TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DURMUŞ ALİ SARIKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/25775)

 

Karar Tarihi: 31/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Fatma Gülbin ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Durmuş Ali SARIKAYA

Vekili

:

Av. Tahir SAYIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kanuna aykırı olarak aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, bilirkişi raporuna itirazlar giderilmeden yargılamanın neticelendirilmesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, yargılamanın uzun sürmesi sebebi ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/8/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Bucak 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) hizmet akdi çerçevesinde şoför olarak çalıştığı şirkete karşı iş kazasına bağlı olarak 10.000 TL tutarında maddi ve 100.000 TL tutarında manevi tazminata karar verilmesi istemiyle 23/2/2012 tarihinde dava açmıştır.

9. Yapılan yargılama neticesinde; davalı hakkında yürütülen ceza yargılaması sonucunda verilen karar ve yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları kapsamında 15/1/2018 tarihinde davanın reddine karar verilmiş ve maddi tazminat yönünden 2.180 TL, manevi tazminat yönünden 10.750 TL aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; yargılamaya konu iş kazasında davalı işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışının yahut ihmalinin bulunmadığını, iş kazasının dava dışı üçüncü kişilerin kasıtlı eylemleri sonucu meydana geldiğini ifade ederek bu durum sebebi ile illiyet bağının davalı yönünden kesildiğini belirtmiştir.

10. Başvurucu, karara karşı istinaf isteminde bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde esasa ilişkin şikâyetlerinin yanında manevi tazminat talebi yönünden hükmedilen ret vekâlet ücretinin nispi olarak belirlenmesinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin (Tarife) 10. maddesini üçüncü fıkrasına aykırılık teşkil ettiğini, ilgili vekâlet ücretinin Tarife'nin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre yani maktu olarak belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

11. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi 11/6/2018 tarihli kararı ile başvurucunun ilgili istinaf sebebine yönelik bir gerekçe belirtmeksizin istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

12. Nihai karar başvurucu vekiline 16/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 15/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Yargılama giderleri şunlardır:

...

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.”

14. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgarî hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderirler.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. ... Bu tarife Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya tarife onaylandığı takdirde kesinleşir. ...

Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır."

15. 30/12/2017 tarihli ve 30286 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte olan Tarife'nin (2018 yılı) "Manevi Tazminat Davalarında Ücret" başlıklı 10. maddesinin 3. fıkrası şöyledir:

“(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur."

16. 2018 yılındaki Tarife'nin ikinci kısmının ikinci bölümü şöyledir:

“Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için 2.180,00 TL "

17. Yargıtay Dördüncü Dairesi (Daire), ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi manevi tazminat talebiyle yapılan yargılama sonucunda verilen davanın usulden reddi kararını temyiz mahkemesi sıfatıyla incelemiştir. Daire, yürürlükte olan Tarife'nin 10. maddesi uyarınca manevi tazminat davalarının tümden reddedilmesi hâlinde kendini vekille temsil ettiren davalı lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini vurgulayarak kararı bu husus yönünden düzelterek onanmıştır (16/6/2022 tarihli ve E.2022/6403, K.2022/8936 sayılı karar).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 31/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, iş kazası nedeni ile işverenine yönelik olarak maddi manevi tazminat davası açtığını, yapılan yargılamada dosyanın kusur tespiti yönünden iş güvenliği uzmanı olmayan bilirkişiye tevdi edildiğini, rapora karşı itirazlarının giderilmediğini, ilgili rapora istinaden tazminat taleplerinin reddedildiğini belirterek açıkça keyfî ve eşitlik ilkesine aykırı şekilde karar verildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

20. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunma hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

21. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

22. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).

23. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).

24. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurları, yargılamanın çelişmeli olması ve taraflar arasında silahların eşitliğinin sağlanmasıdır. Anılan ilkelere uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir. Ancak silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini yargılamanın bütünü ışığında denetlemektir (Fazlı Celep, B. No: 2015/1025, 21/3/2018, § 25).

25. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, §§ 50-52).

26. Başvurucu somut davada, yargılamada alınan kusur raporuna karşı itirazlarının giderilmediği ve bu sebeple yargılama sonucunun adil olmadığı şikâyetinde bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyetinin yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunun yargılamayı sonlandırmaya elverişli olmadığı ve ilgili rapora karşı itirazlarının karşılanmadığına yönelik olduğu açıktır. Bu kapsamda ilgili şikâyetin adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

27. Başvurucu, ehil olamayan bilirkişi tarafından tanzim edilen rapora dayanılarak karar verildiğini ve bilirkişi raporuna karşı itirazlarının giderilmediğini ileri sürmektedir. Eldeki uyuşmazlığın iş kazası nedenine dayalı olarak açılan tazminat davası olduğu ve bu kapsamda meydana gelen kazadaki kusur durumunun tespiti amacı ile 26/5/2016 tarihli 16 No.lu celsede verilen ara karar ile dosyanın bilirkişiye tevdi edilmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumuna yazı yazıldığı görülmektedir. Bu kapsamda İstanbul Adli Tıp Kurumu bilirkişi olarak dosyaya Doç. Dr. Y.B.yi resen atamıştır. 7/2/2017 tarihli 18 No.lu celse itibarıyla bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. 26/10/2017 tarihli 20 No.lu celsenin 1 No.lu ara kararı ile başvurucunun bilirkişi raporuna yönelik itirazları kapsamında dosyanın ek rapor tanzimi amacı ile bilirkişiye tevdi edildiği, 15/1/2018 tarihli bir sonraki celse de ara karar ile başvurucunun ek rapora yönelik itirazlarının reddine karar verilerek yargılamanın sonlandırıldığı görülmektedir. Tüm bu saptamalar ışığında; başvurucunun iş kazası nedeni ile açtığı tazminat davasında işverenin kusurlu olduğuna ilişkin iddialarının İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından resen atanan bilirkişi marifetiyle incelendiği, başvurucuya bilirkişi raporuna ilişkin itirazlarını ileri sürme imkânı sağlandığı ve başvurucunun itirazları doğrultusunda ek rapor tanziminin de gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. Bu nedenle silahların eşitliği ilkesinin bir gereği olan tarafların usule ilişkin haklarda eşit koşullara tabi tutulması yönüyle başvurucunun diğer tarafa karşı zayıf duruma düşürülmemiş olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

28. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu, manevi tazminat talebi yönünden hükümde hesaplanan ret vekâlet ücretinin maktu olarak hesaplanması gerekirken nispi olarak hesaplanmasının mahkemeye erişim ve mülkiyet haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

30. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyetinin mahkemece yargılama gideri kalemlerinden olan ret vekâlet ücretinin kanuna aykırı olarak fazla hesaplanmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu şikâyetin adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

34. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

35. Başvuruya konu davada, başvurucu aleyhine 10.750 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

36. Anayasa’nın ''Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması'' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

38. Başvuru konusu olayda başvurucu aleyhine hükmedilen 10.750 TL nispi vekâlet ücreti nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerekir.

 (1) Genel İlkeler

39. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

40. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıklarının ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).

 (2)İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Somut olayda başvurucu, iş kazasına dayalı olarak 100.000 TL manevi tazminat talepli alacak davası açmış ve dava reddedilmiştir. Başvurucu aleyhine 10.750 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmiştir.

42. Tarife'nin (2018 yılı) 10. maddesinin üçüncü fıkrasında, manevi tazminat taleplerinin tamamının reddi hâlinde avukatlık ücretinin Tarife'nin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre yani maktu olarak belirleneceği düzenlenmiştir.

43. Başvuruya konu yargılamanın, manevi tazminat talebine ilişkin olduğu ve ilgili talebin tamamen reddedildiği açıktır. Bununla birlikte Mahkemenin reddine karar verdiği manevi tazminat talebi yönünden hangi sebeple nispi vekâlet ücretine hükmetmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılamamaktadır.

44. Başvurucunun istinaf dilekçesinde vekâlet ücretine dair açıkça ileri sürdüğü iddialarına yönelik de Bölge Adliye Mahkemesince herhangi bir açıklama yapılmadığı görülmektedir.

45. Bu hâliyle Mahkemenin reddettiği manevi tazminat talebi yönünden manevi tazminat tutarının dikkate alınarak yüksek miktarda nispi vekâlet ücretine hükmetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

47. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih, sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

50. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41, 45).

51. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında yaklaşık 6 yıl 3 ay 6 gün devam eden yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

53. Başvurucu, ihlal tespiti, tazminat ve yeniden yargılamaya hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

54. Başvuruda tespit edilen mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

55. İncelenen başvuruda, başvurucu aleyhine yüksek nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi sebebi ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

56. Öte yandan ihlalin niteliğine göre mahkemeye erişim hakkı yönünden yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun ilgili ihlal iddiası yönünden diğer talepleri kabul edilmemiştir. Bununla birlikte makul sürede yargılanma hakkının ihlali sebebiyle ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya 39.000 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekir.

57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,670 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Bucak 1. Asliye Hukuk Mahkemesine(E.2012/20, K.2018/31) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya 39.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.