TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BELKİZA TANKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/33075)

 

Karar Tarihi: 2/11/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Belkiza TANKAN

Vekili

:

Av. Ramazan DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde, güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm ve takip eden süreç nedeniyle başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Türkiye'de, PKK terör örgütünün neden olduğu şiddetin sona erdirilmesi amacıyla 2012 yılında başlatılan, yaklaşık üç yıl devam eden ve demokratik açılım olarak adlandırılan sürecin ardından -güvenlik güçlerinin raporlarına göre- anılan süreçte terör örgütünün bazı şehirlerde silah ve mühimmat yığınağı yapması sonucu 2015 yılının ortalarından itibaren terör ve şiddet eylemleri özellikle güneydoğu anadolu bölgesinde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş, patlayıcılar yerleştirilmiş; bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda beş yüze yakın güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hâle getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017).

3. Operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde 20/2/2016 tarihinde, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) kararına istinaden yapılan arama sırasında Cizre'nin Cudi Mahallesi, Niran Sokak'ta bulunan ve güvenlik güçleri tarafından C-3154 olarak kodlanan binanın kalıntıları arasında bir kadın cesedi bulunmuştur. Bulunan kadın bedeni Cizre Devlet Hastanesine cenaze aracı ile nakledilmiştir. Başsavcılık tarafından yapılan inceleme sonucu bulunan cansız kadın bedeninin başvurucunun kızı 25 yaşındaki Ç.T. olduğu tespit edilmiştir.

4. Ç.T.nin cansız bedeninin bulunmasını takiben başlatılan soruşturma kapsamında olay yerinde fotoğraf, video çekimi yapılmış; iş ve işlemler tutanağa bağlanmış, ilgili emniyet birimlerine gereken delillerin toplanması için talimat yazılmıştır. Aynı gün düzenlenen Olay Yeri İnceleme Tutanağı'na göre binada ayrıca yedi otomatik tüfek (AK-47/Kalaşnikof marka), on dört otomatik tüfek şarjörü, hâki renkli iki hücum yeleği, 291 otomatik tüfek fişeği, şarjörü dolu bir tabanca, el telsizi, telefon, SIM kart bulunmuş ve otomatik tüfeklerden beşinin namlularında atışa hazır fişek tespit edilmiştir. Söz konusu ateşli silahlar ve ateşli silah ürünleri muhafaza altına alınmıştır. Güvenlik güçlerince tutulan tutanaklardan C-3154 koduyla işaretlenen bina ve çevresinin operasyonlar sırasında terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı, güvenlik güçlerine bu binadan ateş açıldığı ve çatışmaların yaşandığının ifade edildiği anlaşılmıştır (detaylı çatışma bilgileri ve olay örgüsü için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri).

5. Soruşturma kapsamında Ç.T.den ve üzerindeki kıyafetlerden biyolojik numune alınmış ancak deformasyon nedeniyle parmak ve avuç izi alınamamış, deliller balistik inceleme için laboratuvarlara iletilmiştir. 21/2/2016 tarihli otopsi raporunda Ç.T.nin penetran cisim (ateşli silah vb.) yaralanmasına bağlı kaburga, omurga kemik kırıkları ile iç organ zedelenmesi sonucu hayatını kaybettiği ifade edilmiştir. Güvenlik güçleri yaptıkları araştırma sonucunda olay yerini gören ve kayıt yapan kamuya ya da özel şahıslara ait kamera ile tanık tespit edememiştir. Ç.T.den alınan numuneler üzerinde yapılan inceleme sonucu kıyafetlerinde atış artığı tespit edilmiştir.

6. Başvurucu 24/5/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde; kızının üniversite öğrencisi olduğunu, sokağa çıkma yasaklarından önce öğrencileri gezdirmek için ikamet ettikleri Silopi ilçesinden Cizre ilçesine gittiğini, sokağa çıkma yasakları sırasında kendisiyle iletişim kurduklarını ancak bir süre sonra haberleşmelerinin kesildiğini, Cizre'den ölüm/yaralanma haberleri gelince araştırmaya başladıklarını, kan testi incelemesi neticesinde kızına ulaşıp kızını defnettiklerini, kızının herhangi bir örgütle bağlantısı olmadığını, sorumlulardan şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.

7. Güvenlik güçleri tarafından düzenlenen 10/3/2017 tarihli Arşiv Araştırma Tutanağı'nda, Suriye'ye geçmek isteyen örgüt mensuplarının üzerinde ele geçirilen dökumanlarda terör örgütüne katılan şahısların isimlerinin liste hâlinde yer aldığı ve bu listede Ç.T.nin de adı olduğu ifade edilmiştir. Aynı tutanakta terör örgütünü destekleyen yayınlar yapan internet sitelerinde de Ç.T.nin terör örgütünü mensubu olarak ifade edildiği belirtilmiştir.

8. 10/3/2017 tarihli Fotoğraftan Teşhis Tutanağı'nda terör örgütüne üye olma suçundan yakalanan tanık Z.A., Ç.T.yi gösterilen fotoğraftan teşhis ederek şahsı "Vejin" adıyla tanıdığını ve şahsın Cizre'ye Gare alanından geldiğini, Silopili olduğunu beyan etmiştir. 30/12/2017 tarihli Fotoğraftan Teşhis Tutanağı'nda gizli tanık U., Ç.T.yi fotoğrafından teşhis etmiş; şahsın adını ya da kod adını bilmediğini, kendisini "Kadro" olarak tanıttığını ve Başak Mahallesi'ndeki hendeklerin kurulmasında çalıştığını ifade etmiştir.

9. Soruşturma sonunda 8/3/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Gerekçede özetle elde edilen deliller uyarınca Ç.T.nin terör örgütü üyesi olduğunun tespit edildiği ve terör örgütüne yönelik operasyonlar kapsamında gerçekleşen ölümün hukuka uygunluk şartlarını taşıdığı belirtilmiştir. Söz konusu karara yönelik itiraz Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 17/7/2017 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinde operasyonların arka planına ve güç kullanımına ilişkin mevzuata dair geniş kapsamlı bir açıklama yapılarak güvenlik güçlerinin terörist grupla silahlı çatışma yaşanırken terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada, kanunun verdiği yetkiyi kullanarak Ç.T.yi etkisiz hâle getirdikleri sonucuna ulaşıldığı ve bu bağlamda Başsavcılık kararında hukuka aykırılık bulunmadığı açıklanmıştır.

10. Başvurucu, nihai hükmü 22/10/2018 tarihinde öğrenmesinin ardından 6/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu; kızının PKK terör örgütüyle ilintisi olmadığını, sivil bir şahıs olmasına rağmen öldürüldüğünü, delillerin tamamının toplanmadığını, soruşturmanın çelişkiler ve eksiklikler içerdiğini, görüntü kayıtlarının bulunmadığını, olay yeri incelemesinin savcı değil polis tarafından yapıldığını, polislerin ifadelerinin alınmadığını, güvenlik güçlerinin operasyonları sırasında çok sayıda sivilin öldürüldüğü yönünde ulusal ve uluslararası kuruluşların raporları bulunduğunu, gereksiz ve orantısız güç kullanımının söz konusu olduğunu, sokağa çıkma yasağının hukuka aykırı olarak alındığını, cenazeyi gereği gibi defnedemediklerini, avukatlarının tutuklandığını belirterek yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca adli yardım talebinde bulunmuştur.

13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı, Anayasa Mahkemesince daha önce verilen kararların değerlendirmede gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçelerinde başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

14. Başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen, yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamaları dikkate alınmalıdır. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (detaylı aktarım için bkz. Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221).

16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkına dair ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

17. Soruşturma safahatında yargı mercileri tarafından yapılan tespit ve başvurucuların da bu tespitle örtüşen iddiaları dikkate alındığında Ç.T.nin ölümünün kamu gücünün kullanımına bağlı olarak ve operasyonlar sırasında gerçekleştiğinin kabulü ile ihlal iddialarının yaşam hakkının maddi boyutunun devletin negatif (öldürmeme) yükümlülüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekir.

18. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında değerlendirilmesinden önce inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olayla sınırlı olduğu hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda, yapılan tespit ve değerlendirmeler ülkemizde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılmamalıdır. Bununla beraber yoğun terör eylemlerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, güvenlik güçlerinin terör eylemlerinin önlenmesi için operasyonlar düzenlediği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olayına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken ölüm olayının koşullarını belirleyen arka plan da gözardı edilmemelidir.

19. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvuruya temel olan vaka da tarih ve mekân itibarıyla aynı operasyon sırasında gerçekleştiği için ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın öznel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) şartlarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

20. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

21. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada, kanunun verdiği yetkiyi kullanarak güç kullandıkları kabul edilmiştir. Söz konusu kabul; Ç.T.nin PKK terör örgütü mensubu olduğunu, "Vejin" olarak tanındığını, bölgedeki hendeklerin kurulmasında çalıştığını açıkça ifade eden, biri gizli, diğeri ise kimliği açık olan terör örgütü mensubu tanıkların beyanına, Ç.T.nin üzerinde ateşli silah atış artığı varlığını tespit eden laboratuvar raporuna, olay yerinde çok sayıda otomatik silah ve ateşli silah ürünü bulunmasına, güvenlik güçleri tarafından tutulan, Ç.T.nin terör örgütü mensubu olduğuna dair tespitler içeren tutanaklara ve soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller Ç.T.nin terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlar sırasında güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada, emrin yerine getirilmesi sırasında kanunun verdiği yetkiyle öldürüldüğünün kabulü için yeterli niteliktedir. Ayrıca başvurucu; bu verilerin aksine, bu delillerin veya tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek soyut beyan dışında herhangi bir bilgi/belge sunmamıştır.

22. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında Ç.T.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının kolluk kuvvetlerinin hayatlarının korunmasına yönelik meşru müdafaanın yanında Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

23. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle, devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik gerçekleşen müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucunun yakını Ç.T.nin de soruşturma dosyasında mevcut olan ve aksine herhangi bir veri, delil ya da emare sunulmayan deliller uyarınca Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilen ve detaylandırılan operasyonlar kapsamında, güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla söz konusu operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelemenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekir. Bu perspektiften üzerinde atış artığı tespit edilen, çok sayıda atışa hazır otomatik silahla birlikte bulunup Fotoğraftan Teşhis Tutanaklarına göre PKK örgütü içinde yer aldığı, örgütün faaliyetlerinde rol aldığı beyan edilen Ç.T.nin, meşru müdafaa kapsamında zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı değerlendirilmiştir.

24. Yaşam hakkının maddi boyutuna ilişkin olarak yapılan incelemenin ardından hakkın usul boyutu (etkili soruşturma yükümlülüğü) çerçevesinde bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

25. Somut sürece bakıldığında Ç.T.nin bedeninin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl başlatılan soruşturmada olay yeri incelemesi yapıldığı, delillerin toplanıp muhafaza altına alındığı, güvenlik birimleri ile gerekli yazışmalar yapıldığı, otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Süreçte Ç.T.den biyolojik numune alınmış ve üzerinde ateşli silah atış artığı tespit edilmiştir. Olay mahallinde ise görüntü kaydeden, kamuya ya da özel şahsa ait olan kameranın bulunmadığı yönünde tespit yapıldığı, ayrıca başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesine başvurulduğu, Ç.T.nin Fotoğraftan Teşhis Tutanakları ile örgüt mensubu kişilerce tespit edildiği anlaşılmıştır.

26. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Öyle ki söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerin yaralandığı ve arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldıkları, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak gerçekleştirilen terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle görevlilerin Adliye binası dışında çalıştığı tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı bir biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

27. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmek zorunda olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi, fotoğraftan teşhis işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

28. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

29. Ç.T.nin fotoğrafı üzerinden, cumhuriyet savcısı huzurunda yapılan tespit sonucu tanıkların Ç.T.yi teşhis ettiği ve özetle Ç.T.nin PKK terör örgütü ile olan bağlantısını aktardığı, süreçte başvurucunun şikâyetçi sıfatıyla ifadesine başvurulduğu, muhtemel tanıkların araştırıldığı anlaşılmıştır. Başsavcılık görüntü kayıtlarına ulaşmak için girişimde bulunmuş ise de olay yerini kaydeden kamera tespit edilememiştir. Süreç bütün olarak yaklaşık bir buçuk yılda tamamlanmıştır. Diğer taraftan soruşturma sürecinde kısıtlılık kararı verildiği yönünde bilgi bulunmadığı gibi başvurucunun süreçteki bilgi/belgeden haberdar edilmemesi, Ç.T. hakkında soruşturma dâhilinde yapılan edimlerin kendisinden gizlendiğine dair somut bir iddiasının bulunmadığı görülmüştür.

30. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu döneme hâkim olan koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanmasının, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemi vardır. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli/yeterli bilgilerin somut olayın şartlarında ve imkânlar dâhilinde, olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, tanıkların beyanının alındığı, kimlik teşhisinin yapıldığı, sürecin makul olarak değerlendirilebilecek bir buçuk yılda tamamlandığı açıktır. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.

31. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir hususun bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının usul boyutuna yönelik bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

32. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

33. Gazal Kolanç ve diğerleri kararı ile Mehmet İnan (B. No: 2016/228, 20/12/2022) kararı doğrultusunda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı, kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi, vekil tutuklandığı için bireysel başvuruda bulunma hakkının ihlal edildiği iddiasının ise açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 2/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.