y.E. ve M.E. olduğunu öğrendiklerini, bir süre sonra karakoldan aradıklarını, ölenlerin yakını Mu.E. ile birlikte panzere binerek karakola gittiklerini, karakolda cesetleri gördüklerini, Mu.E. ile birlikte cesetleri teslim aldıklarını ve ambulans ile eve götürdüklerini, M.E.nin bir bacağının olmadığını karakola bildirdiğini, kendisine bacağın karakolda olduğunu gidip alabileceğini söylediklerini, karakoldan bacağı alarak cenazeleri defnettiklerini beyan etmiştir. Tanık Ş.G. ayrıca ölenlerin kıyafetlerinin defin öncesinde çıkarıldığını, bu kıyafetlerin hâlen evinde bulunduğunu beyan etmiştir.

49. Mahkeme 18/3/2014 tarihinde polis memuru M.Y.nin sanık sıfatıyla savunmasını almıştır. M.Y. savunmasında olay tarihinde Özel Harekât Şube Müdürlüğünde tim elemanı olduğunu, verilen emir üzerine Genç ilçesine gittiklerini, Genç ilçesinde gözetleme ve koruma faaliyetlerinde bulunduklarını, verilen emirleri yerine getirdiklerini, yapılan ihbarda mezarlığın üst tarafında bölücü örgüt mensupları olduğu bilgisi geldiğini, mezarlığın alt tarafında tertibat aldıklarını, mezarlığın üst tarafından ateş edilmeye başlandığını, yaklaşık 20 dakika süren çatışma sonucunda iki bölücü terör örgütü mensubunun ölü ele geçirildiğini, diğer örgüt mensuplarının gece karanlığından faydalanarak kaçtığını, çatışmada öldürülen kişilerin örgüt mensubu olduğunu, terörist olmayan herhangi bir kimseyi öldürüp terörist süsü vermediklerini, buna ilişkin herhangi bir tutanak tanzim etmediklerini, her operasyon sonunda olduğu gibi tutanak tanzim ettiklerini ifade etmiştir.

50. Mahkeme 18/3/2014 tarihinde polis memuru M.A.nın sanık sıfatıyla savunmasını almıştır. M.A. savunmasında olay tarihinde tim amiri olduğunu, olay tarihinden önce Genç ilçesine iki kez saldırı düzenlendiğini, dört şehit olduğunu, seçim öncesinde de ortamıngergin olduğunu, olay günü alınan ihbar üzerine Grup Amiri B.G. idaresinde iki tim olarak Genç ilçesine intikal ettiklerini, mezarlığın alt tarafında tertibat aldıklarını, mezarlığın üst tarafından yoğun ateş açıldığını, tarandıklarını, üzerilerine el bombası atıldığını, bu çatışma esnasında şarapnel parçasıyla yaralandığını, iki teröristin öldürüldüğünü, diğer teröristlerin karanlıktan faydalanarak kaçtığını, sivil kişileri kazayla öldürüp terörist süsü vermelerinin söz konusu olmadığını, olaya ilişkin olarak düzenledikleri tutanakların doğru olduğunu ifade etmiştir.

51. Mahkeme 18/3/2014 tarihinde polis memuru B.G.nin sanık sıfatıyla savunmasını almıştır. B.G. savunmasında suçlamayı kabul etmediğini, grup amiri olarak görevli olduğunu, iki tim olarak olay yerine gittiklerini, mezarlığın alt tarafından yoğun ateş açıldığını, el bombası atıldığını, bir arkadaşının bu çatışma esnasında yaralandığını belirtmiştir. B.G. ayrıca çatışmada iki teröristin ölü olarak ele geçirildiğini, çatışma nasıl olmuşsa tutanağı da o şekilde tanzim ettiklerini, masum iki insanı öldürüp terörist süsü vermelerinin mümkün olmadığını ifade etmiştir.

52. 28/5/2014 tarihinde Kriminal Polis Laboratuvarı Dairesi Başkanlığından alınan uzman raporunda; ölenler üzerinde klasik otopsi yapılmaması nedeniyle mermilerin vücuttaki trajelerinin açık şekilde ifade edilemediği, kullanılan mermilerin giriş ve çıkış fotoğraflarının olmadığı, bu nedenle kullanılan ateşli silahların çap ve özelliklerine ilişkin kesin bir sonuca varmanın mümkün olmadığı belirtilmiştir.

53. Mahkeme 2/9/2014 tarihinde polis memuru A.H.nin tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. A.H. ifadesinde TEM şubede görevli olduğunu, karakolda çalıştığını, o tarihlerde terör olayları nedeniyle takviye olarak ilçeye Özel Harekât timlerinin geldiğini, olay günü ilerleyen saatlerde karakola ihbar geldiğini, eylem olacağının bildirildiğini, karakolun yaklaşık 1 km ötesinde çift taraflı silah sesleri duyulduğunu, anonslarda çatışma çıktığının söylendiğini, sanık A.K.nın olay esnasında İlçe Emniyet Müdürlüğünde olduğunu beyan etmiştir.

54. Polis memuru A.K.Ç. Mahkemece 11/12/2014 tarihinde sanık sıfatıyla alınan ifadesinde önceki beyanlarını tekrar etmiştir.

55. Mahkeme, gizli tanık olarak Mu.nun beyanını almıştır. Gizli tanık Mu. 2/2/2015 tarihli beyanında olay tarihinden bir yıl kadar önce Yerlikaya köyünde teröristlerle girişilen çatışma sonrası olay yerinde ele geçen bir kısım silah ve bombanın daha sonra gerektiğinde gayriresmî kullanılmak üzere Bingöl Özel Harekât Şube Müdürlüğü deposuna konulduğunu, bir kısmının ise İl Jandarma Komutanlığına teslim edildiğini, olay tarihinde Genç ilçesinde sivil iki vatandaşın terörist zannedilerek öldürülmesi sonrası çatışma süsü verilmek üzere söz konusu depodan keleş diye tabir edilen bir silah ile Rus yapımı iki el bombasının alınarak Özel Harekât Şube Müdürü K.Ç.nin talimatıyla olay mahalline bırakıldığını duyduğunu belirtmiştir. MU. beyanında ayrıca iki sivil vatandaşın Genç İlçe merkezinde evlerine giderken pusuda bekleyen korucular tarafından terörist zannedilerek ateş edilmesi üzerine ve Özel Harekât polisleri tarafından Amiri M.A.nın talimatıyla teröristlerin ateş ettiği zannedilerek sivil vatandaşların bulunduğu noktaya yoğun ateş açıldığını, bu kapsamda ağır silahların da kullanıldığını H.A.S.den duyduğunu, daha sonra ölenlerin terörist değil sivil vatandaş olduğu anlaşılınca depodan getirtilen silahın ölen sivil vatandaşlardan birinin yanına bırakıldığını, olay mahallinde mekap ayakkabıyla dolaşıldığını belirtmiştir.

56. Mahkeme, gizli tanık olarak Me.nin beyanını almıştır. Gizli tanık Me.nin 13/2/2015 tarihli beyanında olay günü çay bahçesinde olduğunu, aynı çay bahçesinde Emniyet Amiri A.K.nın yanında isimlerini bilmediği iki polis memuru ve mahalle bekçisi olan A.R.A. ile oturduklarını gördüğünü, A.K. ve yanındakilerin üzerinde keleş diye tabir edilen uzun namlulu silah olduğunu, bu sırada dörtyol mevkiine polis panzerinin geldiğini, polis panzerinden Özel Harekât kıyafetli, yüzleri kar maskesiyle kapalı kişilerin inerek etrafa dağıldığını, hemen oturduğu yerin karşısındaki kahvede maç izlendiğini, izleyenler arasında kardeşlerinin de olduğunu, Özel Harekâtçıları bu şekilde gördüğü için endişelenip kahvede bulunan kardeşlerini uyarmaya gittiğini, kardeşlerinin yanında Y.E. ve M.E.nin de olduğunu gördüğünü, dağılmalarını söylediğini ancak "Maç bitince dağılırız." dediklerini belirtmiştir. Me. ayrıca onları beklemek için yeniden çay bahçesine döndüğünde A.K. ve yanındakilerin ayrılmış olduğunu gördüğünü, sonra kahvedeki kalabalığın dağıldığını, kardeşleri ile birlikte Y. ve M.nin de kahveden çıktığını, M. ve Y. daha sonra bana yaklaşık 50 metre uzaklıkta bir köşeyi dönüp evlerine giden sokağa girdiklerinde silah sesleri duyulduğunu, yukarılara doğru mezarlığa kadar silah seslerinin duyulmaya devam ettiğini, ilk ateş sesini duyduktan sonra "Amcamı niye vurdunuz?" diye bir ses duyduğunu beyan etmiştir.

57. Bingöl İl Emniyet Müdürlüğü Disiplin Kurulu tarafından yapılan soruşturma sonunda 17/2/2015 tarihinde kolluk görevlileri A.K.Ç., B.G., M.A., A.K., M.Y. hakkında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 27.maddesi gereğince disiplin cezası verme yetkisi zamanaşımına uğradığından dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.

58. Mahkeme 20/2/2015 tarihinde mahallinde olay yeri inceleme uzman bilirkişi refakatinde keşif yapmış, bilirkişi 4/3/2015 tarihli raporunun ekinde olay yerinin krokisi ve fotoğraflarını sunmuştur.

59. Mahkeme yaptığı yargılama sonucunda 24/3/2016 tarihinde sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde iddianame tarihi itibarıyla resmî evrakta sahtecilik ve tehdit suçları yönünden olay tarihinde yürürlükte olan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 102. ve 104. maddelerinde düzenlenen zamanaşımı sürelerinin dolduğunu değerlendirmiştir. Mahkeme, tasarlayarak öldürme suçu yönünden yaptığı incelemede ise her ne kadar sanıklar hakkında anılan suçu işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmış ise de ölenlere ateş edilme anına ve sonrasına dair dosyada mevcut şüpheden uzak delil elde edilemediğini belirterek 765 sayılı mülga Kanun'un 52. maddesi ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun ise 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerini tartışmıştır. Ölenlerin terörist sanılarak öldürüldüklerini, gerçekten terörist olsalardı sanıkların sorumluluğunun söz konusu olmayacağını değerlendirerek bu durumda taksirle adam öldürme suçundan sorumlu olup olmadıklarının gündeme gelmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, başvurucuların, terörist olmadıkları dosyadaki açık beyanlardan ve toplanan delilerden sabit olan yakınlarının sanıklar tarafından gerekli özen ve dikkati göstermeden terörist sanılarak öldürüldükleri kanaatine varmış; sanıkların taksirle öldürme suçunu işlediklerine, lehe kanun değerlendirmesi yaparak taksirle öldürme suçu yönünden suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Kanun'un 102. ve 104. maddeleri gereği zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle açılan kamu davasının düşürülmesine karar vermiştir.

60. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla 20/4/2016 tarihinde hükmü temyiz etmiştir. Başvurucular temyiz dilekçelerinde sanıkların kasten öldürme suçunu işlediklerine dair yeterli delil olduğu hâlde taksirle öldürme suçundan davanın zamanaşımı gerekçesiyle düşürülmesinin hukuka uygun olmadığını, sanıkların resmî evrakta sahtecilik, tehdit suçlarından da mahkûm edilmeleri gerektiğini belirtmiştir.

61. Sanıklar da vekilleri aracılığıyla 28/4/2016 tarihinde hükmü temyiz etmiştir. Sanıklar temyiz dilekçelerinde beraat etmeleri gerektiği hâlde davanın zamanaşımı gerekçesiyle düşürülmesinin hukuka uygun olmadığını ileri sürmüştür.

62. Yargıtay 1 Ceza Dairesince (Daire) yapılan temyiz incelemesi sonucunda 14/2/2018 tarihinde hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozma gerekçesinde otopsi işlemi yapılmadan ölü muayene işlemi ile yetinilerek yapılan incelemede bu kişilerin şarapnel parçaları ve ateşli silah mermi yaralanmaları nedeniyle öldüğünün tespit edildiğini, hangi silahtan çıkan mermi çekirdeği ya da kimin attığı bomba ile öldüklerine dair tespitin bulunmadığını değerlendirmiştir. Daire, sanıkların yetkileri kapsamında terör örgütü üyeleri ile girdiklerini beyan ettikleri çatışma sonrası olay yerindeki bulguları tespit ederek tutanaklar düzenlemeleri karşısında olay yerinde bulunmayan, duyuma ilişkin beyanı olan ve doğruluğu tanık H.A.S. tarafından kabul edilmeyen gizli tanık beyanlarına itibar edilerek sanıkların eylemlerinin taksirle öldürme, tehdit ve resmî evrakta sahtecilik suçlarını oluşturduğunun kabul edilmesinin, sanıkların beraatleri yerine zamanaşımından düşme kararları verilmesinin bozmayı gerektirdiğini belirtmiştir.

63. Dairece verilen bozma kararı üzerine yapılan yeniden yargılama sonrasında Mahkeme 6/7/2018 tarihinde önceki kararında direnmiş; sanıkların taksirle ölüme sebebiyet verme, resmî belgede sahtecilik, tehdit suçlarını işlediğinin kabulüyle haklarında açılan davaların zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle düşürülmesine karar vermiştir.

64. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmalarından sonra direnme kararı sanıklar tarafından temyiz edilmiş, Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucunda Mahkemenin verdiği direnme kararının isabetli olduğuna karar verilmiş, 9/10/2019 tarihinde mahkemenin kararı onanarak kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

65. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

Polis;

a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,

b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,

c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,

d) (Ek: 27/3/2015-6638/4 md.) Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde,

silah kullanmaya yetkilidir.

Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.

Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir."

66. 765 sayılı mülga Kanun'un "Hata" başlıklı 52. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:

"Bir kimse bir hata veya sair bir arıza yüzünden cürmü kast ettiği şahıstan başka bir şahsın zararına işlemiş olursa cürümden zarar gören kimsenin sıfatından neşet eden ve cezayı şiddetlendiren esbap faile tahmil olunmaz. Belki cürüm kast olunan şahsa karşı işlenmiş gibi telakki olunarak fail, cürmün tazammun edebileceği esbabı muhaffefeden istifade eder."

67. 5237 sayılı Kanun'un “Hata” kenar başlıklı 30. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.”

68. 765 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bentlerinde zamanaşımı şu şekilde düzenlenmiştir:

"Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:

1- Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,

2- Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,"

3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,

4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene, ..."

69. 765 sayılı Kanun'un 104. maddesinde zamanaşımını kesen nedenler şu şekilde düzenlenmiştir:

"Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.

Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar.

Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz."

70. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı” kenar başlıklı 66. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “...(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,

b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,

c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,

d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,

e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,

Geçmesiyle düşer...”

71. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” kenar başlıklı 67. maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

 “2) Bir suçla ilgili olarak;

a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,

b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,

c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,

d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,

Halinde, dava zamanaşımı kesilir.

 (3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.

 (4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.”

72. 765 sayılı mülga Kanun'un 455. maddesinde taksirle adam öldürme suçu şu şekilde düzenlenmiştir:

 “Tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya meslek ve sanatta acemilik veya nizamat, ve evamir ve talimata riayetsizlik ile bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren şahıs iki seneden beş seneye kadar hapse ve 250 liradan 2.500 liraya kadar ağır para cezasına mahkum olur.

Eğer fiil birkaç kişinin ölümünü mucip olmuş veya bir kişinin ölümü ile beraber bir veya birkaç kişinin de mecruhiyetine sebebiyet vermiş ve bu yaralanma 456 ncı maddenin 2 nci fıkrasında beyan olunan derecede bulunmuş ise dört seneden on seneye kadar hapis ve 1.000 liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile mahkum olur.

Yukardaki fıkralarda beyan olunan cezalar, kusurun derecesine göre sekizde birine kadar indirilebilir.”

73. 5237 sayılı Kanun'un “Taksirle öldürme” kenar başlıklı 85. maddesi şöyledir:

 “(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

74. 5237 sayılı Kanun'un “Zaman bakımından uygulama” kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise,failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur..."

B. Uluslararası Hukuk

75. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."

76. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

" 1. Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur.[...]

2. Ölüm, aşağıdaki durumlardan birinde mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlaline neden olmuş sayılmaz:

a) Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması;

b) Bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanmasını gerçekleştirme veya usulüne uygun olarak tutulu bulunan bir kişinin kaçmasını önleme;

c) Bir ayaklanma ya da isyanın yasaya uygun olarak bastırılması"

77. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yaşam hakkını koruyan Sözleşme'nin 2. maddesinin olağanüstü hâllerde dahi istisnası öngörülmeyen en temel düzenlemeyi içerdiğini kabul etmektedir. Sözleşme'nin 3. maddesi ile birlikte 2. maddesi, Avrupa Konseyini oluşturan demokratik toplumların en temel değerlerini korumaktadır (Giuliani ve Gaggio/İtalya [BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011, § 174).

78. Sözleşme'nin 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası, sadece kişilerin yaşamlarına kasti ve hukuka aykırı bir şekilde son verilmesinden kaçınma yönünde devletler için bir yükümlülük öngörmemekte; bundan başka iç hukuk sisteminde egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için gerekli olan önlemleri alma yükümlülüğü de getirmektedir (Kılıç/Türkiye, B. No: 22492/93, 28/2/3/2000, § 62). Bu yükümlülük, devletlerin kişilere karşı yaşamlarını tehdit eden eylemlerin önlenmesi konusunda gerekli yasal ve idari çerçeveyi oluşturma yükümlülüğünü de kapsar (Makaratzis/Yunanistan, B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 57).

79. AİHM göre kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm olaylarının şüphesiz devletin sahip olduğu hiçbir bireyin yaşamına son vermeme negatif yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Sözleşme'nin 2. maddesi, bir bütün olarak esasen bir kişinin kasten öldürülmesinin kabul gördüğü durumları değil istenmeyen sonuç olarak ölüme sebep olan güç kullanımının kabul gördüğü durumları tanımlamaktadır. Bu yükümlülük hem kasıtlı bir biçimde öldürmeyi hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan güç kullanımını içermektedir (McCann/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 148). AİHM, güvenlik güçlerinin silahı iradi kullanmadıklarının ya da ölümün silahı her iki tarafın da kendi hâkimiyetine almak için mücadele ettiği sırada silahın bir tarafın istem dışı eylemiyle veya kendiliğinden ateş almasıyla ve sonuç olarak kazara meydana geldiğinin savunulduğu olayları da negatif yükümlülük bağlamında incelemiştir (Ercan ve diğerleri/Bulgaristan (k.k.), B. No: 21470/10, 16/12/2014, §§ 59-69, 73-78).

80. AİHM Sözleşme'nin 2. maddesinin ikinci fıkrasında açıklanan amaçlardan birine ulaşılması için devlet görevlileri tarafından güç kullanılmasının -haklı gerekçelerle- olayın meydana geldiği anda geçerli olarak algılanan ancak daha sonra yanlış olduğu anlaşılan samimi bir inanca dayalı olduğunda haklı gösterilebileceği kanısındadır. Aksini ifade etmek devlete ve kanunları uygulamakla görevli memurlara, görevlerini yerine getirirken kendilerinin ve başkalarının hayatlarına zarar verecek şekilde gerçekçi olmayan bir sorumluluk yüklemek olacaktır (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 200; İhsan Bilgin/Türkiye, B. No: 40073/98, 27/7/2006, § 69; Aydan/Türkiye, B. No: 16281/10, 12/3/2013, § 67).

81. AİHM’e göre ölümcül güce başvurulmasının meşru olup olmadığına karar vermeye davet edildiğinde müzakereler sırasında sakin bir ortam içinde düşünerek olay anının sıcaklığıyla durumu gerçek bir tehdit olarak algılayan devlet görevlisinin hayatını kurtarmak için sergilediği tutum yerine kendi değerlendirmesini koyarak görevlinin ne yapması gerektiğini kendisi beyan edemez (Bubbins/Birleşik Krallık, B. No: 50196/99, 17/3/2005, § 139). Ulusal yargı organlarının bulguları, elindeki tüm belge ve deliller ışığında kendi değerlendirmesini yapmakta özgür olan AİHM’i bağlamasa da genel bir kural olarak AİHM’in ulusal mahkemelerinkinden farklı bir kanaate varması için ikna edici delillere sahip olması gereklidir (Avşar/Türkiye, B. No: 25657/94, 10/7/2001, § 283; Barbu Anghelescu/Romanya, B. No: 46430/99, 5/10/2004, § 52).

82. Bu bağlamda AİHM bazı koşullar altında kolluk kuvvetleri tarafından ölüme yol açılacak şekilde güç kullanımının Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlaline yol açmadığını kabul etmekle birlikte düzenlemenin açık bir çek olarak değerlendirilemeyeceğini, kamu ajanlarının yetkilerinin açıklıkla düzenlenmediği ve keyfîliğe açık her bir durumun insan haklarının etkin bir şekilde korunması amacıyla bağdaşmayacağını öngörmektedir. Bu nedenle ilgili mevzuat, yalnızca güç kullanmasına izin verilen ajanların yetkilerini saymakla yetinmemelidir. Kolluğun güç kullanmasını gerektirebilecek operasyonlar bu yönden keyfîliğin önüne geçecek, yetki aşımını engelleyebilecek, istenmeyen ve önlenebilir sonuçların önüne geçecek şekilde etkin ve yeterli önlemler içeren bir çerçeve içinde düzenlenmelidir (Makaratzis/Yunanistan, § 58).

83. Kamu ajanlarının güç kullanımı gerektirebilecek operasyonlarının değerlendirmesi yapılırken sadece gücü fiilen kullanan görevlilerin eylemlerinin değil operasyonun planlanması ve kontrolü de dâhil bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (McCann/Birleşik Krallık, § 150). Kolluk görevlilerinin uluslararası standartları da gözönünde bulundurarak güç ve silah kullanabilecekleri sınırlı durumlara ilişkin yasal ve idari çerçeve o şekilde oluşturmalıdır ki kolluk görevlileri, gerek planlı operasyonlarda gerekse tehlikeli olduğu düşünülen bir kişinin yakalanması gibi aniden gelişen durumlarla karşılaştıklarında kullanacakları yetkinin kapsamı konusunda boşlukta kalmamalıdır (Makaratzis/Yunanistan, § 59).

84. Belirtilen bu genel çerçeve kapsamında AİHM, kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımı sonucunda yaşam hakkı ihlalleriyle ilgili şikâyetleri incelediği başvurularda yalnızca silah kullanımına ilişkin yasal ve idari düzenlemenin bulunup bulunmadığı yönünden bir değerlendirmeyle yetinmemekte; bunun yanı sıra güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyonların yaşam hakkı ihlallerini minimuma indirecek şekilde planlanarak uygulanıp uygulanmadığı yönünden de bir değerlendirme yapmaktadır (Makaratzis/Yunanistan, § 60; Celniku/Yunanistan, B. No: 21449/04, 5/7/2007, §§ 47, 48).

85. Öte yandan Sözleşme'nin 2. maddesinin bireysel başvuru mekanizması çerçevesinde taşıdığı ağırlığı gözönünde bulunduran AİHM, anılan maddenin maddi yönünden ayrı olarak yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarının etkili bir şekilde soruşturulması yükümlülüğünü içeren usule ilişkin boyutunun bulunduğu yönünde içtihat geliştirmiştir. Belirtilen usul yükümlülüğünün ihmal edildiği ve kamu ajanlarının yaşam hakkı yönünden yalnızca negatif yükümlülüklerinin bulunduğunun kabul edildiği bir ortamda oluşturulmaya çalışılan koruma mekanizmasının uygulamada etkili olmasının olanaklı olmayacağı kabul edilmektedir. Bu itibarla Sözleşme'ye taraf olan tüm devletler, bir ölüm olayı gerçekleştiğinde yaşamı korumak amacıyla çizilen yasal ve idari çerçeveye uygulamada da işlerlik kazandıracak şekilde ihlalin ortadan kaldırılması ve faillerin cezalandırılması konusunda yasal veya idari kendisine tanınan tüm imkânlarla gerekli tepkiyi vermelidir (Armani Da Silva/Birleşik Krallık [BD], B. No: 5878/08, 30/3/2016, §§ 229, 230; Giuliani ve Gaggio/İtalya, § 298).

86. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesi 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşam hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 161). AİHM, bu yönde incelediği McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık başvurusunda verdiği kararla devletin etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunduğunu ilk kez belirgin bir şekilde karar altına almıştır. Devletin etkili soruşturma yükümlülüğü ilk olarak kamu görevlileri tarafından ölümcül güç kullanımı ile ilgili olarak belirlenmiştir. AİHM, kamu görevlilerinin keyfî ve yasa dışı olarak öldürmelerinin yasaklanmasının uygulamada etkili olabilmesi için yetkili makamlar tarafından ölümcül güce başvurulmasının yasallığının denetlenmesini sağlayan prosedürün olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, bu yükümlülüğünün temel amacının yaşam hakkını koruyan ulusal hukuktaki hükümlerin etkili bir şekilde uygulanmasını güvence altına almak ve kamu görevlileri veya makamlarının eylemlerinin suçlanabilmesi durumunda bu görevliler ve makamların kendi sorumlulukları altında meydana gelen ölümler hakkında hesap vermelerini sağlamak olduğunu her fırsatta dile getirmektedir (birçok karar arasından bkz. Al-Skeini ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 55721/07, 7/7/2011, § 163). McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık başvurusundan verdiği karardan beri AİHM, bu yükümlülüğün sorumlu olduğu iddia edilen kişilerin kamu görevlileri ya da üçüncü kişiler veya mağdurun yaralanmasının kendisinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına bakmaksızın çeşitli durumlarda ortaya çıktığı kanaatindedir.

87. AİHM'in yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin belirlediği söz konusu kriterler şöyledir:

- Soruşturma makamlarının şüpheli ölümden haberdar olur olmaz resen harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001, § 105; Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No: 43577/98, 43579/98, 6/7/2005, § 111)

- Soruşturma makamlarının bağımsız olması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 106; Mustafa Tunç ve Fecire Tunç/Türkiye [BD], B. No: 24014/05, 14/4/2015, § 177)

- Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek yeterlilikte olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya yarayabilecek bütün delillerin toplanması için makul tedbirler alınması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 107; Armani Da Silva/Birleşik Krallık, § 233)

- Soruşturmanın ivedilikle ve makul bir özenle yürütülmesi (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 108; Armani Da Silva/Birleşik Krallık, § 237)

- Soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması ve her durumda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 109)

88. AİHM, Mihdi Perinçek/Türkiye (B. No: 54915/09, 8/10/2018) başvurusunda olay yerindeki maddi delillerin Olay Yeri İnceleme ekibi olay yerine varmadan emniyetin farklı biriminde görevli polis memurlarınca götürülmesini meşru görmediğini ifade etmenin yanında soruşturmayı bağımsızlığı bakımından da sorunlu bulmuştur. AİHM, bu durumun sadece soruşturmanın bağımsızlığı konusunda soru işaretlerine yol açacak kadar ciddi olmakla kalmayıp polis memurlarının ölümle bir bağlantısı olduğunu gösteren önemli delillerin bozulması, yok edilmesi veya gözardı edilmesi riski taşıdığı kanaatinde olduğunu ifade etmiştir. AİHM, ölenin kullandığı savunulan tabanca üzerinde parmak izi incelemesi yapılmamasını, giydiği kıyafetlerin kaybedilip ellerinde atış artığı incelemesi yapılmasına ilişkin belirsizlikler bırakılmasını soruşturmanın etkililiğini derinden zedeleyen unsurlar olarak kabul etmiş; özellikle kıyafetlerin kaybedilmesinin Türkiye'de devlet görevlileri tarafından sebebiyet verildiği ileri sürülen olaylara ilişkin başvurularda incelediği kusur örüntüsünün bir belirtisi olduğunu ifade etmiştir. AİHM, önceki başvurulara konu benzer olaylarda da kolluk görevlilerince öldürülen kişilerin giysilerinin yok edildiğini veya delil niteliğinde muhafaza altına alınmadığını, ölenlerin cesetlerinin yanında bulunduğu savunulan silahlarda parmak izi incelemesi yapılmadığını gözlemlediğini belirtmiştir (Mihdi Perinçek/Türkiye, §§ 65-77).

89. AİHM'e göre Sözleşmeci devletlere yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gerekliliği yüklenen soruşturmanın Sözleşme'nin 2. maddesine göre etkili olarak nitelendirilmesi için öncelikle yeterli olması gerekir (Ramsahai ve diğerleri/Hollanda [BD], B. No: 52391/99, 15/5/2007, § 324). AİHM, bu bağlamda soruşturmadaki ölüm sebebini belirleme ya da varsa sorumluları tespit etme kapasitesini zayıflatan her türlü eksikliğin soruşturmanın yeterliliğini zedelediğini belirtmektedir (Al-Skeini ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 166). AİHM, bu duruma örnek olarak yakalama teşebbüsü sırasında gerçekleştirilen silah atışlarında barut kalıntısının bulunup bulunmadığını belirlemek için polisin ellerinin incelenmemesini, olayın yeniden kurgulanmamasını, başka bir deyişle olay yerinde uygulamalı keşif yapılmamasını, mermi isabetiyle mağdurun vücudunda meydana gelen yaralanmayı yeterli şekilde açıklayan raporun bulunmamasını ve görevlileri sorgulamadan önce ayırma gerekliğine uyulmamasını soruşturmanın yeterliliğine etki eden unsurlar olarak görmüş; dolayısıyla soruşturmanın yeterli olmadığı sonucuna varmıştır (Ramsahai ve diğerleri/Hollanda, §§ 326-332).

90. Bu noktada AİHM'in olayda kovuşturma aşamasına geçilmesi durumunda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin belirlediği gerekliliklerin soruşturma aşamasının ötesine uzandığına ve karar verme aşaması dâhil kovuşturmanın tamamının kanunla yaşamı koruma yönündeki pozitif yükümlülüğün gereklerini yerine getirmesi gerektiğine sık sık vurgu yaptığını hatırlatmak gerekir (pek çok karar arasından bkz. Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, B. No: 42942/02, 8/4/2008, § 61). Öte yandan AİHM, soruşturmadaki eksikliklerin bir mahkemenin kovuşturmada sorumlulukları ortaya koyma kapasitesine ciddi şekilde zarar verebileceğinin de gözardı edilemeyeceğini belirtmektedir (Ağdaş/Türkiye, B. No: 34592/97, 27/7/2004, § 102).

91. AİHM, tüm kovuşturmaların mahkûmiyet ve belirli bir cezaya hükmedilmesiyle sonuçlanmasına yönelik mutlak bir yükümlülük bulunmamasına rağmen ulusal mahkemelerin -kamu görevlilerinin ölüme yol açan ihmalkârlıkları nedeniyle meydana gelen suçlar dâhil- kişilerin hayatlarını sona erdiren veya tehlikeye sokan suçları cezalandırmamaya hiçbir koşulda olanak vermemesi gerektiğinin altını çizmektedir. Kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve kanunsuz eylemlere yönelik herhangi bir hoşgörü ya da bu eylemlerde iş birliği olduğu görünümünün önlenmesi açısından bu durum hayati önem taşımaktadır (Okkalı/Türkiye, B. No: 52067/99, 17/10/2006; Kasap ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8656/10, 14/1/2014, §§ 54-61).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

92. Anayasa Mahkemesinin 12/4/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Halise Eliveren Yönünden

93. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir."

94. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:

...

ç)Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.

 (2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."

95. Müteveffa M.E.nin kardeşi, Y.E.nin ise halası olan başvurucu Halise Eliveren'in bireysel başvuru tarihinden sonra 5/3/2021 tarihinde yaşamını yitirdiği nüfus kayıtlarından anlaşılmıştır. Başvurucu vekilinin 21/12/2022 tarihli dilekçeyle başvurucu Halise Eliveren yönünden bireysel başvuruya mirasçılarının devam etmeyeceğini bildirmesiyle başvurucu Halise Eliveren yönünden başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamıştır.

96. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Halise Eliveren'in yaptığı bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucular Yönünden

1. Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

97. Başvurucular, yakınlarının terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla kolluk kuvvetleri tarafından öldürüldüğü olayın yerel ve ulusal basına çatışma sonucunda gerçekleştiği ve ölenlerin silahlarıyla ele geçirildiği şeklinde duyurulduğunu, kolluk kuvvetleri hakkında soruşturma açılıp yakınlarının terörist olmadığı anlaşılıncaya kadar on dört yıl geçtiğini, lekelenmeme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

98. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, yakınlarının terörist olduğu şeklinde kamuoyunun bilgilendirildiği, haberlerin gerçeği yansıtmadığı yönündeki şikâyetlerinin özü, şeref ve itibar hakkına ilişkindir. Bu nedenle şikâyetin bir bütün olarak şeref ve itibar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

99. Masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence altına alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 31).

100. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 29).

101. Üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahalelerle ilgili olarak etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.

102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları

103. Başvurucular, yakınları Y.E. ve M.E.nin kolluk görevlileri tarafından terör örgütü üyeleriyle yapıldığı iddia edilen çatışma sırasında planlı ve özenli bir operasyon yapılmaması nedeniyle terörist zannedilerek öldürüldüğünü, olaya ilişkin olarak etkili soruşturma yapılmadığını, yakınlarının yanında bulunduğu iddia edilen silahlar üzerinde parmak izi incelemesi yapılmadığını, el svaplarının alınmadığını, elbiseleri üzerinde inceleme yapılmadığını, yakınlarına klasik otopsi yapılmadığını, soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmadığını yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

i. İncelemenin Kapsamı Yönünden

104. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16).

105. Başvurucular, yakınlarının ölümüyle sonuçlanan olaya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği iddialarının yanı sıra kolluk görevlilerinin koşulları oluşmadığı hâlde silahlı güç kullanmaları sonucunda ölüm olayının meydana geldiğini, kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği operasyonun planlamasının riskleri azaltacak şekilde yapılmadığını belirterek yaşam hakkının maddi boyutunun da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

106. Kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm olaylarının da şüphesiz devletin sahip olduğu hiçbir bireyin yaşamına son vermeme negatif yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Bu yükümlülük hem kasıtlı bir biçimde öldürmeyi hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan güç kullanımını içermektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44).

107. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin bu konuda değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen gücü kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57).

108. Bu nedenle yaşam hakkı kapsamında yapılacak inceleme, başvurunun yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında yapılacaktır.

109. Başvurucular her ne kadar Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı bağlamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerse de bu iddiaların yaşam hakkının usul boyutu kapsamında olduğu değerlendirilerek anılan kapsamda inceleme yapılacaktır.

110. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

" Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

...

Meşrû müdafaa hali... sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."

111. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

112. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Olayda yaşamını yitiren Y.E. ve M.E. başvurucuların ya kardeşi ya amcası ya yeğeni ya da oğludur. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

113. Başvurucular, Mahkemenin verdiği direnme kararı sonrasında karar kesinleşmeden bireysel başvuruda bulunmuştur. UYAP aracılığıyla yapılan incelemede anılan kararı sanıkların temyiz ettiği, Yargıtayın temyiz incelemesi yaparak onama kararı verdiği, mahkeme kararının kesinleştiği tespit edilmiştir. Bu durumda yargılama sürecinin uzun olmasına ilişkin şikâyetleri dışındaki diğer şikâyetleri açısından başvurucuların başvuru tarihi itibarıyla başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulundukları düşünülse bile Mahkemenin direnme kararının onanarak kesinleştiği, esasa etkili farklı bir sonuca ulaşılmadığı, hüküm kısmında herhangi bir değişiklik olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru yollarının tüketilmesi açısından bir sorun görülmemekle birlikte başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmamaktadır. Bu nedenle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. Esas Yönünden

 (1) Yaşam Hakkının Maddi Boyutu Yönünden

 (a) Genel İlkeler

114. Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında "meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması ve olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda" yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir.

115. Öldürücü gücün Anayasa'da belirtilen hâllerde ve başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak kullanılması zorunluluğu ve yaşam hakkının dokunulmaz niteliği dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2015, § 117).

116. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin bu konuda değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen gücü kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir (Nesrin Demir ve diğerleri, B. No: 2014/5785, 29/9/2016, § 108). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği ve nasıl bir seyir izlediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cemil Danışman, § 57).

117. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında sorumlular ile sorumlulukları tespit etmektir (Cemil Danışman, § 97). Bununla birlikte her olayın kendine özgü koşullarının dikkate alındığı bir değerlendirme yapılması koşuluyla yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemler ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır nitelikteki saldırıların benzer ihlallerin caydırıcılık sağlanarak önlenebilmesi için hiçbir surette cezasız kalmaması gerekir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 32).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

118. Somut olayda başvurucuların yakınlarının terörist zannedilerek kolluk görevlileri tarafından silahlı güç kullanılması sonucunda öldürüldüğünün derece mahkemesi ve Yargıtayca tespit edilmesinin yanı sıra bu silahlı gücün kullanılmasında dikkatsizlik ve tedbirsizlik gösterildiği de değerlendirilmiştir. Bir başka deyişle yargı mercileri kamu görevlilerinin kusurlu olduğunu kabul etmiştir.

119. Başvurucular, bireysel başvuru formunda yakınlarının kolluk görevlilerince kasıtlı olarak öldürüldüğüne dair bir iddia ileri sürmemiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından anılan hususta bir inceleme yapılmayacak olup yaşam hakkının maddi boyutunun ihlali bakımından yapılacak değerlendirmede büyük önem arz eden kamu görevlilerinin eylemleri ile orantılı olarak cezalandırılıp cezalandırılmadığı başvurucuların mağduriyetinin giderilip giderilmediği konuları denetlenecektir.

120. Somut olayda Mahkemece kamu görevlilerinin sorumluluğu nitelendirilmek ve mahkûmiyet kararı verilmekle birlikte sorumlular hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir. Bu durumda yaşam hakkının ihlal edildiği derece mahkemelerince kabul edilmiş olmakla birlikte yeterli ve uygun giderim sağlandığından söz edilemeyecektir. Sanıklar hakkında zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesi kararının vahim sonuçlar doğuran eylemlerinin kamu makamlarınca hiçbir koşulda hoş görülemeyeceğini göstermediği, cezasızlık açısından yeterli olmadığı değerlendirilmiştir.

121. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 (2) Yaşam Hakkının Usul Boyutu Yönünden

 (a) Genel İlkeler

122. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Fatma Akın ve Mehmet Eren, B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 97).

123. Bununla birlikte etkili soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 98).

124. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;

- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 99),

- Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler yönünden soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması (Cemil Danışman, § 96),

- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 99),

- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30),

- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, olayda güç kullanımı var ise kararın ayrıca yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi (Cemil Danışman, § 99) şarttır.

125. Olası cezai sorumluluğun tespiti adına yürütülen soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçilmiş ise bu aşamanın da Anayasa'nın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olması gerekir (Filiz Aka, § 30).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

126. "Olay ve Olgular" kısmında ayrıntılı olarak açıklandığı gibi sanıkların ve bir kısım tanığın anlatımına göre bir ihbar üzerine arama ve tarama faaliyetlerini gerçekleştiren kolluk görevlilerine ateş açılması ile başlayan operasyon Y.E. ve M.E.nin ölümüyle sonuçlanmış; kolluk görevlileri tarafından çatışmada iki teröristin öldürüldüğünün, cesetlerin polis karakolunda olduğunun bildirilmesi üzerine Başsavcılık tarafından derhâl ve resen soruşturma başlatılmıştır.

127. Olay yerine gelen Cumhuriyet savcısı olay yerinde keşif yapmış ve doktor bilirkişi eşliğinde ölü muayene işlemleri gerçekleştirmiştir.

128. Yapılan işlemler sonrası Olay Yeri Tespit Tutanağı ile Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı düzenlenmiş, düzenlenen Otopsi Tutanağı'nda Y.E.ve M.E.nin kesin ölüm nedeni belli olduğundan klasik otopsiye gerek görülmediği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra operasyonda görev alan sanıklar B.G., M.A. ve M.Y. Olay Yeri İnceleme Tutanağı düzenlemiştir (bkz. §§ 9-11).

129. Başvurucular; yakınlarının yanında bulunduğu iddia edilen silahlar üzerinde parmak izi incelemesi yapılmadığından, el svaplarının alınmadığından yakınmaktadır. Ayrıca yakınlarının elbiseleri üzerinde inceleme yapılmadığını, Olay Yeri İnceleme Tutanağı'nın bile olaya karışan polisler tarafından düzenlendiğini, cesetler üzerinde klasik otopsi işlemi yapılmadığını ileri sürmüştür.

130. Kamu görevlilerinin silahlı güç kullandığı olaylarda bir soruşturmanın etkililiğinden söz edilebilmesi için soruşturmanın yasa dışı silah kullanılması sonucunda ölümlerin gerçekleşmesinin önlenmesini güvence altına alacak nitelikte kapsamlı, dikkatli ve tarafsız şekilde yürütülmesi, ayrıca olayın sebebinin aydınlatılması ve sorumluların tespit edilmesi bakımından gerekli işlemlerde bir eksiklik olmaması zorunludur (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 107).

131. Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından olayın aydınlatılması ve varsa sorumluların belirlenmesi için delillerin toplanması adına gerekli tüm makul tedbirlerin alınıp alınmadığı, bu yönde gerçekleştirilen işlemlerde soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösteren eksikliğin bulunup bulunmadığı, ayrıca soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız analizine dayalı olup olmadığı yönlerinden de bir inceleme yapılmalıdır (İbrahim Yaşar, B. No: 2016/9350, 19/10/2021, § 103).

132. Somut olayda önce Y.E. ve M.E.nin terörist olmaları nedeniyle çatışma sırasında öldürüldükleri iddia edilmiştir. Başsavcılık terör örgütü ile girilen çatışma olayına yoğunlaşarak bir kısım teröristin kaçtığını, ölenlerin ise üzerindeki bombalarla ele geçirildiğini kabul ederek soruşturmaya devam etmiştir. Başsavcılık ölenlerin üzerinde bulunduğu belirtilen silahlarda parmak izi incelemesi yapmamış, atış artığının tespit edilmesi için ölenlerden veya çatışmaya giren kolluk görevlilerinden el svapları almamıştır. Tanık Ş.G.nin beyanında ölenlerin giysilerinin defin öncesi çıkarıldığını, giysilerin hâlen evinde olduğunu belirtmesi karşısında ölenlerin giysileri üzerinde de inceleme yapılmadığı, delillerin muhafazasının sağlanmadığı görülmüştür (bkz. § 48).

133. Tanık olarak beyanları alınan, soruşturmanın devamında şüpheli olan kolluk görevlilerinin beyanlarından ve düzenledikleri tutanaklardan cesetlerin karakol bahçesine getirildikten sonra Cumhuriyet savcısını olaydan haberdar ettikleri anlaşılmıştır. Soruşturmaya bu yönüyle bakıldığında olay yerindeki maddi deliller Cumhuriyet savcısı tarafından araştırılmış ve Olay Yeri Tespit Tutanağı düzenlenmiş gibi görülse de maddi olayın gerçekleşme koşullarının açığa çıkarılması bakımından tespit edilmesi kritik önemde olan delillerin olaya karışan görevlilerin katılımı olmadan toplanmaması soruşturmada çok ciddieksikliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Olayın aydınlatılması için önem arz eden parmak izi incelemesi yapılmaması, el svaplarının alınmaması, elbiselerin incelenmemesi ve otopsi işleminin yapılmaması bu eksiklikler arasındadır.

134. Nitekim yapılan soruşturma sonrası polis memurları hakkında açılan davada yargılama sırasında Mahkemece bir kısım araştırmalar yapılarak kullanılan silahlar hakkında uzmanlık raporu alınmak istenmişse de cesetler üzerinde ölü muayene işlemiyle yetinilip otopsi yapılmamış, kullanılan silahların çap ve özelliği tespit edilmemiştir.

135. Yukarıda "Olaylar ve Olgular" bölümünde ayrıntılı olarak yer verildiği üzere olayın gelişimi ve gerçekleşme koşulları bakımından kolluk görevlileri tarafından düzenlenen belgelerle tanıkların anlatımları arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Kolluk görevlilerine göre başvurucuların yakınları kendilerine ateş açmış ve yapılan çatışma sonucu ölü olarak ele geçirilmiştir. Tanık anlatımlarına göre ise maç izledikten sonra evinin yolunu tutan bu iki gencin sokağı dönmelerinin hemen ardından silah sesleri duyulmaya başlamıştır. Y.E. ve M.E.nin evinin bulunduğu sokak ile olayın gerçekleştiği mezarlık bölgesi arasında yapılacak keşifle kan izi veya başka önemli bir delil olup olmadığının da tespit edilmediği dikkate alındığında soruşturmanın etkililiğinin zedelendiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

136. Başvurucular, soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığından da yakınmıştır.

137. Başsavcılık tarafından 1999 yılında yapılan soruşturma ölenlerin devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik olarak vahamet arz eden silahlı eylemlerde bulunma suçunu işledikleri iddiasıyla yürütülmüş, Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına gönderilen dosya Y.E. ve M.E.nin ölmüş olması nedeniyle takipsizlik kararıyla sonuçlanmıştır. Ancak yapılan incelemede Y.E.ve M.E.nin ölüm olayına ilişkin olarak 2010 yılına kadar soruşturma işlemi yapılıp yapılmadığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Başsavcılıkça ölüm olayına ilişkin soruşturmaya yaklaşık on bir yıl sonra başlanmış, çok sayıda tanık dinlenip başvurucuların bir kısmının müşteki sıfatıyla beyanı alınmıştır. Başsavcılık soruşturma dosyasını özel yetkili olması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı gizli tanık Mu. ve diğer tanıkların ile polis memurlarının da tanık sıfatıyla beyanlarını almıştır. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca kayıt dışı mühimmatla ilgili de araştırma yapmıştır.

138. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı soruşturma işlemleri sonucunda soruşturmanın seyri değişmiş; ölenlerin terörist olmadığı, terörist zannedilerek öldürüldüğü, olay günü görev yapan polis memurlarının kasten öldürme, sahtecilik ve tehdit suçlarını işlediğini değerlendirerek verdiği görevsizlik kararı ile soruşturma dosyası bu kez de Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmaya devam etmiş, polis memurlarının şüpheli sıfatıyla ifadelerini almıştır. Çok sayıda tanık dinlendikten sonra kamu davası açılmıştır.

139. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen kararın 9/10/2019 tarihinde onanarak kesinleştiği de dikkate alındığında bireysel başvurunun incelenme tarihi itibarıyla soruşturma ve kovuşturmanın yaklaşık 20 yıl 5 ay 22 gün sonra tamamlandığı görülmüştür.Bu durumda anılan sürenin makul olduğu söylenemeyecektir.

140. Tüm bu değerlendirmeler sonucunda soruşturmanın olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız şekilde maddi gerçeğin açığa çıkarılması, ölümle sonuçlanan olayın tüm yönleriyle aydınlatılması bakımından gerekli ve yeterli düzeyde, makul sürat ve özende yürütüldüğünden söz edilemeyecektir.

141. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

142. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

143. Başvurucular ihlalin tespiti ile 3.200.000 TL maddi tazminat ile 3.200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

144. Başvuruda yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda ihlalin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Ancak sanıklar hakkındaki davanın zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle düşmesine karar verildiğinden yeniden yargılama yapılmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır.

145. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında birleştirilen 2018/24402 numaralı başvuru yönünden (Y.E.nin ölümü yönünden) başvurucular Ahmet Yılmaz, Asiye Yılmaz, Elif Yılmaz, Enes Yılmaz, Muazzez Elibol, Muzaffer Eliveren, Mehmet Ali Yılmaz'a müştereken 390.000 TL manevi tazminat ödenmesine; 2018/24394 numaralı başvuru yönünden (M.E.nin ölümü yönünden) başvurucular Ahmet Yılmaz, Hanım Koç, Nezahat Kaya, Sebahat Gönden, Hatun Eliveren'e müştereken 390.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

146. Başvurucular uğradıklarını iddia ettikleri zararla ilgili bilgi ve belge sunmadıklarından maddi tazminat talepleri reddedilmiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucu Halise Eliveren yönünden başvurunun başvurucunun ölümü nedeniyle DÜŞMESİNE,

B. 1. Diğer başvurucular yönünden şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvuruculardan Ahmet Yılmaz, Asiye Yılmaz, Elif Yılmaz, Enes Yılmaz, Muazzez Elibol, Muzaffer Eliveren, Mehmet Ali Yılmaz'a net 390.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Başvuruculardan Ahmet Yılmaz, Hanım Koç, Nezahat Kaya, Sebahat Gönden, Hatun Eliveren'e net 390.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 487,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.387,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben -Halise Eliveren dışındaki- başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin bilgi için Bingöl 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/70, K.2018/174) GÖNDERİLMESİNE,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/4/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.