TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖKHAN GÜÇLÜ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/31478)

 

Karar Tarihi: 16/11/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Gökhan GÜÇLÜ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun posta yolu ile göndermek istediği dokümanın sakıncalı bulunarak gönderilmemesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/10/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu; başvuru tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) tutuklu olarak bulunmaktadır.

6. Başvurucu, yargılandığı davaya ilişkin anlatımların bulunduğu el yazısı bir belgeyi Ceza İnfaz Kurumu dışında bulunan bir yakınına bir gazeteciye ulaştırması için göndermek istemiştir. Başvuruya konu belgelerde öncelikle başvurucu yakınına hitaben bir mektup yazmış ve ekteki belgelerin gazeteci olan bir kişiye ulaştırılmasını istemiştir. Ekteki belgelerin ilkinde başvurucu, gazeteciyi selamlayan ve gönderdiği diğer belgelerin içeriğini anlatan bir mektup hazırlamıştır. Başvurucu, ekteki belgelerin istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemesine sunduğu savunmasına ilişkin dilekçeler olduğunu mektubunda belirtmiştir.

7. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu (Disiplin Kurulu) söz konusu el yazısı metni incelemiş ve başvurucunun başvuru konusu belgeleri medyada gündem yaratmak amacıyla göndermek istediğini kabul etmiştir. Daha sonra Disiplin Kurulu, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler içermesi nedeniyle söz konusu belgelerin alıcısına gönderilmeyerek alıkonulmasına karar vermiştir.

8. Başvurucu, Disiplin Kurulu kararına karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyette bulunmuştur. Hâkimlik 5/7/2018 tarihli kararıyla başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Hâkimlik öncelikle başvurucunun söz konusu belgeleri bir yakını aracılığıyla bir gazeteciye ulaştırmak istediğini, bu gazetecinin bir kitap yazma hazırlığında olduğunu ve başvurucunun göndermek istediği belgelerin de söz konusu kitabın parçası olacağını belirtmiştir. Daha sonra Hâkimlik, gönderilen belgelerin kamunun yakından takip ettiği, başvurucunun yargılandığı ve mahkûm olduğu Cumhurbaşkanı'na suikast davasına ilişkin istinaf dilekçesi olduğunu ifade etmiştir.

9. Hâkimlik, söz konusu belgelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlemediğini, ilk derece mahkemesinde hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmadığını, yeterince delil toplamadan eksik araştırma sonucu karar verildiğini ifade ettiğini vurgulamıştır. Bundan başka Hâkimlik, başvurucunun belgede askerî bir operasyon kapsamında Marmaris'e götürüldüğünü, operasyon öncesinde tecritte tutulduğunu, suç kastıyla herhangi bir olaya karışmadığını anlattığını kabul etmiştir. Hâkimlik, belgelerdeki bilgilerin toplum tarafından bilindiği hususunu da ayrıca ifade etmiştir.

10. Belgelerin içeriğini bu şekilde açıklayan Hâkimlik, başvurucunun yazdığı belgede sürekli bir şekilde yargılamasının adil yapılmadığı ve kendisine kumpas kurulduğu hususları üzerine vurgu yaptığını hatta yargılama sırasında delillerin karartıldığını belirttiğini, bu belgelerin gönderilen kişi dikkate alındığında bir kitabın parçası hâline gelebileceğini ve bu şekilde yazılanların toplum tarafından bilinebilir bir hâl alacağını belirtmiştir. Hâkimlik, başvurucunun kitap hâline gelmesi muhtemel olan belge ile toplumda kişilerin haksız yargılamalara maruz kalarak hukuka aykırı ceza aldığı algısını oluşturacağını, bu şekilde yargıya olan güvenin zedeleneceğinin kuvvetle muhtemel olduğunu ifade etmiş; 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların devam ettiği hassas bir dönemde gönderilmek istenen belgelerin toplumda olumsuzluklara sebebiyet vereceğini kabul etmiştir.

11. Söz konusu değerlendirmeler sonrasında Hâkimlik, somut olaydaki gibi bilgiler içeren belgelerin ceza infaz kurumlarının dışına gönderilmesinde kamu makamlarının geniş takdir marjına sahip olduğunu belirtmiş; belgelerinin gönderilmemesinin demokratik toplum düzeni bakımından gerekli olduğu sonucuna varmıştır.

12. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Bolu Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı 28/8/2018 tarihinde reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 68. maddesinin olay tarihinde hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 16/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

15. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

16. Başvurucu; belgeleri iletmek istediği gazetecinin, yargılandığı davaya ilişkin araştırma yapan bir kişi olduğunu, davaya ilişkin hukuksuzlukları ve kumpasları yazılı hale getirip bir gazeteciye iletmek istemesinin engellenmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Öte yandan başvurucu; belgelerde adalet talebinden başka bir şey olmadığını, söz konusu belgelerin sakıncalı bulunmasının gerçeklerin gizlenmesini amaçladığını ifade etmiş ve haberleşme özgürlüğü ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. Bakanlık görüşünde, başvurunun haberleşme özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği ifade edildikten sonra Anayasa Mahkemesinin somut olayla benzer olaylarda verdiği bazı kararlara yer verilmiştir. Bakanlık daha sonra Ceza İnfaz Kurumunun yetkili birimlerinin ve derece mahkemelerinin gerekçelerine yer vermiştir. Son olarak Bakanlık, başvurucunun haberleşme özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği noktasında inceleme yapılırken görüşte değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir.

18. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Yazılı belgelerin bir başkasına verilmesi, iletilmesi, bastırılması özgürlüğü ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 40; Murat Türk (2), B. No: 2013/7082, 21/4/2016, § 36).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

21. Başvuruya konu belgelerin Ceza İnfaz Kurumları dışına gönderilmesinin engellenmesi ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

22. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı (benzer değerlendirmeler için bkz. Bejdar Ro Amed, § 51; Murat Türk (2), § 37; Ahmet Temiz B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 37-46), müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında benzer değerlendirmeler için bkz. Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, §§ 38-41; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 21; Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, §§ 39-43).

23. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), § 27).

24. Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

25. Ceza infaz kurumlarınca mahpusların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin takdir payı içinde kalıp kalmadığı ve esas itibarıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı müdahalenin gerekçesine bakılarak anlaşılabilir. Dolayısıyla mevcut başvurudaki gibi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde kurumların ve derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin ceza infaz kurumunun asayişini ve güvenliğini tehlikeye düşüren, kamu görevlilerini hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeleri içerip içermediğini değerlendirmeleri gerekir (Bejdar Ro Amed, § 80; idare ve derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle ihlal sonucuna ulaşılan bir karar için bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 73; derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapıldığının tespit edildiği bir karar için bkz. Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, §§ 39-44).

26. Somut olayda başvurucu, kurum dışındaki bir yakınına bazı belgeler göndermek istemiş ve söz konusu belgeleri yakını aracılığıyla bir gazeteciye ulaştırmak istemiştir. Hâkimliğe göre el yazısı bu belgeler Cumhurbaşkanı'na suikast davasında sanık olan başvurucunun savunmasına esas olmak üzere sunduğu dilekçelerde yer alan açıklamalarından oluşmaktadır. Disiplin Kurulu ve Hâkimlik, gönderilmek istenen belgelerin kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler içerdiğini kabul etmiş ve alıcısına gönderilmemesine karar vermiştir. Mahkeme de Hâkimlik kararını hukuka uygun bulmuştur.

27. Somut olayda çözümlenmesi gereken mesele, idarenin ve derece mahkemelerinin dava konusu belgedeki ifadelerin kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri içerdiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.

28. Anayasa Mahkemesinin geçmiş kararlarında yasal uyuşmazlıkların çözüme bağlandığı merci olan mahkemelerin bu görevlerini yerine getirebilmek için toplumsal güvene ihtiyaç duydukları ve bu bağlamda eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması ve yargı erkinin otoritesini zayıflatmaması gerektiği belirtilmiştir (İlhan Cihaner, B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 85; İlhan Cihaner (3), B. No: 2013/5298, 20/5/2015, § 26; Keleş Öztürk, B. No: 2014/15001, 27/12/2017, § 48; Oktay Kuban, B. No: 2016/1999, 10/12/2019, §§ 29, 30). Ne var ki mahkemeler de diğer tüm kamu kurum ve kuruluşları gibi eleştiriden muaf değildir. Bireylerin ve basının yargısal süreçlere ve kararlara ilişkin görüş ve eleştirilerini ifade etme hakkı ifade özgürlüğünün bir gereği olarak görülmelidir. Buna karşın eleştiri ile aşağılama arasında açık bir ayrım yapılması gerekmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Oktay Kuban, §§ 31, 32).

29. Somut olayda idare ve derece mahkemeleri, başvurucunun toplum tarafından da bilinen ve kendi yargılandığı davayı ilgilendiren bazı açıklamalarını bir gazeteciye ulaştırıp kamuya mal etmeyi amaçladığını, bu şekilde toplumda kişilerin haksız yargılamalara maruz kalarak hukuka aykırı ceza aldığı algısını oluşturacağını kabul etmiştir. Hâkimlik başvurucunun bu yöntemle yargıya olan güveni zedelemeyi amaçladığı hususuna özellikle vurgu yapmıştır.

30. İfade özgürlüğünün nihai koruyucusu olarak yargı mercilerinin kendi işleyişlerine yönelik eleştirilere karşı en büyük toleransı göstermesi özellikle önemlidir. Aksi takdirde dizginsiz olsa bile yargısal eleştirilere kapıların kapatılması hukuk otoritesinin dayandığı kamu güveninin yargı eliyle en başından sarsılması anlamına gelecektir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi yargısal süreçlerin ve kararların sınanması veya sorgulanması kapsamında mahkemelere ve yargı mensuplarına yöneltilen eleştirileri çoğulcu bir demokraside hukukun üstünlüğünün sağlanması için hayati önemde görmektedir. Söz konusu eleştirilerin bireylerin kendi yargılamalarına ilişkin olması durumunda bu husus daha da bir önem taşımaktadır.

31. İlk derece mahkemesinin kabulünden yola çıkıldığında gönderilmek istenen belgelerin yargısal sürecin ve kararların sınanması veya sorgulanması kapsamında bir mahkemeye yöneltilen eleştiri niteliğinde olduğu görülmüştür. Bundan başka Hâkimlik kararından yargısal sürece ilişkin eleştirilerin genel itibarıyla yürütülen davaya dönük olduğu ve hâkimlere yönelmediği de anlaşılmıştır. Üstelik Hâkimlik, başvurucunun göndermek istediği belgedeki bilgilerin toplum tarafından daha önce bilindiğini de kabul etmiştir. Daha önce kamuya açıklanmış bilgilerin tekrar paylaşılmak istenmesine bir engelleme getirilmesinin meşruiyetinin tartışmalı hâle geleceğini ayrıca vurgulamak gerekmektedir (başka bir bağlamda daha önce kamuya açıklanmış bilgilerin tekrar paylaşılmasına ilişkin bir karar için bkz. Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017).

32. İdarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında, daha önce Bölge Adliye Mahkemesine de sunduğu belirtilen ve başvurucunun kendi yargılandığı davaya ilişkin açıklamalar içeren belgeleri bir gazeteciye göndermek istemesinin ne şekilde kişi veya kuruluşları paniğe yönelteceğinin açıklanmadığı, toplum tarafından bilindiği kabul edilen bir yargılamaya ilişkin değerlendirmelerin ileride yazılacak bir kitapta yer alması ihtimalinin tek başına toplumda nasıl paniğe neden olacağının değerlendirilmediği anlaşılmıştır. Öte yandan kararlarda bir mahkemenin yaptığı yargılamaya ilişkin olan bazı değerlendirmelerin bir bütün olarak yargıya olan güveni nasıl zedeleyeceğinin ikna edici bir biçimde ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir.

33. Sonuç olarak somut olayda Disiplin Kurulu ve Hâkimlik, başvurucu tarafından bir gazeteciye ulaştırılmak istenen belgelerin sakıncalı bulunarak gönderilmemesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiştir. Bu nedenle başvuru konusu belgelerin gönderilmemesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun gösterilemediği değerlendirilmiştir.

34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

35. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

36. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bolu İnfaz Hâkimliğine (E.2018/1181, K.2018/1919 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu; ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunduğunu, posta yolu ile göndermek istediği dokümanın sakıncalı bulunarak gönderilmemesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; belgeleri iletmek istediği gazetecinin, yargılandığı davaya ilişkin araştırma yapan bir kişi olduğunu, davaya ilişkin hukuksuzlukları ve kumpasları yazılı hale getirip bir gazeteciye iletmek istemesinin engellenmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Öte yandan başvurucu; belgelerde adalet talebinden başka bir şey olmadığını, söz konusu belgelerin sakıncalı bulunmasının gerçeklerin gizlenmesini amaçladığını ifade etmiş ve haberleşme özgürlüğü ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Başvurucunun, Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince, 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüssünde Marmaris'te Cumhurbaşkanına suikast girişiminde bulunan ekipte yer aldığı gerekçesiyle Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs ve Cumhurbaşkanına Suikast suçlarından ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Yerine Getirdiği Kamu Görevi Nedeniyle Kasten Öldürme suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, Yerine Getirdiği Kamu Görevi Nedeniyle Kasten Öldürmeye Teşebbüs suçundan 18 yıl hapis cezası, Nitelikli Yaralama suçundan 6 yıl, Nitelikli Konut Dokunulmazlığını İhlal Etme suçundan 18 ay hapis cezası, Cebir Tehdit veya Hile Kullanarak Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma suçundan 18 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. 28/07/2016 tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında verilen bu karar, 22/3/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

3. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27).

4. Öte yandan ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara -kanunla öngörülmek şartıyla- sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29). Somut olayda başvuru konusu müdahalenin 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesi uyarınca gerçekleştirildiği ve kanunilik ölçütünü karşıladığı anlaşılmaktadır. Ancak bu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir.

5. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması da gerekir. Açıktır ki bu değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

6. Somut olayda başvurucu, kurum dışındaki bir yakınına mektup ve ekinde bazı belgeler göndermek istemiş, söz konusu belgeleri yakını aracılığıyla bir gazeteciye ulaştırarak yayınlamayı amaçlamıştır.

7. Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu Başkanlığınca yapılan değerlendirme sonucunda;

5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 68/3 maddesinde "Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez." ibaresi yer aldığından,

Mektubun İçeriğinde; Mektup her ne kadar Ayşenur ERBEK'e gönderilse de mektupta gazeteci Ece Sevim ÖZTÜRK'e göndermek istediği yazıların olduğu bu yazılarla Basın ve medyada gündem yaratmak amacıyla göndermek istediği yazıdan anlaşılmış olup; mektupta Kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler içermesi nedeniyle söz konusu mektubun ALIKONULMASINA karar verilmiştir.”

8. İtiraz üzerine Bolu İnfaz Hakimliğince;

Tutuklunun Ayşenur Erberk'e gönderdiği postadaki evrakların Ayşenur Erberk tarafından dosyadaki anlaşılan bilgilere göre gazeteci Ece Sevim Öztürk'e gönderileceği, bu gazetecinin gönderilen bu evraklarla bir kitap yazacağı, dolayısıyla bu evrakların ileride hazırlanması düşünülen bir kitabın parçası olabileceği anlaşılmaktadır.

Tutukluya ait evraklarda, tutuklunun yargılandığı dava dosyasındaki Bölge Adliye Mahkemesine sunduğu istinaf dilekçesi olduğu görülmektedir. İstinaf dilekçesi ve ekte yer alan 41 sayfalık evraklar da tutuklunun mahkum olduğu suçlamalarla ilgili izahların bulunduğu, tutuklunun kamu oyunca da bilinen Cumhurbaşkanına suikast davasında tutuklu olduğu ve Bölge Adliye Mahkemesine sunduğu istinaf dilekçesi olduğu görülmektedir. İstinaf dilekçesi ve ekte yer alan 41 sayfalık evraklar da tutuklunun mahkum olduğu suçlamalarla ilgili izahların bulunduğu, tutuklunun kamu oyunca da bilinen Cumhurbaşkanına suikast davasında tutuklu olduğu ve mahkumiyet aldığı bilinmektedir. Tutuklu söz konusu evraklarda geniş bir şekilde kendisinin mahkum olduğu suçtaki eylemleri işlemediğini, mahkeme heyetinin kendilerine hakkaniyete uygun olarak yargılamadığını eksik araştırmalarla ve yeterince delil toplanmadan mahkum olmasını eleştirdiği, kendilerinin bir askeri görevde yer aldıklarını asla Cumhurbaşkanına suikast amacıyla Marmarise gitmediklerini dile getirmektedir. Kendilerinin operasyona çıkmadan önceden tecrit halinde oldukları bu nedenle kendilerinin terör operasyonu olarak Marmaris'e gittiklerini anlatmaktadır.

Tutuklu tarafından gönderilmek istenen belgeler, bir kitabın parçası olacağından, bu belgelerdeki içerikler kamuoyu tarafından öğrenilmesi mümkün olabilecektir. Açık kaynak araştırmasıyla yapılan değerlendirmelerde, tutuklunun yazdığı belgelerdeki bilgilerin kamuoyunca bilindiği görülmektedir. Tutuklu, kendisinin üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, kendisine kumpas kurulduğunu, delillerin karartıldığını sıklıkla dile getirmektedir. Tutuklu, yargılamasının adil yapılmadığı gibi yargılama sırasında tanık beyanlarının da illegal bir şekilde değiştirildiğini belirtmektedir.

Bu kapsamda tutuklunun yazdığı yazıların, bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tutuklu adil yargılanmadığı ve kendisine haksız yere suç isnat edilmeye çalışıldığını, yargılandığı mahkemenin de aynı şekilde hareket ettiğini sıklıkla ifade etmiştir. Bu ifadeler, toplumda kişilerin haksız yargılamalara maruz kalarak, haksız ceza aldığı algısını oluşturabilmektedir. Tutukluya isnat edilen eylemin, toplum büyük bir kısmı tarafından bilindiğinden, oluşturabileceği etki alanı normal bir kişiye göre daha fazla olabilecektir. Tutuklu, Türkiye Cumhuriyetinin yargı organlarının icra ettiği faaliyetlerin, anayasa ve yasalara aykırı olduğu dile getirerek, toplumun yargı organlarına olan güvenini zedeleyebilecektir. Ülkemiz, 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminin olduğu ve bu darbe girişimiyle ilgili olarak soruşturmaların ve kovuşturmaların da devam ettiği hassas bir dönemde bulunduğu düşünüldüğünde, tutuklunun ifadeleri toplumda gereksiz olumsuzluklara sebebiyet verebilecektir. Böylesi durumlarda, kamu makamlarının, kişinin, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini sınırlamada daha geniş takdir marjı olabilecektir.

Bu anlatımdan, kişinin yazılarının kamu güvenliği açısından el konulması demokratik toplum düzeni bakımından gerekli olduğu kanaatine varılmıştır.

Hakka yapılan müdahalenin, ölçülü olup olmadığı incelenmesinde yapılan müdahalenin, elverişli, gerekli ve orantılı mıdır? buna bakılmalıdır. Kurum ve kamu düzenini sağlama açısından mektuba el konulmasının elverişli bir araç olduğu ve kurum ve kamu düzenini sağlamak için gerekli olduğu ve orantılıdır. Çünkü orantılı bir müdahalede hükümlü/tutuklunun düşünceyi ve yayma hürriyeti sınırlandırılırken, ceza infaz kurumunun düzeni sağlanmaktadır. Ceza infaz kurumunun düzenini sağlamak adına amacı adına en uygun araç olarak el konulma yapılmıştır. İzah edilen nedenlerle yapılan müdahalenin, ölçülü olduğu kanaatine varılmıştır.” Gerekçeleriyle itirazın reddine karar verilmiştir.

9. Mahkeme, başvurucunun göndermek istediği belgeleri incelemiş, içeriğinde neler olduğunu tespit etmiş ve kararında tartışmış, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin konuya ilişkin içtihatlarına da yer vererek bağlantı kurmuştur. Dolayısıyla oldukça detaylı olarak yazılan ve 6 sayfadan oluşan İnfaz Hakimliği kararının gerekçesiz olduğu söylenemez.

10. Elbetteki yüksek güvenlikli ceza infaz kurumunda tutuklu olan başvurucunun da Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden yararlanacağı açıktır. Ancak ceza infaz kurumunda ifade özgürlüğünün sınırsız olduğu düşünülemez. Ceza infaz kurumlarında ırkçılık, nefret söylemi, savaş propagandası, şiddete teşvik ve tahrik, ayaklanmaya çağrı veya terör eylemlerini haklı göstermek, ceza infaz kurumunun disiplinini bozmak, hedef göstermek suretiyle kamuoyunda yanlış, hatalı ve olumsuz etki yaratmak gibi bir içeriğe sahip olan durumlarda kamu makamlarının daha geniş bir takdir yetkisine sahip olduğu hatırda tutulmalıdır.

11. Somut olayda, ceza infaz kurumunda tutuklu olan başvurucunun yazdığı yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tutuklu olan başvurucu, adil yargılanmadığını ve kendisine haksız yere suç isnat edilmeye çalışıldığını, kendisine kumpas kurulduğunu, delillerin karartıldığını, yargılamasının adil yapılmadığını, yargılama sırasında tanık beyanlarının da illegal bir şekilde değiştirildiğini, yargılamayı yapan Mahkemenin de bu şekilde hareket ettiğini yazdığı mektup ve eklerinde ileri sürmektedir.

12. Başvurucunun yargılandığı fiillerin, toplumun büyük bir kısmı tarafından bilindiği ve kamuoyunda etki alanının çok fazla olabileceği dikkatten kaçmamalıdır. 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe teşebbüsünün yaşandığı ve bu darbe girişimiyle ilgili olarak soruşturmaların ve kovuşturmaların devam ettiği bir dönemde, başvurucuya isnat edilen fiiller de dikkate alındığında, tutuklunun ifadelerinin gerek ceza infaz kurumunda gerekse kamuoyunda sipekülatif yorumlara ve olumsuzluklara sebebiyet verebileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Ayrıca yargılamayı yapan Mahkemeye yönelik ifadeler nedeniyle kamuoyunda, yargı makamlarını ve Mahkeme heyetini açık hedef haline getirerek olumsuz algı yaratılması sonucu da ortaya çıkabilecektir. Bu nedenle Ceza İnfaz Kurumu ve İnfaz Hakimliği kararındaki gerekçeler de dikkate alındığında, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez.

13. Diğer taraftan Ceza İnfaz Kurumu tarafından başvurucunun göndermek istediği mektup ve eklerine “el konulmuştur.” Bu belgelerin imhası veya yok edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Belgelerde yazılı iddialar ve gönderilerek yayınlanmasının sağlanması şeklindeki amaçlar gözönünde bulundurulduğunda, anılan belgelere el konulmasının ölçüsüz bir müdahale olduğu düşünülemez.

14. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesi konusundaki takdir yetkisine, bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik söz konusu olmadığı sürece müdahale edemez. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı ve İnfaz Hakimliği kararlarının içerikleri dikkate alındığında gerekçesiz oldukları, bariz takdir hatası veya keyfilik içerdikleri söylenemez.

15. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun bir gazeteciye göndererek yayınlanmasını sağlamak istediği belgelere yalnızca el konulmasının başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal etmediği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Muhterem İNCE